Edirne Sarayı’ndaki balo sona ermiş, gece
yarısına yaklaşırken herkes salonlardan dağılmaya başlamıştı. Ancak Elif,
sabahın ilk ışıklarıyla birlikte sarayda yalnız kalmayı seçmişti. Bir şeyler
daha iyi anlaşılmalıydı. Cemal’in niyetlerini çözmek, ondan ve
çevresindekilerden gelebilecek tehlikelere karşı hazırlıklı olmak gerekiyordu.
Murad, Elif’in uyarılarının farkındaydı. Gece
boyunca gözlerinden bir an olsun Elif’i izlemeyi bırakmamış, sarayın her
köşesinde dikkatini arttırmıştı. Ancak, sarayda olup bitenlerin yalnızca kendi
iradesiyle çözülemeyeceğini biliyordu. Artık doğru zamanı beklemekten başka
şansı yoktu. Elif’in içindeki korku, her geçen gün biraz daha büyüyordu. Ne var
ki, o hala Murad’ı koruma duygusuyla savaşmaya devam ediyordu.
Birkaç gün sonra, sarayın avlusunda çıkan bir
çatışma, Osmanlı topraklarında yeni bir dönemin başladığını işaret ediyordu.
Cemal, planlarını devreye sokmaya karar vermişti. Üzerinde durduğu plana göre,
Osmanlı İmparatorluğu’nun en değerli parçasını, yani Elif’i yok etmek, aynı
zamanda imparatorluğun tahtını sarsacak adımlar atmak onun için son derece
kritik bir adımdı. Bu planını gerçekleştirebilmesi için sadık askerleriyle
birlikte, Edirne Sarayı’nda ilk hamlesini yaptı.
O sabah, sarayın kapılarına yakın bir yerde
patlayan ilk silah sesleri, Elif’in ve Murad’ın hayatını alt üst etmeye
başlamıştı. Sarayın korumalarına rağmen bir grup isyancı, Edirne’ye girmeyi
başarmıştı. Bu, yalnızca sarayda yaşanan bir isyan değildi; bu, imparatorluğun
geleceğine yönelik bir tehditti. Cemal, Osmanlı tahtını ele geçirme amacıyla
harekete geçmişti ve bu ilk adım, sadece başlangıçtı.
Murad, hemen Elif’i güvenli bir yere gönderdi.
Onu korumak, savaşın en kritik anlarında bile Murad için en öncelikli
meseleydi. Her şeyden önce, Elif’in güvende olması, Osmanlı’nın kaderini belirleyecekti.
Bir şekilde, Elif’i kaybetmek, imparatorluk için geri dönülmez bir kayıp
olacaktı.
Fakat Elif, Murad’ın talimatlarına uymak yerine,
sarayın korunaklı odalarında gizlenmeyi reddetti. O, savaşın içinde olmak, bu
ihanetin sonlandırılması için kendi rolünü oynamak istiyordu. Yavaşça sarayın
karanlık geçitlerinden birine yöneldi. Cemal’in peşinde olduğu silahları,
ajanları ve planları göz önüne alındığında, Elif’in cesareti, onu sarayın her
köşesinde hareket etmeye zorlayan bir güçtü.
Murad, Elif’in kaçtığını fark ettiğinde, derin
bir iç hesaplaşmaya girdi. Onun hayatı her şeyden daha değerliydi, ama aynı
zamanda Osmanlı tahtı da ondan daha önemliydi. Elif’i kaybetmek, yalnızca
kişisel bir kayıp değil, imparatorluğun geleceğine yönelik bir darbe olacaktı.
Ancak Elif, bu savaşta sadece bir figür değil, aynı zamanda Osmanlı tahtının ve
Murad’ın kalbinin ta kendisiydi.
Murad, Elif’i bulmak için harekete geçti. Sarayın
korunaklı duvarlarında, sessiz adımlarla ilerledi. Bu sadece bir savaştan
ibaret değildi; bu, ihaneti, aşkı ve kayıpları gözler önüne serecek bir
mücadeleydi. Ve her şeyin sonunda, Elif’in karanlıkta kaybolmuş bakışları,
Osmanlı’yı nasıl değiştirecekti?
Geceyi arayan karanlık, Edirne Sarayı’nı sarhoş
etmişti. Ancak bu gece, bir başka sabahın gelişine kadar, her şey değişecek,
her şey alt üst olacaktı. Cemal’in hamlesi, yalnızca Elif’in hayatını tehdit
etmekle kalmıyordu; aynı zamanda Osmanlı tahtının geleceğini de karartıyordu.
Murad, Elif’i bulmak zorundaydı, çünkü onun yokluğu, imparatorluğun çöküşünü
başlatacak kadar büyük bir boşluk yaratacaktı.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder