Aşkın ve Kılıcın İzinde
Bölüm 1:
Gölgenin Ardındaki Adımlar
Gökyüzü, atlıların ilerlediği tozlu yolun
üzerinde soluk bir perde gibi duruyordu. Savaşın rüzgârı, yalnızca
kılıçların çarpışmasını değil, kalplerin de sınanmasını fısıldıyordu.
Serdar Arslan, dizginlerini sıkıca kavradı. Gözleri
ufka dikilmişti, ama zihni çok daha uzağa gidiyordu. Bu sefer yalnızca
toprak uğruna değil, dönemin karmaşık ittifakları ve entrikaları için de
yapılmıştı. Osmanlı ordusu, batıya doğru ilerlerken Arslan’ın içindeki
huzursuzluk giderek büyüyordu.
Tam o sırada, yanında süzülen atın üzerindeki
silueti fark etti. Zeynep.
Zeynep, başını kaldırıp gözlerini Arslan’a
diktiğinde, bir anlık sessizlik her şeyi değiştirdi. Bu yolculuk yalnızca
savaşla değil, kalplerin de sınanmasıyla şekillenecekti.
Atlılar, taş döşeli yolda ilerlerken, gökyüzü
kararmaya başlamıştı. Rüzgâr, savaşın habercisi gibi sert esiyordu. Osmanlı
ordusunun ağır adımları, yaklaşan fırtınayı hissettiriyordu.
Arslan, gözlerini ufka dikti. Önlerinde yalnızca düşman
yoktu—güvensizlik, şüphe ve siyasi entrikalar da adımlarına eşlik ediyordu.
Yanında ilerleyen Zeynep, başını
hafifçe kaldırarak ona baktı. “Korkuyor
musun, Arslan?”
Arslan hafifçe gülümsedi ama içinde
hissettiği şey korkudan çok daha farklıydı. “Korku, bazen en büyük savaşçıyı bile yıkar. Ama biz korkuyla
değil, kılıçla yolumuzu çiziyoruz.”
Zeynep gözlerini ona dikti, sesi titrek ama
kararlıydı. “Bazı savaşlar kılıçla
değil, kalple kazanılır.”
Arslan bir an duraksadı. Bu yolculuk, yalnızca zafer için değil, sadakat için de
yapılmıştı. Ama kimin sadakati
sorgulanacaktı?
Edirne'nin taş yolları, Osmanlı ordusunun
ağır adımlarıyla titriyordu.
Gecenin içinde kaybolan fısıltılar, yaklaşan
seferin ağırlığını taşıyordu. Arslan, ordunun en önündeki birliklerden birinde
ilerlerken, gözlerini gökyüzüne dikti. Bu
sefer, yalnızca fetih için değil, bir seçim için yapılmıştı.