Tek bir hayat onu kesmezdi. Onunki gibi kuvvetli bir ruh pek çok hayatı ve ölümü barındırabilirdi. Mine tüm bunların farkındaydı, yaşam onun için sonu gelmez bir yolculuktu. Aklının kıvrımlarında dolaşan her düşünce, içinde soluk aldığı bu hayatın canlı bir resmiydi. Her rengini, her fırça darbesini nefesiyle harladığı bir resimdi bu. Yaşamda ardına düşeceği tek şey tutkularının ona yön verdiği bir aşktı. Aşkla nefes alan bir yaşam… Ve tüm yaşamlara tuzak olan bir tutku. Tutkuları ise hayatının lokomotifi, bazen ise uçurumuydu. Bu tutkunun peşinden gitmeliydi. Kendini bildi bileli bunu yaptı da. Hiç geri durmadı sevmekten, tutkularını kovalamaktan. Tutkuyu aramak, onu kovalamak Mine için olağan bir durumdu. Bunun için olsa gerek, hayatındaki her şeyi en saf haliyle yaşamıştı. Mutluluğu da, üzüntüyü de hep en yükseklerde, en derinlerde yaşardı. Oyunlardan kurulu bir dünyası vardı sanki
Oyuncağının elinden alınmasını istemezdi. Hep tutkusunun peşinden gittiği için her şeyi en saf haliyle yaşamıştı. Mutlulukları, üzüntüleri ve tüm hatırlayıştarı. Dokunduğu her şeyde kalp atışlarını daha da derinden hissederdi. Nerede ve ne zaman geleceğini de pek düşünmezdi. Mutlu olduğunda dünyanın en mutlu insanı olurdu. Üzüldüğünde ise dünyanın en mutsuz insanı. … Bu kırılganlık onun en saf, en dokunulmamış yanıydı. Beklemeyi hiç sevmezdi. Hayattaki her şey onun için hız demekti. Kendine beklemeyi yakıştıramadığı için o bekleme zamanlarında hep başka şeylerle ilgileniyordu. Unutmak istiyordu o beklediği şeyi. Beklediği ister hayatının aşkı, isterse bir hastane sırası olsun. Şimdi de aslında sabah yapmak istediği ama son anda kendine sakladığı arzuyu düşlüyordu. Sevgilisi Fuat’ın sağına soluna güvenebilse yapacağı minik bir çılgınlıktı hayali.
Sabahın ilk ışıkları Fuat’ın en sevdiği zamanlardı. O gün arzuyla uyanan Mine içinde Fuat’ın erkekliğini hissetmek için yanıp tutuşuyor. Üzerine önünü leoparlı bir kuşak ile bağladığı siyah bir gömlek elbise, altına da yine leoparlı bir topuklu ayakkabı giyiyor. İçine hiçbir şey giymiyor. Sabah sürprizi yapmak için deliklerinden birine pembe bir vibratör sokuyor ve o halde sevgilisine gidiyor. Fuat kapıyı açar açmaz içeri dalıyor, kapıyı kapatıyor ve kuşağı çözüp çırılçıplak kalıyor. Fuat şaşkın, ama itiraz edemiyor. Mine o kadar şehvetli ki ona gelinceye kadar bir vibratörü içinde tutmuş. Tüm bu manzarayı Fuat’a gösteriyor ve ondan pantolonunu çıkarmasını istiyor. Pantolonu ve çamaşırından kurtulduktan sonra Fuat’ı yere yatırıyor. Elindeki leoparlı kuşakla gözlerini bağlıyor. Önce bir kere nazik bir şekilde onu öpüyor sonra yüzüne arkasını dönerek oturuyor ve bir güzel kendini yalatıyor… Bir yandan da birazdan içine alacağı erkekliğini ağzında hissediyor… Ansızın başını kaldırdı, etrafını yoklamaya başladı. İç içe geçmiş seslerin uğultusuna eşlik eden bir karmaşanın orta yerinde düşüncelerinden sıynldı bir an. Beklediği hastane koridorunda başlangıçlar ve bitişler fark etmişti. Ürkek bir kuş gibi titreyen hamile genç bir kız ile erkek arkadaşı takıldı gözüne.
İhtimal ki kürtaj olacaktı. Sonra o kalabalığın içerisinde küçük bir çocuk ve bebeğini susturmaya çalışan bir kadın. Genç çiftin kürtaj için geldiğini kızın endişeli bakışları ele veriyordu. Sevgilisi ise tedirgin bir acemilikle genç kızın elini tutup onu teselli etmeye çalışıyordu. Büyük ihtimalle ayrılacaklardı. Kürtaj olmuş hiçbir kadın bebeğin sahibiyle eskisi gibi devam edemezdi, hele de böyle gençken ve evli değilken. Kız bütün bunları yaşamasına sebep olduğu için o erkeği suçlayacaktı. Çifti ameliyathaneye doğru aldılar. Şimdi Mine bir süre daha bekleyeceğinden emindi. Birazdan kürtajı yapacaktı doktor. Genç çiftin ardından bakakalan Mineyi koridordaki hareketlilik kendine getirdi. Çocuklu annenin kızı sıkıntıdan ne yapacağını bilmez halde etrafta dolaşırken Mine’nin ojelerine, takılarına ilgi gösterdi. Kırmızıya yakın bordo oje sürmüştü Mine, ilk defa karşılaştığı bu durum küçük kıza değişik gelmişti. İki yaşlarındaki meraklı kız çocuğu Mineye “Bu ne? Bu ne?” şeklinde sorular sorarken; Mine de büyük bir insanla konuşur gibi ilgilenmeye başladı kız çocuğuyla. Küçük kız pür dikkat süzüyordu Mine’yi
O hastane koridorunda kimse benzemiyordu ona. Altın pırıltılı uzun açık kumral saçları, geniş alnı, iri ela gözleri ve parlak mavi üzeri krem rengi puanlı elbisesiyle ile ufacık çocuğun dikkatini çekmişti hemen. Annesi ise çocuklarla ilgilenmekten olsa gerek oldukça bakımsız gözüküyordu. Durumu fark eden anne bebek arabasını olduğu yerde bıraktı. “Ablayı rahat bırak,” diyerek kızının elinden tutarak götürmek istedi. Fakat halinden memnun olan Mine gülümseyerek engel oldu. “Yok rahatsız etmiyor. Konuşuyorduk biz onunla.” Küçük kıza dönerek, “Adın ne senin?” dedi. Utandı küçük kız, hemencecik annesinin eteğinin arkasına saklandı. Ürkek ve kaçamak bakışlarla süzdü Mine’yi. Annesi. “Kızım söylesene ablaya adını,” diyerek araya girdi. Anne gelince iş ciddiyete bindi. Küçük kız yanlış bir şey yapıyormuşçasına tedirgindi.
Oysa küçük kızın annesi ya Mine’nin yaşındaydı ya da daha küçüktü. Kadınla biraz konuşunca yaşının kendinden küçük olduğunu ve üçüncü çocuğa hamile olduğunu öğrendi. Tanrım! Mine daha kendini çocuk gibi hissederken birileri çoktan üç tane çocuğun sorumluluğunu almıştı. Hiç bilmediği, tanımadığı bir dünyaydı bu. Bir an için bu kadınlık hali ona çok yabancı geldi. Karşısındaki kadına sadece kontrole geldiğini söylediğinde annenin bu cevabı yetersiz gören bakışlarındaki ifadeyi fark etmek Mine için daha da sinir bozucu oldu. Çocuklarla iyi anlaşıyordu. Ama çocuk sahibi olmak istemediğini o an bir kez daha fark etti. Her gün etrafında gördüğü o kadınlar gibi, bu anne gibi olmayı asla istemiyordu. Mine kendini bildi bileli hem kalabalık içinde hem de yalnız olmuştu. Erkeklerle ve çocuklarla anlaşırdı; kadınlarla pek anlaşamazdı. Çoğunlukla erkekler gibi düşünürdü, ruhu ise hep çocuk saflığında ve tazeliğindeydi. Çok isterdi kadınlarla anlaşabilmeyi. Fakat bunu bir türlü başaramamıştı. Belki de kadınlar onun istediği, düşündüğü gibi olmalıydılar.
Oysa Mine özgürlüğünden ve tutkularından hiç taviz vermezdi, yaşam hep onun etrafında dönmeliydi. Bu yüzden kendini hiçbir yere ait hissetmemiş, herhangi bir topluluğun üyesi olmamıştı. Çocuklu kadını içeri aldılar, ondan sonra sıra kendisindeydi. Neyse ki fazla beklememişti, öğle vakti bir aradan faydalanarak gelmişti hastaneye. İçeri girince devamlı gittiği doktoru ile birbirlerine kısa bir hal hatır sordular. Şimdiye kadar gittiği jinekologlar hep kadın olmuştu. Buna özellikle dikkat etmemişti ama bu durumdan da memnundu. Bir erkeğe başka şartlarda bacaklarını açmayı isterdi her zaman. “Şikâyetiniz?” “Rutin kontrol ve smear testi yaptıracaktım.” Birkaç gündür sevgilisiyle birlikte olmamıştı ve bu arada her kadının senede bir yaptırması gereken bir testi yaptıracaktı. Cinsel ilişkiden sonraki gün bu test olmuyordu ve Mine ile sevgilisi neredeyse her gün birlikte oluyordu. “Hazırlanın, sizi şöyle masaya alalım.” Üzerindeki elbisenin eteği boldu, içerideki odada sadece iç çamaşırını çıkarıp jinekolog masasına geçti. Doktorun asistanı, masaya yerleşmesine yardım etti ve üzerine beyaz bir örtü örttü. Ultrasonla baktığı yumurtalıkları gayet sağlıklıydı, hiçbir problemi yoktu.
Smear testi için bir spekulum istedi doktor. Bu aletten hiç hoşlanmıyordu Mine. Hele bu kullan-at plastik olanlar çıkmadan önce metalden, buz gibi bir alet sokuyorlardı ve Mine her defasında bundan nefret ediyordu. Asistan normal boy bir spekulum uzattı, fakat doktor itiraz etti. “Baksana ne kadar küçük, buraya bu koca alet olur mu? Küçük boylarından getir.” “Elimizde kalmamış sanırım ama ameliyathanede bir tane vardı sanki.” Asistan kız, ameliyathaneden aleti getirmeye gitti ve Mine bacakları açık jinekolog masasında beklemeye başladı. İlk defa böyle bir durumla karşılaşıyordu. Önceden spekulumların boyutuna dikkat etmemişti; spekulum onun için sadece canını acıtan bir aletti. Demek ki artık başka çeşitleri de çıkmıştı bunca zaman sonra. İlk kez bir jinekolog masasına on iki sene önce on altı yaşındayken yatmıştı. O zaman vajinasına herhangi bir spekulum sokulmamıştı. Hem henüz küçüktü hem de geliş sebebi çok farklıydı. Aslında kendisi pek de gönüllü yatmamıştı masaya. İnsanın on altı yaşındayken aklına jinekolağa gitmek gelmezdi.
Zaten Mine’yi de doktora kız arkadaşları götürmüştü. Onun adına doktordan randevu almışlar ve onlarla beraber doktora gitmesini, muayene olmasını istemişlerdi. Bu muayenenin sebebi herhangi bir rahatsızlık falan da değildi. Bekâret kontrolüne girmesini istemişti arkadaşları. Çünkü Mine yaz aylarında bir erkekle yakınlaşmıştı. Bu yakınlaşmayı da tüm ayrıntılarıyla kız arkadaşlarına anlatmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder