Translate

Lawrence Durrell Kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Lawrence Durrell Kitapları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2021 Salı

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü 4 – Clea Kitabını PDF İndir

 


O yıl portakallar her zamankinden daha boldu. Parlak, yeşil yapraklı kameriyelerin içinde fener gibi parlıyor, yukarıdaki güneşli korunun arasından göz kırpıyorlardı. Sanki bu küçük adadan ayrılışımızı kutlamak istemişlerdi – çünkü çoktandır Nessim’den beklenen haber sonunda geldi. Yeraltı dünyasına bir çağrı gibi. Benim için, sürekli olarak, düşle gerçeklik arasında gidip gelmiş, salt adının uyandırdığı şiirsel imgeler ve madde arasında sallanıp durmuş olan o kente beni acımasızca geri çeken bir haber. Bir anı, dedim kendi kendime, kâğıt üzerinde henüz yarı yarıya gerçekleştirilmiş arzuların, sezgilerin yalanladığı bir anı. İskenderiye, belleğin başkenti! Bütün bu yazdığım şeyler yaşayanlardan, ölülerden ödünç alınmıştı, sanki sonunda ben de, hiçbir zaman bitmemiş, postalanmamış bir mektubun ek notu olmuştum… Oradan ayrılalı ne kadar oluyor? Hiç hesaplamıyordum, oysa bir ben’i bir başka ben’den, bir günü ötekinden ayıran sonsuzluklar konusunda takvim zamanı yeterince ipucu veriyordu, ben bu süre içinde hep orada yaşamıştım, gerçekten, yüreğimdeki, beynimdeki İskenderiye’de. Bir zamanlar hepimiz onun ayrılmaz birer parçasıydık, orada utkular yaşamış, yenilmiştik; yazdığım her satırla, yüreğimin her atışıyla kendimi o tuhaf varlığın eline bırakmıştım. Anlamı kuşatmaya almış düşüncelerin fırça dokunuşlarıyla değişen, kimlik için gürültü koparan kadim bir kent; orada, Afrika’nın kara, dikenli, dağlık burunlarında, üzerinde yaşanan yerin hoş kokulu gerçeği, geçmişin çiğnenmesi olanaksız acı otu, belleğin özü. Tümüyle yitip gitmeden önce geçmişi bir kez daha yakalamak, düzenlemek, ona notlar düşmek için kolları sıvamıştım – hiç değilse bu işe girişmiştim. Başaramadım (belki de başarmak olanaksızdı?) – çünkü tam sözcüklerle bir yüzünü mumyaladığım sırada yeni bilgiler işin içine karışıyor, ilişkilerin çerçevesi kırılıyor, her şey darmadağın oluyor, ancak hiç umulmadık, önceden kestirilemeyecek biçimlerde yeniden bir araya geliyordu… “Gerçeği yeniden biçimlemek, ” …bir yere böyle yazmışım; gerçekten de, küstahça, haddini bilmezce sözler bunlar – çünkü ağır ağır dönen çarkının üzerinde bizi biçimleyen, bozup yeniden yapan gerçekliktir. Bu perde arası ada deneyimimden kazancım olduysa belki de kentin gizli doğrusunu yazmakta tam bir başarısızlığa uğradığım için olmuştur. Şimdi de zamanın doğasıyla yüz yüze gelmiştim, insan ruhunun o hastalığıyla. Kâğıt üzerinde yenilgiyi kabul etmek zorundaydım. Ama yazmak beni, bir anlamda, şaşılacak bir biçimde çoğaltmıştı; imgelemin dipsiz mağaralarına birer birer gömülüp yok olan sözcüklerin başarısızlığı.

Çok pahalı bir yaşamayabaşlama biçimi, evet; ama zaten, kendini yakalamaya çalışmanın bu garip teknikleriyle beslenmiş özel yaşamlar çeker biz sanatçıları. Peki ama… ben değiştiysem, ya dostlarım – Balthazar, Nessim, Justine, Clea – ne durumdalar acaba? Böyle bir zaman aralığından sonra onların ne gibi yönlerini fark edeceğim acaba, yeni bir kentin, şu anda bir savaşın içinde yüzen bir kentin havasına yeniden girdiğim zaman? İşte güçlük buradaydı. Bir şey söyleyemezdim. Kaygılarım, içimde Çoban-yıldızı gibi titreşiyordu. Yeni imgeler, yeni kentler, yeni durumlar, yeni aşklar adına, düşlerimin bin bir güçlükle kazanılmış topraklarından vazgeçmem kolay değildi. O yerle ilgili düşlerime saplantılı biri gibi sarılır olmuştum… Bulunduğum yerde kalmak, diye düşünüyordum, acaba daha akıllıca olmaz mıydı? Belki. Ama gitmem gerektiğini biliyorum. Gerçekten de hemen bu gece gitmeliydim! Bu düşünceyi kavramak behim için çok güçtü, o yüzden kendi kendime yüksek sesle fısıldamak zorunluğunu duydum. Ulak geldikten sonraki on günü altın bir bekleyiş suskunluğu içinde geçirdik; hava da buna uydu, birbirini izleyen masmavi günler, rüzgârsız denizler yüzümüze güldü. İki doğa görünümünün ortasında duruyorduk, birinden ayrılmaya gönülsüz, ama ötekiyle karşılaşmak için sabırsızlanarak. Bir kayalığın kıyısındaki martılar gibi dengelenmiş. Başka başka imgeler, daha şimdiden düşlerimde birbirlerine karışmaya, birbirlerinin önüne dikilmeye başladı. Bu ada evi, örneğin, puslu gümüş rengi zeytin ağaçları, kırmızı ayaklı kekliklerin dolaştığı badem ağaçları… Pan’ın keçi yüzüne benzer yüzünden başka hiçbir şey göremeyeceğiniz sessiz orman açıklıkları. Buranın basit biçimleri, parlak renkleri bizi sıkboğaz eden öteki önsezilerle karışamazdı. (Yıldız yağmurlu bir gökyüzü, ıssız kumsallarda dalgaların zümrüt renkli gelgiti, güneyin beyaz yollarında martı haykırışları.

Bu Yunan dünyası daha şimdiden unutulmuş kentin kokularının saldırısına uğruyordu – terleyen gemi kaptanlarının doyasıya içki içtikleri, çatlayıncaya kadar yemek yedikleri, uysal bakışlı Arap cariyelerin kolları arasında fıçı gibi gövdelerinin bütün kösnüsünü boşaltırken halsiz düştükleri dağlık burunlar. (Aynalar, gözleri kör edilmiş kanaryaların yürek paralayıcı tatlı sesleri, nargilelerin gülsuyu kâselerinde hava kabarcıkları, tefarikotu ve tütsü kokuları.) Birbirlerini kerttiriyorlardı, bu uzlaşmaz düşler. Dostlarımı tekrar görüyordum (artık ad olarak değil), bu ayrılığın bilgisinin ışığıyla yeniden aydınlanmış olarak. Benim yazdıklarımdan türemiş gölgeler değildiler artık, yeniden canlanmışlardı – ölüler bile. Geceleri gene Melissa’yla (pişmanlıkların ötesindeydi artık, çünkü düşlerimde bile onun ölü olduğunu biliyordum) o büklüm büklüm sokaklarda, kol kola mutluluk içinde yürüyordum; makas gibi dar bacaklarıyla sallantılı bir yürüyüşü vardı. Her adımda kalçasını benimkine yapıştırma alışkanlığı. Şimdi her şey gözüme sevimli görünüyordu – hatta tatil günleri giydiği ucuz ayakkabıları, eski pamuklu entarisi bile. Boynundaki aşk ısırığının hafif morluğunu pudrayla kapatamamıştı… Sonra gözden kayboldu, üzüntülü bir feryada uyandım. Zeytin ağaçlarının arasından gün ağarıyor, kımıltısız yaprakları gümüşlüyordu. Sonra, bir noktada ruh huzuruma yeniden kavuştum. Bundan ayrılmadan önceki şu bir avuççuk mavi günler – onların değerini bildim, basitliklerinin tadını bol bol çıkardım: Eski ocakta yanan zeytin odunları, ocağın rafında duran, en son kaldırılacak olan Justine portresi, kullanılmaktan eskimiş masanın, iskemlenin, yeni açan kuzukulaklarıyla dolu mavi emaye tasın üstünde oynaşan alevler. Kentin bununla ne ilişkisi vardı – yeni açmış top top badem çiçekleriyle kış arasında sarkan bir ipin ucunda sallanan bu Ege ilkyazıyla? Bir sözcükten başka bir şey değildi, fazla bir anlam taşımıyordu, bir düşün kıyılarına çiziktirilmiş ya da yürek atışlarının yansıttığı istekten başka bir şey olmayan zamanın alışılmış müziğinin ahengine uyarak zihinde yinelenen bir sözcük. Gerçekten de çok sevmeme karşın orada kalacak gücü kendimde bulamıyordum; artık nefret ettiğimi bildiğim o kent bana değişik bir şey sunuyordu- damgasını taşıdığım yaşam deneyiminin yeni bir değerlendirmesi. Bir daha dönmemecesine ayrılabilmek, oradan kurtulmak için oraya bir kez daha dönmek zorundaydım.

Zamandan söz ettiysem, zamanın elinden kurtulan o ıssız alanlarda oturmayı sonunda öğrenmeye başlayan bir yazar olarak söz ettim – deyim yerindeyse, saatin tik takları arasında yaşamaya başlayan. Ortak öykümüzün gerçek tarihi olan sürekli şimdi, yani insan zihni; geçmiş öldüğü, geleceği yalnızca arzu ve korku temsil ettiği zaman, ölçülmeyen, geçip gitmesine seyirci kalınamayan o geçici an ne olacak? Çoğumuz için Şimdi denen şey, perilerin o büyülü şölen sofrası gibidir – daha ağzımıza bir lokma bir şey koyamadan önümüzden kaçırılır. Olen Pursewarden gibi ben de çok yakında bütün yüreğimle şunu söyleyebilmeyi umuyordum: “Kendi kendine, ‘Gerçek yaşam hangi noktada başlar?’ sorusunu hiç sormamış olan insanlar için yazmıyorum ben.”

20 Kasım 2021 Cumartesi

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü 2 – Balthazar Kitabını PDF İndir

 


Doğa görünümü renkleri: Kahverengiden tunç rengine, inişli çıkışlı kent silueti, alçak bulutlar, bulanık istiridye, menekşe rengi yansımalı inci rengi toprak. Çölün aslan rengi tozu: Eski zaman gölünün üstündeki gün batınımda çinko ve bakır rengine dönüşen peygamber mezarları. Denizin karada bıraktığı izler gibi, havanın bıraktığı izlere benzeyen kocaman kum fayları; top-madeni renginde, ıslak, titrek, erik-karası bir yelken bezinde erimeye yüz tutmuş yeşil, limon rengi; yapışkan-kanatlı orman perisi. Devrilmiş sütunların, gemicilere yol gösteren işaret direklerinin arasında Taposiris ölü halde yatıyor, zıpkıncı ortada yok… Ma-reotis sıcak leylak rengi bir göğün altında. yaz: devetüyü kum, sıcak mermer gök. güz: şiş, çürük griler. kış: dondurucu kar, soğuk kum. duru gök yüzeyleri, mika parıltılı. deltanın ıslak yeşilleri. görkemli yıldız görünümleri. İlkbahar mı? İlkbahar ne gezer Delta’da. Orada yenilenme, tazelenme duygusu diye bir şey bilinmez. Kıştan çıkar, doğruca: Soluk alınamayacak kadar sıcak, balmumundan yapılma bir yaz bozuntusunun içine dalarsınız. Ama hiç değilse burada, İskenderiye’de, savaş gemilerinin oluşturduğu engeli aşıp Grande Corniche’teki kahvehanelerin çizgili tentelerini uçuran denizsolukları bizi yazın hiçlik duygusunun gelgitsiz ağırlığından kurtarır. Ben hiçbir zaman… Yarı-düşsel (ama gene de tam anlamıyla gerçek) kent bizim içimizde başlar, bizim içimizde biter, kökleri belleğimizdedir.

Şu ada evini pençesine alıp bırakan Ege Denizi’nin rüzgârı, söğüt ağaçlarını yay gibi geriye bükerken, şuraya, keçiboynuzu ağacı odunlarının ateşinin yanına neden her gece oturup yazarak o kente döneyim? İskenderiye için söyleyeceklerim bitmedi mi? Onun düşüyle, orada yaşayanların anısıyla bir kez daha sayrılığa tutulmam mı gerekiyor? Düşleri ak kâğıdın hapishanesine kilitlediğimi, belleğin demir kapılı odalarına emanet ettiğimi sanıyordum! Kendime çok yüz verdiğimi düşüneceksiniz. Doğru değil. Rastgele bir tek etken her şeyi değiştirdi, beni yeniden eski rayıma soktu. Aynada kendisiyle göz göze gelen bir anı. Justine, Melissa, Clea… Aslında sayımız çok azdı  bir tek kitapla bunlardan kolayca kurtulunacağını sanırsınız, öyle değil mi? Ben de o düşüncedeyim, öyle de sanıyordum. Artık zaman ve koşulların bozduğu elektrik devresi sonsuza dek kopuk kalacak… Ben onları sözcüklerle diriltme işine girişmiştim, onları bellekte belli bir yere yerleştirme, her birine kendime özgü zamandaki yerlerini verme işine. Bencilce. Kitabı yazma işini tamamlayınca sanki içinde davranışlarımızın bulunduğu kukla evinin kapısına kilit vurmuşum gibime geldi. Gerçekten de dostlarımı, sevgililerimi artık canlı, yaşayan kişiler olarak değil, zihnin renkli aktarımları olarak görüyordum; tıpkı halı desenleri gibi benim kâğıtlarıma işlenmişlerdi, artık kentte oturmuyorlardı. Onlara, onları anlatırken kullandığım sözcüklerden daha çok bir gerçeklik bağışlamak güçtü. Beni kendime dönmeye çağıran ne? Ama devam edebilmek için önce geriye dönmek gerek: Onlarla ilgili yazdıklarımda doğru olmayan şeyler mi vardı? Hayır, bununla bir ilgisi yok. Ancak onları yazarken olguların hepsi elimin altında değildi. Çizdiğim tablo iğretiydi — birkaç kırık vazoya, bir yazılı tablete, bir tılsıma, birkaç insan kemiğine, gülümseyen altın bir maskeye bakarak çizilen yitik bir uygarlığın resmine benziyordu. Pursewarden bir yerde, «Kendi seçtiğimiz, yalanlar üzerine kurulu hayatlar yaşıyoruz,» diye yazıyor. «Gerçeklik algımızı zaman ve uzam içindeki konumumuz belirliyor  kişiliklerimiz değil, oysa biz ikincisini yeğlerdik.

Böylece gerçekliğin her bir yorumu tek bir konuma dayanıyor. İki adım sağa ya da sola kaysak, bütün görünüm değişecek. Buna benzer bir şeyler… Kişilere gelince, ister gerçek olsunlar ister uydurma, yeryüzünde böyle yaratıklar yok. Her ruh karşıt eğilimlerin karınca yuvasına benziyor. Değişmez nitelikli kişilik diye bir şey bizim kendi kuruntumuz  ama eğer yaşamaya niyetimiz varsa gerekli bir kuruntu! Değişmeden kalan şeye gelince… örneğin Melissa’nın utangaç (tarihin ilk baskı yöntemleri kadar acemice) öpücüğünü önceden kestirebilirsiniz, ya da Justine’in kaş çatmalarını  öğle zamanı Sfenks’in çizdiği yörüngelere benzeyen o ateşli kara gözlere düşen gölgeyi. Sonunda,  diyor Pursewarden, «her şeyin herkes için doğru olduğu anlaşılacak. Aziz ile Kötü Ruhlu Kişi, ikisi iki ortak.» Haklı. Gerçeklerden ayrılmamak için elimden geleni yapıyorum… Bana ulaşan son mektubunda Balthazar şöyle yazıyor: Sık sık seni düşünüyorum, hem de bıyık altından kötü kötü gülerek. Bizimle, yaşamlarımızla ilgili bütün verileri toplayıp  topladığını sanıyorsun  adana çekildin. Kuşkusuz yazarca bir biçimde kâğıt üstünde bizleri bir yargıya indirgiyorsun. Bunun sonunda ortaya ne çıkacak, merak ediyorum. Doğruya yaklaşabileceğini hiç sanmıyorum: Yani bizimle  hatta senin kendinle ilgili  benim sana anlatabileceğim doğrulara. Ya da, ne bileyim, Clea’nın (Clea, şimdi Paris’te, artık bana mektup yazmayı kesti) sana anlatabileceği doğrulara. Seni görür gibiyim, büyük bir bilge edasıyla Moeurs’ün, Justine ile Nessim’in günlüklerinin falan üstüne kapanmışsın, doğruyu onlarda bulacağını sanıyorsun.

Ne büyük yanılgı! Ne yanılgı! «Bir insanla ilişkili doğruyu arıyorsan, en son başvuracağın yer onun günlüğü olmalı. Hiç kimse en son itirafını kâğıt üzerinde kendine yapmaya cesaret edemez; hiç değilse aşkla ilgili olanlarını. Justine’in gerçekten kimi sevdiğini biliyor musun? Sen, seni sevdiğini sanıyordun, öyle değil mi? İtiraf et!» Buna yanıtım, ağır işleyen kalemimin altında gittikçe kalınlaşan koca kâğıt demetinin üstüne başlık olarak pek de uygun düşmeyen Justine’in adını yazıp Defterler de diyebilirdim postalamak oldu. Aradan altı ay geçti. Bu çok sevindirici bir sessizlikti; çünkü eleştiricimin gönderilenleri doyurucu bulup sesini kıstığını gösteriyordu. Kenti unuttuğumu söyleyemem, ama anısını hiç uyandırmamaya çalışıyorum. Kuşkusuz hep orada yerinde duruyor, her zaman da duracak, tıpkı yolcuların sık sık gördükleri bir serap gibi zihnimde asılı. Pursewarden bu olguyu şöyle anlatmış: «Arkadaşım birdenbire bağırıp parmağıyla ufku gösterdiğinde henüz kara görünmemişti; karanın görünebilmesi için buharlı gemiyle daha en azından iki üç saatlik yolumuz vardı. Gökyüzünde ters dönmüş durumda kentin tamölçek serabını gördük, sanki toz rengi ipek üzerine yapılmış bir resme benziyordu, titrek ve ışıklı; ama en ince ayrıntılarına kadar görünüyordu. Her yeri ezbere çıkarabiliyordum: Ras El Tin Sarayı, Nebi Daniel Camii, falan. Taptaze çiyle boyanmış bir başyapıt kadar soluk kesici bir görüntüydü. Uzunca bir süre gökte öylece asılı kaldı, belki de yirmi beş dakika, sonra yavaş yavaş sisli ufukta eriyip yok oldu. Bir saat sonra küçük bir leke halinde görünen gerçek kent genişleyerek serabın büyüklüğüne ulaştı.» Bu adada yapayalnız iki ya da üç kış geçirdik  sert rüzgârlı kışlar, sıcak yazlar. Bereket versin çocuk benim gibi kitap eksikliği, başka insanlarla konuşma eksikliği duymayacak kadar küçük.

Mutlu ve neşeli. İlkbaharla birlikte uzun dinginlikler, gelgitsiz, kokusuz, gelecek sezgisiyle dolu günler başlıyor. Deniz uysallaştı, tetikte bekliyor. Kayalıklardaki çobanın yavan kaval sesine yakında cırcırböceklerinin çatırtılı müziği eşlik edecek. Tırmanarak ilerleyen kaplumbağayla kertenkele dışında hiç dostumuz yok. Hemen şunu da söylemeliyim ki, dış dünyadan düzenli olarak gelen tek konuğumuz İzmir adında bir posta gemisi; haftada bir kez, akşam karanlığı bastıktan sonra hep aynı saatte hep aynı hızla burnun açıklarından güneye doğru geçiyor. Kışın kabaran deniz ve rüzgârlar yüzünden görünmüyor, ama şimdi  oturup onu bekliyorum. İnsan ilkin uzaktan uzağa motorların hafif uğultusunu duyuyor. Sonra burnu dönen o yaratık, denizde oluşturduğu ipek köpüklü çizgiyi ikiye bölüyor; koyulaşmış ama hareket halindeki bir sinek bulutu gibi sınır çizgileri henüz belirginleşmemiş Ege gecesinin kelebek yumuşaklığındaki karanlığında pırıl pırıl parlıyor. Çok hızlı ilerlediği için kısa sürede ikinci burnun gerisinde gözden kayboluyor. Geriye belki de yalnızca bir halk ezgisinin bölük pörçük sözleri kalıyor ya da ertesi günü çocukla birlikte yüzmeye gideceğim çakıllı plajda kıyıya atılmış bulacağım bir mandalin kabuğu.

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü 1 – Justine Kitabını PDF İndir

 


Deniz bugün yine kabardı; coşturucu bir rüzgâr. Kış ortasında ilkbahar belirtileri görülüyor. Öğleye değin sıcak, soyulmuş inci benzeri bir gökyüzü, köşe bucak gizlenmiş cırcırböcekleri, şimdi de büyük düzlüklerin içini deşen, yağmalayan bir rüzgâr… Yanımda birkaç kitap ve çocukla bu adaya sığındım 

— Melissa’nın çocuğu. «Sığınmak» sözcüğünü neden kullandım bilmiyorum. Buralılar, yarı şaka yarı ciddi, böylesine ıssız bir yeri ancak hasta bir adamın seçeceğini söylüyorlar, sağlığına yeniden kavuşmak için. Eh, dedikleri gibi olsun, ben de buraya iyileşmeye geldim… Geceleri rüzgârın uğultusunu yankılayan ocağın yanındaki tahta yatağında çocuk sessizce uyurken bir lamba yakar, dostlarımı — Justine’i, Nessim’i, Melissa’yı, Balthazar’ı 

— düşünerek gezinirim. Belleğin demir zincirini halka halka geriye doğru izleyerek çok kısa bir süre birlikte oturduğumuz o kente dönerim, bizi kendine bitki örtüsü yapmış, ruhumuza, kendimizin sandığımız çatışmalarını ekmiş olan kente. Sevgili İskenderiye! Onu anlamak için ondan bunca uzaklaşmam gerekiyormuş demek! Sığırtmaç yıldızının her gece karanlıktan kurtardığı, yaz öğle sonlarının o kireçli tozundan uzak bu kıraç dağlık burunda yaşarken geçmişte olanlardan hiçbirimizin sorumlu tutulamayacağımızı yavaş yavaş anlıyorum. Bedelini ödemek biz çocuklarına düşse de yargılanması gereken bu kentin kendisidir. Peki, nedir bizim dediğimiz bu kent? 

Neler gizlidir İskenderiye sözcüğünde? Tozların savrulduğu binlerce sokak birden aydınlanıyor zihnimde. Sinekler ve dilenciler, onların elinde kent bugün  bir de bu ikisi arasında bir yerde varlıklarını sürdürenlerin. Beş insan soyu, beş dil, bir düzine din; liman ağzındaki setin gerisinde kendi yağlı yansımaları arasından sefere çıkan beş filo. Beşten fazla cinsellik var ama galiba bunları birbirinden ayırt eden sözcüklere yalnızca halkın konuştuğu, demotik Yunancada rastlanıyor. Burada bulunabilecek cinsel azığın çeşitliliği, bolluğu insanı şaşırtır. Ama hiç kimse buranın doygun bir yer olduğunu sanma yanılgısına düşmez.

Helen dünyasının simgesel âşıklarının yerini burada başka bir şey almıştır, çok güç anlaşılır bir çifteşeylilik, kendine dönük bir şey. Doğu dünyası gövdenin tatlı anarşisinden tat almaz, çünkü o, gövdeyi aşmıştır. Bir keresinde Nessim, İskenderiye’nin şarap cenderesi gibi, büyük bir aşk cenderesi olduğunu, cenderenin öte ucundan çıkanların ya hasta ya yalnız insanlar ya da peygamberler  yani cinsellikleri çokça yaralanmış kişiler  olduklarını söylemişti, belki de bir yerden alıntı yapmıştı. 

Doğa görünümü renkleri üzerine notlar… Uzayıp giden renk uyumları. Limon kokuları arasından süzülen ışık. Tuğla tozuyla, hoş kokulu tuğla tozuyla dolu bir hava, suyla söndürülmüş kızgın kaldırımların kokusuyla. Hafif, ıslak bulutlar, sonları toprak, ama yağmur ummayın pek. Bu fon üzerine, toz-kırmızısı, toz-yeşili, tebeşir-moru ve sulandırılmış fesrengi fışkırtın. Yazın denizin nemi hafifçe verniklerdi havayı. 

Bir zamk örtüsü altındaydı her şey. Ve sonra güzün kuru titrek havası, elektrikli, biber gibi yakıcı, hafif giysilere karşın gövdeyi alev alev tutuşturan. Dirilen et, kendi hapishanesinin parmaklıklarını sınayan. Sarhoş bir orospu geceleyin karanlık bir sokakta yürür, taç yaprağı gibi dökülür küçük ezgiler ağzından. Antuan’ı bu sevdiği kente sonsuza dek teslim olmaya razı eden büyük senfoninin baş döndürücü nağmeleri bunlar mıydı? Genç, ekşi gövdeler kendilerine bir çıplaklık ortağı aramaya başlarlar, kentin yaşlı ozanıyla 1 birlikte Balthazar’ın sık sık gittiği kahvelerde oğlanlar gaz lâmbalarının altında tavla oynarken öfkelenir — böylesine romantiklikten uzak, böylesine güvenilmez — bu kuru çöl rüzgârından rahatsız olarak huzursuzlanır, içeriye giren her yabancıya dönüp bakarlar. Soluk almakta güçlük çeker, her bir yaz öpücüğünde sönmemiş kireç tadı bulurlar.

Bu kenti zihnimde yeni baştan kurmak için buraya gelmem gerekiyordu — yaşlı adamın 2 yaşamının «kara yıkıntıları»yla dolu gördüğü bu yürek karartıcı taşraya. İyot renkli Mazarita meidan’ını delip geçerken metal rayları titreten tramvayların takırtısı. Altın renkli fosforlu magnezyum kâğıdı. Sık sık onunla burada buluşurduk. Yazın burada renkli, küçük bir tezgâh olurdu, üstünde de, onun çok sevdiği karpuz dilimleri, renk renk su dondurmaları. 

Her zaman çok doğal olarak birkaç dakika geç kalırdı  belki de, kafamdan uzaklaştırmaya çalıştığım karartılmış bir odadaki buluşmanın tazeliğiyle gelirdi ama dudaklarıma susuz bir yaz gibi kapanan ağzının açılmış taç yaprakları öylesine diri, öylesine körpeydi ki. Yanından geldiği adam belki de hâlâ onu düşünüyor, anısını yineliyor olabilirdi: Gövdesi o adamın öpücüklerinin çiçek tozlarıyla kaplı olabilirdi. Ama bunun pek önemi kalmıyordu, giz diye bir şey tanımayanların o kötülüksüz gülümseyişiyle koluma yaslanan yaratığın yumuşak ağırlığını duyunca. 

Orada olmak güzeldi, acemi, biraz da sıkılgan, birbirimizden ne istediğimizi bildiğimiz için hızlı hızlı soluyarak. Vicdanda oyalanmadan dosdoğru et dudaklardan, gözlerden, su dondurmalarından, renkli tezgâhtan geçen iletiler. Küçük parmaklarımız birbirine kenetli, kentin bir parçası, kâfuru kokulu öğle sonrasını içerek orada kaygısızca dikilmek… Bu gece kâğıtlarıma göz atıyordum. Kimileri mutfakta kullanılmış, kimilerini de çocuk parçalamış. Normal dünyanın sanat yapılarına karşı gösterdiği kayıtsızlıktan doğan böyle bir sansür hoşuma gidiyor  bende de başlamış bir kayıtsızlık bu. 

Sonuçta karanlık bir halicin sıcak kumlarında bir mumya gibi gömülü yatan Melissa’ya bir iğretilemenin ne yararı dokunur? Ancak özenle sakladığım kâğıtlar Justine’in o üç çiltlik günlüğü, bir de Nessim’in çılgınlıklarının yazılı olduğu defter. Ben ayrılırken Nessim onları görmüş, başını sallayarak şöyle demişti:  Al, al oku.

Onlarda bizimle ilgili pek çok şey bulacaksın. Benim yapmak zorunda olduğum gibi senin de hiç çekinmeden Justine’in imgesini yaşatmana yararları dokunur. Bu konuşma Justine’in ölümünden sonra Yazlık Saray’da geçmişti, o zamanlar Nessim hâlâ onun kendisine döneceğine inanıyordu. Sık sık, hem de hiç korku duymadan Nessim’in Justine’e olan aşkını düşünüyordum. 

Bundan, daha kavrayıcı, kendi içinde bundan daha sağlam temellere dayanan bir şey olamazdı. Âşıklardan çok ermişlerde rastlanabilecek o tatlı yaralar, onun mutsuzluğunu bir tür esrimeyle renklendiriyordu. Oysa bir nebze mizah onu bu korkunç derin acıdan kurtarabilirdi, Eleştirmek kolaydır, biliyorum. Biliyorum. Bu kış gecelerinin derin sessizliğinde bir tek saat var: Deniz. Onun zihinde süren bulanık salımımının fügü üzerine yazıldı bu satırlar. 

Kendi yaralarını yalayan, delta ağızlarında somurtan, o ıssız plajlarda fokurdayan deniz suyunun boş ahengi  boşuna, martıların altında her zaman boşuna: Gri üzerine ak yazı, bulutların ağızlarında çiğnenen. Buralara bir yelkenimin yolu düşse kara onu gölgesiyle korumadan önce yok olur gider. Kötü havanın kemirdiği suların mavi karnına çakılı en son kabuk, adaların girişlerine denizin yığdığı döküntüler… gitmiş! Her gün evi temizlemek için katırla köyden geten buruşuk suratlı yaşlı köylü de olmasa çocukla ben çok yalnızız. Tanımadığı bir çevrede çocuk çok mutlu, çok canlı. Henüz adını koymadım.

Ama Justine olacak elbette  başka ne olabilir? Bana gelince, ne mutluyum ne de mutsuz; anıların puslu karışımının içinde bir saç teli ya da bir tüy gibi uzanmış yatıyorum. Sanatın yararsızlığından söz ettim ama avundurucu yönleri, üstüne doğru bir şey eklemedim. Beynim ve yüreğimle yaptığım bu işin avuntusu da şu: Ancak orada, ressamın ya da yazarın sessizliklerinde gerçeklik, yeniden düzenlenebilir, yeniden yoğurulup önemli yanıyla sergilenebilir.

 Aslında gündelik eylemlerimiz, altın sırmalı ipek üzerine giyilmiş çuval bezinden bir giysi gibidir  derindeki anlamı gizler. Bir sanatçı, sanatı aracılığıyla gündelik yaşamda kendisini yaralamış, yenilgiye uğratmış şeylerle mutlu bir uzlaşmaya varabilir; sıradan insanların yapmaya çalıştıkları gibi alın yazısından kaçmak için değil, imgelem aracılığıyla, onu daha tam ve daha uygun biçimde gerçekleştirmek için. Yoksa neden incitelim birbirimizi? 

Hayır benim aradığım ve belki de bir gün bana bağışlanacak olan mağfiret ne Melissa’nın parlak dost gözlerinde ne de Justine’in kara, koyu bakışlarında bulacağım bir şeydir. Hepimizin yolları ayrıldı artık; ama olgunluk dönemimde uğradığım bu ilk büyük yıkımda yaşamımın ve sanatımın sınırlarının onların anısıyla ölçüsüz derecede derinleştiğini duyumsuyorum. Düşüncemde yeniden ulaşıyorum onlara; sanki yalnızca burada, denize tepeden bakan şu zeytin ağacının altındaki tahta masada hak ettiklerince zenginleştirebilirim onları. 

Bu satırlar, kendilerine canlı örneklik etmiş kişilerden  onları insan belleğinin yumuşak dokularının içine ören soluklarından, tenlerinden, seslerinden bir şeyler almış olsun. Acının sanata dönüşeceği ana kadar yeniden yaşamalarını istiyorum… Belki de boşuna bir girişimdir böylesi, bilemem. Ama denemeliyim. Bugün çocukla birlikte ocağın taşlarını ördük, çalışırken alçak sesle konuşarak. Sanki yalnızmışım, kendi kendimle konuşuyormuşum gibi konuşuyorum onunla. Bana kendisinin uydurduğu görkemli bir dille yanıtlar veriyor. Bu adadaki geleneğe uyup Cohen ‘in Melissa’ya aldığı yüzükleri ocağın tabanına gömdük.

Evde yaşayanlara şans getirirmiş. Justine’e rastladığım zaman hemen hemen mutlu bir insandım. Melissa’yla aramda ansızın bir kapı açılmıştı — umulmadık, hiç hak edilmemiş olduğu için daha az olağanüstü olmayan bir yakınlık başladı. Bütün benciller gibi ben de yalnız yaşayamam; gerçekten de bekârlığın son yılı beni hasta etmişti — ev işlerindeki beceriksizliğim, yiyecek, giyecek, para konularındaki onulmazlığım, büsbütün umut kırıcıydı. Beni hasta eden bir şey daha varsa, o da o tarihlerde oturduğum evin, hamamböceklerinin uğrağı olmuş odalarıydı. Berberi hizmetçi tek gözlü Hamid uğraşıyordu onlarla.

Favorilere Ekle Facebook'ta Paylaş Twitter'da Paylaş Friendfeed'de Paylaş RSS



Yazarlar

A. Kadir (1) A.P.Martinich (1) Abdulhak Sinasi Cinar - Fehim Bey ve Biz.pdf (1) Abdullah Uçman (1) Abdullah Ziya Kozanoğlu (3) Abdülhak Şinasi Hisar (2) Abraham Galante (1) Adalet Ağaoğlu (2) ADEM GÜNEŞ (1) Adrian Goldsworthy (1) Agatha Christie (2) Agnes Michaux (1) Ahmed Ağaoğlu (1) Ahmed Arif (1) Ahmed Hulusi (1) Ahmet Aydın (1) Ahmet Batman (1) Ahmet Gülüm (1) Ahmet Hamdi Tanpınar (1) Ahmet İnam (1) Ahmet Nacar (2) Ahmet Rasim (2) Ahmet Semih Mümtaz (1) Ahmet Şerif İzgören (4) Ahmet Ümit (1) Ajit K. Mohanty (1) Akın Karagöz (1) Ala Sivas (1) Alaeddin Şenel (1) Alain Badiou (1) Alan Lightman (1) Alan Sokal (1) Alberto Manguel (2) Alejandro Guillermo Roemmers (1) Aleksandr Sergeyeviç Puşkin (1) Alfred Adler (1) Ali Çankırılı (1) Ali Jean Çorakçı (1) Ali Kuzu (1) Ali Smith (2) Amy A. Bartol (1) Amy Silver (1) Andre Maurois (1) Anna Todd (1) Anthony D. Smith (1) Antoine de Saint-Exupéry (1) Anton Çehov (1) Ara Avedisyan (1) Ashlee Vance (1) Ashton Lee (1) Aslı Erdoğan (2) Asuman Susam (1) Atilla Atalay (1) Aydın Büke (4) Ayfer Tunç (2) Ayhan Tekineş (1) Aykut Tanrıkulu (1) Ayn Rand (2) Ayşe Gouverneur (1) Ayşe Şasa (1) Aziz Nesin (2) B. Tolga Sasık (1) Bahaeddin Ögel (1) Barış Kılınç (1) Barry Norman (1) Başak Yaman Yeroğlu (1) Bear Grylls (1) Bernard Shaw (2) Berrin TÜRKOĞLU (1) Bibi Dumon Tak (1) Bilge Karasu (1) Brian McClellan (1) Bryan Sykes (2) Burak Göral (1) Burak Turna (1) Burçe Bahadır (1) Burçin Ş. Yalçın (1) Bülent Diken (1) Bülent Güven (1) Cahit Irgat (2) Cahit Uçuk (1) Caitlin Moran (2) Camille Bordas (1) Can Başkent (7) Can Dündar (6) Canan Efendigil Karatay (1) Cante Jondo Şiiri (1) Carl Gustav Jung (2) Carl Sagan (3) Cem Altınsaray (1) Cemal Süreya (2) Cemal Yıldırım (1) Cemil Meriç (4) Cenk Durmuşkahya (2) Cevat Abbas Gürer (1) Charles Darwin (1) Christiane F. (1) Christie Golden (1) Christina Daniels (2) Chuck Palahniuk (1) Claude Levi-Strauss (1) Colette Estin (1) Connie Willis (1) Craig Fryhle (2) Cuma Bozkurt (1) Curtis Sittenfeld (1) Çağlar Sunay (1) Çetin Baytekin (1) Daniel Goleman (1) Daniel Kahneman (1) Darhan Hıdıraliyev (1) David Almond (2) David Eagleman (1) David Henry Wilson (1) David S. Kidder (1) Dean Burnett (1) Dean Koontz (3) Demir Özlü (1) Didar Çelikkanat (1) Dimitrios Katsikas (1) Doğan Hasol (1) Doğan Yurdakul (1) Doris Lessing (2) Doris Pilkington (1) Dostoyevski (2) Dr. Jekyll ve Mr. Hyde PDF İndir (1) E. L. James (1) Edmondo De Amicis (1) Eduardo Galeano (5) Eduardo Galeno (1) Ekrem Acar (1) Eleanor H. Porter (1) Eleanor Wood (1) Elif Ayla (1) Elif Şafak (1) Elisabeth Craven (1) Elisabeth M. Dodge (1) Eloise James (1) Emin Akif Ersoy (1) Emin Çölaşan (1) Emin Ergen (1) Emine Sevgi Özdamar (1) Emre Kongar (1) Emrullah Erdinç Kitapları (1) Encore Kitap (1) Engin Altelli (1) Enid Blyton (1) Ercan Kumcu (1) Erdal Demirkıran (1) Erdal Sarızeybek (1) Erhan Ateş (1) Eric Ries (1) Erich Von Daniken (2) Ernesto Che Guevara (2) Erol Manisalı (1) Erol Mütercimler (2) Evrim Çalkavur (1) Faruk Duman (2) Faruk Tuncer (2) Fatih Bayhan (1) Fatih Korkmazlar (1) Federico Garcia Lorca (1) Feraye Sünev Çokgürses (1) Ferdinand Von Schirach (1) Ferhan Şensoy (2) Fethiye Çetin (1) Fevzi Çakmak (1) Franz Kafka (3) Frida Nilsson e kitap indir (1) Fuat Sezgin (1) G. H. Hardy (1) Gabriel Garcia Marquez Kitabını İndir (1) Gary Small (1) Gennifer Albin e kitap indir (1) George Orwell (3) Giovanni Guareschi (2) Graham Greene (1) Graham Solomons (2) Gregory Dart (1) Greil Marcus (1) Grigory Petrov (1) Gülden Şen (1) Güler Kazmacı (1) Gülten Dayıoğlu (1) Hagop Mıntzuri (1) Hakan Evrensel (1) Hakan Yaman (1) Hal Edward Runkel (1) Halid Ziya Uşaklıgil (1) Halide Edib Adıvar (10) Halit Ertugrul (1) Haluk Yavuzer (1) Handan Kılıç (1) Haruki Murakami (1) Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi (1) Hasan Basri Efendi (1) Hasan Tuncay (1) Henri Loevenbruck (3) Henry David Thoreau (1) Holly Black e kitap indir (1) Homo Deus (1) Homo sapiens (1) Honore De Balzac (1) Hüseyin Cöntürk (1) Hüseyin Namık Orkun (1) Hüseyin Nihal Atsız (1) HypnoBirthing (1) Igor Stravinsky (1) Ivan Illich (1) İbn Battuta (1) İbrahim Canan (1) İbrahim Sertkaya (2) İhsan Latif (1) İlber Ortaylı (3) İlhan Uçkan (1) İlona Andrews (2) İshak Sunguroğlu (1) İskender Pala (3) İsmet Demir (1) İzzet Bozkurt (1) J. R. R. Tolkien (1) J.G. Sandom (1) Jaap Ter Haar (1) Jack London (1) Jacob Ludwig Carl Grimm (1) James Greer (1) Jane Casey (1) Jean Bricmont (1) Jean Dominique Bauby (1) Jean-Jacques Rousseau (1) Jeff Kinney (1) Jeff Sutherland (1) Jenny Lawson Lawson (1) Jenny Lawson Lawson e kitap indir (1) Jeremy Bernstein (1) Jesse Bering (1) Jheni Osman (1) Joan Aiken (3) Joan D. Vinge (1) Johan Harstad (1) Johann Wolfgang von Goethe (1) John Berger (1) John Coleman (1) John Fowles (2) John Gray (1) John Gribbin (1) John Grisham (2) John Katzenbach (1) John Lloyd (1) John Mitchinson (1) John R. Searle (1) John Scalzi (2) John Steinbeck (2) Jolan Chang (1) Jonathan Safran Foer (1) Jose Rodrigues Dos Santos (1) Jose Saramago (1) Joseph Conrad (1) Jules Verne (2) Juli Zeh (1) Julian Assange (1) Julian Stallabrass (1) Julie Kenner Kitabını PDF İndir (1) K. Beck e kitap indir (1) Kaan Arer E kitap indir (1) Karl Marx (2) Katarina Mazetti (1) Kazım Karabekir (3) Kemal Beydilli (1) Kemal Ekin Aysel (1) Kemal H. Karpat (1) Kemal Sülker (1) Kemalettin Tuğcu Kitapları (40) Kevin Hogan (1) Kevin Mitnick (1) Kiyohiro Miura (1) Kurt Vonnegut (1) Kürşat Başar (1) Laura S. Matthews (1) Leigh Bardugo (1) Leo Panitch Chibber (1) Leyla Azzam (1) Leyla Erbil (1) Leyla Erbil'e Mektuplar (1) Leyla Sabah (1) Lord Jim (1) Lucy Vincent (2) M. Âkif Ersoy (1) M. İlin & E. Segal (1) M. Scott Peck (1) M. Şükrü Hanioğlu (1) Mahfi Eğilmez (1) Mahlon B. Hoagland (1) Mahmut Makal (2) Marcel Ayme (1) Marcel Proust (1) Marcus Thompson (1) Margaret Atwood (1) Maria Montessori (1) Marie Mongan (1) Marlo Morgan (2) Martin Pistorius (2) Mehmet Altan (1) Mehmet Barlas (1) Mehmet Emin Ay (1) Mehmet Kara (2) Mehmet Kartal (1) Mehmet Önder (1) Mehmet Rauf (2) Mehmet Reşit Öztoprak (1) Melik Duyar (1) Melisa Gürpınar (1) Melissa Panarello (1) Memduh Şevket Esendal (1) Mert Altınkaynak (1) Metin And (1) Metin Üstündağ (1) Mıgırdiç Margosyan (1) Michael Brooks (1) Michael Connelly (1) Michael Grant (2) Michael Kohlmeier (1) Michael Korz (1) Michael Löwy (1) Michel Foucault (1) Michio Kaku (2) Mikita Brottman (1) Mim Kemal Öke (1) Mina Urgan (4) Minati Panda (1) Morris Rossabi (1) Muammer Taşçıkan (1) Muhsin Batur (1) Murat Özer (1) Musaffer Kılıç (1) Mustafa Çokay: Hayatı (1) Mustafa Kemal (2) Mustafa Ziyalan (1) Mutlu Dinçer (1) Müjdat Gezen (1) N. G. Çernışevskiy (1) Nalân Mahsereci (1) Namık Kemal (1) Nasır-ı Husrev (1) Nasiruddin Tusi (1) Nazif Ekzen (1) Necati Aydın (1) Necati başaran (1) Necati Demiroğlu (1) Necdet Sakaoğlu (2) Necip Fazıl Kısakürek (2) Necmeddin Sahir Sılan (1) Neda Olsoy (1) Nejat Bozkurt (1) Nicholas Carr (1) Nick Sandberg (1) Nicole Blake (1) Nihat Erim (1) Nil Peri Gökçe (2) Nilgün Marmara (1) Niyazi Berkes (1) Noah D. Oppenheim (1) Nurer Uğurlu (1) Nursel Duruel (2) Olcay Yılmaz (1) Oliver Sacks (2) Onur Ataoğlu (2) Orhan Boran (1) Orhan Gökdemir (1) Orhan Karaveli (2) Orhan Kurmuş (1) Orhan Pamuk (3) Osman Evcan (2) Osmanzade Hüseyin Vassaf (1) Ömer Asım Aksoy (1) Ömer Seyfettin (4) Öner Ünalan (1) Özcan Köknel (1) Özcan Yılmaz (1) Özgür Bacaksız (1) Özgür Bolat (1) Özgür Topyıldız (1) Pablo Neruda (1) Patricia Highsmith (1) Patti Smith (1) Paul Auster (1) Paul Berna (1) Paul Davies (1) Peyami Safa (5) Philip K. Dick (1) Philippe Sollers (1) R.I. Page (1) Rachel Hawkins e kitap indir (1) Rachel Walker (1) Ramazan Balcı (1) Ramazan Şeşen (1) Ray Bradbury (1) Rebecca Solnit (1) Recaizade Mahmut Ekrem (1) Reha Ülkü (1) Reinhold Hartmann (2) Rene Girard (1) Rene Jean Dupuy (1) Reşad Ekrem Koçu (1) Reşat Nuri Güntekin (6) Ricardo Coler (1) Richard Dawkins (3) Richard Feynman (1) Richard Tillinghast (1) Robert Ludlum (1) Robert Philipson (1) Robin Cook (1) Robin Wasserman (1) Roger Garaudy (1) Roger Penrose (2) Rosi Braidotti (1) ry Dart (1) Sabahattin Ali (1) Sadık Hidayet (2) Sait Aytemur (1) Savaş Çoban (1) Scott Maxwell (1) Sefa Saygılı (1) Sefer Turan (1) Selçuk Aydemir (1) Selçuk ÖZTÜRK (1) Selim Yeniçeri (1) Selin Ongun (1) Semih Gümüş (1) Senail Özkan (1) Sergey Lukyanenko (1) Serkan Özel (2) Seth Godin (1) Sevan Nişanyan (2) Seyyid Muradi (1) Sibel Özbudun (1) Sidney Finkelstein (1) Simon Crittle (1) Simone De Beauvoir (2) Sinan Meydan (1) Soner Yalçın (1) Stefan Zweig (5) Stephen King (6) Stephen Lundin (1) Steve Silverman (1) Steve Stewart-Williams (2) Steve Tesich (1) Steven Spielberg (1) Suat Yağmuroğlu (1) Susan Sontag (1) Suzy Favor Hamilton (1) Svagito R. Liebermeister (1) Sylvia Nasar e kitap indir (1) Şahin Uruk (1) Şermin Çarkacı (1) Talat Aydemir (1) Talip Apaydın (1) Tamer Korugan (1) Tami Hoag (1) Tanıl Bora (1) Tarık Akan (1) Tarık Buğra (2) Tekin Ertuğ (2) Terry Eagleton (1) Tess Gerritsen (1) Tevfik Taş (1) Tezer Özlü (2) Theodor Herzl (1) Thomas Bernhard (2) Thomas Hobbes (1) Tom Knox PDF indir (1) Tove Skutnabb-Kangas (1) Tuba Ezici (1) Tuğçe Işınsu (1) Tunca Arslan (1) Turgut Uzer (1) Uğur Canpolat (1) Uğur Mumcu (1) Umay Umay (1) Ursula K. Le Guin (2) Ümit Zileli Kitabını İndir (1) Vedacarya David Frawley (1) Vefa Zat (1) Vera Tulyakova Hikmet (2) Viktor E. Frankl (1) Virginia Woolf (3) Vladimir Arsenyev (2) W. B. Yeats (1) W. R. Reinfeld (1) Wassily Kandinsky (1) Werner Herzog (2) Wilbur Smith (1) Wilhelm Carl Grimm (1) Wilhelm Reich (1) William Gibson (1) William Hope Hodgson (1) William Saroyan (1) Wolfgang Smith (1) Woody Allen (2) Yakup Kadri Karaosmanoğlu (2) Yalçın Küçük (1) Yaşar Ayaşlı (2) Yaşar Kemal (1) Yılmaz Erdoğan (1) Yılmaz Özdil (3) Yılmaz Öztuna (4) Yolande Mukagasana (1) Yuri Bondarev (1) Yusuf Akçura (1) Yusuf Halaçoğlu (1) Yuval Noah Harari (4) Zafer Okur (1) Zafer Toprak (1) Zecharia Sitchin (2) Zeki Kayahan Coşkun (1) Zeki Tez (2) Zeynep Cemali (1) Zeynep Selvili Çarmıklı (1) Ziya Gökalp (4) Zubritski Mitropolski Kerov (1)

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Aşk Kitapları (61) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) Çığır Kitabevi (1) Çınar Yayınları (2) Çitlembik Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eğitim Sen Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Köxüz Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) Oda Yayınları (1) ODTÜ Yayıncılık (3) Oğlak Yayıncılık (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Sözcükler Yayınları (1) Su Yayınevi (1) Sümer Yayınevi (1) Şule Yayınları (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yağmur Yayınları (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1)