Berdel
Küçük bir Anadolu köyünde, geleneklerin gölgesinde büyüyen iki genç kızın hikayesi... Ayşe ve Zeynep, aynı köyde doğmuş, aynı sokaklarda koşmuş, aynı hayalleri paylaşmışlardı. Ancak kader, onları birbirinden ayıracak bir yol çizmişti.
Ayşe'nin ailesi, köyün en zenginlerinden biriydi. Zeynep'in ailesi ise borç batağında, çaresizlik içinde çırpınıyordu. Bir gün, Zeynep'in babası Hasan, borçlarını ödeyebilmek için köyün ağasıyla bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma, iki ailenin kaderini sonsuza dek değiştirecekti: Berdel.
Ayşe, ağanın oğlu Mehmet'le evlenecek; Zeynep ise Ayşe'nin abisi Ali'yle. İki genç kız, bu kararın ağırlığı altında ezilirken, kendi yollarını çizmeye kararlıydılar. Ama köyün katı kuralları ve aile baskısı, onların özgürlük arayışını daha da zorlaştıracaktı.
BÖLÜM 1: Kaderin Ağları
Güneş, Anadolu’nun kırsal topraklarını narin bir örtüyle kaplıyor, köyde yeni bir gün başlıyordu. Ayşe, pencerenin önünde durmuş, avludaki koşuşturmaya bakıyordu. İçinde huzursuz bir kıpırtı vardı. Son günlerde ailesiyle yapılan konuşmalar, duyduğu fısıltılar ve annesinin yüzündeki o hüzünlü bakış, ona yaklaşan felaketi hissettiriyordu.
Zeynep ise toprak yolda yürüyordu. İçinde fırtınalar kopuyordu ama yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti. Babasının ağayla yaptığı anlaşmadan haberi vardı. Berdel, onların kaderi olacaktı. Onu kimse sormamıştı. Kimse ne hissettiğini merak etmemişti.
Akşam olduğunda iki genç kız, eski bir ceviz ağacının altında buluştu. Ayşe, gözlerini Zeynep'e dikti.
"Biliyor musun?" diye fısıldadı.
Zeynep başını salladı. "Biliyorum. Ama yapacak bir şeyimiz yok. Biz seçemeyiz.
Ayşe'nin gözleri parladı. "Belki de seçebiliriz. dedi. "Belki de bir yol vardır.
Zeynep, Ayşe'ye baktı. Sessizlik içinde umut yeşermeye başladı. Ama bu umut, büyük bir savaşın habercisiydi. Gelenekler, aileler, köy... Her şey karşılarında bir duvar gibi duruyordu.
Zeynep, Ayşe'ye baktı. Sessizlik içinde umut
yeşermeye başladı. Ama bu umut, büyük bir savaşın habercisiydi. Gelenekler,
aileler, köy... Her şey karşılarında bir duvar gibi duruyordu.
Ayşe'nin sözleri, Zeynep'in içinde küçük bir
kıvılcım çakmıştı. Ama bu kıvılcım yeterince güçlü müydü? Aileleri karşılarına
almak, köyün baskılarına direnmek… Bunların hepsi imkânsız gibi görünüyordu.
Ancak Ayşe'nin gözlerinde bir kararlılık vardı.
"Ne yapabiliriz?" diye sordu Zeynep.
Ayşe derin bir nefes aldı. "Kaçabiliriz."
Zeynep irkildi. Kaçmak… Sanki bu kelime başlı
başına bir meydan okuma gibiydi. Ancak o an, özgürlüğün tadını ilk kez
hissetti.
"Nereye gidebiliriz?" diye fısıldadı.
Ayşe, gökyüzüne baktı. "Bilmem. Ama burada kalırsak, hayatımız asla bizim
olmayacak."
Sessizlik. Rüzgâr, ceviz ağacının dallarını
sallıyor, iki genç kızın kaderini sorguluyordu. Köyde hayat normal akışına
devam ederken, Ayşe ve Zeynep'in dünyası köklü bir değişimin eşiğindeydi.
Gece ilerledikçe, kaçış fikri daha da
gerçekçi gelmeye başladı. Ancak onları bekleyen zorlukları görebiliyorlardı:
Aileleri fark ederse ne olurdu? Onları kim koruyacaktı? Ve en önemlisi,
gerçekten kaçabilecekler miydi?
Gece iyice çökmüş, köy sessizliğe bürünmüştü.
Ayşe ve Zeynep, ceviz ağacının altında diz çökmüş, alacakaranlığın içinde
kaybolan düşüncelere dalmışlardı. Sessizlik, konuşulmamış sözlerin ve
bastırılmış duyguların yükünü taşıyordu.
Zeynep, Ayşe’nin gözlerindeki ışıltıyı fark
etti. Bir plan yapıyordu, bundan emindi. Ama korkuyordu. "Kaçmak... Gerçekten mümkün mü?" diye fısıldadı. Sesi rüzgârın uğultusu kadar hafifti.
Ayşe tereddüt etmeden cevap verdi. "Mümkün olmasa bile denemek zorundayız. Eğer kalırsak,
hayatımız bizim olmayacak."
Sesi beklenmedik bir öfkeyle doluydu. Ayşe, köyün dar sokaklarında büyümüş,
ağır geleneklerin gölgesinde yaşamak zorunda kalmıştı. Şimdi kaderini
değiştirmek için kendini hazır hissediyordu. Ancak yalnız değildi—Zeynep de
onunla birlikte karar vermeliydi.
Zeynep derin bir nefes aldı. Birkaç saniye
boyunca sadece ciğerlerine dolan havayı hissederek düşündü. "Peki ama... Nereye gideceğiz?"
Ayşe gözlerini uzaklara dikti. Bu sorunun
cevabını bilmiyordu. Ama içinde garip bir cesaret vardı. "Bilmiyorum." dedi. "Ama burada
kalırsak, hayatımız boyun eğmekten ibaret olacak. Hiçbir seçim hakkımız
olmayacak."
Sessizlik yine aralarına çöktü. Ancak bu kez
farklıydı. Artık korkunun yanında başka bir duygu daha vardı: Umut.
Tam o sırada, köyün karanlık sokaklarından
gelen ayak sesleri duyuldu. Ayşe ve Zeynep irkildi. Sesler yaklaşıyordu.
Anlaşılan gecenin bu saatinde birileri dışarıda dolaşıyordu. Kızlar
birbirlerine göz ucuyla baktılar. Eğer yakalanırlarsa, düşündükleri şeylerin
bile başlarına büyük işler açabileceğini biliyorlardı.
Ayşe usulca ayağa kalktı. "Şimdilik eve dönmeliyiz." dedi. "Ama
yarın... Yarını planlamamız gerek."
Ayşe ve Zeynep, eski ceviz ağacının altında
otururken, rüzgâr saçlarını usulca savuruyordu. Ayşe’nin aklı karışıktı. Kaçış
fikri baştan sona risklerle doluydu, ama Zeynep’in gözlerinde beliren umut
kıvılcımı ona cesaret veriyordu.
"Eğer kaçacaksak, önce nasıl
kaçacağımızı bilmeliyiz."
dedi Ayşe, gözlerini karanlığa dikerek. "Tek
başımıza gidersek, yakalanmamız an meselesi. Bizi kim koruyacak?"
Zeynep, bu sorunun ağırlığını hissetti. "Ya kaçamazsak?" dedi endişeyle. "Bize ne yapacaklarını biliyorsun. Ailem beni geri almaz.
Senin ailene de baskı yaparlar."
Ayşe derin bir nefes aldı. "Bir plan yapmalıyız."
Ancak tam o sırada, köyün sessizliğini delen
ayak sesleri duyuldu. Kızlar panikle birbirlerine baktılar. Sesler hızla
yaklaşıyordu. Birine yakalanmaktan korkuyorlardı. Bu saatte dışarıda olmamaları
gerekiyordu—hele ki böylesine tehlikeli konuşmalar yaparken.
Bir gölge, karanlıkta belirdi. İkisinin kalbi
aynı anda hızlandı. Gelen kişi kimdi? Onları duymuş muydu?
"Kim var orada?" diye sert bir ses yankılandı. Sesin sahibini hemen
tanıdılar—Mehmet. Ayşe’nin ailesinin berdel anlaşması gereği onu evlendirmek
istediği kişi.
Ayşe’nin içi buz kesti. Zeynep’in eli,
Ayşe’nin bileğine sıkıca kenetlendi. "Sakin
ol." diye fısıldadı.
Mehmet bir adım daha yaklaştı, gözlerini
kısarak ikiliyi süzdü. "Burada ne
yapıyorsunuz?" diye sordu
kuşkuyla. Ayşe ve Zeynep, birbirlerine kısa bir bakış attılar. Eğer
yakalanırlarsa, planları suya düşecekti.
Zeynep hızlı düşündü ve gülümsedi. "Sadece konuşuyorduk, Mehmet." dedi. "Bu
ağaç yıllardır bizim gizli buluşma yerimiz."
Mehmet'in yüzü sertleşti. "Bunu yapmayı bırakmanız gerek. Çok konuşuyorsunuz. Aileniz
yarın sizi çağıracak. Hazır olun."
Ayşe’nin elleri yumruk haline geldi. Hazır
olmak mı? Ne için? Kendi seçmediği bir kader için mi?
Mehmet biraz daha dik durdu, sonra başını
eğerek, kısa bir süre Ayşe’ye baktı. "İtiraz
etmeyeceksin, değil mi?"
diye sordu.
Ayşe sessiz kaldı. Zeynep nefesini tuttu.
Ama Ayşe'nin içinde sessiz bir savaş
başlamıştı. Ve bu savaş, henüz bitmekten çok uzaktı.
BÖLÜM 2: Kaçış
Plânı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder