Belfast Lough tarafından yağmur geliyordu. Köşeyi dönerken, bir patlama ve
hemen ardından kent merkezinin karanlığından gelen silah takırtılarını
duydu. Bir elli boyundaki blucinli, balıkçı ceketli, kasketli ve omzunda bir
denizci torbası asılı olan adam, hiç duraksamad Yaşlı adam duvardan bir oda
anahtarı aldı. “Hiç olmazsa orada sokaklarda dişlerine kadar silahlı
komandolar dolaşmıyor. Çılgınlık bu, yağmurda bile arabada açıkta oturmak.
Bana sorarsan intihardan başka bir şey değil.” “Aslında değil,” dedi Keogh.
“Bu yıllar önce Aden’de geliştirilmiş bir komando tekniğidir. Birbirlerini
kollamak için ikili gruplar halinde dolaşırlar ve zırhlı araçta
olmadıklarından herhangi bir saldırıya anında karşılık verebilirler.” “Sen
bunları nereden biliyorsun?” Keogh omuzlarını silkti. “Bunu herkes bilir,
ahbap. Şimdi anahtarımı alabilir miyim?” Yaşlı adam ancak o an, bulanık
renkli ve o güne kadar gördüklerinin en soğuğu olan gözleri gördü ve
bilinmeyen bir nedenle korku hissetti. Keogh hemen gülümsedi ve görünümü
tümüyle değişti. Uzanıp anahtarı aldı. “Biri bana buralarda doğru dürüst bir
kafeterya olduğunu söylemişti.
The Regent mi?” “Evet. Meydanın karşısında, Lurgen Sokağının başındadır.”
“Bulurum,” diyen Keogh dönüp yukarı çıktı. V Odasını kolaylıkla buldu, pek
çok kere zorlanarak açıldığı belli olan kilitli kapıyı açıp içeri girdi.
Burası çok küçüktü ve rutubet kokuyordu, içerde yatak, dolap ve iskemle, bir
köşede de musluk vardı ama tuvalet yoktu. Hatta telefon bile… Yine de, eğer
şansı varsa, sadece bir gece kalacaktı. Keogh torbasını yatağın üzerine
koyup boşalttı. İçinde bir tıraş çantası, bir iki gömlek, birkaç kitap
vardı. Onları bir yana çekip torbanın altındaki kartonu çıkarınca ortaya bir
Walther PPK tabanca, iki dolu şarjör ve yeni küçük Carswell susturucusu
çıktı. Adam, tabancayı kontrol etti, doldurdu, susturucuyu yerine taktı,
sonra arkasına, blucininin içine yerleştirdi. “Regent, evladım,” dedi
yavaşça ve hüzünlü bir melodi mırıldanarak dışarı çıktı. Resepsiyon
masasının yanındaki bir bölmede eski moda bir telefon vardı. Keogh yaşlı
adamı başıyla selamladı, içeri girerek kapıyı kapattı. Cebinden bozukluk
paralarını çıkarıp bir numara çevirdi. Jack Barry, bağa çerçeveli gözlüğü
kendisine okumuş bir hava veren uzun boylu, hoş yüzlü bir adamdı.
Aynı zamanda bir öğretmene benzerdi ki, eskiden de gerçekten öğretmendi.
Ama şimdi değil. Şimdi Geçici İrlanda Cumhuriyetçi Ordusunun (IRA) kurmay
başkanıydı ve cep telefonu çaldığında Dublin’deki evinde, şömine başında
oturmuş gazete okuyordu. Telefonu açarken karısı Jean. ” Fazla uzun konuşma,
yemeğin hazır,” diye seslendi. “Ben Barry.” Keogh İrlandaca. “Benim,” dedi.
“Martin Keogh adıyla Albert Oteline yerleştim. Bundan sonraki adım kızla
tanışmak.” “Senin için zor olacak mı?” “Hayır, her şeyi ayarladım. Bana
güvenebilirsin. Şimdi Regent Cafe’ye gidiyorum. Sahibi amcası.”
“Aferin.
n
>
Bana sık sık haber ver. Sadece cep telefonunu ara.” Barry telefonu
kapatınca karısı. “Gel haydi, soğuyacak,” diye seslendi bir daha. Barry
karısının sözünü dinleyip kalktı. V Keogh, Regent’i kolayca buldu. Tahta
perdeyle kapanmış olan pencerelerinden biri, herhalde bir patlama sonucu
tahrip olmuştu, ama diğeri sağlamdı ve içersi görülüyordu. Müşteri yok
denecek kadar azdı. Bir masada üç yaşlı adam ve bir diğerinde fahişe
görünümlü orta yaşlı, epey yıpranmış bir kadın. Tezgâhın ardında oturan
kızın on altı yaşında olduğunu biliyordu. Adı Kathleen Ryan’dı ve
gençliğinden beri bir tetikçi olan Protestan amcası Michael Ryan’ın yerine
kafeyi işletiyordu. Siyah saçlı, çıkık elmacık kemikleri üzerinde öfkeli
gözleri olan ufak tefek bir kızdı. Kabul edilen ölçülere göre güzel
sayılmazdı. Üzerinde koyu renkli bir kazak, blucin etek ve çizme vardı,
Keogh içeri girdiğinde bir taburede oturmuş kitabını okuyordu. Keogh
tezgâhın üzerine eğilerek, “İyi mi bari?” diye sordu.
Kız sakin bir ifadeyle kendisine baktı ve o bakışı, Keogh’a yaşından çok
büyük biriyle karşı karşıya olduğunu söyledi. “Çok güzel. The Midnight
Court.” “Ama bu İrlandaca.” Keogh uzanıp bakınca kızın haklı olduğunu gördü.
“Neden olmasın ki? Bir Protestan, İrlandaca bir kitap okuyamaz mı? Neden?
Burası bizim de yurdumuz bayım ve siz eğer Sinn Fein ya da o eski
palavralardan birindenseniz başka bir yere gitmenizi tercih ederim.
Katolikler burada hoş karşılanmazlar. IRA’ya ait bir bomba babamı, annemi ve
küçük kız kardeşimi öldürdü.”