Budin'de
Sonbahar
Sonbaharın ilk rüzgarları Budin’in taş
sokaklarında usulca esiyordu. Tuna Nehri, sabah güneşiyle gümüş gibi parlıyor;
sararan yapraklar, suyun akışıyla dans edercesine savruluyordu. Şehir,
Osmanlı’nın Batı’ya açılan en önemli kapılarından biri olmuş, şimdi ise barışın
ve huzurun gölgesinde geçmişin izlerini taşıyordu.
Yusuf Bey, kalenin surlarından nehre bakarken
elindeki demir miğferi yavaşça çıkardı. Gözlerinde, yalnızca bir askerin değil,
içi dolu bir adamın yorgunluğu vardı. Budin’e tayini çıktığından beri aylar
geçmişti; fakat hâlâ yabancı hissediyordu kendini bu topraklarda. Toprak
Osmanlı’nındı ama sokaklarında hâlâ Macarca fısıldanıyordu. Her taşında bir
direnişin, her duvarında geçmişin yankısı…
O sabah, kale divanında olağan toplantı vardı.
Fakat Yusuf, birkaç günlüğüne izin almış, şehri tanımak ve nehir kenarındaki
eski kitapçıları gezmek istemişti. Gençliğinden beri harp sanatına olduğu kadar
kitaplara da düşkündü. Budin’deki meşhur Arslanzade Kitap Hanesi’ni duymuştu.
Söylentiye göre, buranın sahibi olan yaşlı bir adamın torunu, birçok dilde
şiirler yazan bir kadındı. Klara…