Translate

9 Ocak 2024 Salı

Carlo Rovelli – Ya Zaman Var Olmasaydı

 


Gençken, özel olarak bilim değil, tüm dünya beni büyülüyordu. İtalya’da, Verona’da, huzurlu bir ailede doğdum ve büyüdüm. Babam, ender rastlanan bir zekâya sahip, ölçülü ve çekingen bir adamdı; mühendisti ve kendi iş yerini yönetiyordu. O bana dünyaya merakla bakma zevkini aşıladı. Tek çocuğuna aşın sevgiyle dolu tam bir İtalyan kadını olan annem, ilkokuldaki “araştırmalarınT’da bana yardım ederdi ve de durmadan keşfetmem ve öğrenmem için merak hissimi teşvik ederdi. Verona’da klasik bir liseye gittim. Orada matematikten çok daha yoğun olarak Yunanca ve tarih öğretiliyordu. Kültürel uyaranlar bakımından zengin, ama mahallî burjuvazinin imtiyazlarını ve kimliğini koruma misyonuna kilitlenip kalmış, kendini beğenmiş ve taşralı bir eğitim kurumuydu. Savaşı kaybetmeden önce, öğretmenlerin çoğu ateşli faşistmiş ve kalplerinin derininde hâlâ da öyleydiler. Altmışlı ve yetmişli yıllarda kuşaklar arasındaki çatışma şiddetliydi. Dünya hızla değişiyordu. Çevremdeki erişkinlerin çoğu bu devrimi kabullenmekte güçlük 10 CARLO ROVELLI çekiyordu; savunmacı ve steril tavırlar içinde karşı çıkıyorlardı. Erişkin dünyasına güvenim azdı; öğretmenlerime daha da az. öğretmenlerimle ve her otorite figürüyle sık sık atışıyordum

Ergenliğim giderek bir başkaldırı dönemi hâlini aldı. Çevremde dile getirilen değerlerde kendimi bulmuyordum. Kafam çok karışıktı ve hiçbir şey bana kesin görünmüyordu. Benim için sadece tek bir şey açıktı: Gördüğüm dünya, bana âdil ve güzel gelen dünyadan çok çok farklıydı. Sakallı bir serseri olma ve hoşuma gitmeyen bu dünyaya uzak durma hayâli kuruyordum. Doymak bilmez bir iştahla okuyordum. Kitaplar bana başka dünyalardan ve farklı fikirlerden bahsediyordu. Bana, henüz okumadığım her kitapta muhteşem gizli hazineler varmış gibi geliyordu. Bolonya’daki üniversite öğrenimim sırasında, kafa karışıklığım ve erişkinlerin dünyasıyla çatışmam, benim kuşağımın büyük bir kesimiyle ortak bir güzergâhta buluştu. Dünyayı değiştirmek, onu daha iyi ve daha az gayriâdil kılmak istiyorduk; yeni yaşama ve sevme tarzlan bulmak, birlikte yaşamanın yeni biçimlerini tercübe etmek, kısacası her şeyi denemek istiyorduk. Hep âşık oluyorduk ve durmadan fikir tartışmaları yapıyorduk. Her şeyi, hiçbir a priorfye dayanmadan öğrenmek istiyorduk. Kafa karışıklığı anları ve de harikulâde bir şekilde yepyeni bir dünyanın şafak sökümünün belli belirsiz kendini gösterdiği anlar vardı. Bu, hayâller kurduğumuz bir çağdı. Çok seyahat ediyorduk: Gerek düşünsel yolculuklara gerekse yeni arkadaşların ve yeni fikirlerin peşine takılıp gerçek yolculuklara çıkıyorduk.

Yirmi yaşma geldiğimde, tek başıma dünyayı gezmek YA Z A M A N VAH O L M A S A Y D I ? 11 için uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdim. Macera yaşamaya ve “hakikati” aramaya gitmek istiyordum. Bugün elli yaşıma yaklaşırken bu naiflik beni güldürüyor. Ama, yine de seçimim bana iyi görünüyor: Bir bakıma hep o çağımda başlamış olan bir maceranın peşinden gittim. Katedilecek yol öyle hep de rahat bir yol değildi, ama çılgınca umutlan ve sınırsız hayâlleri kenara bırakmadım; sadece onlann ardından gidecek cesaret lazımdı. Bir grup arkadaşla birlikte o dönemin ilk “özgür radyolarından birini, Radyo Alice’i Bolonya’da kurduk. Mikrofon, kendini ifade etmek isteyen herkese sonuna kadar açıktı ve Radyo Alice kişilerin tecrübelerinin ve hayâllerinin harman yeriydi. O arkadaşlarımdan ikisiyle, yetmişli yıllann sonlarındaki bu İtalyan öğrenci başkaldınsını anlatan bir kitap yazdık. Ama bu devrim hayâlleri çabucak bastırıldı ve düzen geri geldi. Dünya öyle kolay değiştirilmiyor. Üniversite eğitimimin tam ortasında, şu hazin duyguyla kendimi eskisinden daha da “yitik” bir hâlde buldum: Gezegenin yarısının paylaştığı bu ortak hayâller okul arkadaşlarımın birçoğunun zaten gözünden düşmüştü ve benim hayatımı şekillendiren şey hakkında hiçbir fikirleri yoktu. Toplumda statü kazanma dalgasına ayak uydurmak, kariyer yapmak, para kazanmak ve iktidar/güç kırıntıları toplamak, bunların hepsi bana çok hüzünlü geliyordu. Bunları çözemiyordum. Ne mutlu ki bunlardan geriye, bütün bir dünyayı keşfetmek kalıyordu ve dağlann ardında hep sınırsız ufuklar hayâl ediyordum. Bilimsel araştırmayla o sıralarda tanıştım ve onda hem sınırsız bir özgürlük alanı hem de olağanüstü ve bir o katlar da kadim/eski bir macera gördüm.

O zamana dek sadece 12 CAR 1.0 RÜ VELİ I sınavları başarmam gerektiği için ve bilhassa da hemen zorunlu askerlik hizmetine alınmayayım diye ders çalışıyordum; am a kısa sürede, derslerdeki konular benim ilgimi çekmeye ve giderek de bende bir tutku hâline gelmeye başladı. Fizik bölümünün üçüncü sınıfında, “yeni fizik” ile, yirminci yüzyıl fiziğiyle tanıştık: Kuantum mekaniği ve Einstein’ın izafiyet teorisi. Bizim dünya görüşümüzü değiştiren ve en sağlamları gözüyle bakılanlar da dâhil olmak üzere eski fikirleri altüst eden, bu büyüleyici fikirler ve olağanüstü kavramsal devrimlerdi. O fikirler ve devrimler etrafında, dünyanın hiç de düşündüğümüz gibi olmadığı keşfedilir. Bu, muhteşem bir düşünsel yolculuktur. Böylece, Hayâl kırıklığına uğrayan bir kültürel devrimden, süregiden bir düşünsel devrime doğru kaydım. Bilimle birlikte, önce dünyayı kavrama yönünde kurallar tesis eden ve ardından da bu kuralları değiştirmeye/dönüştürmeye muktedir hâle gelen bir düşünce tarzını keşfettim. Bilginin peşinden gidişteki bu özgürlük beni büyülemişti. Merakımın ve belki de, Galilei’nin dostu ve modern bilimin vizyoneri olan Federico Cesi’nin adlandırmasıyla “doğal bilme arzusu”nun beni itmesiye kendimi -nerdeyse farkında olmadan- teorik fizik problemlerine boğazıma kadar batmış bir hâlde buluverdim. Yani bu disipline ilgim, bilinçli bir seçimden ziyade tesadüfen ve merak yoluyla doğdu. Lisedeyken matematikte başarılıydım, ama kendimi özellikle felsefeye meraklı hissediyordum. Üniversitede felsefe yerine fizik okumayı seçişim de özellikle, kurumsallaşmış yapıları hor gören kendi çocuksu anlayışım içinde, felsefî meseleleri okulda tartışılamayacak kadar ciddi ve önemli bulmamdandır.

PDF Kitap İndir

Carlos Castaneda – Güç Öyküleri

 


Bilgiyle Randevu Birkaç aydır don Juan’ı görmemiştim. 1971 sonbaharıydı. Don Genaro’nun Orta Meksika’daki evinde olduğundan emindim ve onu ziyaret etmek için altı-yedi günlük bir otomobil yolculuğuna hazırlanmıştım. Ancak yolculuğumun ikinci gününde bir öğleden sonra, bir dürtü beni don Juan’m Sonora’daki evinde durmaya itti. Arabayı park edip kısa bir süre yürüdükten sonra eve ulaştım ve büyük bir şaşkınlıkla onu orada buldum. “Don Juan! Seni burada bulmayı beklemiyordum,” dedim. Güldü; şaşkınlığım hoşuna gitmiş gibiydi. Ön kapının yanındaki boş bir süt sandığının üzerinde oturuyordu. Beni bekler gibi bir hali vardı. Beni karşılayışmda-ki rahatlıkta bir başarı havası seziliyordu. Şapkasını çıkardı ve komik bir devinimle salladı. Sonra yeniden giydi ve bana asker selamı verdi. Duvara yaslanıyor, sandığa sanki bir semermiş gibi oturuyordu. Neşeli bir tonda “Otur, otur,” dedi. “Seni yeniden görmek güzel.

“Boşu boşuna Orta Meksika’ya gidecektim,” dedim. “Ve sonra da Los Angeles’a geri dönmek zorunda kalacaktım. Seni burada bulmak beni günlerce sürecek bir yolculuktan kurtardı.” “Beni bir şekilde bulacaktın,” dedi gizemli bir tavırla. “Ama varsayalım ki oraya varmak için gerekli altı günü bana borçlusun, bu altı günde arabanın gaz peda13 İma basmaktan daha ilginç bir şey yapman gerekir.” Don Juan’m gülümsemesinde çekici bir yan vardı. Sıcaklığı dalga dalga yayılıyordu. ‘Yazı malzemelerin nerede?” diye sordu. Onları arabaya bıraktığımı söyledim; o da onlar olmadan hiç de doğal görünmediğimi belirterek almamı istedi. “Bir kitabı bitirdim,” dedim. Karın boşluğumda bir sızı doğuran uzun, garip bir bakış fırlattı. Sanki karnımı yumuşak bir maddeyle dürtüyor gibiydi. Kendimi hasta olacak gibi hissettim, ama sonra başını yana çevirince tekrar düzeldim. Kitabım hakkında konuşmak istiyordum, ama bunu istemediğini belirten bir hareket yaptı. Gülümsedi.

Sakin ve neşeli bir tavrı vardı ve beni hemen insanlar ve son olaylar hakkında tipik bir konuşma içine sürükledi. En sonunda konuşmayı kendi ilgi alanıma kaydırmayı başardım. İlk aldığım notlan gözden geçirdiğimi ve birlikteliğimizin başından beri, aslında büyücülerin dünyasının detaylı bir tanımlamasını yaptığını farkettiği-mi belirtmekle başladım. O aşamalarda söylediklerinin ışığında, halüsinasyonlara yol açıcı bitkilerin rolünü sorgulamaya başlamıştım. “Neden o güç bitkilerini birçok kere almamı iste-din?”diye sordum. Güldü ve hafifçe mırıldandı, “Çünkü sen bir aptalsın.” Onu duymuştum, ama emin olmak istiyordum ve anlamamış gibi yaptım. “Efendim?” dedim. “Çok iyi anladın.” diye karşılık verdi ve ayağa kalktı. Yanıma gelince hafifçe başıma vurdu. “Sen çok yavaşsın,” dedi, “Ve seni sarsmak için baş14 ka yol yoktu.” “Yani aslında hiç de gerekli değiller miydi?” diye sordum. “Senin için gerekliydi. Ama bazı insanlar onlara ihtiyaç duymazlar.

Yanımda durdu. Evinin solundaki çalıların tepesine bakıyordu; sonra tekrar oturarak diğer öğrencisi Eligio hakkında konuşmaya başladı. Eligio, öğrencisi olduğundan beri yalnızca bir kez psikotropik bitkilerden almıştı, ama yine de benden daha ilerideydi belki de. “Duyarlı olmak, belirli insanların doğal bir durumudur,” dedi. “Sen değilsin. Ama ben de değilim. Son tahlilde duyarlılık pek önemli değildir.” “Önemli olan nedir peki?” diye sordum. Uygun yanıtı arıyor gibi duraksadı. Sonunda, “Önemli olan, bir savaşçının kusursuz olmasıdır,” dedi. “Ama bu yalnızca bir konuşma tarzı, bir tür konuyu saptırma. Sen zaten büyücülüğün bazı görevlerini başarıyla tamamladın ve inanıyorum ki, önemli olan her şeyin kaynağından sözetmenin zamanı geldi. Ben derim ki, bir savaşçı için önemli olan kendi bütünlüğüne ulaşmaktır.” “Kişinin bütünlüğü nedir, don Juan?” “Yalnızca hatırlatacağımı söyledim. Kişinin bütünlüğünden bahsetmeden önce, yaşamında birleştirmen gereken birçok ayrık uç var hâlâ

 Konuşmamızı orada bitirdi. Konuşmamı istemediğini belirten bir jest yaptı. Yakınlarda mutlaka bir şey veya bir kişi vardı. Dinlemek ister gibi başını sola eğdi. Evinin ötesindeki çalılarda odaklanmış gözlerinin akını görebiliyordum. Birkaç dakika boyunca dikkatle dinledi. Sonra ayağa kalkarak yanıma geldi ve evden ayrılıp bir yürüyüş yapmamız gerektiğini kulağıma fısıldadı. 15 “Kötü bir şey mi var?” diye fısıltıyla sordum. “Hayır. Her şey yolunda.” dedi, “Her şey gayet iyi.” Beni çöldeki gür çalılıklara doğru sürükledi. Yarım saat boyunca yürüdük ve bitkisiz, daire şeklinde küçük bir alana; kızılımsı çamurun düzgün ve mükemmel bir pürüzsüzlüğe sahip olduğu, yaklaşık üç buçuk metre çapında bir noktaya ulaştık. Ama alanın insan eliyle temizlenip düzleştirildiğine dair hiçbir işaret yoktu. Don Juan ortasına oturdu, yüzü güneydoğuya dönüktü.

Ondan yaklaşık bir buçuk metre uzaklıkta bir yer işaret etti ve oraya oturup yüzümü ona dönmemi istedi. “Burada ne yapacağız?” diye sordum. “Bu gece burada bir randevumuz var,” yanıtını verdi. Yüzü tekrar güneydoğuya dönene dek oturduğu yerde dönerek çevresini hızlı bakışlarla taradı. Hareketleri beni telaşlandırmıştı. Randevumuzun kiminle olduğunu sordum. “Bilgiyle,” dedi. “Diyelim ki bilgi buralarda geziniyor.” Bu örtülü yanıta takılıp kalmama izin vermedi. Hemen konuyu değiştirdi ve neşeli bir tonda doğal olmam için ısrar etti, yani evinde yaptığımız gibi konuşup notlar almamı istiyordu. O anda aklımı en çok kurcalayan, altı ay önce bir çakalla ‘konuşmanın’ yarattığı güçlü duyguydu. Bu olayın benim için anlamı; büyücülerin dünyayı tanımlama biçimlerini ilk kez duyularımla ve berrak bir bilinçle görmüş veya kavramış olmamdı, bu tanıma göre, konuşma yoluyla hayvanlarla iletişim kurmak doğal bir şeydi. Sorumu dinledikten sonra don Juan, “Bu tür bir deneyim yaşayarak kendimizi meşgul etmeyeceğiz,” dedi. “Dikkatini geçmiş olaylarda odaklaman tavsiye edil16 mez. Onlara değinebiliriz, ama yalnızca referans almak için.

Neden, don Juan?” “Büyücülerin açıklamasını aramak için henüz yeterince kişisel gücün yok.” “Demek ki büyücülerin açıklaması diye bir şey var!” “Elbette. Büyücüler de insandır. Bizler düşüncenin yaratıklarıyız. Açıklamalar peşinde koşarız.” “Oysa benim izlenimim, en büyük hatamın açıkla-. malar aramak olduğuydu.” “Hayır. Senin hatan uygun açıklamalar, sana ve dünyana uyan açıklamalar aramak. Karşı çıktığım şey mantıklılığm. Bir büyücü de dünyasındaki şeyleri açıklar, ama senin kadar katı değildir.” “Büyücülerin açıklamasına nasıl ulaşabilirim?” “Kişisel gücü biriktirerek. Kişisel güç, büyücülerin açıklamasına kolayca geçiş yapmanı sağlar. Açıklama senin düşündüğün anlamda bir açıklama değildir; yine de dünya ve onun sırlarını berraklaştırmasa da, en azından daha az şaşırtıcı kılar. Bir açıklamanın özü bu olmalı, ama senin aradığın bu değil

Sen, kendi fikirlerinin yansımasının peşindesin.” Soru sorma gücümü yitirmiştim. Ama gülümseyişi, konuşmayı sürdürmem için beni cesaretlendirdi. Benim için çok önemli olan bir başka konu, arkadaşı don Genaro ve onun davranışlarının üzerimdeki olağanüstü etkisiydi. Onunla görüştüğüm tüm anlarda, en tuhaf duyumsal çarpıklıkları yaşamıştım. Sorumu yüksek sesle dile getirdiğimde don Juan güldü. “Genaro bir harikadır,” dedi. “Ama şimdilik o ya da sana yaptıkları hakkında konuşmanın bir anlamı yok. Yine söylüyorum, bu konuyu çözmek için yeterli kişisel 17 gücün yok. Ona sahip olana dek bekle, sonra konuşuruz.” “Ya ona asla sahip olamazsam?” “Asla sahip olamazsan, asla konuşmayız.” “Gelişme oranıma bakarak ona yeteri kadar sahip olacağımı söyleyebilir misin?” diye sordum. “Bu sana bağlı,” yanıtını verdi. “Gerekli tüm bilgileri sana verdim. Şimdi dengeye ulaşmak için yeterli kişisel güç kazanmak, senin sorumluluğun.

Mecazi konuşuyorsun,” dedim. “Açık konuş. Tam olarak ne yapmam gerektiğini söyle. Bunu bana zaten söylediysen de, diyelim ki unuttum.” Don Juan güldü ve kollarını başının arkasına koyarak uzandı. “Neye ihtiyacın olduğunu tam olarak biliyorsun,” dedi. Bazen bildiğimi düşündüğümü, ama genelde özgüvenim olmadığını söyledim. “Korkarım konuları karıştırıyorsun,” dedi. “Savaşçının özgüveni, sıradan bir insanın özgüveni değildir. Sıradan insan seyircinin gözlerinde kesinlik arar ve buna özgüven der. Savaşçı kusursuzluğu kendi gözlerinde arar ve buna alçakgönüllülük der. Sıradan insan arkadaşlarına bağlıdır, ama savaşçı yalnızca kendisine bağlıdır. Belki de gökkuşaklarını kovalıyorsun. Sıradan insanın özgüveninin peşindesin, ama bir savaşçının alçakgönüllülüğüne ulaşmaya çalışman gerekir. Aralarındaki fark çok önemli.

Özgüven belli bir şeyi kesin olarak bilmeyi içerir; alçakgönüllülülük ise bireyin düşünce ve davranışlarında kusursuz olması demektir.” “Önerilerinle uyumlu yaşamaya çalışıyorum,” dedim. “En iyi olmayabilirim, ama kendimin en iyisiyim. Kusursuzluk bu mudur?” 18 “Hayır. Bundan daha iyisini yapmalısın. Kendini sürekli sınırlarının ötesine itmelisin.” “Ama bu çılgınlık olur, don Juan. Kimse bunu yapamaz.” “Şu anda yapabildiğin birçok şey on yıl önce sana çılgınca görünürdü. Bu şeylerin kendileri değil, senin kendin hakkındaki düşüncen değişti; önceden imkansız olan şimdi kesinlikle mümkün ve belki de kendini değiştirme konusundaki tam başarın yalnızca bir an meselesi. Bu durumda bir savaşçının önündeki tek yol, tutarlı ve şartsız davranmaktır. Savaşçının uygun davranma tarzını yeterince biliyorsun, ama eski alışkanlık ve yöntemlerin seni engelliyor.” Demek istediğini anlamıştım. “Sence yazmak, değiştirmem gereken eski alışkanlıklardan biri mi?” diye sordum. “Yeni müsveddelerimi imha mı etmeliyim?” Yanıt vermedi.

Ayağa kalktı ve çalılığın köşesine bakmak için döndü. Öğrenciliğim hakkında yazmanın yanlış olduğunu anlatan çeşitli mektuplar aldığımı söyledim. Bu mektupları yazanlar, örnek olarak doğunun özel doktrinlerini öğreten hocaların, öğretileri hakkında kesin gizlilik talep ettiklerini gösteriyorlardı. “Belki de bu hocalar hocalığa çok düşkünlerdir,” dedi don Juan bana bakmadan. “Ben bir hoca değilim, yalnızca bir savaşçıyım. Bu nedenle bir hocanın nasıl hissettiğini gerçekten bilmem.” “Ama belki de açıklamamam gereken şeyleri açığa vuruyorum, don Juan.” “Kişinin neyi açığa vurup neyi kendine sakladığı önemli değildir,” dedi. “Yaptığımız ve olduğumuz her şey, kişisel gücümüze dayanır. Yeteri kadarına sahip19 sek, bize söylenen tek bir söz yaşamımızın akışım değiştirmeye yetebilir. Ama yeterli kişisel güce sahip değilsek, en muazzam bir bilgelik parçası bize açıklansa bile bu açıklama en ufak bir değişiklik yaratamaz.” Sonra sesini alçalttı; sanki bana gizli bir konuyu açıklar gibiydi. “Sana belki de insanoğlunun söyleyebileceği en büyük bilgi parçasını açıklayacağım,” dedi. “Bakalım onunla ne yapacaksın.” “Şu anda sonsuzlukla çevrelendiğini biliyor musun? Ve bu sonsuzluğu istersen kullanabileceğini?” Gözlerinin kurnaz bir devinimiyle beni bir şeyler söylemeye teşvik ettiği uzun bir duraksamadan sonra, neden bahsettiğini anlamadığımı belirttim.

Ufku işaret ederek “Orada! Sonsuzluk orada!” dedi. Sonra dorukları gösterdi. “Ya da orada!” Ellerini doğu ve batıyı işaret edecek şekilde iki yana açtı. “Veya belki de sonsuzluğun böyle bir şey olduğunu söyleyebiliriz.” Birbirimize baktık. Gözleri bir soruyu barındırıyordu. “Buna ne dersin?” diye sordu, beni sözlerinin üzerinde düşünmeye itiyordu. Ne söyleyeceğimi bilmiyordum. “Kendini işaret ettiğim yönlerin herhangi birine doğru sonsuza dek genişletebileceğim biliyor musun?” diye devanı etti. “Herhangi bir anın sonsuzluk olabileceğini biliyor musun? Bu bir bilmece değil bir gerçektir, ama yalnızca o ana tırmanıp onu kendi bütünlüğünü herhangi bir yöne sonsuza dek götürmek için kullanırsan.” Bana baktı. “Bu bilgiye önceden sahip değildin,” dedi gülerek. “Şimdi sahipsin. Onu sana açıkladım ama en ufak bir 20 yararı olmadı, çünkü açıklamamdan yararlanacak kadar kişisel güce sahip değilsin. Yeterli güce sahip olsaydın, yalnızca sözcüklerim bile bütünlüğünü toparlamanı ve en can alıcı bölümleri içinde bulunduğu engellerden kurtarıp içselleştirmeni sağlayacaktı.

Yanıma gelerek parmaklarıyla göğsümü dürttü; çok hafif bir dokunuştu bu. “Bahsettiğim engeller işte bunlar,” dedi. “Kişi onların dışına çıkabilir. Biz, burada hapsedilmiş bir duygu, bir algılamayız.” Elleriyle omuzlarımı sarstı. Bloknot ve kalemim yere düştü. Don Juan ayağını bloknotun üzerine koydu, bana baktı ve gülmeye başladı. Not almamın bir sakıncası olup olmadığını sordum. Güven verici bir tonda hayır dedi ve ayağını çekti. Başını ritmik bir şekilde sallayarak, “Biz aydınlık varlıklarız,” dedi. “Ve aydınlık bir varlık için yalnızca kişisel güç önemlidir. Ama bana kişisel gücün ne olduğunu soracaksan şunu söylemeliyim ki açıklamam onu açıklamayacaktır.” Don Juan batı ufkuna baktı ve hâlâ birkaç saatlik gün ışığımız olduğunu söyledi. “Uzun süre buradayız,” açıklamasını yaptı. “Yani, ya sessizce oturacak, ya da konuşacağız.

Sessiz olmak senin için doğal değil, bu nedenle konuşmaya devam edelim. Bu nokta bir güç alanıdır ve karanlık çökmeden bize alışması gerekli. Burada olabildiğince doğal olarak oturmalı, korku ya da .sabırsızlık hissetmemelisin. Görünüşe göre rahatlamanın en .kolay yolu not alman, istediğin gibi yazabilirsin. “Ve şimdi, sanırım rüya görmen hakkında bana anlatacakların var.” Konuyu aniden değiştirmesi beni hazırlıksız yaka21 ladı. İsteğini yeniden belirtti. Bu konuda söylenecek çok şey vardı. ‘Rüya görmek’; kişinin, rüyalarında yaptıkları ile uyanık olduğunda yaşadıklarının aynı pratik değere sahip olduğu oranda rüyalar üzerinde özel bir denetim geliştirmesi demekti. Büyücülerin görüşüne göre ‘rüya’ etkisi altındayken, bir düşü gerçekten ayır-detmeye yarayan sıradan kriterler hiçbir işe yaramazdı. Don Juan’m ‘rüya görme’ pratiği, kişinin ellerini rüyasında bulmasından oluşan bir alıştırmaydı. Bir başka deyişle kişi; yalnızca ellerini göz hizasına yükselttiğini düşleyerek, rüyasında ellerini aradığını ve bulabileceğini düşlemeliydi. Yıllar süren başarısız denemelerden sonra, başarıya ulaşmıştım.

Geçmişi düşündüğümde görüyorum ki, ancak günlük yaşamım üzerinde belirli bir denetim sağladıktan sonra bu işi başarabilmiştim. Don Juan önemli noktalan bilmek istiyordu. Ellerime bakma emrini verebilmenin güçlüğünün, bana çoğu zaman aşılamaz göründüğünü belirtmekle başladım. Hazırlık döneminin ilk aşamalarının -ki bu dönemi ‘rüya görmeyi kurmak’ olarak adlandırıyordu- kişinin aklının kendisiyle oynadığı ölümcül bir oyundan oluştuğunu ve bir parçamın, görevimi başarmamam için elinden geleni yapacağını söyleyerek beni uyarmıştı. Söylediğine göre, bunların arasında beni bir anlam yokluğuna, melankoliye ve hatta intiharsı bir depresyona sürüklemek de olabilirdi. Ama ben bu kadar acı çekmedim. Deneyimim daha çok hafif ve komik bir yan taşıyordu, ancak sonuç, alabildiğine sinir bozucuydu. Düşümde ne zaman ellerime bakmak üzere olsam olağanüstü bir şey oluyordu; uçmaya başlıyordum veya rüyam bir kabusa dönüşüyordu, ya da bedensel heyeca-22 nm en zevkli deneyimlerini yaşıyordum; rüyadaki her-şey canlılık açısından ‘normal’in çok dışına taşıyor, böylece korkunç bir enıiciliğe kavuşuyordu. Ellerimi inceleme niyetim ise, yeni durumun ardında daima unutulup gidiyordu. Bir gece, hiç beklemediğim bir anda ellerimi rüyamda buldum. Yabancı bir şehirde bilinmeyen bir sokakta yürüyordum ve aniden ellerimi yükselterek gözlerimin önüne yerleştirdim. Sanki içimde bir şey pes etmiş ve ellerimin tersini izlememe izin vermiş gibiydi. Don Juan’m verdiği bilgilere göre, ellerimin görünümü kaybolmaya ya da başka bir şeye dönüşmeye başlar başlamaz, dikkatimi rüyamdaki başka unsurlara yöneltmem gerekliydi. Bu rüyada ise dikkatimi sokağın sonundaki bir binaya verdim. Binanın görünümü dağılmaya başladığında da çevremdeki diğer unsurlara odaklandım.

Sonuçta elde ettiğim, bilinmeyen bir şehirdeki terkedilmiş bir sokağın müthiş bir ayrıntı zenginliğine sahip kusursuz bir görüntüsüydü. Don Juan, ‘rüya görme’deki diğer deneyimlerimi de anlattırdı. Uzun bir süre konuştuk. Rapor vermem bitince ayağa kalkarak çalılıklara gitti. Ben de kalktım. Sinirliydim. Bu gerekçesiz bir duyguydu, çünkü ortada korku ya da endişe doğurabilecek hiçbir şey yoktu. Don Juan kısa sürede geri döndü. Sıkıntımı farketmişti. Kolumu hafifçe tutarak “Sakin ol,” dedi. Oturmamı söyleyerek defterimi dizime koymamı sağladı, sonra da yazmaya ikna etti. Söylediğine göre gereksiz korku ve kararsızlık hisleri duyarak güç alanını rahatsız etmemeliydik. “Neden bu kadar gerginleşiyorum?” diye sordum. “Bu doğal,” dedi. “İçindeki bir şey, rüya görme sıra23 smdaki eylemlerinle tehdit ediliyor.

Bu eylemlerini düşünmediğin sürece iyiydin. Ama onlardan bahsettin ve şimdi bayılmak üzeresin. “Her savaşçının bir rüya görme tarzı vardır. Her tarz farklıdır. Hepimizin ortak yanı, kendimizi maceramızı terketmeye zorlamak için hileler yapmamızdır. Karşı-tedbir, tüm engeller ve hayal kırıklıklarına rağmen ısrar etmektir.” Sonra bana, ‘rüya’ için konu seçip seçemediğimi sordu. Ben de bunu nasıl yapacağıma dair en ufak bir fikrim olmadığını söyledim. “Rüya için nasıl konu seçileceği konusunda büyücülerin açıklaması şudur,” dedi, “savaşçı, içsel diyalogunu durdurur ve aklında belirli bir görünümü tutar. Başka bir deyişle, belirli bir an için kendisiyle konuşmama yeteneğine sahipse ve sonra da rüyada görmek istediği şeyin görünümünü ya da düşüncesini tutarsa, bunu bir an için olsun başardığında istediği konu ona gelecektir. Bunu yaptığına eminim, ama sen farkında değilsin.” Uzun bir sessizlikten sonra don Juan havayı koklamaya başladı. Sanki burnunu temizliyordu, büyük bir güçle burun deliklerinden üç ya da dört kez nefes verdi. Karın kasları spazmlarla kasılıyordu, bu hareketini kısa soluklar alarak kontrol ediyordu. “Artık rüya görmekten bahsetmeyeceğiz,” dedi.

PDF Kitap İndir

10 Nisan 2023 Pazartesi

Bir Şizofren Kızın Güncesi PDF İndir

 


M. A. Sechehaye, Bir Şizofren Kızın Güncesi, pdf, oku, indir, e-kitap, İsviçreli bir psikoterapist olan Sechehaye’nin kaleminden çıkan bu eserde şizofreni teşhisi konulan bir genç kızın gerçekliği yitirmesinden iyileşmesine kadar olan süreç anlatılıyor.

Bir akıl hastasının “deliliğin” içinde yapmış olduğu yolculuğu, iyileştikten sonra kendi kaleminden anlatan kitaplardan bazıları Türkçeye de çevrildi. Ancak “Bir Şizofren Kızın Güncesi” daha öncekilerden farklı olarak yalnızca, psikiyatri alanında yapılan bunca çalışmaya rağmen henüz tam anlaşılamamış bir hastalığın “şizofreninin” dinamiklerini, bu hastalığı en son aşamasına kadar yaşamış bir genç kızın ağzından göz önüne sermekle yetinmiyor, bununda ötesinde şizofreniden çıkışı ve bu tırmanışta kullanılan özgün bir yöntemi yine öznel yaşantıdan hareketle açıklamayı amaçlıyor.

Bir Şizofren Kızın Güncesi PDF

Dosya Boyutu 5 MB

Yandex Disk İndir
MediaFire İndir

Safiye Ünüvar – Saray Hatıralarım PDF İndir

 


Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım, pdf, oku, e-kitap, indir, Sultan Beşinci Mehmed Hân’ın sarayında muallimelik yapan Safiye Ünüvar Hanım, tanık olduklarını bu küçük eserde toplamıştır. İmparatorluğun çöküş aşamasındaki olup bitenleri, iktidar çekişmelerini, saray entrikalarını, o devri yaşamış bir muallimeden okuyun.

Osmanlı Sultanlarının hâkim olduğu zamanlara, ait pek çok neşriyat yapıldı. Hepsini dikkat ve alâka, ile okudum. Diyebilirim ki bunların çoğu, hele son devirlere ait olanları uzaktan tutulmuş objektifin titrek, bulanık akislerinden ibaret kalmıştır. Bir kısmı da hayal mahsulü olan romantik meceraları ihtiva eder. Yazarların geniş karihalarına olan hürmetimi, dolayısıyie hiçbirini tekzib cür’etinde bulunmak niyeti ile değil; sadece bizzat bu hayatın içinde yaşamış olmanın verdiği salâhiyet ve şahıslarını yakinen, tanımaktan gelen bilgi ile hadisat ve vukûatı daha ziyad’e ha’kikate uygun olarak kaydetmek arzusu ile bu hatırata başladım.

Saray Hatıralarım PDF

Dosya Boyutu 6 MB

Yandex Disk İndir
MediaFire İndir

9 Nisan 2023 Pazar

Salah Birsel - Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu PDF İndir

 


Salah Birsel, Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu, pdf, e kitap, oku, indir, genellikle şiir, deneme ve günlük türünde eserleri ile tanınan yazar Salah Birsel, Dört Köşeli Üçgen adlı bir roman da yazmıştır. Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu onun günlük türünde 1992 yılında yayımlanmış eseridir.

Zırhlılarda ne kazan var, ne kömür var, sanki
Tümü de deniz kıyısında cesettir bî-ruh
Koşardı yine dava ile geri alm aya
Bizdeki tekneleri görse idi Hazret-i Nuh

Uluırmak’a göre güzellikleri aramaya durmak yaşam dersinin ilk tümcesidir. Bir ev, güzelliğe arka dönmüş olsa bile, pencerelerinden birinde bir saksı taşıyorsa, içinde de dünyanın en güzel çiçeklerinden biri soluklanıyorsa, bir kedi de pervaza zıplayıp saksıdaki çiçeği koklamaya atılmışsa da orda güzellik üretiliyor demektir. – alıntı

Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu PDF

Dosya Boyutu 2 MB

Yandex Disk İndir
MediaFire İndir

Pierre Loti Bezgin Kadınlar PDF İndir

 


Pierre Loti, Bezgin Kadınlar, PDF, oku, e kitap, indir, 1850 doğumlu Fransız Roman yazarı Loti, kendisini Türk dostu olarak tanımlamış ünlü bir yazardır. Birçok kez İstanbul’da bulunan ve burada belli zamanlarda yaşamış olan Pierre Loti’nin birçok eseri Türkçeye çevrilmiştir.


Bu hikayede mevcut bulunan yegane hakikat, bugün Türkiye haremlerine yayılmış olan yüksek entelektüel kültür ve bundan meydana gelen ıstıraptır.
Benim yabancı gözlerime ihtimal ki; daha çarpıcı bir şekilde görünmüş olan bu ıstıraptan dolayı, sevgili dostlarım Türkler, artık endişe duymaya başlamışlardır ve bunu hafifletmeyi dilemektedirler.

Bezgin Kadınlar PDF

Dosya Boyutu 2 MB

Yandex Disk İndir
MediaFire İndir

31 Aralık 2022 Cumartesi

Jack Higgins – Rampa Kitabını PDF İndir

 


Sarı Telecom haberleşme kamyoneti köşeyi dönerken Grosvenor Meydanı yağmurlu bir sessizlik içindeydi. Görünürlerde tek bir araba olmaması şaşırtıcı değildi aslında; hava berbattı ve saat sabahın üçüydü. Harvey Jackson ayağını gazdan çekip hız keserken direksiyon terli avuçları arasında kayıyordu. Üzerinde sarı bir yağmurluk vardı. Jackson, otuz beş kırk yaşlarında, uzun kara saçlı, çıkık elmacık kemikli, yüzü pek az gülen bir insandı. Yağmur öylesine şiddetlenmişti ki, silecekler camı temizleyemiyorlardı bile. Jackson arabayı kenara çekip torpido gözündeki paketten bir sigara yaktı. Sonra camı indirip Buckingham Sarayının arka bahçelerini çeviren üstü dikenli telle donanmış yüksek duvara baktı. Arkasındaki bölmeye vurdu birkaç kere. Anında açılan delikten Villiers’in yüzü göründü. «Geldik. Hazır mısın?» «İki dakika. Sen bizi planladığımız yere çek.» Bölme kapandı, Jackson arabayı vitese geçirip yola devam etti. Kamyonetin içi neon ışıklarla aydınlatılmış olup telefoncu araçlarıyla donanmıştı.

Tony Villiers arabanın sallantısına karşı tezgâha yaslanarak yüzünü kamuflaj kremiyle iyice kararttı. Villiers otuz yaşlarında, geniş omuzlu, ifadesiz kara gözlü bir adamdı. Zamanında burnu kırılmıştı. Omuzlarına kadar inen saçları kapkaraydı. Üzerindeki kara paraşütçü giysisi ve ayaklarındaki Fransız paraşütçü çizmeleri kendisine çok tehlikeli bir insan görünümü veriyordu. Dünyayı ve dünyada yaşayanları iyi tanımış ve bulduklarını da beğenmemiş bir insanın yorgun acılığı vardı yüzünde. Siyah yünlü başlığı başına geçirince yalnızca gözleri açıkta kalmıştı. Kamyonet karşıya geçti, kaldırıma çıktı ve duvarın dibinde durdu. Tezgâhın üstündeki evrak çantasının yanında namlusuna susturucu takılmış bir Smith Wesson tabanca duruyordu. Villiers tabancayı sağ bacağındaki cebe yerleştirdi, çantayı açıp içinden büyük bir siyah beyaz fotoğraf çıkardı. Fotoğraf bir önceki gün telefoto objektifle alınmış olup Buckingham Sarayının yanındaki Elçi Kapısı’nı gösteriyordu. Resimde kapının kenarına ve duvara dayalı merdivenler görünüyordu. Daha da önemlisi düz damın üstündeki iki üç pencere aralıktı. Villiers fotoğrafı çantaya koyup bölmeyi açtı. «Yirmi beş dakika, Harvey.

O zamana kadar dönmezsem arkana bakmadan kaç buradan.» «Böyle bir gecede lâfa karnım tok,» diye söylendi Jackson. «Haydi, işi bitir de eve S H gidelim.» Villiers bölmeyi kapattı, tezgâhın üstüne çıkıp kamyonetin üstündeki kapağı açtı. Arabanın üstüne çıkınca kapağı yine yerine yerleştirdi. Şimdi duvar bir iki metre ötesindeydi. Dikenli tellerin üzerine dikkatle bakıp üstündeki ağacın dalını yakaladı, kendini yukarı çekti. Bir dakika sonra bahçenin karanlığında kaybolmuştu bile. a aray bahçelerinin Grosvenor Meydanına bakan ucundaki güvenlik görevlisi olan polis o sabah gerçekten çok mutsuzdu. Donuna kadar ıslanmış bir halde bir ağacın altına sığındığı sırada yanındaki Alsas köpeği hafifçe hırladı. Polis hemen irkilerek doğruldu, copunu sıkıca kavradı. «Ne oldu. evlât? Haydi, koş, oğlum! Yakala!» Köpek ses çıkarmadan fırladı yerinden, ancak yirmi otuz metre ötedeki bir ağacın altında durmakta olan Villiers hayvanın ilk hırlamasını duymuş ve cebinden bir hava basınçlı teneke çıkarmıştı. Sessiz saldırı eğitimi görmüş köpek üzerine atlarken Villiers de böyle bir olasılık için çevresi kumaşla iyice beslenmiş sol kolunu kaldırdı. Köpek kumaşa dişlerini geçirdiği anda da Villiers aerosolu yüzüne sıktı.

Hayvan hiç ses çıkarmadan yere yığıldı. Bir an sonra polis o yana gelmiş, endişeli bir sesle, «Rex, neredesin oğlum?» diyordu. Villiers’in eli havaya kalktı ve adamın ensesine ustaca bir darbe indirdi. Polis memuru inleyerek yere düştü. Villiers adamın kollarını arkasında kelepçeledi, cebinden telsizini alıp kendi cebine indirdi. Sonra karanlıkta Sarayın arkasına doğru koşmaya başladı.

Jack Higgins – Şeytan Sofrası Kitabını PDF İndir

 


Belfast Lough tarafından yağmur geliyordu. Köşeyi dönerken, bir patlama ve hemen ardından kent merkezinin karanlığından gelen silah takırtılarını duydu. Bir elli boyundaki blucinli, balıkçı ceketli, kasketli ve omzunda bir denizci torbası asılı olan adam, hiç duraksamad Yaşlı adam duvardan bir oda anahtarı aldı. “Hiç olmazsa orada sokaklarda dişlerine kadar silahlı komandolar dolaşmıyor. Çılgınlık bu, yağmurda bile arabada açıkta oturmak. Bana sorarsan intihardan başka bir şey değil.” “Aslında değil,” dedi Keogh. “Bu yıllar önce Aden’de geliştirilmiş bir komando tekniğidir. Birbirlerini kollamak için ikili gruplar halinde dolaşırlar ve zırhlı araçta olmadıklarından herhangi bir saldırıya anında karşılık verebilirler.” “Sen bunları nereden biliyorsun?” Keogh omuzlarını silkti. “Bunu herkes bilir, ahbap. Şimdi anahtarımı alabilir miyim?” Yaşlı adam ancak o an, bulanık renkli ve o güne kadar gördüklerinin en soğuğu olan gözleri gördü ve bilinmeyen bir nedenle korku hissetti. Keogh hemen gülümsedi ve görünümü tümüyle değişti. Uzanıp anahtarı aldı. “Biri bana buralarda doğru dürüst bir kafeterya olduğunu söylemişti.

The Regent mi?” “Evet. Meydanın karşısında, Lurgen Sokağının başındadır.” “Bulurum,” diyen Keogh dönüp yukarı çıktı. V Odasını kolaylıkla buldu, pek çok kere zorlanarak açıldığı belli olan kilitli kapıyı açıp içeri girdi. Burası çok küçüktü ve rutubet kokuyordu, içerde yatak, dolap ve iskemle, bir köşede de musluk vardı ama tuvalet yoktu. Hatta telefon bile… Yine de, eğer şansı varsa, sadece bir gece kalacaktı. Keogh torbasını yatağın üzerine koyup boşalttı. İçinde bir tıraş çantası, bir iki gömlek, birkaç kitap vardı. Onları bir yana çekip torbanın altındaki kartonu çıkarınca ortaya bir Walther PPK tabanca, iki dolu şarjör ve yeni küçük Carswell susturucusu çıktı. Adam, tabancayı kontrol etti, doldurdu, susturucuyu yerine taktı, sonra arkasına, blucininin içine yerleştirdi. “Regent, evladım,” dedi yavaşça ve hüzünlü bir melodi mırıldanarak dışarı çıktı. Resepsiyon masasının yanındaki bir bölmede eski moda bir telefon vardı. Keogh yaşlı adamı başıyla selamladı, içeri girerek kapıyı kapattı. Cebinden bozukluk paralarını çıkarıp bir numara çevirdi. Jack Barry, bağa çerçeveli gözlüğü kendisine okumuş bir hava veren uzun boylu, hoş yüzlü bir adamdı.

Aynı zamanda bir öğretmene benzerdi ki, eskiden de gerçekten öğretmendi. Ama şimdi değil. Şimdi Geçici İrlanda Cumhuriyetçi Ordusunun (IRA) kurmay başkanıydı ve cep telefonu çaldığında Dublin’deki evinde, şömine başında oturmuş gazete okuyordu. Telefonu açarken karısı Jean. ” Fazla uzun konuşma, yemeğin hazır,” diye seslendi. “Ben Barry.” Keogh İrlandaca. “Benim,” dedi. “Martin Keogh adıyla Albert Oteline yerleştim. Bundan sonraki adım kızla tanışmak.” “Senin için zor olacak mı?” “Hayır, her şeyi ayarladım. Bana güvenebilirsin. Şimdi Regent Cafe’ye gidiyorum. Sahibi amcası.” “Aferin.

n >

Bana sık sık haber ver. Sadece cep telefonunu ara.” Barry telefonu kapatınca karısı. “Gel haydi, soğuyacak,” diye seslendi bir daha. Barry karısının sözünü dinleyip kalktı. V Keogh, Regent’i kolayca buldu. Tahta perdeyle kapanmış olan pencerelerinden biri, herhalde bir patlama sonucu tahrip olmuştu, ama diğeri sağlamdı ve içersi görülüyordu. Müşteri yok denecek kadar azdı. Bir masada üç yaşlı adam ve bir diğerinde fahişe görünümlü orta yaşlı, epey yıpranmış bir kadın. Tezgâhın ardında oturan kızın on altı yaşında olduğunu biliyordu. Adı Kathleen Ryan’dı ve gençliğinden beri bir tetikçi olan Protestan amcası Michael Ryan’ın yerine kafeyi işletiyordu. Siyah saçlı, çıkık elmacık kemikleri üzerinde öfkeli gözleri olan ufak tefek bir kızdı. Kabul edilen ölçülere göre güzel sayılmazdı. Üzerinde koyu renkli bir kazak, blucin etek ve çizme vardı, Keogh içeri girdiğinde bir taburede oturmuş kitabını okuyordu. Keogh tezgâhın üzerine eğilerek, “İyi mi bari?” diye sordu.

Kız sakin bir ifadeyle kendisine baktı ve o bakışı, Keogh’a yaşından çok büyük biriyle karşı karşıya olduğunu söyledi. “Çok güzel. The Midnight Court.” “Ama bu İrlandaca.” Keogh uzanıp bakınca kızın haklı olduğunu gördü. “Neden olmasın ki? Bir Protestan, İrlandaca bir kitap okuyamaz mı? Neden? Burası bizim de yurdumuz bayım ve siz eğer Sinn Fein ya da o eski palavralardan birindenseniz başka bir yere gitmenizi tercih ederim. Katolikler burada hoş karşılanmazlar. IRA’ya ait bir bomba babamı, annemi ve küçük kız kardeşimi öldürdü.”

9 Eylül 2022 Cuma

Ali Erkan Kavaklı – Cehennem Vadisi Kitabını Pdf İndir

 


DİYARBAKIR, AA, 29 Aralık 2000 Akşamın alaca karanlığı sokağa çökmüştü. Adam, bitkin bir vaziyette eve dönüyordu. Endişeli, tedirgin ve gergindi. Beyni zonkluyor, gözleri sızlıyordu. Sinirleri felç olmuştu. İkindi vakti yeni bir tehdit telefonu daha almıştı. Sesi tanıyor gibiydi ama emin değildi. Adam sesini değiştirmek için homurtu halinde konuşmuştu. İçi içini yiyordu. Dükkânını erkenden kapatıp yola çıkmıştı. Her gürültü, beyninde balyoz etkisi yapıyor, ayak seslerinden bile korkuyordu. Tehdit edildiğini polise bildirmişti ama dükkân komşusu Hasan Usta’nın da dediği gibi, polis cinayetlerden sonra mesaiye başlıyordu. Yeni bir ayak sesi duydu, korkuyla arkasına dönüp baktı. İki kişi koşarak kendisine doğru geliyordu. Tabana kuvvet kaçmaya başladı.

Sokağın karşısında yüzleri maskeli iki kişi daha belirdi. Eve ulaşmaya az kalmıştı. Kapıdan içeri kendisini bir atabilse kurtulurdu. Bütün gücüyle koşuyordu. Yüreği güm güm atıyor, korkudan ödü patlıyordu. Önden gelenler daha hızlı idiler. Arkadan da ayak sesleri geliyordu. Gözlerinin karardığını hissetti. Tam bu sırada iki yaşındaki küçük oğlu Azmi gözlerinin önüne gerildi. Yanaklarından yaşlar süzülüyordu: “Baba, babacığım! Bizi bırakma!” Hanımı Zeynep, iki gözü iki çeşme yalvarıyordu: “Bey, çocukları kime bırakıyorsun? ”

Kızları Yeliz ve Yelda, çığlık çığlığa yalvarıyorlardı:“Babacığım, seni seviyoruz. Bizi bırakma!”Eve yetişemeyeceğini anlayınca maskeli adama yöneldi. Elini belindeki bıçağa attı. Hiçdeğilse birini haklamalıydı.Arkasından koşanların da kendisine yaklaştığını hissediyordu. Kıskaca girmişti. Yarıkaranlıkta adamlar, hayalet gibiydi. Gözleri, kara maske içinde kara bir oyuktan ibaretti.Adama yetişemeyeceğini anladı. Bıçağı fırlattı.

Alper Canıgüz – Alper Kamu Cehennem Çiçeği Kitabını Pdf İndir

 


Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür. Ben de beş yaşımın baharında, payıma düşen ölümlerden nasiplenerekten yaşayıp gitmekteydim işte. Aylardan hep kasım, günlerden hep perşembe olan ve saatin hep öğleden sonra üçü gösterdiği kasvetli dünyamda, yemek masasının altına büzüşmüş harakiri yapmanın inceliklerine dair resimli bir kitabın sayfalarını çevirirken, sevgili validem her zamanki gibi çamaşır yıkıyor ve dışarıdan gelen seslere bakılırsa mahallenin kedileri de yakaladıkları bir kuşu parçalıyordu. 

Ortalama uğursuzlukta bir gündü anlayacağınız. Derken zil çaldı. Felaketlerin kokusunu alma konusunda dünyanın en yetenekli insanı olan annem çamaşır leğenini kenara fırlattığı gibi bir solukta kapıda bitti. Gelen babamdı. Hiç konuşmadan öylece duruyordu. Bir süre sessiz birbirilerine baktılar. Ben de olduğum yerden sessiz onlara baktım. Sonunda annem, “Nebi abi?” dedi ve babam hıçkırıklara boğuldu. 

Evimize yaptığı ender ziyaretlerde, bana harçlık olarak her zaman tedavüldeki en büyük parayı vermesi hasebiyle az çok sempatimi kazanan Nebi amcamın ölüm haberini işte böyle almıştım. Kim bilir, belki evimizi terk ettiği anda ilgili banknotu derhal anneme teslim etmem gerekmese, ona derin bir sevgiyle bağlanmış dahi olabilirdim? 

Netice itibarıyla insanın varlıkların en yücesi olduğunu ben söylemedim, değil mi? Babam güç bela kendini tuvalete attı. Beş dakika kadar sonra dışarı çıktığında gözleri kan çanağına dönmüştü. Saçları ve yüzü ıslaktı.

Çok seviyordum onu. Zaman zaman keşke bunu ona daha çok gösterebilsem diye düşünüyordum. Annemle bir şeyler konuştuktan sonra ceketini sırtına geçirdi. Yanına gidip, “Başın sağ olsun baba,” dedim. Eğilip beni öptü. Bir şey söylemedi. Sanırım ağzını açsa tekrar ağlayacaktı. “Nereye gidiyorsun?” 

“Hiç… Hiçbir yere yavrum,” dedi annem ve üzülerek belirtmeliyim ki bu, her zamanki sözlerinin mantığa uygunluk ortalamasının fazla altında sayılmazdı. Babam bir iki yutkunup, “Amcanın evine oğlum,” dedi. “Birkaç parça şey alacağım oradan.” “Ben de geliyorum,” diyerek lastik ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.

Alper Canıgüz – Gizliajans Kitabını Pdf İndir

 


Borges ile Kemalettin Tuğcu’nun aynı kişi olduğunu öğrendiğimde, hayatta bundan daha korkunç bir gerçekle karşılaşamayacağımı düşünmüştüm. Heyhat, ne kadar da yanılmışım. Dünyanın şahsıma karşı kurulmuş bir komplo olduğuna dair inancımın en güçlü dönemleriydi. 

İşsizdim, güçsüzdüm, çok fazla içki tüketiyordum ve galiba yapayalnızdım. Yine de birileri vardı tabii hâlâ. Mesela Şaban. O vardı. İlk önce asker arkadaşımdı. Aynı bölükteydik ve aynı yatakhanede kalıyorduk ama fazla bir muhabbetimiz olmamıştı; merhaba merhaba, hepsi o. 

Sonra bir gün, yani askerden sonra bir gün, Eminönü meydanında kuşlara yem atıyordum ki, biri omzumu dürttü. Bir de baktım, Şaban. Ayaküstü hal hatır muhabbetinden sonra kendi yolumuza gideriz diye düşünmüştüm, ama öyle olmadı. 

Kendimizi Piyer Loti’de, bir zamanlar harikulade bir manzara teşkil ettiği iddia edilen bataklığa bakıp çay içerken buluverdik. Eee daha daha nasıldı? Köyden ayrılmaya karar vermişti. Birkaç hafta önce İstanbul’a gelmiş, işe başlamıştı.

Ne iş yapıyordu? Serbest çalışıyordu. Yani tam olarak ne yapıyordu? Alım satım gibi. Gibi. Bu konuyu daha fazla kurcalamamalıydım herhalde. Peki ben nasıldım? İyiydim. Ben bir reklam ajansında metin yazarıydım askerden önce, biliyordu değil mi? Yok, bilmiyordu.

 Öyleydim işte, askerden önce bir reklam ajansında çalışıyordum ben. Ama şimdi bir televizyon programı için metinler yazmaya başlamıştım. O ünlü şovmen vardı ya, ha biliyordu, işte onun programda yaptığı esprileri ben yazıyordum. Pek memnun değildim açıkçası. 

Olsundu, ekmek parasıydı. Doğru düzgün para kazansaydım bari, o da olmuyordu ki. Bak eşek kadar herif, hâlâ annemle yaşıyordum. Dert ettiğim şeye baktı, Şaban, Beşiktaş’ta üç odalı bir ev tutmuştu, kocamandı ve kirası da uygun sayılırdı, yarısını ödemeye gücüm yeterse yanına taşınabilirdim. Hadi ya, ciddi miydi? Ama nasıl olurdu? Teşekkür ederimdi ama vallahi dünyada olmazdı.

Uzatmayaydımdı yahu, neydi yani? O da İstanbul’u doğru düzgün tanımıyor, yalnızlık çekiyordu. Arkadaşlık ederdik işte birbirimize. Dur ben bir düşüneyimdi. Sahi telefonu kaçtı? İşte asker arkadaşım Şaban’ın, bu hoş tesadüften on beş gün sonra ev arkadaşım oluşunun hikâyesi böyleydi. İyi bir ev arkadaşıydı Şaban. Fazla konuşmuyordu ama soğuk değildi, düzenli ve titizdi ama benim dağınıklığıma aldırmıyordu, her sabah alacakaranlıkta kalkıp namaz kılacak kadar dindardı ama bir kez bile Müslümanlığın güzel erdemlerinden söz ettiğini duymamıştım. Hem enteresanlığı bu gibi şeylerle sınırlı değildi. Diyelim, eve bir akşam köydeki ailesinin gönderdiğini söylediği koca bir tulum peynir, bir başka akşam suşi getirebiliyordu. Ya da yemekte bir şeyler okumak istediğinde, tercihi Mesnevi de olabiliyordu bir seks dergisi de. Üstelik her iki materyali de aynı mesafeli ilgiyle inceliyor, her ikisinde de birtakım satırların altını çiziyor ve korkarım bunu şaka olsun diye yapmıyordu. Hasılı Şaban o güne kadar tanıdığım hiçkimseye benzemiyordu. Tek tek bakıldığında az çok normal gibi görünen özellikleri, bir araya gelince tuhaf bir bütün oluşturuyordu. Açıkçası onu nereye yerleştireceğimi pek bilemiyordum, ama onunla birlikte kendimi kesinlikle huzurlu hissediyordum. Bu her şeyden önemliydi. Metin yazarlığını yaptığım programın yayından kaldırılması pek sürpriz sayılmazdı.

Ama bu öngörülebilir felaketin yeni evime taşındıktan sadece bir ay sonra cereyan etmesi, beni çok kötü bir duruma düşürmüştü. Şaban’a özürlerimle birlikte durumu açıklayıp evden ayrılmam gerektiğini söyleyince, yüce gönüllü arkadaşım buna asla izin vermeyeceğini belirtip ben yeni bir iş bulana kadar evin kirasını tek başına ödeyeceğini söylemişti. Çok istiyorsam, bunu borç kabul edebilirdim. Ah ben bu Şaban’ın hakkını nasıl ödeyecektim?

7 Eylül 2022 Çarşamba

Alper Canıgüz – Oğullar ve Rencide Ruhlar Kitabını Pdf İndir


Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar. Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışarıdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum. Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. Hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minibüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. Kepazelik. İnsanı kendinden utandırıyorlardı.

Aslında anaokuluna başlarken bu kurum hakkında iyi ya da kötü herhangi bir önyargıya sahip değildim. Ama talihsiz bir başlangıç yaptım işte. Müdire Hanım’la, sınıf öğretmenimle ve yuvadaki diğer çocuklarla tek tek tokalaştıktan sonra kustum. Annem çok utandı ama sınıf öğretmenimiz anlayışlı davrandı. Anneme ilk gün biraz heyecan duymamın normal karşılanması gerektiğini, sık sık böyle şeyler yaşandığını falan açıkladı. Keşke saçını öyle tuhaf bir biçimde topuz yapmasaydı. Belki o zaman ona ben de inanabilirdim. Bir şey nasıl başlarsa öyle gidiyor. Bir türlü ısınamadım anaokuluna. Günün ilk kısmı, genellikle öğretmenimizin bize yazın ne yetişir, kışın ne pişer türü saçmasapan bilgiler vermesiyle geçiyordu. İşin kötüsü kadın katılımcı ders işleme metoduna kafayı takmıştı ve durmadan, açtığı can sıkıcı konular hakkında bir yorumda bulunmamızı bekliyordu. Bana bir şey soracak korkusuyla başımı önümden kaldıramıyordum. Bir de şarkı söyleme muhabbeti vardı. Repertuarımız, dünyanın en kötü müzisyenleri tarafından, eğitilebilir küçük embesiller için yazılmış bazı eserlerden oluşuyordu ve açıkçası sınıf arkadaşlarımın müzikal yetenekleri heveslerinin çok altındaydı. Ben tabii ki süregiden kakofoniye katılmayı reddettiğim için, şarkının durak noktalarında öğretmen adımı bağırarak aklınca beni sanata teşvik ediyordu.

Utancımdan yerin dibine geçecek gibi oluyordum. Benden, evde Shostakovich dinleyen benden, “kestane, gürgen, palamut” diye yırtınmam bekleniyordu. Neyse ki asosyalliğim ve ara ara içimde kopan fırtınaları dışa vuran mimiklerim sayesinde öğretmen benim bir zihinsel özürlü olduğuma hükmetti de düştü yakamdan. İki saatlik öğle uykusu da cehennem azabından farksızdı. Üç katlı bir ranzanın orta katına yerleştirilmiştim. Bir dakika bile uyuyamadım orada. Tepemdeki suntanın üzerinde bulup çıkardığım, benden başka kimsenin görmediği korkunç suratlarla bakışıp durduk beş ay boyunca. Ayrıca susuzluktan geberiyordum. Yatağımıza işemeyelim diye öğleden önce su vermiyorlardı çünkü. Herkes osura osura uyuyor, ben diri diri gömüldüğüm bu mezarda çile dolduruyordum. İki saat sonra öğretmen çıngırağını sallayarak odaya girdiğinde gerinerek uyanıyormuş gibi yapıyordum. Sonra çocukların en çok bayıldığı faaliyete, oyun oynamaya geliyordu sıra. Oyun odasının kapısı açılınca çocuklar gerçekten göz alıcı rengarenk tuğlalar, toplar, arabalar ve daha bir sürü oyuncakla dolu odaya saldırıyorlardı. Onlar kurtlarını dökerken sadece ben ve birkaç sersem kız, elişi masasının başına geçiyorduk. Öğretmen, biz sakin mizaçlı öğrencilerine, takvim kağıdından kolye yapımı zanaatını öğretmeye çalışıyordu.

Anneler Günü yaklaşırken iki üç günlüğüne tüm sınıfın elişi dersine girmesi zorunlu tutuldu. Herkes annesine hediye olarak takvim kağıdından kolye yapabilsin diye. Sonuçta kolye yapmayı kıvıramayan tek çocuk bendim. Tabii kimse yadırgamadı bu durumu. Öğretmen kendi yaptığı örnek kolyeyi verdi bana, anneme götüreyim diye (sanıyorum bunu baştan planlamıştı) ama ben bu teklifi kesin bir dille geri çevirdim. Öğretmen de durumu tüm sınıfa ilan etme gereği duydu. “Arkadaşınız annesine hediye vermeyecekmiş çocuklar.” İşte o zaman ölmek istedim. Meseleyi daha fazla uzatmasın diye kaptım zımbırtıyı elinden. Kapadı çenesini sürtük.

Favorilere Ekle Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş Friendfeed'de Paylaş RSS



Yazarlar

A. Kadir (1) A.P.Martinich (1) Abdulhak Sinasi Cinar - Fehim Bey ve Biz.pdf (1) Abdullah Uçman (1) Abdullah Ziya Kozanoğlu (3) Abdülhak Şinasi Hisar (2) Abraham Galante (1) Adalet Ağaoğlu (2) ADEM GÜNEŞ (1) Adrian Goldsworthy (1) Agatha Christie (2) Agnes Michaux (1) Ahmed Ağaoğlu (1) Ahmed Arif (1) Ahmed Hulusi (1) Ahmet Aydın (1) Ahmet Batman (1) Ahmet Gülüm (1) Ahmet Hamdi Tanpınar (1) Ahmet İnam (1) Ahmet Nacar (2) Ahmet Rasim (2) Ahmet Semih Mümtaz (1) Ahmet Şerif İzgören (4) Ahmet Ümit (1) Ajit K. Mohanty (1) Akın Karagöz (1) Ala Sivas (1) Alaeddin Şenel (1) Alain Badiou (1) Alan Lightman (1) Alan Sokal (1) Alberto Manguel (2) Alejandro Guillermo Roemmers (1) Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1) Alfred Adler (1) Ali Çankırılı (1) Ali Jean Çorakçı (1) Ali Kuzu (1) Ali Smith (2) Amy A. Bartol (1) Amy Silver (1) Andre Maurois (1) Anna Todd (1) Anthony D. Smith (1) Antoine de Saint-Exupéry (1) Anton Çehov (1) Ara Avedisyan (1) Ashlee Vance (1) Ashton Lee (1) Aslı Erdoğan (2) Asuman Susam (1) Atilla Atalay (1) Aydın Büke (4) Ayfer Tunç (2) Ayhan Tekineş (1) Aykut Tanrıkulu (1) Ayn Rand (2) Ayşe Gouverneur (1) Ayşe Şasa (1) Aziz Nesin (2) B. Tolga Sasık (1) Bahaeddin Ögel (1) Barış Kılınç (1) Barry Norman (1) Başak Yaman Yeroğlu (1) Bear Grylls (1) Bernard Shaw (2) Berrin TÜRKOĞLU (1) Bibi Dumon Tak (1) Bilge Karasu (1) Brian McClellan (1) Bryan Sykes (2) Burak Göral (1) Burak Turna (1) Burçe Bahadır (1) Burçin Ş. Yalçın (1) Bülent Diken (1) Bülent Güven (1) Cahit Irgat (2) Cahit Uçuk (1) Caitlin Moran (2) Camille Bordas (1) Can Başkent (7) Can Dündar (6) Canan Efendigil Karatay (1) Cante Jondo Şiiri (1) Carl Gustav Jung (2) Carl Sagan (3) Cem Altınsaray (1) Cemal Süreya (2) Cemal Yıldırım (1) Cemil Meriç (4) Cenk Durmuşkahya (2) Cevat Abbas Gürer (1) Charles Darwin (1) Christiane F. (1) Christie Golden (1) Christina Daniels (2) Chuck Palahniuk (1) Claude Levi-Strauss (1) Colette Estin (1) Connie Willis (1) Craig Fryhle (2) Cuma Bozkurt (1) Curtis Sittenfeld (1) Çağlar Sunay (1) Çetin Baytekin (1) Daniel Goleman (1) Daniel Kahneman (1) Darhan Hıdıraliyev (1) David Almond (2) David Eagleman (1) David Henry Wilson (1) David S. Kidder (1) Dean Burnett (1) Dean Koontz (3) Demir Özlü (1) Didar Çelikkanat (1) Dimitrios Katsikas (1) Doğan Hasol (1) Doğan Yurdakul (1) Doris Lessing (2) Doris Pilkington (1) Dostoyevski (2) Dr. Jekyll ve Mr. Hyde PDF İndir (1) E. L. James (1) Edmondo De Amicis (1) Eduardo Galeano (5) Eduardo Galeno (1) Ekrem Acar (1) Eleanor H. Porter (1) Eleanor Wood (1) Elif Ayla (1) Elif Şafak (1) Elisabeth Craven (1) Elisabeth M. Dodge (1) Eloise James (1) Emin Akif Ersoy (1) Emin Çölaşan (1) Emin Ergen (1) Emine Sevgi Özdamar (1) Emre Kongar (1) Emrullah Erdinç Kitapları (1) Encore Kitap (1) Engin Altelli (1) Enid Blyton (1) Ercan Kumcu (1) Erdal Demirkıran (1) Erdal Sarızeybek (1) Erhan Ateş (1) Eric Ries (1) Erich Von Daniken (2) Ernesto Che Guevara (2) Erol Manisalı (1) Erol Mütercimler (2) Evrim Çalkavur (1) Faruk Duman (2) Faruk Tuncer (2) Fatih Bayhan (1) Fatih Korkmazlar (1) Federico Garcia Lorca (1) Feraye Sünev Çokgürses (1) Ferdinand Von Schirach (1) Ferhan Şensoy (2) Fethiye Çetin (1) Fevzi Çakmak (1) Franz Kafka (3) Frida Nilsson e kitap indir (1) Fuat Sezgin (1) G. H. Hardy (1) Gabriel Garcia Marquez Kitabını İndir (1) Gary Small (1) Gennifer Albin e kitap indir (1) George Orwell (3) Giovanni Guareschi (2) Graham Greene (1) Graham Solomons (2) Gregory Dart (1) Greil Marcus (1) Grigory Petrov (1) Gülden Şen (1) Güler Kazmacı (1) Gülten Dayıoğlu (1) Hagop Mıntzuri (1) Hakan Evrensel (1) Hakan Yaman (1) Hal Edward Runkel (1) Halid Ziya Uşaklıgil (1) Halide Edib Adıvar (10) Halit Ertugrul (1) Haluk Yavuzer (1) Handan Kılıç (1) Haruki Murakami (1) Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi (1) Hasan Basri Efendi (1) Hasan Tuncay (1) Henri Loevenbruck (3) Henry David Thoreau (1) Holly Black e kitap indir (1) Homo Deus (1) Homo sapiens (1) Honore De Balzac (1) Hüseyin Cöntürk (1) Hüseyin Namık Orkun (1) Hüseyin Nihal Atsız (1) HypnoBirthing (1) Igor Stravinsky (1) Ivan Illich (1) İbn Battuta (1) İbrahim Canan (1) İbrahim Sertkaya (2) İhsan Latif (1) İlber Ortaylı (3) İlhan Uçkan (1) İlona Andrews (2) İshak Sunguroğlu (1) İskender Pala (3) İsmet Demir (1) İzzet Bozkurt (1) J. R. R. Tolkien (1) J.G. Sandom (1) Jaap Ter Haar (1) Jack London (1) Jacob Ludwig Carl Grimm (1) James Greer (1) Jane Casey (1) Jean Bricmont (1) Jean Dominique Bauby (1) Jean-Jacques Rousseau (1) Jeff Kinney (1) Jeff Sutherland (1) Jenny Lawson Lawson (1) Jenny Lawson Lawson e kitap indir (1) Jeremy Bernstein (1) Jesse Bering (1) Jheni Osman (1) Joan Aiken (3) Joan D. Vinge (1) Johan Harstad (1) Johann Wolfgang von Goethe (1) John Berger (1) John Coleman (1) John Fowles (2) John Gray (1) John Gribbin (1) John Grisham (2) John Katzenbach (1) John Lloyd (1) John Mitchinson (1) John R. Searle (1) John Scalzi (2) John Steinbeck (2) Jolan Chang (1) Jonathan Safran Foer (1) Jose Rodrigues Dos Santos (1) Jose Saramago (1) Joseph Conrad (1) Jules Verne (2) Juli Zeh (1) Julian Assange (1) Julian Stallabrass (1) Julie Kenner Kitabını PDF İndir (1) K. Beck e kitap indir (1) Kaan Arer E kitap indir (1) Karl Marx (2) Katarina Mazetti (1) Kazım Karabekir (3) Kemal Beydilli (1) Kemal Ekin Aysel (1) Kemal H. Karpat (1) Kemal Sülker (1) Kemalettin Tuğcu Kitapları (40) Kevin Hogan (1) Kevin Mitnick (1) Kiyohiro Miura (1) Kurt Vonnegut (1) Kürşat Başar (1) Laura S. Matthews (1) Leigh Bardugo (1) Leo Panitch Chibber (1) Leyla Azzam (1) Leyla Erbil (1) Leyla Erbil'e Mektuplar (1) Leyla Sabah (1) Lord Jim (1) Lucy Vincent (2) M. Âkif Ersoy (1) M. İlin & E. Segal (1) M. Scott Peck (1) M. Şükrü Hanioğlu (1) Mahfi Eğilmez (1) Mahlon B. Hoagland (1) Mahmut Makal (2) Marcel Ayme (1) Marcel Proust (1) Marcus Thompson (1) Margaret Atwood (1) Maria Montessori (1) Marie Mongan (1) Marlo Morgan (2) Martin Pistorius (2) Mehmet Altan (1) Mehmet Barlas (1) Mehmet Emin Ay (1) Mehmet Kara (2) Mehmet Kartal (1) Mehmet Önder (1) Mehmet Rauf (2) Mehmet Reşit Öztoprak (1) Melik Duyar (1) Melisa Gürpınar (1) Melissa Panarello (1) Memduh Şevket Esendal (1) Mert Altınkaynak (1) Metin And (1) Metin Üstündağ (1) Mıgırdiç Margosyan (1) Michael Brooks (1) Michael Connelly (1) Michael Grant (2) Michael Kohlmeier (1) Michael Korz (1) Michael Löwy (1) Michel Foucault (1) Michio Kaku (2) Mikita Brottman (1) Mim Kemal Öke (1) Mina Urgan (4) Minati Panda (1) Morris Rossabi (1) Muammer Taşçıkan (1) Muhsin Batur (1) Murat Özer (1) Musaffer Kılıç (1) Mustafa Çokay: Hayatı (1) Mustafa Kemal (2) Mustafa Ziyalan (1) Mutlu Dinçer (1) Müjdat Gezen (1) N. G. Çernışevskiy (1) Nalân Mahsereci (1) Namık Kemal (1) Nasır-ı Husrev (1) Nasiruddin Tusi (1) Nazif Ekzen (1) Necati Aydın (1) Necati başaran (1) Necati Demiroğlu (1) Necdet Sakaoğlu (2) Necip Fazıl Kısakürek (2) Necmeddin Sahir Sılan (1) Neda Olsoy (1) Nejat Bozkurt (1) Nicholas Carr (1) Nick Sandberg (1) Nicole Blake (1) Nihat Erim (1) Nil Peri Gökçe (2) Nilgün Marmara (1) Niyazi Berkes (1) Noah D. Oppenheim (1) Nurer Uğurlu (1) Nursel Duruel (2) Olcay Yılmaz (1) Oliver Sacks (2) Onur Ataoğlu (2) Orhan Boran (1) Orhan Gökdemir (1) Orhan Karaveli (2) Orhan Kurmuş (1) Orhan Pamuk (3) Osman Evcan (2) Osmanzade Hüseyin Vassaf (1) Ömer Asım Aksoy (1) Ömer Seyfettin (4) Öner Ünalan (1) Özcan Köknel (1) Özcan Yılmaz (1) Özgür Bacaksız (1) Özgür Bolat (1) Özgür Topyıldız (1) Pablo Neruda (1) Patricia Highsmith (1) Patti Smith (1) Paul Auster (1) Paul Berna (1) Paul Davies (1) Peyami Safa (5) Philip K. Dick (1) Philippe Sollers (1) R.I. Page (1) Rachel Hawkins e kitap indir (1) Rachel Walker (1) Ramazan Balcı (1) Ramazan Şeşen (1) Ray Bradbury (1) Rebecca Solnit (1) Recaizade Mahmut Ekrem (1) Reha Ülkü (1) Reinhold Hartmann (2) Rene Girard (1) Rene Jean Dupuy (1) Reşad Ekrem Koçu (1) Reşat Nuri Güntekin (6) Ricardo Coler (1) Richard Dawkins (3) Richard Feynman (1) Richard Tillinghast (1) Robert Ludlum (1) Robert Philipson (1) Robin Cook (1) Robin Wasserman (1) Roger Garaudy (1) Roger Penrose (2) Rosi Braidotti (1) ry Dart (1) Sabahattin Ali (1) Sadık Hidayet (2) Sait Aytemur (1) Savaş Çoban (1) Scott Maxwell (1) Sefa Saygılı (1) Sefer Turan (1) Selçuk Aydemir (1) Selçuk ÖZTÜRK (1) Selim Yeniçeri (1) Selin Ongun (1) Semih Gümüş (1) Senail Özkan (1) Sergey Lukyanenko (1) Serkan Özel (2) Seth Godin (1) Sevan Nişanyan (2) Seyyid Muradi (1) Sibel Özbudun (1) Sidney Finkelstein (1) Simon Crittle (1) Simone De Beauvoir (2) Sinan Meydan (1) Soner Yalçın (1) Stefan Zweig (5) Stephen King (6) Stephen Lundin (1) Steve Silverman (1) Steve Stewart-Williams (2) Steve Tesich (1) Steven Spielberg (1) Suat Yağmuroğlu (1) Susan Sontag (1) Suzy Favor Hamilton (1) Svagito R. Liebermeister (1) Sylvia Nasar e kitap indir (1) Şahin Uruk (1) Şermin Çarkacı (1) Talat Aydemir (1) Talip Apaydın (1) Tamer Korugan (1) Tami Hoag (1) Tanıl Bora (1) Tarık Akan (1) Tarık Buğra (2) Tekin Ertuğ (2) Terry Eagleton (1) Tess Gerritsen (1) Tevfik Taş (1) Tezer Özlü (2) Theodor Herzl (1) Thomas Bernhard (2) Thomas Hobbes (1) Tom Knox PDF indir (1) Tove Skutnabb-Kangas (1) Tuba Ezici (1) Tuğçe Işınsu (1) Tunca Arslan (1) Turgut Uzer (1) Uğur Canpolat (1) Uğur Mumcu (1) Umay Umay (1) Ursula K. Le Guin (2) Ümit Zileli Kitabını İndir (1) Vedacarya David Frawley (1) Vefa Zat (1) Vera Tulyakova Hikmet (2) Viktor E. Frankl (1) Virginia Woolf (3) Vladimir Arsenyev (2) W. B. Yeats (1) W. R. Reinfeld (1) Wassily Kandinsky (1) Werner Herzog (2) Wilbur Smith (1) Wilhelm Carl Grimm (1) Wilhelm Reich (1) William Gibson (1) William Hope Hodgson (1) William Saroyan (1) Wolfgang Smith (1) Woody Allen (2) Yakup Kadri Karaosmanoğlu (2) Yalçın Küçük (1) Yaşar Ayaşlı (2) Yaşar Kemal (1) Yılmaz Erdoğan (1) Yılmaz Özdil (3) Yılmaz Öztuna (4) Yolande Mukagasana (1) Yuri Bondarev (1) Yusuf Akçura (1) Yusuf Halaçoğlu (1) Yuval Noah Harari (4) Zafer Okur (1) Zafer Toprak (1) Zecharia Sitchin (2) Zeki Kayahan Coşkun (1) Zeki Tez (2) Zeynep Cemali (1) Zeynep Selvili Çarmıklı (1) Ziya Gökalp (4) Zubritski Mitropolski Kerov (1)

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Aşk Kitapları (61) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) Çığır Kitabevi (1) Çınar Yayınları (2) Çitlembik Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eğitim Sen Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Köxüz Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) Oda Yayınları (1) ODTÜ Yayıncılık (3) Oğlak Yayıncılık (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Sözcükler Yayınları (1) Su Yayınevi (1) Sümer Yayınevi (1) Şule Yayınları (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yağmur Yayınları (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1)