Elif, bodrumun
derin sessizliğinde, fenerinin ışığıyla aydınlanan o gizemli duvarın önünde
adeta büyülenmiş gibi duruyordu. Parmak uçları hala taşın üzerindeki o soluk,
zor seçilen işaretlerde geziniyordu. Bunlar kesinlikle rastgele çizikler
değildi; bir zeka, bir amaç ürünüydüler. Ali'nin not defterindeki o karmaşık
çizimlerin, şemaların bir yansıması, belki de anahtarıydı. Ama neyin anahtarı?
Çantasından
kendi not defterini ve Ali'nin küçük, yıpranmış defterini çıkardı. Feneri
yakındaki bir taş çıkıntının üzerine sabitleyerek kendine bir çalışma alanı
yarattı. Önce duvardaki işaretleri dikkatlice kendi defterine çizmeye başladı.
İşaretler çok soluk olduğu için her bir çizgiyi, her bir kavisi doğru bir
şekilde kopyalamak zordu. Bazıları geometrik şekilleri andırıyordu; iç içe
geçmiş daireler, üçgenler, kesişen çizgiler... Bazıları ise daha akışkan,
neredeyse organik formlardaydı. Birkaçı, elektrik devre şemalarındaki
sembolleri anımsatıyordu. Ve aralara serpiştirilmiş, ilk bakışta fark
edilmeyen, sanki desenin bir parçasıymış gibi gizlenmiş rakamlar veya harfler
vardı. Elif'in eli titriyordu; hem soğuktan hem de heyecandan. Bu işaretleri
çizerken, sanki yıllar önce bu soğuk taşın üzerine bu sırrı kazıyan kişiyle,
belki de Ali ile bir bağ kuruyor gibiydi.
Kendi çizimini
bitirdikten sonra, Ali'nin defterini açtı. Sayfaları hızla çevirerek benzer
çizimleri, sembolleri aradı. Evet, benzerlikler vardı ama tam olarak aynı
değillerdi. Duvardaki işaretler daha basit, daha stilize edilmişti; sanki
defterdeki karmaşık planların özetlenmiş, şifrelenmiş bir hali gibiydiler.
Ali'nin defterindeki "Koruma?" notunun yanındaki o karmaşık kilit
mekanizması şeması... Duvardaki işaretlerin bir bölümü, o şemanın belirli
kısımlarına benziyordu. Acaba bu işaretler, o koruma mekanizmasını çalıştırmak
için gereken bir sıra veya kombinasyon muydu?
Elif ayağa
kalkıp duvara tekrar yaklaştı. Fenerin ışığını farklı açılardan tutarak
işaretlerin daha belirgin hale gelip gelmediğini kontrol etti. İşaretlerin
kazındığı taşlar, duvarın geri kalanından biraz daha farklı bir dokuya sahip
gibiydi, belki daha pürüzsüz veya daha sertti. Elini taşların üzerinde
gezdirdi, parmaklarıyla yokladı. Acaba bu taşlardan biri yerinden oynuyor
muydu? Gizli bir düğme, bir manivela var mıydı? Duvarı hafifçe yumrukladı,
farklı yerlere vurarak sesin değişip değişmediğini dinledi. Tok, katı bir ses
geliyordu; arkasının boş olduğuna dair bir işaret yoktu. En azından ilk
bakışta.
Saatlerdir
burada olmalıydı, zaman kavramını yitirmişti. Bodrumun soğuğu iliklerine
işlemişti. Nemli hava ciğerlerine doluyor, o garip, metalik koku sanki daha da
keskinleşiyordu. Fenerinin ışığı ara sıra titremeye başladı; pili bitiyor
olmalıydı. Bu düşünce içini bir anlık panikle doldurdu. Burada, zifiri
karanlıkta, fersiz kalmak istemiyordu.
Tekrar duvara
döndü, işaretlerin en yoğun olduğu bölgeye odaklandı. Belki de aradığı şey bir
mekanizma değil, taşların arasındaki bir boşluktu. İşaretlerin tam ortasına
denk gelen, iki büyük taşın birleştiği ince çizgiye dikkatlice baktı. Parmak
ucuyla çizgi boyunca ilerledi. Taşlar kusursuz bir şekilde birleşmiş gibiydi.
Ama sonra, tam işaretlerin en karmaşık olduğu noktada, parmağının altında bir
şey hissetti. Çok hafif, ama belirgin bir hava akımı! Eğilip kulağını o noktaya
yaklaştırdı. Evet, yanılmıyordu. Taşların arasındaki o incecik, neredeyse
görünmez çatlaktan serin, ama bodrumun genel havasından farklı, daha taze – ya
da belki daha eski mi demeliydi? – bir hava akımı geliyordu.
Kalbi hızla
çarpmaya başladı. Bu, somut bir kanıttı! Duvarın arkasında bir boşluk, bir oda
veya bir geçit vardı. O "mühürlü kapı" belki de bu duvarın kendisiydi
ve işaretler onu açmanın yoluydu. Heyecanla o bölgedeki taşları tekrar yokladı.
Hava akımının geldiği taş hafifçe gevşek gibiydi ama yerinden oynatmak mümkün
görünmüyordu. Muhtemelen içeriden kilitliydi ya da ancak belirli bir sıra veya
kombinasyonla açılabiliyordu.
İşte şimdi
Ali'nin not defteri ve duvardaki işaretler daha da önem kazanmıştı. O çizimler,
o semboller, rakamlar... Hepsi bu duvarı açmanın anahtarı olmalıydı. Ama nasıl?
Hangi sembol ne anlama geliyordu? Sıra neydi? Bunu burada, bu soğuk, karanlık
ve tekinsiz bodrumda, pili bitmek üzere olan fenerinin ışığında çözmesi mümkün
değildi.
Yukarı
çıkmalıydı. Çalışma odasının göreceli güvenliğine ve aydınlığına dönmeli,
elindeki tüm verileri – Ali'nin defterini, kendi çizimlerini, Neriman'ın
notlarını, belki pusulayı bile – tekrar gözden geçirmeliydi. Bu şifreyi
çözmenin bir yolu olmalıydı.
Fenerinin
titreyen ışığında etrafına son bir kez baktı. Paslı kazan kalıntısı, çürümüş
fıçılar, örümcek ağları ve o gizemli, işaretli duvar... Burası konağın
kalbiydi, tüm sırların saklandığı yerdi. Şimdilik sırrını korumaya devam
edecekti ama Elif pes etmeyecekti.
Eşyalarını
toplayıp çantasına koydu. Taş merdivenlere yöneldi. Yukarı tırmanmak, aşağı
inmekten daha zordu sanki. Hem fiziksel olarak hem de ruhsal olarak. Aşağıda
bıraktığı o yoğun atmosfer, o bilinmezlik hissi üzerine yapışmış gibiydi.
Attığı her adımda, arkasındaki karanlıktan bir elin uzanıp onu tekrar aşağı
çekeceği korkusunu hissediyordu.
Nihayet holün
ışığını gördüğünde derin bir nefes aldı. Kapıyı arkasından kapatıp küçük
anahtarla tekrar kilitledi. Kilidin yerine oturma sesi, bu kez bir zafer anı
gibiydi; sırrı bulmuştu, en azından sırra giden yolu. Şimdi tek yapması gereken
o yolun şifresini çözmekti.
Hola adım
attığında, konağın atmosferi ona farklı geldi. Bodrumun o mutlak sessizliğinden
sonra, evin içindeki hafif gıcırtılar, dışarıdan gelen rüzgarın sesi bile daha
belirgindi. Ama aynı zamanda, sanki konak da onun bodrumdan çıktığını biliyor
gibiydi. Belki de sadece kendi kuruntusuydu ama yukarı kattan yine belli
belirsiz bir ses duyar gibi oldu. O çözülmeyi bekleyen başka bir gizemdi.
Şimdilik bodruma odaklanacaktı. Çalışma odasına doğru kararlı adımlarla
ilerlerken, zihninde sadece duvardaki o soluk işaretler ve onları çözme isteği
vardı.
Kilidin yerine
oturma sesi, bu kez bir zafer anı gibiydi; sırrı bulmuştu, en azından sırra
giden yolu. Şimdi tek yapması gereken o yolun şifresini çözmekti.
Hola adım
attığında, konağın atmosferi ona farklı geldi. Bodrumun o mutlak, yeraltı
sessizliğinden sonra, evin içindeki hafif gıcırtılar, dışarıdan gelen rüzgarın
uzak uğultusu, duvarlardaki saat tıkırtısı (eğer çalışıyorsa) bile daha
belirgindi, daha canlıydı. Ama bu canlılık rahatlatıcı değildi, aksine tedirgin
ediciydi. Sanki ev nefes alıyor, onu izliyordu. Bodrumdan üzerine sinen o
soğuk, nemli toprak kokusu hala burnundaydı, giysilerine sinmişti sanki.
Gözleri, holün daha aydınlık ortamına alışmaya çalışırken hafifçe kamaştı.
Başının döndüğünü hissetti; belki havasızlıktan, belki de yaşadığı gerilimden.
Birkaç adım
attı, çalışma odasına doğru ilerliyordu ama sonra duraksadı. Yukarı kattan
gelen o ses... O şiddetli çarpma ya da devrilme sesi... Tamamen unutmuş
değildi. Başını kaldırıp yukarı kata çıkan merdivenlerin karanlık boşluğuna
baktı. Orada ne olmuştu? Ve neden başka ses gelmemişti? Merdivenlerin başındaki
hol loş ve sessizdi. İçinden bir ses yukarı çıkıp kontrol etmesini söylüyordu;
ya yardıma ihtiyacı olan bir şey varsa? Ya da tehlikeli bir durum? Ama diğer
yanı, bodrumda bulduğu ipuçlarının aciliyetini fısıldıyordu. O işaretler, o
duvar... Şu anda daha önemliydi. Yukarıdaki her neyse, bekleyebilirdi. Ya da en
azından Elif öyle umuyordu. Yine de o yöne doğru bir süre daha kulak
kabartmaktan kendini alamadı. Sessizlik. Sadece ahşabın ara sıra çıtırdaması...
Belki de gerçekten sadece eski bir eşyaydı devrilen. Şimdilik kendini buna ikna
etti.
Yürümeye devam
etti. Adımları holün parke zemininde yankılanıyordu. Şimdi her gölge daha uzun,
her köşe daha karanlık görünüyordu. Kendi ayak sesleri bile ona yabancı
geliyordu. Tam çalışma odasının kapısına yaklaşmıştı ki, yerde, kapının hemen
önünde duran bir şey dikkatini çekti. Eğilip baktı. Bu... dün portmantonun
üzerinde gördüğü o eski, ipek eşarptı. Neriman Teyze'nin eşarbı... Nasıl
olmuştu da buraya gelmişti? Dün kesinlikle burada değildi. Rüzgar mı uçurmuştu?
Ama içeride rüzgar yoktu. Biri mi düşürmüştü? Kim? Yukarıdan gelen sesle bir
ilgisi olabilir miydi?
Elif eşarbı
yerden aldı. İpeği parmaklarının arasında serin ve pürüzsüzdü ama şimdi bu
dokunuş ona rahatlık vermiyordu. Aksine, tüylerini diken diken eden bir his
uyandırıyordu. Bu eşarp, sanki bir mesaj gibiydi. Bir uyarı mı? Yoksa bir
yardım çağrısı mı? Ya da belki de sadece onunla oynayan birinin bıraktığı bir
iz miydi? O gölge... Kenan... İçeri girmiş olabilir miydi? Ya da konak, kendi
kendine mi hareket ediyordu? Saçma düşüncelerdi ama bu evde artık hiçbir şey
Elif'e saçma gelmiyordu.
Eşarbı sıkıca
avucunda tutarak çalışma odasının kapısını açtı. İçerisi bıraktığı gibiydi;
masanın üzerindeki kahve fincanı, etrafa saçılmış notları, kitapları... Odanın
tanıdık, kitap ve toz kokusu onu biraz olsun sakinleştirdi. Burası onun
alanıydı, kontrol edebileceği bir yerdi. Kapıyı arkasından kapattı ama
kilitlemedi. Eşarbı masanın üzerine bıraktı. Şu anda onunla ilgilenemezdi.
Önceliği bodrumdaki o duvar ve Ali'nin notlarıydı.
Masadaki
sandalyesine oturdu. Avucundaki anahtarı, cebindeki düdüğü ve şimdi de masanın
üzerindeki eşarbı düşündü. Her biri yeni bir soru, yeni bir bilinmezlik
katıyordu bu karmaşık bulmacaya. Ama en somut ipucu hala bodrumdaki o duvardı.
Ve o duvarı açmanın anahtarı da muhtemelen Ali'nin not defterinde saklıydı.
Derin bir
nefes aldı. Önünde uzun bir çalışma vardı. O şifreli çizimleri, notları,
sembolleri çözmeliydi. Neriman Teyze'nin tarih kitabındaki notlarıyla
karşılaştırmalı, bir bağlantı, bir mantık bulmalıydı. Bu, kolay olmayacaktı.
Ama Elif kararlıydı. Bu konağın en derin sırrını ortaya çıkaracaktı. Ne
pahasına olursa olsun. Gözlerini Ali'nin not defterine çevirdi ve ilk sayfayı
açtı...
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı Sembollerin Şifresi Bölüm 8. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder