Aras’ın
gözleri geçidin içindeki görüntüye kilitlenmişti. Zaman artık sınırlarını
kaybetmişti—geçmiş, gelecek ve şimdiki an birbirine dolanmıştı. Sonsuzluk
Kapısı’nın içinden yayılan enerji, odadaki frekansları bozarken, askerlerin
nefesi sessizliğe gömüldü.
Ama
Aras yalnızca kendisini izlemiyordu.
Figür, artık geçidin içindeki tek şey değildi.
Yanında
bir başka siluet belirdi. Ama bu, onun yerine geçmeye çalışan yaratık değildi.
Bu…
bambaşka bir varlıktı.
Oda
titredi. Geçidin içindeki figür Aras’a döndü ve gülümsedi. “Sonsuzluk
artık senin ellerinde.”
Sistemler
çöküyordu. Gerçeklik değişiyordu.
Ve
Aras, geri dönüp dönmemesi gerektiğini artık bilmiyordu.
Aras’ın
zihni artık sınırları aşmıştı. Sonsuzluk Kapısı’nın içindeki varlıklar,
gerçekliğin kaygan yüzeyinde beliren yankılar gibiydi. Ama
bir şey değişmişti.
Figür
yalnız değildi. Geçidin içinde yeni bir varlık belirmişti—bir siluet, ama tam
olarak tanımlanamayan bir şey.
Zamanın içinde kaybolmuş bir iz mi? Yoksa onun unuttuğu bir
geçmiş mi?
Sistemler
çılgınca verileri sıfırlarken, odadaki askerler artık hareket bile edemiyordu.
Sonsuzluk Kapısı kendi varlığını yeniden biçimlendiriyordu.
Aras
içgüdüsel olarak bir adım attı. Ancak tam o anda geçidin içindeki varlık konuştu.
“Sen yalnızca bir seyirci değilsin.”
Bu
kelimeler odada yankılandığında, geçidin içindeki sahneler aniden değişti.
Görüntüler
hızla akarken, Aras kendini bir başka dünyada buldu.
Ama
bu dünya ona ait olmamalıydı.
Burada bir savaş vardı. Ancak
askerler insan değildi. Ve gökyüzünde, iki ayrılmış gerçekliğin sınırında,
Sonsuzluk Kapısı bir çember gibi parlıyordu.
Aras
artık yalnız değildi. Ancak burada olması gerekmiyordu.
Geçidin içindeki varlık onu neden buraya çağırmıştı?
Aras’ın
gözleri, Sonsuzluk Kapısı’nın içinde genişleyen görüntülere takılıp kalmıştı.
Bu artık yalnızca bir geçit değil, bir gerçeklik çatışmasıydı.
Kapının
içinde savaş vardı—ama buradaki askerler insan değildi. Figürler gölgeler gibi
hareket ediyor, ama gözleri boştu. Gökyüzünde süzülen devasa yapılar, bir
zamanlar bilinen evrenin kurallarını tamamen değiştiriyordu.
Ve
Aras, tam olarak neden burada olduğunu anlamaya çalışırken, geçidin
içindeki varlık ona doğru döndü.
“Geri dönmek istiyorsan, önce kim olduğunu hatırlamalısın.”
Sistemler
çılgınca frekanslar üretirken, odanın içinde artık hiçbir şey stabil değildi.
Zaman kayıyordu.
Tam
o anda, Aras kendisini bir kararın eşiğinde
buldu.
·
Bu savaşın bir parçası
mı olacak?
·
Yoksa varlığının
derinliklerinde bir şey keşfederek kendisini tamamen değiştirecek mi?
Geçidin
içinde yer alan gölgeler, ona yaklaşmaya başladı. Ama bu yaratıklar yalnızca
fiziksel varlıklar değildi—onun bilincine sızıyorlardı.
Aras
bir anlığına gözlerini kapattı.
Ve
sonra… anılarına ait olmayan bir görüntü zihnine düştü.
Bu
görüntü geleceğe aitti.
Ama
içindeki figür o değildi.
Birisi,
onun yerini almıştı. Ve şimdi, Sonsuzluk Kapısı tamamen açılıyordu.
Gerçek seçim başlamıştı.
Geçidin
içindeki figür hareketsizdi. Aras, Sonsuzluk Kapısı’nın titreyen ışıkları
arasında kaybolurken, önündeki varlığın yalnızca bir yansıma olmadığını anladı.
Bu bir yankıydı—ama kimin?
Tam
o anda, odadaki hava değişti. Askerler kıpırdamaya cesaret edemese de,
sistemler artık sabit bir veri üretmiyor, sürekli yeni diziler oluşturuyordu.
Ve geçidin içinde, gelecek ve geçmiş birbirine dolanıyordu.
Figür
bir adım attı. Aras da aynı anda hareket etti.
Ama
geçidin sınırında, beklenmedik bir şey oldu. Yankılanan
sesler ona ait değildi.
Bir
gölge… Bir şekil… Ve sonra, gerçeklik
kırıldı.
Aras’ın
zihni aniden büküldü—ve Sonsuzluk Kapısı şimdi ikiye
bölünüyordu.
Bir seçim yapmalıydı. Ama
seçenekler hala belirsizdi.
Geçidin
içindeki varlık, ona doğru döndü ve gülümsedi. “Sonsuzluk
artık yalnızca bir kavram değil.”
Savaşın
içinde, zamanın derinliklerinde, Aras kendisini iki ayrılmış yolun eşiğinde
buldu.
Sonsuzluk
Kapısı ikiye bölünmüştü—ve Aras artık tek bir gerçekliğin sınırları içinde
değildi.
Önünde
açılan iki yol, yalnızca fiziksel bir geçit değil, aynı zamanda bir seçim
anlamına geliyordu. Ancak seçim basit değildi—çünkü geçidin içindeki figür,
hâlâ onu izliyordu.
“Zaman yalnızca bir çizgi değil, bir döngüdür.”
Aras
ileri bir adım attı. Ve o anda, Sonsuzluk Kapısı’nın içindeki manzaralar
değişti.
Sol geçit: Derin bir gölge içinde, savaşın
yankıları kaybolmuştu. Burada, varlıklar yalnızca sessizlik içinde izliyordu.
Figürler hareketsizdi, ama gözleri boşlukta parlıyordu.
Sağ geçit: Enerji dalgalanıyordu—ve burada,
gerçeklik sürekli değişiyordu. Yapılar dönüyor, zaman kayıyordu. Burası bir
deneme alanı gibi görünüyordu, ama içinde kimin olduğu hâlâ belirsizdi.
Ve
tam o anda, Sonsuzluk Kapısı’nın içindeki figür Aras’a yaklaştı. “Şimdi,
gerçek seçim başlıyor.”
Askerler
hâlâ odanın kenarında bekliyor, ama artık müdahale edemez haldeydiler.
Gerçeklik bükülmüştü—ve Aras hangi yolda ilerleyeceğini belirlemek zorundaydı.
Aras’ın
önünde açılan iki geçit titriyordu. Zaman burada statik
değildi—her
şey dalgalanıyor, gerçeklik sürekli değişiyordu.
Sol geçit: Sessizlik hüküm sürüyordu. Gözleri
parlayan varlıklar hareketsizdi, ama bu bir huzur anlamına gelmiyordu. Bir
şey onları bekletiyordu.
Sağ geçit: Burada kaos vardı. Zemin kayıyor,
gökyüzündeki yapılar şekil değiştiriyordu. Burası
yalnızca bir sınav değil, bir dönüşümdü.
Ve
tam o anda, Sonsuzluk Kapısı’nın içindeki figür Aras’a yaklaştı. “Gerçeklik,
sadece bir seçimle değişmez. Seçimin seni değiştirir.”
Bu
sözlerin ardından, Aras içgüdüsel olarak bir an duraksadı. Seçim bir yön
belirlemekten ibaret değildi—hangi geçidi seçerse,
kendisi de değişecekti.
Tam
o anda, üçüncü bir seçenek belirdi. Ama bu bir
geçit değildi.
O, Aras’ın kendisiydi.
Ancak
yalnızca bir yansıma değil—bir başka versiyon,
bir alternatif.
Şimdi,
Sonsuzluk Kapısı’nın içinde üç olasılık vardı:
·
Sessizlik yolunu
seçerek gerçeğin içinde hapsolmak mı?
·
Kaos yolunu seçerek
dönüşüme sürüklenmek mi?
·
Kendi yansımasıyla
yüzleşerek geçmiş ve geleceğin sınırlarını yok etmek mi?
Ve
tam o anda… gerçeklik çatladı.
Seçim anı geldi.
Zaman
kırılmaya başlamıştı. Sonsuzluk Kapısı’nın içinde yankılanan sesler, Aras’ın
zihnine bir çağrı gibi düşerken, önündeki üç seçim artık sadece yollar değil,
gerçekliğin kendisini şekillendiren unsurlar olmuştu.
Ama
asıl soru şu: Kim karar veriyor?
Sessizlik yolunda, gözleri ışıldayan figürler
hâlâ hareketsizdi. Bu bir huzur mu, yoksa hapsetme mi? Eğer Aras burayı
seçerse, Sonsuzluk Kapısı’nın içinde geçmişin ağırlığını taşıyan bir iz
bırakmak zorunda kalacaktı.
Kaos yolunda, dünya sürekli değişiyordu.
Gerçekliğin kırılgan yapısı burada kendisini en güçlü şekilde gösteriyordu.
Sonsuzluk artık bir sınır değil, bir dönüşüm alanıydı—ama dönüşen yalnızca Aras
mı olacaktı?
Üçüncü yol—kendi yansıması, burada
zamanın ve varlığın bütün sırlarını taşıyordu. Figür ona baktığında, aynı
gözleri
görüyordu. Ancak burada bir yanlışlık vardı. Bir çelişki.
Tam
o anda, Sonsuzluk Kapısı bir kez daha çatladı.
Geçidin
içinde bir başka yankı yükseldi.
“Sınır artık yok.”
Bunun
üzerine Aras gözlerini kapattı. Ve hissettiği şey, kelimelerle ifade
edilemeyecek kadar soyuttu.
İçgüdülerini
takip ederse, burada kalır mı? Yoksa Sonsuzluk Kapısı’nın en derin sırlarını
çözmeye mi başlar?
Ama
bir seçim yaptıktan sonra, asıl tehlike seçimin kendisi mi
olacak?
Aras’ın
zihni, Sonsuzluk Kapısı’nın çatırdayan ışıklarıyla titreşirken, içindeki
yankılar artık yalnızca bir seçim değil, gerçekliğin kendisini sorgulayan bir
çağrı olmuştu.
Üç farklı yol vardı. Ama seçim yalnızca ileriye
adım atmak değil, kim olduğunu
belirlemekti.
Tam
o anda, kapının içindeki yansıma hareket etti. Ancak hareket bir kopyalama
değil, bağımsız bir irade barındırıyordu.
Figür
ona baktığında, aynı gözleri gördü. Ancak şimdi, geçidin içindeki
zamansızlıktan yükselen yeni bir şey vardı.
Sonsuzluk
Kapısı artık yalnızca ikiye bölünmemişti.
Dördüncü bir olasılık doğuyordu.
·
Sessizlik yolu,
geçmişin yükünü taşıyan bir kapanıştı.
·
Kaos yolu, dönüşümün
kaçınılmaz olduğu bir sınavdı.
·
Yansıma yolu, kimliğin
yeniden şekillendiği bir yüzleşmeydi.
Ama
dördüncü yol?
Tam
olarak ne olduğu belirsizdi.
Aras
ileri bir adım attı. Ve o anda, gerçeklik tamamen
değişti.
Şimdi,
Sonsuzluk Kapısı kendisine ait olmayan bir bilgiyle yankılanıyordu.
Sistemler
yeniden yazıldı. Ancak veri artık mantıklı bir dilde
değildi.
Çözülmesi gereken bir mesaj vardı.
Gerçeklik
değişiyordu. Sonsuzluk Kapısı’nın titreyen ışıkları arasında, Aras’ın zihni
artık yalnızca bir seçimle sınırlı değildi—bu bir dönüşümdü.
Figür
ona bakarken, zaman bir kez daha kaydı. Oda içinde yankılanan sesler, hiçbir
dile ait olmayan bir biçimde çözüldü.
Ve
tam o anda, Sonsuzluk Kapısı kapanmaya başladı.
Ancak
bu bir son değildi. Bu yalnızca bir geçişti.
Aras,
odanın titreyen enerjisini hissederken ileri bir adım attı. Sonsuzluk artık
yalnızca bir kavram değildi—bir gerçekte
şekillenmişti.
📖 Hikayeye Devam Et
Dağlarda Yalnız Bir Asker Çemberin İçinde Bölüm 11. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder