Dağların eteklerinde, bir köy uyanıyordu. Sabahın ilk ışıkları, yıkık evlerin taş duvarlarına dokunduğunda, savaşın izleri hâlâ tazeydi. Aras, buraya kendi isteğiyle gelmemişti. Emir gelmişti: Bir araştırma ekibine eşlik edecekti.
Ancak köyde ilerledikçe, burada yalnızca düşman izlerinin olmadığını fark etti. Çocukların korkulu gözleri, yaşlıların sessiz bakışları, her şey ona savaşın gerçek yüzünü hatırlatıyordu. Sadece kılıçların çarpışması değil, insanların umutlarının da burada kaybolduğunu hissediyordu.
Bir evin kapısında durdu, içeriye göz attı. O an, zihninde bir şeyler canlandı. Bir yüz, bir anı… Ama bu, geçmişten gelen bir görüntü müydü, yoksa bu savaşın ona bıraktığı bir hayalet miydi?
Aras, sessiz adımlarla dağın yamacındaki dar geçitten ilerlerken, çevresini dikkatle gözlemliyordu. Ay ışığı kayalıkların üzerinden süzülerek yere düşüyor, gölgeler Aras’ın hareketleriyle şekil değiştiriyordu. Nefesini kontrol altında tutarak, ilerideki düzlüğe ulaştığında durdu ve diz çökerek bölgedeki hareketliliği izlemeye başladı.
Vadinin aşağısında, kamp ateşinin etrafında toplanmış birkaç siluet gördü. Düşman birliği, geceyi burada geçirmeye karar vermişti. Sayıları az görünüyordu ama bu, ihtiyatı elden bırakacağı anlamına gelmiyordu. Aras, telsizini açarak kısık sesle bildirimde bulundu:
"On iki kişi. İki nöbetçi. Kamp ateşi etrafında. Konumu belirledim, harekât için emir bekliyorum."
Cevap kısa sürede geldi: "Pozisyonunu koru, destek birliği yolda. Temas kurma."
Ancak Aras’ın içgüdüleri ona farklı bir şey söylüyordu. Kampın hemen dışında bir hareket hissetti. Otların arasından sürünerek konumunu değiştirdi ve ilerlediği noktada taze ayak izlerini fark etti. Birileri devriye geziyordu. Şimdi dikkatli olmalıydı.
Tam yer değiştirecekken, arkasında kuru bir dal kırıldı. Gözleri anında karanlığa döndü, parmakları silahının tetiğinde hazır bekliyordu. Sessizlik ağırlaştı.
Bir gölge hızla üzerine geldi. Aras, anında refleks göstererek saldırıyı savuşturdu ve karşısındaki düşmanın bileğine sert bir hamle yaptı. Adam acıyla geri çekildi ama saldırmaktan vazgeçmedi. Aras, çevresini kontrol edip diğerlerini alarma geçirmeden bu mücadeleyi bitirmek zorunda olduğunu biliyordu.
Aralarındaki kısa ama ölümcül sessizlik, hızla bozuldu. Aras, güçlü bir hamleyle adamı yere yatırdı ve boğazına silahının namlusunu dayadı. Kendi nefesini bile duyamıyordu. Bir saniye bile kaybetmeden, düşmanın ağzını kapattı ve etkisiz hale getirdi.
Fakat bu kısa çatışma, kamptaki diğer düşmanları alarma geçirmişti. Aniden yükselen bağırışlarla birlikte kamp hareketlenmeye başladı. Aras, telsizine hızlıca haber verdi: "Temas kuruldu! Düşman hareket halinde!"
Destek birlikleri ulaşana kadar buradan sağ çıkmak zorundaydı. Gece, artık sadece bir örtü değil, ölüm kalım savaşının zeminiydi.
Köyün dar sokaklarında ilerlerken, Aras her adımda geçmişin ağırlığını hissediyordu. Duvardaki kurşun izleri, yıkılmış evler, savaşın dokunduğu her şey burada iz bırakmıştı. Ama en çok insanların gözlerindeki sessiz korku canını yakıyordu.
Küçük bir çocuk, kapı aralığından ona baktı. Gözlerinde ne nefret ne de umut vardı—sadece sessizlik. Aras duraksadı, ama bir şey söyleyemedi. Belki de çocuk için bir kelimenin bile anlamı yoktu artık. Savaş, onun dünyasını çoktan yutmuştu.
Birlik, köyde istihbarat toplamak için ilerlemeye devam ederken, Aras içgüdüleriyle başka bir noktaya yöneldi. Enkaz halindeki eski bir evin kapısından içeri adım attığında, içeride yanmış eşyaların kokusu onu karşıladı. Burası bir zamanlar yaşam doluydu, şimdi ise sadece sessizliğin hüküm sürdüğü bir gölgeydi.
Tavanda asılı kalan bir askeri paltoyu gördüğünde, kalbi hızla attı. Yavaşça ona doğru ilerledi. Dokunduğu anda, zihninde geçmişten bir anı canlandı—aynı paltodan birine ait olduğunu hatırlıyordu. Ama kim?
Bir anda dışarıdan gelen bir bağırış, Aras’ı gerçeğe döndürdü. Köyün dışındaki tepede devriye gezen askerlerden biri hareketlilik tespit etmişti. Düşman hâlâ buradaydı.
Telsizden gelen ses sert ve netti: "Pozisyon alın. Temas yakın!"
Aras, derin bir nefes alarak silahını kavradı. Bu an, onun geçmişle yüzleşmekten kaçamayacağını bir kez daha hatırlatıyordu. Ama önce, hayatta kalmalıydı.
Köyün etrafına ağır bir sessizlik çökmüştü. Aras, silahını sıkıca kavrarken nefesini düzenlemeye çalıştı. Dışarıda, tepede devriye gezen askerler hareketlilik tespit etmişti. Bu, sessizliğin kısa sürede bozulacağı anlamına geliyordu.
Telsizden gelen ses netti: "Tüm birliklere! Düşman unsurlar köyün doğusunda ilerliyor. Pozisyon alın!"
Aras, bir an duraksadı. İçindeki savaş, dışarıdaki savaş kadar şiddetliydi. Birkaç saat önce köyün içindeki sessiz gözlerle karşılaşmış, savaşın gerçek yüzünü görmüştü. Ancak şimdi, düşünme zamanı değildi.
Hızla enkaz halindeki evden çıktı, duvarın arkasında mevzilendi. Gözlerini karanlığa dikerek çevresini taradı. Birkaç siluet, yıkıntıların ardında belirmişti. Düşmanlar yaklaşırken, içeride saklanmak artık bir seçenek değildi.
Birlikten gelen emirle birlikte ilk mermiler gecenin karanlığını yırttı. Aras, hızla pozisyonunu değiştirdi, ateş hattına girmeden çevresini koruyarak ilerledi. Silah sesi yankılanıyor, toprak ve taş parçaları havaya uçuşuyordu.
Bir an için, zihni geçmişe döndü. İlk çatışmasını hatırladı—o an duyduğu korku, bu gece kadar yakıcıydı. Ama artık korku ona engel olmuyordu. Düşman ilerliyordu ve bu köyde bir kez daha savaşın kaçınılmaz olduğunu anlamıştı.
Tam bu sırada, yanındaki askerlerden biri vuruldu. Aras hızla ona doğru ilerleyip sürükledi, güvenli bir bölgeye taşıdı. Yaralı asker soluk soluğa ona baktı. “Komutan… buradan sağ çıkacağız, değil mi?”
Aras gözlerini yere dikti. Bir saniye bile tereddüt etmemeliydi. “Çıkacağız. Söz veriyorum.”
Ancak gerçek, her zaman sözlerden daha sertti.
Gökyüzü, patlayan mermilerin ışığında kısa süreliğine aydınlanıyordu. Aras, silahını sıkıca kavrayarak düşman hatlarını taradı. Köyün içinde yankılanan çığlıklar, sadece silahlardan değil, korkunun ve belirsizliğin de sesi olmuştu.
Çevresine baktığında, Akıncı birliklerinin mevzilerini güçlendirdiğini gördü. Ancak düşman, geceyi kendi avantajına kullanıyordu. Karanlığın içinden hızla hareket eden figürler, bir gölge gibi kayaların arasına sığınıyordu. Aras, kontrolü kaybetmemek için telsizini açtı:
"Düşman hatları daralmış durumda. Çevreyi sıkı tarayın, kaçış hatlarına dikkat edin!"
Telsizden gelen cızırtının ardından cevap gecikmeden geldi: "Anlaşıldı. Düşman doğuya ilerliyor. Keskin nişancılar konum aldı!"
Aras, bir an duraksadı. Doğu hattı, köyün en savunmasız bölgesiydi. Eğer düşman oradan kaçmaya çalışırsa, bu sadece geri çekilmekle ilgili olmazdı—sonraki saldırının başlangıcı da buradan gelebilirdi.
Tam bu sırada, yanındaki devrilmiş taş duvarın arkasından bir hareket hissetti. İçgüdüleri ona hemen harekete geçmesini söyledi. Silahını yöneltirken, düşmanın gölgelerden sıyrılıp ona doğru hamle yaptığını fark etti.
Zaman daralmıştı.
Aras, hızla yere kapandı, kendini sağ tarafa atarak saldırıyı savuşturdu. Düşman ona yeni bir hamle yaparken, Aras silahını kaldırdı ve tetiğe bastı. Ateşlenen mermi, düşmanın omzuna isabet etti ve adam acıyla yere düştü. Ancak savaş bitmek üzere değildi.
Köyün doğusundan yükselen başka silah sesleri, çatışmanın daha da şiddetlenmek üzere olduğunu haber veriyordu. Aras, telsizini yeniden açarak bağırdı: "Doğu hattına destek lazım! Düşman sıkışıyor, kaçış yolu oluşturuyorlar!"
Birlikten gelen yanıt netti: "Hemen ilerliyoruz! Beklemede kal!"
Aras, gözlerini karanlığa dikti. Bu savaş, sadece gecenin içinde kaybolan figürlerle değil, kendi içindeki gölgelerle de devam ediyordu.
Silah sesleri, gecenin içinde yankılanmaya devam ediyordu. Aras, düşmanın kaçış yollarını engellemek için pozisyonunu değiştirdi. Köyün doğusunda yoğunlaşan çatışmalara destek vererek ilerledi. Tüm birlik, koordineli bir şekilde düşmanı sıkıştırıyordu.
Bir an için, gökyüzüne baktı. Savaşın ortasında zaman durmuş gibi hissediyordu. Ancak bir saniyelik dikkat dağınıklığı bile ölümcül olabilirdi. Silahını kaldırarak son kalan direnişçileri etkisiz hale getirdi. Çatışma sona yaklaşıyordu.
Telsizden gelen son emir kesin ve netti: "Temas sona erdi. Bölge temiz."
Aras, omuzlarını gevşetti. Birliklerin hareketlenmesiyle birlikte köyde yeniden sessizlik hâkim olmaya başladı. Ancak bu sessizlik, zaferin değil, savaşın gerçek yüzünün sessizliğiydi. Köyde gördüğü o bakışlar, kaybedilen hayatlar, geride bırakılan hatıralar…
Silahını sırtına yerleştirip köy meydanına doğru yürüdü. Burada sadece bir askerin kazanabileceği bir savaş değil, insanın kendi içindeki savaşı da vardı. Gölgeyle yüzleşmek kolay değildi, ama Aras artık yalnız olmadığını biliyordu.
Gökyüzü yavaşça aydınlanırken, Aras kendine tek bir şey söyledi: "Bu savaş bitmedi."
📖 Hikayeye Devam Et
Dağlarda Yalnız Bir Asker Kırık Hatıralar Bölüm 3. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder