Fenerin son titrek ışığının da sönmesiyle Elif'i yutan
karanlık, sadece görme duyusunu değil, sanki tüm diğer duyularını da bir
anlığına felç etti. Algısı karıncalanıyor, yön duygusu tamamen kayboluyordu.
Holün neresindeydi? Kapılara ne kadar yakındı? Etrafında ne vardı? Zifiri
karanlık, boşluk hissiyle birleşerek üzerine çöküyor, onu küçültüyor,
savunmasız bırakıyordu. Panik, soğuk bir el gibi boğazını sıktı. Nefesi
hızlandı, kalp atışları kulaklarında uğuldamaya başladı. Çaresizce etrafına
bakındı ama gözleri sadece mürekkep karası bir boşlukla karşılaştı. Kımıldamaya
korkuyordu. Ya bir şeye çarparsa? Ya ses çıkarırsa? Ya karanlıkta bekleyen her
neyse, yerini belli ederse?
Olduğu yerde donakaldı, nefesini tuttu, dinledi. Şimdi
kulakları daha hassastı. Konağın her bir çıtırtısı, gıcırtısı, uğultusu sanki
on kat büyümüş gibiydi. Dışarıda rüzgar daha şiddetli esiyor, belki de gevşek
bir pencere pervazını veya çatıdaki bir kiremidi tıkırdatıyordu. İçeride,
duvarların derinliklerinden gelen belli belirsiz sesler vardı; belki su
boruları, belki de sadece yaşlı ahşabın genleşmesiydi. Ama bunların arasında
başka bir ses var mıydı? Çok dikkatli dinledi. Kendi hızlanan nefes alışverişinden
ve kulaklarındaki uğultudan başka bir şey duyamıyordu. En azından şimdilik.
Bu şekilde durmak anlamsızdı. Korkusunu yenmeli, hareket
etmeliydi. Ama nereye? Geriye, çalışma odasına mı? Kapısını bulabilir miydi?
Yoksa ileriye, holün sonundaki ay ışığının vurduğu pencereye doğru mu? Ya da
belki de en yakındaki duvara ulaşıp onu takip etmeliydi. Evet, bu en
mantıklısıydı. Bir duvar, bir dayanak noktası bulmalıydı.
Kollarını yavaşça iki yana açtı, adeta kör bir adam gibi
etrafını yokladı. Birkaç ürkek adım attı. Ayağının altındaki parkeler
gıcırdadı, ses karanlıkta rahatsız edici bir şekilde yankılandı. Elleri boşluğu
tararken, parmak uçları sonunda pürüzlü, soğuk bir yüzeye dokundu. Duvar! Büyük
bir rahatlama hissetti. Bu duvar onu bir yere götürecekti. Ama hangi yöne?
Sağını mı takip etmeliydi, solunu mu? Çalışma odası ne
tarafta kalıyordu? Karanlıkta yön duygusunu tamamen yitirmişti. Rastgele bir
karar verdi ve sağa doğru, elini duvardan ayırmadan ilerlemeye başladı. Duvar
kağıdının kabartmalı desenini, yer yer dökülmüş sıvaları parmak uçlarıyla
hissediyordu. Çok yavaş hareket ediyordu, her an önündeki boşlukta neyle
karşılaşacağını bilemiyordu.
Birkaç adım sonra eli sert, cilalı bir yüzeye çarptı. Bu,
holdaki o eski konsol olmalıydı. Demek ki hole doğru ilerliyordu. Konsolun
kenarından dolaşıp tekrar duvara ulaştı. İlerlemeye devam etti. Hava ağırdı,
buram buram toz ve eskimiş ahşap kokuyordu. Bodrumdan üzerine sinen o nemli
toprak kokusu da hala hissediliyordu.
Tam o sırada, çok yakınından, belki de sadece birkaç adım
ötesinden, belirgin bir gıcırtı duydu. Kesinlikle evin oturma sesi değildi bu.
Birisi adım atmıştı. Elif olduğu yerde donakaldı, nefesini tuttu. Kalbi
yerinden fırlayacak gibiydi. Kimdi o? O gölge miydi? Yoksa başka biri mi?
Karanlıkta gözlerini kırpıştırarak sesin geldiği yönü seçmeye çalıştı ama
nafileydi. Sadece karanlık vardı.
"Kim var orada?" diye fısıldadı tekrar, sesi
korkudan boğuk çıkıyordu.
Yine cevap yoktu. Ama Elif artık yalnız olmadığından
emindi. O ses çok yakından gelmişti. Paniğe kapılıp koşmaya başlasa, muhtemelen
düşüp kendini yaralayacaktı. Sakin kalmalıydı. Ama nasıl?
Adım sesinin geldiği yönden uzaklaşmaya çalışarak, elini
duvardan ayırmadan daha hızlı ilerlemeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu,
tek istediği o sesten uzaklaşmaktı. Ayağı bir şeye takıldı, tökezledi ama
düşmedi. Belki de yerdeki o ipek eşarptı yine.
Birkaç adım daha attıktan sonra eli boşluğa geldi. Duvar
bitmişti. Önünde daha geniş bir alan olmalıydı. Neresiydi burası? Holün sonu
mu? Merdiven boşluğu mu? Elini önünde salladı, bir engele çarpmayı bekledi.
Sonra ayağının altındaki zeminin değiştiğini hissetti. Parke değildi artık bu,
daha sert, daha soğuk bir zemindi; muhtemelen taş. Ve önünde, yukarı doğru
çıkan bir yapı hissetti. Merdivenler! Ana merdiven boşluğuna ulaşmıştı.
Burada, holün sonundaki büyük pencereden sızan ay ışığı
biraz daha belirgindi. Tam olarak etrafını görmeye yetmese de, merdivenlerin
ilk birkaç basamağının ve trabzanın siluetini seçebiliyordu. Yukarı kat tamamen
karanlıktı.
Şimdi ne yapacaktı? Bu bir yol ayrımıydı. Seçenek 1: Yukarı
çıkmak. Merdivenler gıcırdıyordu, yukarıda ne olduğu belli değildi ve üstelik
dün gece oradan bir gürültü gelmişti. Riskliydi. Seçenek 2: Geri dönüp çalışma
odasının kapısını bulmaya çalışmak. Orası en azından tanıdık bir yerdi ve
kapısını kilitleyebilirdi. Ama ya o ses çıkaran kişi de o tarafa gittiyse?
Seçenek 3: Bu tarafta, belki de mutfağa veya bodruma giden kapıları aramaya
devam etmek. Ama o kapıların ardında ne olduğunu da bilmiyordu.
Olduğu yerde, merdivenlerin başında durdu. Soğuk taş zemini
ayaklarının altında hissediyordu. Etrafındaki karanlık ve sessizlik içinde,
kendi kararsızlığıyla baş başaydı. Az önce duyduğu o adım sesi tekrarlanmadı.
Belki de sahibi gitmişti. Ya da belki de sessizce bir yerde bekliyordu. Elif'in
bir karar vermesi gerekiyordu, hem de hemen. Ama hangi yol daha güvenliydi? Ya
da belki de bu konakta artık güvenli hiçbir yer kalmamıştı.
Merdivenler! Ana merdiven boşluğuna ulaşmıştı.
Burada, holün sonundaki büyük pencereden sızan ay ışığı
biraz daha belirgindi. Tam olarak etrafını görmeye yetmese de, merdivenlerin
ilk birkaç basamağının ve trabzanın ağır, oymalı ahşap siluetini seçebiliyordu.
Yukarı kat tamamen karanlığa gömülmüştü, sanki başka bir dünyaya açılan dipsiz
bir boşluk gibiydi.
Olduğu yerde, soğuk taş zeminin üzerinde kımıldamadan
durdu. Az önce duyduğu o gıcırtı... O adım sesi... Nereden gelmişti?
Tekrarlanacak mıydı? Nefesini tuttu, kulaklarını dört açtı. Konağın içindeki o
derin sessizlik şimdi daha da baskındı. Sadece kendi göğsünün hızla inip
kalktığını duyabiliyor, şakaklarında atan nabzını hissedebiliyordu. Duvarların
içinden gelen o belli belirsiz gurultular, dışarıdaki rüzgarın pencere
camlarında çıkardığı hafif tıkırtılar dışında mutlak bir sessizlik vardı. Yoksa
bu sessizlik, fırtına öncesi sessizlik miydi? O adım sesinin sahibi, şimdi
karanlığın içinde bir yerde nefesini tutmuş, Elif'in hareket etmesini mi
bekliyordu? Bu düşünce, sırtından aşağı soğuk bir ürperti gönderdi.
Gözleri karanlığa alışmaya çalışıyordu ama ay ışığının
yetersiz kaldığı köşeler hala tehditkar bir belirsizlik taşıyordu. Burnuna
dolan koku ağırdı; toz, eskimiş ahşap ve hala bodrumdan üzerine sinmiş o nemli
toprak kokusunun karışımı... Ayaklarının altındaki taş zemin buz gibiydi, sanki
konağın tüm soğuğunu emmişti.
Şimdi ne yapacaktı? Beyni hızla seçenekleri tartıyordu.
Yukarı çıkmak? Merdivenler kesinlikle gıcırdardı, attığı
her adım yerini belli ederdi. Yukarıda ne olduğunu bilmiyordu. Dün gece duyduğu
o şiddetli gürültünün kaynağı oradaydı. Belki de o gölge şimdi oradaydı? Yukarı
kat tamamen bir bilinmezlikti, bir tuzak olabilirdi.
Geri dönüp çalışma odasını bulmak? Orası en azından bildiği
bir yerdi. Kapısını kilitleyebilirdi. Ama ya o adım sesinin sahibi de o yöne
gittiyse? Ya çalışma odasının kapısında onu bekliyorsa? Üstelik feneri de yoktu
artık. Çalışma odası, güvenli bir sığınak olmaktan çok, bir kapan haline
gelebilirdi.
Ya da bu tarafta, holden ayrılan diğer koridorlara veya
kapılara yönelmek? Mutfak bu tarafta olmalıydı. Belki orada mum bulabilirdi. Ya
da bodrum kapısı... Ama bodruma tekrar inme düşüncesi bile içini ürpertiyordu,
özellikle de fersiz. Üstelik o koridorlar da en az yukarı kat kadar bilinmezdi.
Her seçenek kendi içinde riskler barındırıyordu. Sanki bir
labirentin ortasında kalmıştı ve her yol potansiyel bir tehlikeye açılıyordu.
Keşke yalnız olmasaydı. Keşke birine seslenebilseydi. Ama telefonunun
çekmediğini biliyordu. Tamamen kendi başınaydı. Bu konağın insafına kalmıştı.
Ali'nin not defterindeki o "Koruma?" kelimesi
aklına geldi. Acaba Ali, bu tür durumlar için bir tür güvenli oda mı
tasarlamıştı? Ya da bir kaçış yolu? Ama eğer öyleyse bile, Elif'in bunu
karanlıkta bulması mümkün değildi.
Tekrar dinledi. Hala ses yoktu. Belki de o adım sesi sadece
hayal gücünün bir ürünüydü? Belki de evdeki tek canlı kendisiydi ve sadece
kendi korkularıyla savaşıyordu? Ama içgüdüleri ona yalnız olmadığını
söylüyordu. O gölge... Gerçekti. Ve muhtemelen hala buralarda bir yerdeydi.
Elif, merdivenlerin dibinde, soğuk taşın üzerinde dikilmeye
devam etti. Ay ışığı, trabzanın oymalarında tuhaf gölge oyunları yaratıyordu.
Bir karar vermesi gerekiyordu. Burada sonsuza kadar bekleyemezdi. Ama atacağı
adım, onu ya göreceli bir güvenliğe ya da doğrudan tehlikenin kollarına
götürebilirdi. Hangi riski alacaktı? Yukarıdaki bilinmezliği mi, yoksa
arkasındaki karanlıkta saklanan tehlikeyi mi?
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı Titreyen Alevin Işığında Bölüm 11. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder