Gün doğarken ormanın en derin bölgesinde yoğun
bir sis yavaşça ağaçların arasından çekiliyordu. Hava hâlâ nemliydi, toprak
sanki nefes alıyormuş gibi usulca kabarıp iniyordu. Ağaç kökleri artık sıradan
birer bitki parçası olmaktan çıkmış, sanki canlı bir organizmanın damarlarına
dönüşmüştü. Ayça, bu garip hissi ilk fark eden oldu. Yere bastığında, sanki
toprak altındaki bir şey hareket ediyor, adımlarını izliyordu.
Arel, sırtındaki eski pusulayı çıkardı. Daha
önce kuzeyi gösteren ibre şimdi kendi etrafında dönüp duruyordu. “Manyetik alan
değişmiş olabilir,” dedi fısıltıyla, ama bu sözde bile bir kesinlik yoktu. Bu
yer fizik kurallarını tanımıyordu.
Ormanın derinlerinden yankılanan bir ses
duyuldu: sanki taşlar birbirine çarpıyor, eski bir kapı aralanıyordu. Ayça ve
Arel göz göze geldi. Zamanın geldiğini biliyorlardı. Bu, rüyalarında gördükleri
o büyük kökün – ‘Köklerin Kalbi’ dedikleri yerin – kapılarıydı. Bu kök, sadece
bir ağaç parçası değil, tüm ormanın belleğiydi. Geçmişin, geleceğin ve
şimdi’nin birleştiği noktadaydılar.
Işık huzmeleri, köklerin arasından sızarak yere
semboller çiziyor gibiydi. Arel dikkatle eğildi ve toprağa kazınmış olan
dairesel şekilleri inceledi. Her biri, bir elementin simgesiydi: ateş, su,
hava, toprak ve beşincisi… bilinmeyen. Ayça, eski efsanelerde geçen beşinci
elementten bahsetmişti bir zamanlar. ‘Ruh’ ya da ‘Zihin’ olarak anılıyordu.
Belki de bu ormanın özü, tam da buydu: bir bilinç, bir ruh hali.
Tam bu sırada, toprağın derinliklerinden gelen
bir titreşim tüm bedeni sarstı. Kökler geri çekildi, aralarında geniş bir geçit
açıldı. İçerisi karanlıktı, ama karanlığın içinde tanıdık bir parıltı vardı.
Ayça tereddüt etmeden içeri adım attı. Arel ardından geldi. Aralarındaki bağ
artık sözlere ihtiyaç duymuyordu.
Geçidin içi devasa bir salondu. Tavandan sarkan
fosforlu sarmaşıklar mekânı yeşilimsi bir ışıkla aydınlatıyordu. Salonun tam
ortasında, kristalden yapılmış gibi görünen bir kürsü vardı. Üzerinde ise
spiral şeklinde dizilmiş eski taş tabletler. Her biri bir hikâye anlatıyordu:
bir uygarlığın yükselişi, doğayla kurduğu bağ ve zamanla onu nasıl unuttuğu.
Ayça tabletlere yaklaştığında, parmak uçlarıyla
birine dokundu. Aniden gözleri karardı ve bir vizyon gördü. Binlerce yıl önce,
ormanın bu kalbinde yaşamış bir topluluğun ritüelleri gözlerinin önüne geldi.
Onlar doğayı bir tanrı gibi görmüş, her adımı doğaya danışarak atmışlardı. Ama
zamanla bu bağ bozulmuş, teknolojiye ve kibire yenik düşmüşlerdi.
Ayça gözlerini açtığında, Arel de kürsünün
diğer tarafında bir tabletin üzerinden elini çekiyordu. “Aynı şeyi mi gördün?”
diye sordu Ayça.
Arel başını salladı. “Bu orman bizi sadece
izlemiyor… bizi eğitiyor,” dedi. “Geçmişin hatalarını tekrar etmememiz için
bizi hazırlıyor.”
Tam o anda salonun duvarları titredi. Dışarıdan
bir şey yaklaşıyordu. Kökler tekrar hareketlenmeye başladı. Bu defa orman,
onları dışarı atmıyor, aksine içeride tutmak istiyordu. Arel ve Ayça
birbirlerine sarılarak yere çöktüler. Sanki ormanın kalbi onları sarıp
sarmalıyor, yeni bir göreve hazırlıyordu.
Karanlığın içinde beliren yeni bir figür
dikkatlerini çekti. Yaşlı, yıpranmış kıyafetler içinde bir adamdı. Cildi ağaç
kabuğu gibi sert, gözleri yosun yeşilindeydi. “Siz seçildiniz,” dedi derin bir
sesle. “Köklerin sesi artık size emanet. Doğanın kalbini duyabilenler nadirdir.
Artık sadece gözlemci değil, koruyucusunuz.”
Ayça ve Arel’in kalpleri hem korkuyla hem de
umutla çarpıyordu. Ne anlama geldiğini tam bilmiyorlardı, ama yolları bir kez
daha değişmişti. Artık sadece ormanı anlamakla yetinmeyeceklerdi; ormanı
korumak zorundaydılar.
Bölüm, o eski adamın parmaklarını iki gencin
alınlarına dokundurmasıyla sona erdi. Ormanın sesi artık onların içindeydi. Ve
ormanın sırrı, daha yeni başlıyordu.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 38: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder