Murad, mektubu elinde tutarken zihninde bir
fırtına kopuyordu. Elif’in babasının yazdığı satırlar, ne kadar korkutucu ve
belirsiz olsa da, bir gerçeği daha net ortaya koyuyordu: Elif, sadece kendi
hayatını değil, Osmanlı’nın geleceğini de etkileyecek bir rol oynayacaktı. Ve
bu yolculukta yalnız değildi.
Hasan, Murad’ın yanında sessizce durarak,
Sultan’ın derin düşüncelerine saygı gösterdi. Kalede buldukları harita, eski
yazılar ve şimdi de Elif’in babasından gelen tehditkar mesaj, her adımı daha
tehlikeli kılıyordu. Hasan, Murad’ın kararlarını dikkatle izlerken, konuşmaya
cesaret edemedi. Sonunda, Murad, mektubu bir kenara bırakıp Hasan’a döndü.
"Hasan, bu işin sonu ne olacak bilmiyorum.
Ancak Elif’in güvenliği için her şeyi göze almak zorundayım. Ancak şimdi
elimizde bir seçenek var: Bu tehlikeli oyunu, düşmanlarımızla aynı masada
oynamak zorundayız."
Hasan, biraz tedirgin bir şekilde sordu:
"Sultanım, düşmanlarımız kim? Onlar ne
istiyor ve bu masada ne gibi bir oyun oynuyorlar?"
Murad, derin bir nefes aldı ve sesini daha da
ciddileştirerek devam etti:
"Bundan sonra her şeyin bir bedeli olacak.
Sultan, devletin ileri gelenlerinden bazıları bu sırrı öğrenmiş olabilir. Elif,
bu sırları sadece bizi değil, aynı zamanda onları da tehdit ediyor. Bu yüzden
düşmanlarımız, Elif’e ulaşmak ve bu sırrı elimizden almak için her türlü yolu
deneyeceklerdir. Bu yüzden, şimdi onlarla ittifak yapmamız gerekebilir."
Hasan, biraz şaşkın bir şekilde Murad’a bakarak:
"İttifak mı? Fakat Sultanım, düşmanlarımızla
nasıl bir ittifak kurabilirsiniz? Bu, çok büyük bir risk. Bizimle savaşan
kişilerle, biz nasıl iş birliği yapabiliriz?"
Murad, gözlerini sert bir şekilde kısarak:
"Bazen, dost görünen insanlar, düşman
olabilir. Ve bazen de düşmanlar, kendi çıkarları için geçici bir dost olabilir.
Bizim tek amacımız Elif’i ve bu sırrı korumak. Şu an düşmanımız kim? Hangi
adımı atarsak, bu savaşı kazanabiliriz? Şu an için tek yapmamız gereken, en
doğru ittifakı kurmak."
Murad, bir süre sessiz kaldı, gözleri kalenin
derin karanlık koridorlarına dalarak geçmişin sırlarına gömülmüş gibi
hissediyordu. Düşünceleri, Elif’i koruma ve Osmanlı’nın geleceğini garanti
altına alma arasında gidip geliyordu.
İttifakın
Teklifi
Ertesi gün, Murad, Hasan ve birkaç güvenilir
adamıyla birlikte, İstanbul’a gitmek üzere yola çıktı. İstanbul’da büyük bir
saray toplantısı yapılacak, burada Osmanlı’nın ileri gelenleri ve diğer önemli
liderlerle bir araya gelerek bu sırrı daha sağlam temellere oturtma kararı
alacaklardı.
İstanbul’a vardıklarında, Murad’ı bekleyen bir
başka sürpriz vardı. Sultan’a bağlı önemli kişilerden biri olan Emir Cemal, ona
gizli bir teklif yaptı. Emir Cemal, zamanında Osmanlı için çok önemli bir lider
olmuştu, ancak son zamanlarda düşman olarak biliniyordu. Herkes, onun ihanete
uğradığını düşünüyordu, ancak Cemal, Murad’a yaklaşarak:
"Sultanım, Elif’in sırrının peşindesiniz,
değil mi? Eğer doğru adımlar atmazsanız, bu sır, Osmanlı İmparatorluğu’nu yok
edebilir. Ancak, ben size yardım edebilirim. Bu sırrı ve Elif’i koruma yolunda
ittifak kurarak Osmanlı’ya büyük bir güç kazandırabiliriz. Ama bunun bedeli
olacak, Sultanım."
Murad, Emir Cemal’in gözlerinde geçenleri
dikkatlice inceledi. Cemal, geçmişte Osmanlı için büyük bir tehlike oluşturmuş,
birçok kişiyi kandırmış bir liderdi. Onun bu teklifine güvenmek zordu. Ama şu
anda başka bir seçeneği yoktu. Eğer Elif ve Osmanlı’nın geleceği için bir
ittifak kurması gerekirse, bu teklifi değerlendirmek zorundaydı.
"İttifak yapmamız için neyi teklif
ediyorsunuz?" diye sordu Murad, gözlerini Cemal’in üzerinde odaklayarak.
Emir Cemal, Murad’ın gözlerine bakarak ciddi bir
şekilde devam etti:
"Size her şeyi sunabilirim, Sultanım. Ama
karşılığında, Osmanlı’nın düşmanlarını yok etmek için birlikte çalışmamız
gerekir. Elif’in sırrı, hem Osmanlı İmparatorluğu’nu, hem de imparatorluğu
tehdit eden düşmanları yok etme gücüne sahip. Eğer bana güvenirseniz, hem
Elif’i koruruz, hem de Osmanlı’yı yeniden sağlam temellere oturturuz."
Murad, Cemal’in teklifini kabul etmeden önce
birkaç saniye düşündü. Zihninde bir dizi olasılık geçiyordu. Ama sonunda bir
karar verdi:
"Bu ittifakı kabul ediyorum, Emir Cemal.
Ancak şunu unutma, eğer bu ittifak, Osmanlı’nın düşmanlarının aleyhine
olacaksa, sen de benimle aynı sonu paylaşacaksın."
Cemal, başını eğerek onay verdi. Bir adım daha
atıldığında, Murad’ın içindeki belirsizlik arttı. Yeni ittifak, ne kadar
tehlikeli olursa olsun, Elif ve Osmanlı’nın geleceği için tek umutlarıydı.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder