Çalışma lambasının ani bir 'pıt' sesiyle sönmesiyle
birlikte odayı yutan zifiri karanlık, Elif'in üzerine bir karabasan gibi çöktü.
Bir anlığına nefesi kesildi, kanı damarlarında dondu sanki. Gözleri, artık var
olmayan ışığa alışmaya çalışırcasına boşlukta gezindi ama nafileydi. Karanlık o
kadar yoğundu ki, kendi elini bile göremiyordu. Sadece saniyeler önce tüm
dikkatini verdiği notlar, çizimler, ipuçları şimdi görünmez olmuş, yerini
bilinmezliğin ve potansiyel tehlikenin elle tutulur hissine bırakmıştı.
Masadaki kağıtların arasındaki o hışırtı... Gerçek miydi?
Yoksa sadece ampulün sönme sesi veya kendi zihninin bir oyunu muydu? Kulakları
uğulduyor, kalbi göğüs kafesini dövüyordu. Olduğu yerde kaskatı kesilmişti,
hareket etmeye korkuyordu. Ya odada yalnız değilse? Ya o gölge, o siluet bir
şekilde içeri sızmayı başardıysa ve şimdi karanlığın içinde, birkaç adım
ötesinde onu izliyorsa? Bu düşünce, bodrumun soğuğundan daha beter bir
ürpertiyle içini titretti.
"Kim var orada?" diye fısıldadı tekrar, ama sesi
titrek ve cılız çıktı, karanlıkta emilip kayboldu. Cevap gelmedi. Sadece
konağın kendi sesleri vardı; dışarıda uğuldayan rüzgarın şimdi daha belirgin
duyulan sesi, ahşap zeminin ve duvarların genleşip çıtırdaması, belki de tavan
arasındaki farelerin (gerçekten fare miydiler?) koşuşturması... Ama bu seslerin
arasında başka, daha sinsice bir ses var mıydı? Bir nefes alma sesi? Yavaş bir
adımın gıcırtısı? Paranoyası doruk noktasındaydı. Her gölge hareket ediyor, her
ses bir tehdit gibi geliyordu.
Hayır, böyle kalamazdı. Kontrolü ele almalıydı. Önce ışığa
ihtiyacı vardı. Cep telefonu... Çantasındaydı. Çantası ise... sandalyenin
yanında, yerde olmalıydı. Ama şimdi karanlıkta onu bulmak... Ya çantayı ararken
başka bir şeye çarparsa? Ya ses çıkarıp yerini belli ederse? Peki ya diğer
fener? Bodruma inerken yanına aldığı küçük el feneri... Onu masanın üzerine mi
bırakmıştı, yoksa cebine mi koymuştu? Hafızasını zorladı. Masanın üzeri...
Evet, muhtemelen masanın üzerinde, kahve fincanının yanındaydı.
Çok yavaş, olabildiğince sessiz hareketlerle elini masanın
üzerinde gezdirmeye başladı. Parmak uçları soğuk kahve fincanına, kağıt
yığınlarına, kitaplara dokundu. Kalbi hızla çarparken her an başka bir ele
dokunacakmış gibi hissediyordu. Sonunda parmakları fenerin metal gövdesini
buldu! Büyük bir rahatlamayla feneri sıkıca kavradı. Düğmesini bulup bastı.
Fenerin güçlü, beyaz ışığı karanlığı bir bıçak gibi keserek
odanın bir bölümünü aydınlattı. Elif gözlerini kırpıştırarak ışığa alışmaya
çalıştı. Işık huzmesi odanın içinde hareket ettikçe, tanıdık eşyalar bile
tuhaf, çarpık gölgeler oluşturuyor, odayı daha da tekinsiz hale getiriyordu.
Ama en azından artık görebiliyordu. Bu, ona küçük de olsa bir kontrol hissi
verdi.
İlk işi fenerin ışığını masanın etrafına tutmak oldu.
Kağıtlar arasında duyduğu o hışırtı... Işık masanın altını, köşeleri taradı.
Hiçbir şey yoktu. Belki de gerçekten sadece esintiydi ya da kendi kuruntusu...
Ama yine de rahatlamadı. Kapıya doğru ışığı çevirdi. Önüne çektiği koltuk hala
oradaydı, kapı kapalıydı. Pencereye baktı; panjurlar kapalıydı, cam sağlamdı.
En azından odanın içinde görünürde kimse yoktu.
Peki elektrik neden kesilmişti? Bu sadece bu odayı mı
etkilemişti, yoksa tüm konak mı karanlıktaydı? Yoksa tüm kasaba mı? Feneriyle
pencereye yaklaştı, panjurun aralığından dışarı bakmaya çalıştı. Dışarısı
zifiri karanlıktı. Kasabanın ışıkları görünmüyordu ama zaten bu odanın
penceresi bahçeye bakıyordu. Yine de hiçbir yerde başka bir ışık sızıntısı
görememek endişesini artırdı. Ya bu kasıtlı bir eylemse? Ya o gölge, Elif'in
araştırmasını engellemek için elektriği kestiyse? Bu, tehlikenin boyutunu bambaşka
bir seviyeye taşırdı.
Şimdi ne yapacaktı? Sigorta kutusunu bulup kontrol etmeli
miydi? Ama sigorta kutusu mutfaktaydı ve oraya gitmek için karanlık
koridorlardan geçmesi gerekiyordu. Bu çok riskliydi. Ayrıca elektrik işlerinden
hiç anlamazdı. Ya durumu daha da kötüleştirirse?
Hayır, en mantıklısı burada, bu odada kalmaktı. Kapı
arkadan desteklenmişti. Elinde bir ışık kaynağı vardı. Şimdilik güvendeydi. Ama
araştırması durmuştu. Lambası olmadan o karmaşık çizimleri ve notları
incelemesi mümkün değildi. Büyük bir hayal kırıklığı hissetti. Tam bir şeylerin
ucundan yakaladığını hissetmişken...
Feneri masanın üzerine koydu, ışığı tavana doğru yönelterek
odayı dolaylı yoldan biraz daha aydınlattı. Sandalyesine geri oturdu.
Çantasından telefonunu çıkardı. Şarjı vardı ama hala servis yoktu. Kimseyi
arayamazdı. Tamamen yalnızdı. Cebindeki düdüğü çıkardı. Belki de şimdi
üflemeliydi? Belki bu bir yardım çağrısıydı? Ama kime? Ve sesi duyacak olan
yardım mı olurdu, yoksa tehlike mi? Düdüğü tekrar cebine koydu.
Şimdilik yapabileceği tek şey beklemekti. Belki elektrik
geri gelirdi. Belki de sabahı beklemeliydi. Fenerinin pili ne kadar dayanırdı?
Ya pil biterse? Yanında yedek pil getirmemişti. Bu düşünce yeni bir endişe
dalgası yarattı.
Oturduğu yerde, fenerin cılız ışığıyla aydınlanan odada,
etrafını saran karanlığı ve sessizliği dinledi. Ama sessizlik tam değildi. Ev
yaşıyordu; gıcırdıyor, çıtırdıyor, uğulduyordu. Ve Elif'in zihninde sorular
dönüyordu. Bu elektrik kesintisi bir tesadüf müydü? O gölge kimdi? Ali'nin
sırrı neydi? Bodrumdaki o duvarın arkasında ne vardı? Ve en önemlisi, bu
konaktan sağ çıkabilecek miydi? Fenerin ışığı titredi. Elif nefesini tuttu. Pil
mi bitiyordu, yoksa karanlıkta başka bir şey mi hareket etmişti?
Fenerin ışığı tekrar titreşti, bu kez daha uzun süre gidip
geldi ve Elif'in nefesini tutmasına neden oldu. Işık tamamen kesildiğinde, o
zifiri, boğucu karanlık tekrar üzerine çöktü. Sadece birkaç saniye sürse de
Elif'e bir ömür gibi geldi. Kalbi panikle hızla çarparken feneri salladı,
düğmesine tekrar tekrar bastı. Sonunda, cılız da olsa ışık geri geldi ama artık
belirgin bir şekilde daha soluktu ve sürekli titreşiyordu. Pil bitmek üzereydi.
Bu durum, Elif'in kararını netleştirdi. Burada, ışığı
tükenmek üzere olan bir fenerle, karanlıkta kapana kısılmış bir şekilde oturup
bekleyemezdi. Bu, korkuya teslim olmak olurdu. Daha proaktif olmalı, durumu
kontrol altına almaya çalışmalıydı. En azından başka bir ışık kaynağı
bulmalıydı. Mumlar, gaz lambası... Neriman Teyze'nin bu eski konakta bunlardan
bulunduruyor olması muhtemeldi.
Tam ayağa kalkmayı düşünürken, bu kez daha belirgin bir ses
duydu. Koridordan geliyordu sanki. Ağır bir gıcırtı, sanki eski bir yer
döşemesi üzerine basılmış gibiydi. Ya da belki de evin yapısının oturma sesiydi
sadece? Ama Elif artık tesadüflere inanmıyordu. İçeride veya dışarıda, yalnız
değildi ve her an bir şey olabilirdi.
Cesaretini topladı. Korkusunu bir kenara itip mantığını
çalıştırmaya zorladı. Önce durumu kontrol etmeliydi. Kapının önüne çektiği
koltuğu sessizce kenara itti. Cebindeki küçük, paslı anahtarı çıkarıp çalışma
odasının kapısını kilitledi. Kilidin yerine oturma sesi, karanlıkta küçük bir
güvence hissi verdi. Sonra anahtar deliğinden dışarıyı dinledi. Hiçbir ses
yoktu.
Yavaşça, çok yavaşça anahtarı çevirip kilidi açtı ve kapıyı
sadece bir parmak aralığı kadar araladı. Titreyen fenerinin ışığını bu
aralıktan dışarı, karanlık hole doğru tuttu. Hol zifiri karanlıktı. Sadece
holün sonundaki büyük pencereden sızan ay ışığı, karşı duvarı ve yerdeki
parkeleri hayaletimsi, soluk bir gümüş rengine boyuyordu. Bu cılız ışık, etrafı
görmeye yetmiyordu ama karanlığın mutlak olmadığını gösteriyordu.
Kapı aralığından dikkatlice etrafı dinledi. Uzaklardan
gelen rüzgarın uğultusu dışında bir ses yoktu. Az önce duyduğu gıcırtı
tekrarlanmadı. Belki de gerçekten sadece evin sesiydi. Ama yine de tedbiri
elden bırakamazdı. Işığı hol boyunca gezdirdi. Her şey normal görünüyordu.
Yerdeki ipek eşarp, o bıraktığı yerde duruyordu. Bu biraz olsun içini
rahatlattı; en azından odadan çıktığından beri kimse hole girmemişti.
Sigorta kutusu aklına geldi. Mutfaktaydı. Acaba gitmeyi
denemeli miydi? Fenerinin ışığı belki yeterdi. Ama ya yolda pili tamamen
biterse? Ya mutfakta veya koridorda biriyle karşılaşırsa? Hayır, bu hala çok
riskliydi. Tek başına, karanlıkta sigorta kutusuyla uğraşmak akıllıca değildi.
Daha güvenli bir hedef belirledi: Mum bulmak. Eski evlerde
mumlar genellikle mutfakta veya kiler gibi yerlerde, bazen de holdeki çekmeceli
dolaplarda bulunurdu. Mutfak riskliydi ama belki holden açılan o küçük depo
odalarından birinde veya holdaki eski bir dolapta mum ve kibrit bulabilirdi.
Kapıyı biraz daha aralayıp fenerin ışığıyla holü tekrar
taradı. Güvenli görünüyordu. Derin bir nefes aldı ve çalışma odasından dışarı
adımını attı. Kapıyı arkasından sessizce kapattı ama kilitlemedi, eğer hızla
geri dönmesi gerekirse diye.
Şimdi konağın ana holündeydi, elindeki titrek fenerin
aydınlattığı küçük bir ışık dairesi içinde. Etrafındaki karanlık sanki daha da
yoğunlaşmıştı. Tavan yüksek ve görünmezdi, duvarlardaki tablolar karanlık
boşluklar gibiydi. Her adımında parkeler gıcırdıyor, ses karanlıkta
yankılanıyordu. Kendini inanılmaz derecede savunmasız hissediyordu.
Holdaki eski, oymalı konsolun çekmecelerini kontrol etti.
İçleri boştu ya da eski, işe yaramaz kağıtlarla doluydu. Merdivenlerin
yanındaki küçük, kapalı kapaklı dolaba yöneldi. Kapak gıcırdayarak açıldı.
İçerisi boştu, sadece yoğun bir naftalin kokusu vardı.
Hayal kırıklığına uğramıştı. Mum bulmak sandığından daha
zor olacaktı. Belki de mutfağa gitmeyi göze almalıydı. Ya da belki de şansını
koridorun sonundaki o depo odalarında denemeliydi? Ama o koridor daha karanlık
ve daha tekinsizdi.
Tam karar vermeye çalışırken, fenerin ışığı tekrar şiddetle
titreşti ve bu kez tamamen söndü.
Elif, şimdi tamamen karanlığın ortasında, konağın kalbinde
yapayalnız kalmıştı. Ne bir ışık kaynağı ne de bir çıkış yolu görünüyordu.
Sadece etrafını saran karanlık, konağın bitmek bilmeyen sesleri ve içinde
giderek büyüyen, buz gibi bir dehşet hissi vardı.
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı Karanlıkta Yankılanan Adımlar Bölüm 10. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder