Kulübenin kapısına üçüncü kez sert bir şekilde
vurulmuştu. Ayşe ve Zeynep nefeslerini tutarak birbirlerine baktılar. Kapının
ardındaki kişi kimdi?
Hasan, elini kaldırarak Yusuf’a işaret etti. "Hazır
olun. Eğer bir şey ters giderse, kaçmaya hazır olmalıyız."
Yusuf, derin bir nefes alarak kulübenin içindeki
eski, tahta çubuğu kavradı. "Eğer buraya geldilerse, bizi tanıyorlar
demektir."
Zeynep’in elleri titriyordu. "Belki de
bize yardım etmek isteyen biridir."
Ayşe, gözlerini kapıya dikerek sessizce cevap
verdi. "Belki de değil."
Hasan ağır adımlarla kapıya doğru ilerledi ve bir
an duraksadı. Gecenin içinde sadece rüzgârın uğultusu duyuluyordu. Karar
zamanı gelmişti. Ya kapıyı açacaklardı, ya da kaçışlarını daha da
zorlaştıracaklardı.
Hasan, derin bir nefes aldı ve eliyle kapının
tokmağını yavaşça çevirdi. Ahşap kapı, menteşelerinden hafifçe gıcırdayarak
açıldı. Gözleri, karşısında duran kişiye kilitlendi.
Kapının ardında hiç beklemedikleri biri
vardı.
Kapının arkasındaki siluet, ay ışığında
yavaşça belirginleşti. Hasan, eli hâlâ kapının tokmağında, gözlerini karşısında
duran kişiye dikmişti. Kaçakların kalpleri hızla atıyordu.
Ayşe ve Zeynep geride beklerken, Yusuf
kulübenin içindeki gölgelerin arasından ilerledi.
Kapının ardında hiç beklemedikleri biri
vardı.
"Sizi bulacağımı biliyordum," dedi adam, sesi derin ve sertti.
Hasan gözlerini kısarak karşısındaki kişiyi
inceledi. Uzun boylu, sakallı ve üzerindeki eski paltodan yorgun bir hayat
sürdüğü belliydi.
"Sana güvenebilir miyiz?" diye sordu Yusuf, sesi kararlı ama temkinliydi.
Adam hafifçe başını eğdi. "Eğer bana güvenmezseniz, bu geceyi sağ çıkarmak sizin için
çok zor olur."
Zeynep, Ayşe’nin yanında sessizce bekleyerek
Hasan’ın karar vermesini izledi. Kimdi
bu adam? Gerçekten yardım mı ediyordu, yoksa daha büyük bir tuzağın içine mi
çekiliyordu?
Hasan, derin bir nefes aldı. "Buraya neden geldin?"
Adam, kulübenin eşiğinde durarak kaçağa
yakışır bir ifadeyle cevap verdi. "Çünkü
sadece siz kaçmıyorsunuz."
Hasan, kapının eşiğindeki adamı dikkatle
süzüyordu. "Sadece biz mi
kaçmıyoruz?" diye
tekrarladı, sesi temkinliydi.
Adam hafifçe başını salladı. "Beni bulduğunuz gibi, başka kaçaklar da var. Ama kimse
birbirine güvenemiyor."
Yusuf derin bir nefes aldı. "Peki bize neden yardım ediyorsun?"
Adam bir adım geri çekildi ve gölgelerin
arasına karıştı. "Çünkü bu oyunun
nasıl sona ereceğini biliyorum. Eğer kaçmak istiyorsanız, doğru yolu takip
etmelisiniz."
Ayşe gözlerini Hasan’a çevirdi. "Bu adam güvenilir mi?"
Zeynep araya girdi. "Belki de özgürlüğümüzü kazanmamız için bilmemiz gereken
şeyleri anlatacak."
Hasan bir süre sessiz kaldı. Kulübenin
içindeki hava ağırlaşmıştı. Bu adam onların kurtuluşu mu olacaktı, yoksa daha
büyük bir tuzağa mı çekiliyordu?
Adam gözlerini kaçaklara dikti. "Beni takip ederseniz, size ne yapmanız gerektiğini
göstereceğim. Ama eğer burada kalırsanız... sabah olduğunda her şey çok daha
zor olacak."
Kaçaklar birbirlerine baktılar. Önlerinde iki seçenek vardı:
Ya kulübede kalıp riski göze alacaklardı, Ya
da bu adamın peşinden giderek bilinmeyene doğru adım atacaklardı.
Kaçaklar, kulübenin içinde derin bir
sessizliğe gömülmüştü. Bu bilinmeyen adam
gerçekten onlara yardım edecek miydi? Yoksa onu takip etmek, geri dönüşü olmayan bir hataya mı sebep
olacaktı?
Hasan, içgüdülerine güvenerek kapının
eşiğinde bir adım attı. "Eğer
gerçekten bildiğin bir şey varsa, bize anlat."
Adam hafifçe başını eğdi ve sert bir ifadeyle
konuştu. "Buradan kaçmanın
tek bir yolu var. Ama bunun bedeli olacak."
Ayşe, gözlerini Hasan’a çevirdi. "Ne bedeli?"
Adam, kulübenin içindeki tek kırık sandalyeye
oturarak derin bir nefes aldı. "Kimse
gerçekten özgür değil. Eğer bir seçim yapıyorsanız, o seçimin sonuçlarını da
kabul etmelisiniz."
Zeynep, Yusuf’un yanında sessizce beklerken
kaşlarını çatmıştı. "Bizi tuzağa mı
çekiyorsun?"
Adam başını iki yana salladı. "Hayır. Ama sizi uyarmak istiyorum. Eğer bu yola
girerseniz, geri dönüşünüz olmayacak."
Kulübenin içindeki hava ağırlaşmıştı. Ya burada kalıp riske gireceklerdi, ya da bu adamın sözlerine
güvenip bilinmeyene doğru ilerleyeceklerdi.
Hasan kararını verdi. "Bizi o yola götür."
Adam hafifçe başını kaldırdı ve kapıyı
gösterdi. "O halde acele
edin. Çünkü zamanınız tükeniyor."
Kulübenin içindeki hava ağırlaşmıştı. Hasan,
kapının eşiğinde bekleyen adamın sözlerini tartıyordu. "Eğer bizi gerçekten özgürlüğe götürebileceğini
düşünüyorsan, bize anlat."
Adam başını hafifçe salladı. "Özgürlük... sizin sandığınız kadar basit bir şey
değil."
Ayşe gözlerini kıstı. "Biz sadece buradan çıkmak istiyoruz."
Zeynep, Yusuf’un yanına yaklaşarak fısıldadı.
"Eğer bize yardım ediyorsa, neden bu
kadar gizemli konuşuyor?"
Adam derin bir nefes aldı. "Çünkü dışarıdaki dünya sandığınız kadar güvenli değil.
Sadece buradan kaçmak yeterli değil. Hayatta kalabilmelisiniz."
Hasan, bu sözleri duyunca kaşlarını çattı. "Peşimizde olanlar, kaçışımızı engellemek için her şeyi
yapacak mı?"
Adam yavaşça başını salladı. "Evet. Çünkü siz sadece bir grup kaçak değilsiniz. Siz bir
mesaj taşıyorsunuz."
Ayşe, bu sözleri duyunca şaşkınlıkla geri
çekildi. "Ne mesajı?"
Adam derin bir nefes aldı ve gözlerini
kaçaklara dikti. "Kim olduğunuzdan
bağımsız olarak, varlığınız onların düzenine tehdit oluşturuyor. Eğer buradan
kaçarsanız, onların kurduğu sistemde bir çatlak oluşacak."
Zeynep bu sözleri duyunca gözlerini büyüttü. "Biz sadece özgür olmak istiyoruz."
Adam hafifçe gülümsedi. "Ama özgürlük bazen başkalarının korkulu rüyası
olabilir."
Hasan, kapının yanında bir an duraksadı. "O zaman ne yapacağız?"
Adam arkasını dönerek kapıyı işaret etti. "Benimle gelirseniz, size çıkış yolunu göstereceğim. Ama bu
sadece bir başlangıç olacak."
Ayşe ve Zeynep birbirlerine baktılar. Bu kaçış, düşündüklerinden çok daha büyük bir anlam taşıyordu.
Kulübenin içinde, gece sessizliğinde
yankılanan sözler bir süredir kaçakların zihninde dönüp duruyordu. Özgürlük gerçekten onların sandığı kadar basit bir şey miydi?
Hasan, kapının önünde bir an daha duraksadı.
Adamın söyledikleri doğru muydu? Eğer bu kaçış sadece bir kurtuluş değilse,
neydi?
"Eğer bizimle gelirsen, bu kaçışın
sonunu görmek zorunda kalacaksın," dedi adam, gözlerini kaçaklara dikerek.
Ayşe gözlerini kısmış, düşünüyordu. "Bize ne yapmamız gerektiğini söyleyecek misin, yoksa bizi
sadece daha büyük bir tehlikeye mi sürükleyeceksin?"
Adam hafifçe gülümsedi. "Sizi doğru yola yönlendireceğim. Ama hiçbir yol tamamen
güvenli değildir."
Yusuf sessizce arkada beklerken, kulübenin
içindeki hava ağırlaşmıştı. Bu
adam onlara gerçekten özgürlük yolunu mu gösteriyordu, yoksa kendisi de başka
bir sırrın peşinde miydi?
Zeynep derin bir nefes aldı. "Peki, nereye gidiyoruz?"
Adam kapıyı hafifçe aralayarak dışarıdaki
karanlığı işaret etti. "Benden önce
kaçmayı başaranlar var. Eğer izlerini takip edebilirsek, bu oyunun kurallarını
değiştirebiliriz."
Hasan kaşlarını çattı. "Bu ne anlama geliyor?"
Adam gözlerini kaçaklara dikti. "Siz sadece kaçak değilsiniz. Siz, düşmenin mümkün olduğunu
kanıtlıyorsunuz."
Ayşe bu sözleri duyunca irkildi. Bu kaçış sadece onların kurtuluşu değil, sistemde bir çatlak mı
yaratıyordu?
Gece, artık sadece kaçakları
saklamıyordu—aynı zamanda onların peşinde olanların da karanlığa karışmasını
sağlıyordu.
Hasan, kulübenin kapısının eşiğinde durup
adamın sözlerini tartıyordu. Gerçekten
peşlerinden gelenler yalnızca onları yakalamak için mi buradaydı, yoksa daha
büyük bir amaç mı güdüyorlardı?
Ayşe, derin bir nefes alarak Hasan’ın yanına
geldi. "Eğer burada
durursak, daha kolay hedef oluruz," diye fısıldadı.
Zeynep gözlerini karanlığa dikmişti. "Ama ya çıkarsak ve bizi bekleyen bir tuzak varsa?"
Adam hafifçe başını salladı. "Tuzak her zaman vardır. Asıl soru, onu nasıl
aşacağınız."
Yusuf, kulübenin içindeki eski haritalara göz
gezdirdi. "Buradan sonra ne
yapacağız?"
Adam gözlerini kaçaklara dikti. "Burada yalnız değilsiniz. Ama kimlerin gerçekten sizin
tarafınızda olduğunu bilmiyorsunuz."
Hasan kaşlarını çattı. "Peki senin tarafında olduğuna nasıl emin olacağız?"
Adam gülümsedi. "Emin olamazsınız. Ama size doğru yolu
gösterebilirim."
Ay ışığı kulübenin içindeki gölgeleri
şekillendirirken, kaçaklar birbirlerine baktılar. Özgürlüklerine bir adım daha yaklaşmak için büyük bir karar
vermek zorundaydılar.
Ya bu adamı takip edeceklerdi, ya da
kendi yollarını bulacaklardı. Ama artık kaçış, sadece bir kaçış olmaktan
çıkmıştı.
Kaçaklar, kulübenin içindeki sessizliğe
gömülmüş halde birbirlerine baktılar. Bu
adamı takip etmek, onları özgürlüğe mi götürecekti, yoksa daha büyük bir
bilinmezliğe mi sürükleyecekti?
Hasan, gözlerini adamdan ayırmadan konuştu. "Eğer gerçekten bildiklerin doğruysa, neden bizden
saklıyorsun?"
Adam hafifçe gülümsedi. "Bazı şeyleri söylemek yetmez. Görmeniz gerekiyor."
Ayşe kaşlarını çattı. "O zaman bize göster."
Zeynep, pencereden dışarıya bakarak derin bir
nefes aldı. "Eğer onunla
gidersek, bir daha geri dönemeyebiliriz."
Yusuf, sessizce düşünüp kararını verdi. "Ama burada kalırsak, kesinlikle yakalanırız."
Adam kapıyı hafifçe aralayarak geceye doğru
bir adım attı. "Beni takip
ederseniz, gerçekleri öğreneceksiniz. Ama bu karar size ait."
Hasan, Ayşe ve Zeynep birbirlerine son kez
baktılar. Artık geri dönüş yoktu.
Bu adamın peşinden gitmek, kaderlerini tamamen değiştirebilirdi.
Kulübenin kapısı açıldı. Kaçaklar,
bilinmeyenin içine doğru adım attılar.
Gecenin içinde ilerleyen kaçaklar, kulübenin
sınırlarını geride bırakmışlardı. Artık özgürlük yoluna çıkmışlardı, ancak bu
yol sandıklarından çok daha büyük bir gizemi barındırıyordu.
Hasan, önlerinde yürüyen adamın ayak izlerini
takip ederken bir an duraksadı. "Bize
gerçekleri anlatmalısın,"
dedi, sesi sertti.
Adam, sakince ilerlemeye devam etti. "Gerçekler sizi korkutabilir. Ama öğrenmeye hazırsanız,
size anlatırım."
Ayşe, Yusuf ve Zeynep birbirlerine baktılar. Bu kaçış sadece onların kurtuluşu muydu, yoksa çok daha büyük
bir oyun içinde miydiler?
Gecenin içinde ilerledikçe, ağaçların
arasında eski bir taş yapı belirdi. Adam duraksadı ve eliyle yapıyı gösterdi.
"Burada karar vermeniz
gerekiyor," dedi adam. "Eğer içeri girerseniz, artık geri dönüşünüz
olmayacak."
Gece sessizdi, ancak gölgelerin içinde
saklanan gerçekler kaçakların zihninde yankılanıyordu. Kulübenin kapısını
açtıklarında, artık geri dönüş olmadığını biliyorlardı.
Hasan, Ayşe, Zeynep ve Yusuf, adamın peşinden
yürüyerek ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Adımları sessizdi, nefesleri
kontrollü. Ama bu kaçış sadece
fiziksel bir kaçış değil, zihinsel bir savaşın da başlangıcıydı.
Adam, onları eski bir taş yapının önüne
getirdi. "Buraya
girerseniz, oyun değişir,"
dedi kararlı bir sesle. "Ama
bu karar sizin."
Hasan, taş duvara dokunarak düşündü. "Bu yer nedir?"
Adam gözlerini kaçaklara dikti. "Kaçmayı başaranların buluştuğu yer. Ama herkes buraya
ulaşamaz."
Ayşe, Yusuf’a dönerek fısıldadı. "Eğer buraya gidersek, belki bir çıkış yolu
bulabiliriz."
Zeynep, hâlâ tereddüt içindeydi. "Ama ya bir tuzaksa?"
Adam hafifçe gülümsedi. "Bazı tuzakları görmek için içine girmek gerekir."
Kaçaklar bir karar vermek zorundaydılar. Ya taş yapının içine gireceklerdi, ya da başka bir yol
arayacaklardı.
Hasan derin bir nefes aldı. "Bize içeriği göster."
Adam kapıyı hafifçe araladı ve kaçaklar,
karanlığın içine doğru adım attılar. Ancak
orada onları bekleyen şey, hiç tahmin etmedikleri kadar büyük bir sırdı.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder