Gölgelerin
Fısıltısı
BÖLÜM
1: Sessiz Miras
Tozlu otobüsün
camından dışarıyı süzen Elif, Ege'nin bildiği o cıvıl cıvıl, tatil beldelerine
özgü mavisinden ve beyazından ne kadar farklı bir yeşille karşılaştığını
düşündü. Burası daha koyu, daha yabani, sanki kendi içine kapanmış bir
coğrafyaydı. Telefonun ekranındaki "Servis Yok" uyarısı saatlerdir
oradaydı; modern dünyayla arasındaki son bağ da kopmuş gibiydi.
Büyük şehrin
keşmekeşinden, bitmek bilmeyen gürültüsünden ve gri binalarından kaçmıştı belki
ama şimdi kendini bu ıssızlıkta, tanıdık olmayan bir sessizliğin ortasında
bulmuştu. Avukatın sesi, otobüsün motorunun tekdüze uğultusuna karışarak
zihninde yankılanıyordu: "Tek mirasçısı sizsiniz, Elif Hanım. Kasabanın
biraz dışında, tarihi bir konak... Büyük teyzeniz Neriman Yıldırım'dan size
kaldı."
Neriman
Teyze... Annesinin nadiren, o da fısıltıyla bahsettiği, sisler arasında kalmış
bir anı gibiydi. Yüzünü hayal meyal seçebiliyordu; belki eski bir fotoğraftan,
belki de çocukluk hayallerinden kalma soluk bir görüntü.
Varlığını
neredeyse unuttuğu bu uzak akrabanın ona koca bir konak bırakması, hayatın
tuhaf bir cilvesiydi. Bir yanda yıllardır hayalini kurduğu kaçış fırsatı, diğer
yanda ise kökleri hakkında hiçbir şey bilmediği bir geçmişin belirsizliği
vardı.
Otobüs, adını
haritada bile zor bulduğu bu küçük kasabanın taşla döşeli, mütevazı meydanında
homurdanarak durduğunda, Elif derin, titrek bir nefes aldı. Sanki ciğerlerine
dolan hava bile farklıydı; iyot kokusuyla karışık, nemli bir toprak kokusu.
Etrafına
bakındı. Zaman burada gerçekten de başka bir ritimde akıyor gibiydi. Birkaç
yaşlı adamın oturduğu, duvarları sarmaşıklarla kaplı kahvehane, küçük bir
bakkal, panjurları kapalı dükkanlar... Ve her yerden üzerine çevrilen meraklı,
sorgulayıcı bakışlar. Yabancı olduğu her halinden belliydi.
Avukatın tarif
ettiği gibi, meydanın hemen ilerisindeki hafif yokuşun tepesinde, kasabanın
geri kalanından hem heybetiyle hem de yalnızlığıyla ayrışan o yapıyı gördü.
Konak. İki katlı, taş duvarları yer yer dökülmüş ama hala dimdik ayakta duran,
ahşap cumbaları grileşmiş, çatısında birkaç kiremidi eksik...
Yine de yorgunluğuna rağmen asil bir duruşu
vardı. Sanki çevresindeki her şeye tepeden bakan, sırlarını kimseye açmayan
yaşlı bir bilgin gibiydi.
Valizinin
tekerlekleri taş zeminde rahatsız edici bir ses çıkarırken yokuşu tırmandı.
Konağın paslanmış, işlemeli demir kapısına ulaştığında duraksadı. Kapının
üzerindeki tokmak, bir aslan başı figürüydü ve sanki Elif'i içeri davet
etmekten çok, uyarıyor gibiydi.
Kapıyı
ittiğinde çıkan gıcırtı, sessizlikte bir çığlık gibi yankılandı ve ürpermesine
neden oldu. Bahçe, yabani otların, kurumuş güllerin ve birkaç yaşlı zeytin
ağacının hüküm sürdüğü, kendi haline bırakılmış bir alandı. Patika belli
belirsizdi. İçeri adımını atar atmaz, sanki görünmez bir perdeyi aralamış gibi
hissetti. Hava aniden serinledi, dışarıdaki hafif esinti kesildi ve tuhaf bir
dinginlik çöktü. Sanki tüm sesler, tüm hayat, o demir kapının ardında kalmıştı.
Konağın ana
giriş kapısı, koyu renk ahşaptan yapılmış, üzerinde zamanın izlerini taşıyan
oymalarla süslüydü. Cebinden çıkardığı büyük, eski anahtarı kilide sokup
çevirdiğinde, mekanizma zorlanarak da olsa itaat etti. Kapı aralandığında
yüzüne vuran ilk şey, yılların birikmiş tozuyla karışık, ağır bir küf ve eski
ahşap kokusu oldu. İçerisi, dışarıdaki aydınlığa rağmen loştu.
Yüksek
tavanlı, geniş holün ortasında durup etrafına bakındı. Yerler, bir zamanlar
parlak olduğu anlaşılan ama şimdi solmuş ve yer yer kararmış ahşap parkeydi.
Duvarlarda, ne olduğu anlaşılmayan, gölgeleri daha da derinleştiren büyük,
kapalı tablolar asılıydı. Hemen her şeyin üzeri, beyaz, hayaletleri andıran bez
örtülerle kaplanmıştı.
Küçük valizini
usulca yere bıraktı. Attığı her adım, zeminde yankılanarak bu derin sessizliği
bıçak gibi kesiyordu. "Merhaba?" diye fısıldadı, sesi boşlukta emilip
kayboldu. Cevap veren olmadı. Ama nedense, yalnız olmadığını hissetti. Sanki
duvarların gözleri vardı ve onu izliyorlardı.
Sağ taraftaki
kapıdan salona girdi. Burası daha geniş, daha aydınlıktı ama aynı hüzünlü terk
edilmişlik hissi hakimdi. Ortadaki büyük koltuğun üzerindeki örtüyü kaldırdı.
Kadifesi solmuş, oyma ahşap kolları toz içindeydi ama işçiliği hala göz
alıcıydı.
Romanın Tamamını Okumak İçin guneszeki53@gmail.com a mail adresınden talep edbilirsiniz
Roman Dijital ortamda PDF olarak Hazırlanmıştır Fiyatı: 120 tl
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder