Gecenin karanlığına karışan ayak sesleri, dört
kaçak için zamanla yarıştıklarını hatırlatıyordu. Ayşe, Yusuf ve Zeynep,
Hasan’ın peşinden eski değirmene doğru hızla ilerlediler. Birbirlerinden
ayrılmışlardı, ancak tekrar buluşmak zorundaydılar.
Yusuf, değirmen yoluna girdiklerinde duraksadı. "Buradan
sonra izimizi kaybettirmeliyiz." diye fısıldadı. "Eğer
peşimize düşerlerse, çok fazla iz bırakmamış olmalıyız."
Hasan, Yusuf’un söylediklerini onayladı. "Ağaçların
arasından geçmeliyiz. Açık araziye çıkarsak, kolayca fark ediliriz."
Ayşe, Zeynep’e dönerek ona güven verici bir bakış
attı. "Buradan sağ çıkacağız."
Ama gece, sadece kaçakların değil, bilinmeyen
başka gözlerin de üzerlerinde olduğunu hissettirmeye başlamıştı. Onların
gerçekten özgürlüğe ulaşmasını isteyen kimdi? Kim istemiyordu?
Ayşe, Zeynep, Hasan ve Yusuf, eski değirmenin
etrafındaki sık ormana doğru ilerlediler. Gecenin içinden süzülen sessizlik,
kaçakların üzerindeki baskıyı artırıyordu. Karanlık, sırları saklıyor ama aynı
zamanda onları gölgelerin içinde görünmez kılabiliyordu.
Hasan, önde ilerlerken bir an durdu. "Buradan sonra iz bırakmamak için daha dikkatli
olmalıyız." dedi alçak bir
sesle.
Yusuf, yere çömelerek toprakta bıraktıkları
ayak izlerini inceledi. "Eğer
burada fazla oyalanırsak, sabah olduğunda izlerimiz bulunur."
Ayşe, endişeyle çevresine baktı. "O zaman burada saklanmak yerine ilerlemek
zorundayız."
Zeynep, Yusuf’un yanına yaklaşarak fısıldadı.
"Peki ya peşimizde biri varsa? Şu an
bizi izleyen bir göz olamaz mı?"
Sessizlik. Hasan, Yusuf ve Ayşe birbirlerine
bakarak Zeynep’in sözlerinin ağırlığını düşündüler. Gerçekten de bu kaçışta
sadece izleri değil, kendilerini de kaybettirmek zorundaydılar.
Hasan, aniden başını kaldırdı ve sert bir
sesle fısıldadı: "Koşun!"
Ayşe ve Zeynep hiç tereddüt etmeden ormanın
daha derinlerine doğru hızla hareket etmeye başladılar. Ama şimdi artık peşlerinde kim olduğunu bilmeden kaçıyorlardı.
Ayşe ve Zeynep, Hasan ve Yusuf’un peşinden
hızla ilerlerken ormanın içindeki sessizlik, kaçışlarının ne kadar zor
olacağını hissettiriyordu. Ancak burada bir an bile durmak, peşlerindeki
adamların onlara yetişmesi demekti.
Hasan, önlerinde belirlenen gizli su yoluna
yaklaştığında bir an duraksadı. "Buradan
geçmeliyiz. Ama izimizi tamamen kaybettirmek için suyun içinde
ilerlemeliyiz."
Yusuf, suyun kenarına eğilerek durumu
inceledi. "Su soğuk olabilir
ama eğer kıyıdan yürürsek, ayak izlerimiz tamamen kaybolur."
Ayşe, derin bir nefes aldı. "Girmeliyiz. Peşimizde olduklarını biliyoruz."
Zeynep biraz tereddüt etti ama sonra başını
sallayarak kabul etti. "Bunu
yapmalıyız."
Dört kaçak, suya adım attığında soğuk,
kemiklerine kadar işledi. Ancak başka seçenekleri yoktu. Eğer şimdi
yakalanırlarsa, özgürlükleri sonsuza kadar ellerinden alınabilirdi.
Ay ışığı, suyun yüzeyinde titreyerek
parlıyor, kaçakların siluetlerini zorlukla belli ediyordu. Suyun içindeki
hareketleri sessizdi, kontrollüydü. Her adım, onları peşlerindekilerden biraz
daha uzaklaştırıyordu.
Ama ormanın içinde bir gölge, onları
sessizce izliyordu.
Kaçaklar suyun içinde ilerlemeye devam
ederken, ay ışığı titrek yansımalarla yüzeyde dans ediyordu. Her adım, onları
özgürlüğe bir adım daha yaklaştırıyor ama aynı zamanda peşlerindeki tehlikenin
de büyümesine neden oluyordu.
Hasan suyun içindeki taşları dikkatlice
kontrol ederek ilerledi. "Buradan
geçebiliriz, ama fazla ses çıkarmamalıyız." dedi.
Zeynep, sudan gelen soğuğu kemiklerinde
hissediyordu. "Ne kadar daha
yürümemiz gerekiyor?" diye
fısıldadı.
Yusuf, başını çevirerek arka taraftaki kıyıyı
kontrol etti. Bir gölge hareket etti—ama bu bir insan mıydı, yoksa sadece
gecenin içinde yanılttıkları bir görüntü mü?
"Bizden başka biri var," diye fısıldadı Yusuf, endişeyle.
Ayşe nefesini tuttu. "Eğer biri peşimizdeyse, bizi izliyorsa… neden hâlâ
saldırmadılar?"
Hasan, Yusuf’un söylediği yönü dikkatlice
inceledi. "Belki de onlar da
bir seçim yapmak zorunda."
Su, kaçakların ayakları altında hafifçe
dalgalandı. Fısıldayan rüzgâr, gecenin içine gizlenmiş bilinmezliği taşıyordu.
Onları gerçekten takip eden biri mi vardı?
Yoksa bu, sadece korkularının bir
yansıması mıydı?
Kaçaklar, suyun içinde sessizce ilerlerken
Yusuf’un gördüğü gölge akıllarında takılı kalmıştı. Birileri gerçekten peşlerinde miydi, yoksa korkularının bir
oyunu muydu?
Hasan, kıyıya yaklaştığında duraksadı ve
suyun içinde iz bırakmamaya dikkat ederek grubu yönlendirdi. "Buradan çıkmalıyız. Ama izimizi tamamen
kaybettirdiğimizden emin olmalıyız."
Ayşe endişeyle arkasına baktı. "Peki ya peşimizdekiler? Eğer bizi gerçekten izleyen biri
varsa, onlardan nasıl kurtulacağız?"
Yusuf, sessizce Zeynep’e döndü. "Belki de düşündüğümüz kadar yalnız değiliz. Belki de
birileri bizim buradan çıkmamızı istiyor."
Zeynep’in gözleri büyüdü. "Bu ne demek?"
Hasan derin bir nefes aldı. "Her kaçış bir iz bırakır. Ya bizim kaçmamızı isteyen biri
varsa?"
Su, kaçakların ayakları altında hafifçe
dalgalandı. Kıyıya yaklaşırken gece biraz daha derinleşmiş, yıldızlar gökyüzünü
daha belirgin bir şekilde aydınlatmaya başlamıştı.
Ama henüz özgür değillerdi.
Kaçaklar suyun içinden yavaşça kıyıya
çıkarken, gecenin içinde bir şeyler değişmişti. Hava ağırdı, rüzgârın uğultusu
farklıydı. Etraflarında hiçbir hareket yoktu, ancak içlerinde bir his
vardı—sanki birileri onları izliyordu.
Hasan, dikkatlice çevresine bakındı. "Buradan sonra hızlanmalıyız. Çok vakit kaybettik."
Ayşe, Yusuf’un yüzündeki gerginliği fark
etti. "Bir şey mi
oldu?"
Yusuf, gözlerini kısarak ormanın karanlığına
baktı. "Hayır... Ama
hissediyorum. Yanlış bir şeyler var."
Zeynep içini çekti. "Bu hep böyle olacak mı? Kaçıp duracak mıyız?"
Hasan, bu soruya cevap vermedi. Belki de gerçekten hiç özgür olamayacaklardı. Belki bu kaçış,
asla bitmeyecek bir kovalamacanın başlangıcıydı.
Gecenin içinde ilerlerken, ileride eski bir
ahşap kulübe belirdi. Yusuf aniden durdu. "Burada biraz saklanabiliriz. Peşimizde biri varsa, geçip
gittiklerini görmek için beklemeliyiz."
Ayşe, kulübeye doğru baktı. "Güvenli mi?"
Hasan gözlerini kıstı. "Bilmiyoruz. Ama şu an elimizdeki tek seçenek bu."
Kaçaklar yavaşça kulübeye yönelirken,
gölgeler onları izliyordu. Gerçekten
özgür olabilirler miydi? Yoksa bu sadece geçici bir sığınak mıydı?
Kaçaklar, eski ahşap kulübeye doğru
ilerlerken çevrelerine dikkatle bakıyorlardı. Sessizlik, en büyük düşmanlarıydı—çünkü tehlikenin nereden
geleceğini bilemiyorlardı.
Hasan kulübenin kapısını hafifçe itti. Ahşap
kapı, paslı menteşelerden dolayı zor açıldı ama sonunda içeriye girdiler.
Kulübenin içi toz ve küf kokuyordu; burada uzun zamandır kimsenin yaşamadığı
belliydi.
Yusuf, kapıyı kapatırken derin bir nefes
aldı. "Burada çok uzun
kalamayız. Ama en azından izimizi kaybettirdiğimizden emin olabiliriz."
Ayşe, pencerenin önüne geçerek dışarıya
baktı. Ormanın içine süzülen ay ışığı, gölgelerin arasındaki belirsizliği daha
da büyütüyordu. Birileri onları takip
etmiş miydi? Yoksa gerçekten güvenli miydiler?
Zeynep, kulübenin içindeki eski bir
sandalyeye oturdu. "Şimdi ne
yapacağız?" diye sordu,
sesi endişeyle doluydu.
Hasan, Yusuf’a dönerek düşündü. "Buradan sonra nasıl ilerleyeceğiz? Eğer hâlâ peşimizde
olanlar varsa, güvenli bir çıkış bulmalıyız."
Yusuf, kulübenin içinde birkaç eski haritayı
inceledi. "Buranın
yakınlarında eski bir mağara var. Eğer oraya ulaşabilirsek, bir süre
saklanabiliriz."
Ayşe, Yusuf’un söylediklerine dikkatlice
kulak verdi. "O mağara ne kadar
güvenli?"
Yusuf, başını iki yana salladı. "Tam olarak bilmiyorum. Ama buradan daha iyi bir seçenek
olabilir."
Herkes birkaç saniye boyunca sessiz kaldı. Bu, kaçışlarının kritik bir anıydı.
Ya kulübede kalacaklar ve risk
alacaklardı… ya da mağaraya doğru ilerleyerek yeni bir bilinmezliğe adım
atacaklardı.
Kaçaklar kulübenin içinde nefeslerini tutarak
beklediler. Zaman, onları özgürlüğe bir adım daha yaklaştırırken aynı zamanda
yeni tehlikeler doğuruyordu. Yusuf, mağaranın en iyi seçenekleri olduğunu
söylüyordu ama hiç kimse bunun gerçekten güvenli olup olmadığını bilmiyordu.
Hasan, kulübenin ahşap duvarına yaslandı. "Burada fazla kalamayız. Peşimizde biri varsa, en kısa
sürede izimizi kaybettirmeliyiz."
Ayşe ve Zeynep birbirlerine baktılar. "Bu mağara ne kadar uzak?" diye sordu Ayşe.
Yusuf, haritada işaretli bölgeyi göstererek
cevap verdi. "Buradan bir
saatlik yürüyüş mesafesinde. Ama dikkatli olmamız gerekiyor. Ormanın
derinliklerine girdikçe, yollar daha tehlikeli hâle geliyor."
Zeynep derin bir nefes aldı. "Peki ya peşimizde olanlar? Eğer bizi bulurlarsa, buradan
nasıl çıkacağız?"
Hasan, Yusuf’un söylediklerine göz
gezdirirken düşünceli bir şekilde cevap verdi. "Eğer sessiz kalırsak ve yanlış iz bırakmazsak, onları
atlatabiliriz. Ama hata yaparsak, tüm plan çöker."
Kulübenin dışındaki sessizlik, gecenin içinde
büyüyordu. Herkes içinden bir hesap yapıyordu—burada daha ne kadar
kalabilirlerdi? Kaçışları gerçekten başarılı olabilecek miydi?
Ayşe, pencerenin kenarına yaklaşarak dışarıya
baktı. Gözleri, hareket eden bir gölgeyi fark etti. "Orada biri var mı?" diye fısıldadı.
Hasan anında pencereye yaklaştı ve sessizce
baktı. Gölge hareket etmişti. Ama kimdi?
Kaçakların yolu hâlâ net değildi. Ve en
büyük karar henüz verilmemişti—buradan mı kaçacaklardı, yoksa daha büyük bir
risk mi alacaklardı?
Ayşe, kulübenin penceresinden dışarı
bakarken, ağaçların arasında beliren gölge gözlerinin önünde hareket etti. "Birisi var," diye fısıldadı.
Hasan hızla yanına yaklaşarak dikkatlice
dışarıyı inceledi. "Bize doğru
geliyor mu, yoksa bizi izliyor mu?" diye sordu.
Yusuf, kulübenin içindeki eski tahta sandığın
üzerine çıktı ve çatı aralığından gökyüzüne baktı. "Hâlâ sessizlik var. Eğer biri bizi izliyorsa, neden hâlâ
saldırmadı?"
Zeynep, nefesini tutarak kulübenin içindeki
diğer yoldan kaçıp kaçamayacaklarını düşündü. "Burada kalırsak, kapana kısılırız."
Ayşe gözlerini Hasan’a çevirdi. "Şimdi ne yapacağız?"
Hasan, derin bir nefes aldı. "Eğer burada kalırsak, bizi bulduklarında kaçacak yerimiz
kalmaz. Ama hemen çıkarsak, fark edilme riskimiz daha fazla olur."
Dışarıdaki gölge aniden harekete geçti. Bir
ayak sesi duyuldu—ama sadece bir adım.
Sessizlik.
Yusuf, gözlerini kıstı. "Kim olduğunu öğrenmeliyiz."
Tam o anda, kulübenin kapısına hafifçe
vuruldu. Birisi oradaydı.
Kulübenin kapısına hafifçe vurulan ses,
kaçakların nefeslerini tutmasına neden oldu. Ayşe gözlerini Hasan’a çevirdi. "Bu kim olabilir?" diye fısıldadı.
Hasan, Yusuf ve Zeynep sessizlik içinde
beklediler. Dışarıdan gelen hiçbir ses yoktu—sadece rüzgârın hafif uğultusu ve
gölgelerin arasından sızan ay ışığı.
Kapıya ikinci kez vuruldu.
Yusuf, sessizce kulübenin köşesine yaklaşarak
pencereden dışarı bakmaya çalıştı. "Kim
olduğunu göremiyorum..."
dedi.
Hasan derin bir nefes aldı. "Bir karar vermeliyiz. Ya kapıyı açacağız, ya da burada
saklanmaya devam edeceğiz."
Ayşe, gözlerini Zeynep’e çevirdi. "Eğer bizim için geldilerse?"
Zeynep, düşündü ve başını iki yana salladı. "Eğer düşmanlarsa, kapıyı çoktan kırmış olurlardı."
Kulübenin içinde büyüyen sessizlik, kaçakları
daha da huzursuz ediyordu.
Kapıya üçüncü kez vuruldu. Ama bu kez,
daha güçlüydü.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder