Elif, sırtını
dayadığı kapıdan ayrılıp holün serin sessizliğine adım attı. Bahçedeki gergin
bekleyiş ve o görünmez gözlerin baskısı hala tenindeydi ama konağın duvarları
arasına girmek, tuhaf bir şekilde, kontrolü tekrar eline aldığı hissini
veriyordu. Burası tekinsiz olabilirdi, evet, ama en azından sınırları belliydi.
Dışarıdaki vahşi doğanın ve saklanan gölgelerin belirsizliğine kıyasla, konağın
odaları, koridorları daha tanımlanabilir bir tehdit sunuyordu. Şimdilik.
Önce mutfağa
yöneldi. Mekanik hareketlerle kahve makinesini hazırladı. Kahvenin demlenirken
çıkardığı ses ve yaydığı koku, bu eski ve sessiz eve bir nebze olsun normallik
katıyor gibiydi. Kendine büyük bir kupa kahve doldurdu, dumanı tüten kupayı iki
eliyle sıkıca kavradı. Sıcaklık parmaklarından içeri yayılırken biraz olsun
gevşediğini hissetti. Sakinleşmeye ve mantıklı düşünmeye ihtiyacı vardı.
Panikle hareket etmek sadece hata yapmasına neden olurdu.
Kahvesiyle
birlikte çalışma odasına geçti. Burası, tüm o tozlu rafları, eski kitapları ve
çözülmeyi bekleyen sırlarıyla, adeta konağın beyni gibiydi. Masanın üzerini
biraz temizledi, kendine rahat bir çalışma alanı açtı. Çantasından çıkardığı
ipuçlarını – Ali'nin not defterini, pusulayı, o küçük pirinç düdüğü, harita
parçasını, Neriman'ın mektuplarını ve kenarları notlarla dolu tarih kitabını –
özenle masanın üzerine dizdi. Sanki bir suç mahalli inceleyen bir dedektif
gibi, tüm parçaları bir arada görmek istiyordu.
Önce Ali'nin
not defterini tekrar eline aldı. Sayfaları yavaşça çevirdi, bu kez sadece
notlara veya çizimlere değil, sayfa kenarlarına, kağıdın dokusuna, mürekkebin
veya kurşun kalemin silikleştiği yerlere bile dikkat ederek. O karmaşık teknik
çizimler hala anlamsızdı. Ama bazı sayfalarda, çizimlerin yanına düşülmüş küçük
notlar dikkatini çekti. Ölçü birimleri, malzeme isimleri, bazıları Almanca veya
İngilizce olabilecek teknik terimler... Ali sadece bir aşık genç adam değildi,
belli ki ciddi bir proje üzerinde çalışıyordu. Peki neydi bu proje? Ve
babasının karşı çıkmasının sebebi neydi? "O adamların" bu projeyle
bir ilgisi olabilir miydi?
Defterin
sonlarına doğru tekrar o "Koruma?" notunun olduğu sayfaya geldi.
Yanındaki çizim, ilk bakışta anlamsız bir karalama gibi görünse de, daha
dikkatli bakınca katmanlı bir yapıya benziyordu; belki iç içe geçmiş
silindirler veya diskler, belki de karmaşık bir kilit mekanizmasının şemasıydı.
"Koruma" kelimesi tam da bu şemanın en iç katmanını işaret ediyordu.
Ali, bu mekanizmayı bir şeyi korumak için mi tasarlamıştı? Neyi? Ya da bu bir
tür güvenlik sistemi miydi? Kendi güvenliği için mi?
Sonra
dikkatini tarih kitabına çevirdi. "Sisli Vadi Tarihi ve Efsaneleri".
Neriman Teyze'nin işaretlediği bölümleri tekrar okudu. Eski kuyu efsanesi,
kayıp ruhlar, kasabanın kurucu aileleri arasındaki eski husumetler...
Teyzesinin notları kısa ve özdü; bazen bir soru işareti, bazen bir ünlem, bazen
de başka bir sayfaya veya kitaba gönderme yapan bir not... 'Kayıp Ruhlar'
bölümünün yanına düştüğü bir not özellikle ilgisini çekti: "A.K.'nin ailesi
de bahsetmişti. Bodrum katındaki mühürlü kapı?"
A.K.'nin
ailesi... Ali'nin ailesi mi? Onlar da bu tür efsanelere veya söylentilere
inanıyor muydu? Daha da önemlisi, "Bodrum katındaki mühürlü kapı?" Bu
da ne demekti? Konağın bir bodrum katı var mıydı? Varsa, orada mühürlü bir kapı
mı bulunuyordu? Ve bunun Ali'nin ailesiyle veya kayıp ruhlarla ne ilgisi
olabilirdi? Neriman Teyze'nin günlüğünde bahsettiği "açılmaması gereken
kapı" bu olabilir miydi?
Elif'in
zihninde yeni bir kapı aralanmıştı. Kuyu hala önemliydi ama belki de asıl sır,
konağın temellerinde, bodrum katında saklıydı. Elindeki o küçük, paslanmış
anahtar... Belki de o mühürlü kapının anahtarıydı? Bu düşünce tüylerini
ürpertti. Mühürlü bir kapı ne anlama geliyordu? Neden mühürlenmişti?
Tam o sırada,
sanki düşüncelerine cevap verir gibi, üst kattan şiddetli bir gürültü duyuldu.
Sanki ağır bir şey devrilmiş veya büyük bir kapı hızla çarpılmış gibiydi. Ses o
kadar ani ve yüksekti ki, Elif yerinden sıçradı, kahvesi fincandan taşıp
masadaki kağıtlardan birinin üzerine döküldü.
Kalbi hızla
çarparken sandalyesinde donakaldı. Ses kesinlikle yukarıdan gelmişti. Ama evde
ondan başka kimse yoktu... değil mi? Dün gece duyduğu o ayak sesleri, bugün
bahçedeki o gölge... Yoksa o kişi bir şekilde içeri girmeyi başarmış mıydı? Ya
da bu, sadece konağın kendi seslerinden biri miydi? Eski bir evin yapısı
zamanla oturur, beklenmedik sesler çıkarabilirdi. Ama bu ses çok ani ve
şiddetliydi.
Birkaç dakika
hareketsiz bekledi, kulakları en ufak bir çıtırtıyı bile yakalamaya
çalışıyordu. Ama yukarıdan başka ses gelmedi. Sadece konağın o her zamanki
derin sessizliği... ve Elif'in kulaklarında çınlayan kendi kanının sesi.
Ne yapmalıydı?
Yukarı çıkıp sesin kaynağını mı kontrol etmeliydi? Bu delilik olurdu. Ya orada
biri varsa? Ama ya sadece eski bir dolap devrildiyse veya bir pencere rüzgardan
çarptıysa? Merakı ve endişesi birbirine karışmıştı.
Ama tarih
kitabındaki o not – "Bodrum katındaki mühürlü kapı?" – aklından
çıkmıyordu. Belki de yukarıdan gelen ses bir işaret değildi, sadece bir
tesadüftü. Belki de asıl odaklanması gereken yer aşağısıydı, konağın
temelleriydi. Önce bodrum katının girişini bulmalıydı. Genellikle mutfaklardan
veya holdeki gizli kapılardan girilirdi.
Kararını
verdi. Yukarıdaki gürültüyü şimdilik görmezden gelecekti. Belki de sadece
dikkatini dağıtmak için bir oyundu. Asıl sır aşağıda olabilirdi. Elindeki küçük
anahtarı avucunda sıktı. Eğer o mühürlü kapı gerçekse ve bu anahtar o kapıyı
açıyorsa, belki de tüm cevaplar oradaydı. Ama o kapının ardında ne bulacaktı?
Elif, çalışma
odasının görece güvenli ortamını terk edip tekrar holün sessizliğine adım attı.
Yukarıdan gelen o ani gürültü hala zihninde yankılanıyordu ama onu şimdilik
bastırmaya kararlıydı. Önceliği, Neriman Teyze'nin notlarında bahsettiği o
gizemli "mühürlü kapı"yı bulmaktı. Eğer konağın bir bodrum katı
varsa, girişi nerede olabilirdi?
Eski
konakların planlarını düşündü. Genellikle mutfaklara yakın, kiler gibi
kullanılan alanlarda ya da ana holdeki merdivenlerin altında gizli kapılar
olurdu. Önce holü dikkatlice inceledi. Merdivenlerin altı kapalıydı, ahşap
panellerle örtülmüştü. Panelleri yokladı, gizli bir kilit veya menteşe aradı
ama hiçbir şey bulamadı. Duvardaki eski, solmuş goblenin arkasına baktı; sadece
çatlak sıva vardı.
Mutfak daha
olası bir yerdi. Tekrar mutfağa yöneldi. Geniş odayı dikkatlice taradı.
Tezgâhların altını, köşe bucakları kontrol etti. Mutfaktan açılan küçük bir
kapı vardı, muhtemelen kiler olarak kullanılıyordu. Kapıyı açtı. İçerisi dar ve
karanlıktı. Raflar boştu, yerde birkaç eski çuval ve kırık bir fıçı duruyordu.
Telefonunun fenerini açıp duvarları ve zemini inceledi. Duvarda veya zeminde
herhangi bir kapak veya farklı bir doku görünmüyordu. Burası da değildi.
Mutfaktan hole
geri dönerken, holün sonuna doğru, daha önce pek dikkat etmediği dar bir
koridor fark etti. Bu koridor muhtemelen konağın arka tarafına, belki de
hizmetli odalarına veya arka çıkışa gidiyordu. Koridor holden daha loştu ve
havası daha ağırdı. Yavaş adımlarla koridorda ilerledi. Sağlı sollu birkaç kapı
vardı, hepsi kapalıydı. Bunlar muhtemelen depo veya eski hizmetli odalarıydı.
Koridorun en
sonunda, diğerlerinden farklı, daha alçak ve daha dar bir kapı dikkatini çekti.
Koyu renk, neredeyse siyahlaşmış, üzerinde hiçbir süsleme veya kulp olmayan,
pürüzlü, kalın ahşaptan yapılmış bir kapıydı bu. Yerden tavana kadar
uzanmıyordu, sanki sonradan oraya eklenmiş veya üzeri kapatılmış gibiydi.
Etrafındaki duvar sıvası da diğer yerlerden farklıydı, daha pürüzlü ve yamalı
görünüyordu. Kapının kenarlarında, özellikle pervazların olduğu yerlerde, eski,
paslı çivi delikleri ve sanki bir zamanlar oraya sürülen ama sonra kazınmış
gibi duran koyu renkli, mum benzeri kalıntılar vardı. İşte bu! Neriman
Teyze'nin bahsettiği "mühürlü kapı" bu olmalıydı. Belki de bir
zamanlar gerçekten çivilenmiş veya mühürlenmişti.
Elif kapıya
yaklaştı. Üzerinde belirgin bir kilit mekanizması yoktu, sadece tam ortasında,
paslanmış demirden yapılmış, basit, halka şeklinde bir tutamak ve hemen altında
küçük, eski tip bir anahtar deliği vardı. Kalbi hızlanarak cebindeki o küçük,
paslanmış anahtarı çıkardı. Ali'nin anahtarı... Acaba?
Titreyen
parmaklarla anahtarı deliğe soktu. Anahtar, sanki yıllardır ait olduğu yuvaya
dönmüş gibi, tam olarak oturdu! Bu inanılmazdı. Demek Ali bu kapıyla ilgiliydi.
Elif derin bir nefes aldı ve anahtarı yavaşça çevirmeyi denedi. Önce biraz
direndi, paslanmış mekanizma zorlandı. Ama Elif hafifçe bastırınca, içeriden
gelen boğuk, gıcırtılı bir 'klik' sesi duyuldu. Kilit açılmıştı!
Eli kapının
demir halkasına gitti. Ama kapıyı hemen açmadı. Duraksadı. Kapının ardında ne
vardı? Neden mühürlenmişti? Neriman Teyze neden "açılmaması
gerektiğini" yazmıştı? Ali'nin ailesinin bu kapıyla ve "kayıp
ruhlarla" ne ilgisi olabilirdi? Aşağıdan gelen serin, topraksı hava akımı
kapının altındaki aralıktan hissediliyordu. Orası karanlık, havasız ve
bilinmezlikle doluydu. Ahmet Bey'in sesi kulaklarında çınladı: "Bazı
kapılar kapalı kalmalıdır."
Korku tekrar
içini sarmıştı. Ya kapının ardında gerçekten de tehlikeli bir şey varsa? Ya bu
kapıyı açmak, geri dönüşü olmayan bir şeyi serbest bırakacaksa? Ama ya cevaplar
oradaysa? Ali'nin kayboluşunun sırrı, Neriman'ın acısının kaynağı o karanlık
boşlukta yatıyorsa? Merakı ve gerçeği öğrenme arzusu, korkusuna yine baskın
çıkıyordu.
Avucundaki
anahtarı sıkıca kavradı, diğer eliyle kapının soğuk demir halkasını tuttu.
Derin bir nefes daha aldı. Aşağıdan gelen o topraksı koku şimdi daha
belirgindi, içinde başka, tanımlayamadığı, rahatsız edici bir koku daha vardı
sanki; belki çürüme, belki de sadece durgun hava... Kararını vermişti. Ne
olursa olsun, o kapıyı açacaktı. Bu konağın en derin sırrıyla yüzleşme zamanı
gelmişti. Demir halkayı kendine doğru çekmeye başladı...
Elif, kapının
soğuk demir halkasını sıkıca kavradı ve tüm gücüyle kendine doğru çekti. Kapı
ilk başta direndi, sanki yıllardır süren uykusundan uyanmak istemiyor gibiydi.
Menteşelerinden acı, gıcırtılı bir inilti koptu; pasın ve zamanın sesiydi bu.
Elif daha fazla yüklendiğinde, kapı ağır ağır, protesto edercesine aralanmaya
başladı. Açıklık büyüdükçe, içeriden dışarıya yoğun, soğuk ve keskin bir hava
akımı hücum etti. Bu hava, sadece serin değildi; sanki toprağın
derinliklerinden, unutulmuş zamanlardan gelen, ağır bir nefesti. İçinde kesif
bir nem, küf ve toprak kokusu vardı, ama Elif'in midesini bulandıran başka,
tanımlayamadığı, organik olmayan, sanki eski kimyasalları andıran hafif,
metalik bir koku daha vardı bu havada.
Kapı nihayet
tamamen açıldığında, Elif kendini karanlık bir boşluğun başında buldu. Önünde,
aşağıya doğru dik bir şekilde inen taş basamaklar uzanıyordu. Basamaklar dar,
aşınmış ve nemden dolayı yer yer yosun tutmuş gibi görünüyordu. Kenarlarında
bir tırabzan yoktu. Aşağısı zifiri karanlıktı; holün ışığı sadece ilk birkaç
basamağı aydınlatabiliyordu. Bu karanlık, sıradan bir ışıksızlıktan öte, sanki
kendi içinde bir yoğunluğu, bir ağırlığı olan, her şeyi yutan bir karanlıktı.
Yukarıdan gelen o gürültünün kaynağı belki de bu merdivenlerden aşağı
yuvarlanan bir şeydi? Yoksa o ses, bu kapının açılmaması için bir uyarı mıydı?
Elif bir an
tereddüt etti. Aşağı inmek... Bu, geri dönüşü olmayan bir adım gibi geliyordu.
Ahmet Bey'in uyarısı, Neriman Teyze'nin notları, Ali'nin başına gelenler...
Hepsi bu karanlık boşluğun içinde gizleniyor olabilirdi. Ama artık geri
dönemezdi. Merakı ve gerçeği öğrenme arzusu, tüm korkularına baskın çıkmıştı.
Çantasından el fenerini çıkardı, düğmesine bastı. Fenerin güçlü ışığı,
karanlığı delerek taş merdivenleri ve karşıdaki nemli duvarı aydınlattı.
Derin bir
nefes aldı, feneri sıkıca kavradı ve ilk basamağa adımını attı. Ayağının
altındaki taş soğuk ve kaygandı. Dikkatlice, basamakları teker teker inmeye
başladı. İndikçe, sıcaklık belirgin bir şekilde düştü, hava daha da ağırlaştı
ve o tuhaf, metalik koku keskinleşti. Yukarıdan gelen ışık hızla azaldı ve kısa
süre sonra tek ışık kaynağı elindeki fener oldu. Kendi ayak sesleri ve nefes
alışverişi, bu derin sessizlikte ürkütücü bir şekilde yankılanıyordu. Sanki
attığı her adım, uyuyan bir devi uyandıracakmış gibi hissediyordu. Duvarlara
dokundu; soğuk, nemli ve pürüzlüydüler. Parmaklarının arasında ufalanan sıva
parçaları hissetti. Burası ne kadar zamandır kapalıydı?
Son basamağa
indiğinde, kendini geniş ama alçak tavanlı bir alanda buldu. Fenerin ışığını
etrafta gezdirdi. Zemin sıkıştırılmış topraktı, yer yer ıslaktı ve üzerinde
eski ayak izleri veya tekerlek izleri seçilemiyordu. Tavan, kalın, kararmış
ahşap kirişlerle desteklenmişti ve kirişlerin arasından sarkan yoğun örümcek
ağları fenerin ışığında parlıyordu. Odanın duvarları da kaba taşlardandı.
Burası tipik bir eski konak bodrumuydu; muhtemelen yiyecek saklamak, belki
şarap mahzeni olarak veya kömürlük gibi kullanılmak için yapılmıştı.
Feneri daha
geniş bir açıyla gezdirdi. Bodrum tek bir bölümden oluşmuyordu. İleride, loşluk
içinde seçilebilen kemerli geçitler, başka bölmelere veya odacıklara açılıyor
gibiydi. Köşelerde, çürümüş ahşap fıçılar, kırık sandalyeler, paslanmış eski
tarım aletleri gibi hurda eşyalar yığılıydı. Bir köşede, eski, kullanılmayan
bir ısıtma kazanı veya benzeri bir mekanizmanın paslı kalıntıları duruyordu.
Her şey kalın bir toz tabakası ve örümcek ağlarıyla kaplıydı. İlk bakışta,
buranın neden kilitli olduğuna dair özel bir sebep görünmüyordu; sadece
unutulmuş, terk edilmiş bir yerdi.
Ama Elif,
Neriman Teyze'nin notunu ve Ali'nin anahtarının bu kapıyı açtığını biliyordu.
Burada sıradan olmayan bir şeyler olmalıydı. Fenerin ışığını daha dikkatli bir
şekilde duvarlarda gezdirmeye başladı. Taşların arasında farklı görünen bir
bölüm, sonradan örülmüş bir duvar veya gizli bir bölme işareti arıyordu. Tam
karşı duvara ışığı tuttuğunda, bir an duraksadı.
Duvarın yüzeyi
diğer yerlere göre daha pürüzsüz gibiydi ve taşların arasındaki harç daha yeni
görünüyordu. Ama daha da ilginci, fenerin ışığı belirli bir açıyla vurduğunda,
taşların üzerine kazınmış gibi duran, çok soluk, neredeyse görünmez bazı
işaretler seçiliyordu. Bunlar rastgele çizikler değildi. Ali'nin not
defterindeki o karmaşık çizimlere, iç içe geçmiş dairelere ve sembollere
benziyorlardı! İşaretler zamanla aşınmış, üzerleri toz ve kirle kaplanmıştı ama
oradaydılar.
Elif, nefesini
tutarak duvara yaklaştı. Parmak uçlarıyla soğuk taşın üzerindeki o soluk
işaretleri takip etti. Evet, bu kesinlikle Ali'nin çizimleriyle bağlantılıydı.
Ne anlama geliyorlardı? Bir tür şifre miydi? Bir harita mı? Yoksa... bir uyarı
mı? "Koruma?" kelimesi tekrar aklına geldi. Bu işaretler, bu duvarın
arkasında korunan bir şey olduğunu mu gösteriyordu?
İşte o anda
anladı. Burası sıradan bir bodrum katı değildi. Bu duvar, bu işaretler,
Neriman'ın ve Ali'nin sırrının bir parçasıydı. Kilitli kapı, mühür... Hepsi bu
duvarla ilgiliydi. Heyecan ve korku tekrar içini kapladı. Doğru iz üzerindeydi
ama bu iz onu nereye götürecekti? Bu duvarın arkasında ne vardı? Ve oraya nasıl
ulaşabilirdi?
Fenerin ışığı
hala o soluk işaretlerin üzerinde titrerken, Elif bodrumun derin, sessiz ve
soğuk karanlığında dikiliyordu. Konağın en derin sırrına giden kapıyı
aralamıştı. Ama şimdi kendini daha da büyük bir bilinmezliğin içinde bulmuştu.
Yukarıdaki dünya, gürültüsü ve gölgeleriyle çok uzakta kalmıştı. Burada,
toprağın altında, geçmişin yankıları ve tehlikeli sırlarla baş başaydı.
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı Taş Duvarın Fısıltısı Bölüm 7. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder