Elif, ana merdiven boşluğunun dibinde, soğuk taş zeminin
üzerinde hareketsiz duruyordu. Zifiri karanlık, etrafını bir koza gibi sarmış,
her sesi yutuyor ya da olduğundan daha büyük gösteriyordu. Az önce duyduğu o
adım sesinin yankısı hala kulaklarındaydı. Yukarıdaki bilinmezlik mi, yoksa
hemen yanı başındaki, karanlıkta saklanan tehlike mi daha korkutucuydu? Çalışma
odası tanıdıktı ama ya bir kapan haline geldiyse? Mantığı, en temel ihtiyacına
odaklanmasını söylüyordu: Işık. Feneri ölmüştü ve bu karanlıkta savunmasızdı.
Mum bulmalıydı. Ve mumların bulunabileceği en olası yer mutfaktı. Mutfak, holün
diğer ucunda, muhtemelen o tekinsiz arka koridora yakındı. Riskliydi, evet. Ama
burada, karanlığın ortasında çaresizce beklemek daha da riskliydi.
Kararını verdi. Mutfak.
Derin bir nefes aldı, korkusunu bastırmaya çalıştı. Eliyle
yanındaki soğuk taş duvarı tekrar buldu. Burası merdiven boşluğunun duvarıydı.
Bu duvarı takip ederek, geldiği yöne doğru, yani hole doğru geri gitmeli, sonra
da mutfağa açılan koridoru veya kapıyı bulmalıydı. Çok yavaş hareket etmeli,
her adımını dikkatle atmalıydı.
Elini duvardan ayırmadan ilerlemeye başladı. Ayakları taş
zeminden tekrar holün gıcırdayan parkelerine geçti. Her adımda çıkan ses,
sessizlikte bir çığlık gibi yankılanıyordu. Attığı her adımla, arkasında veya
önünde bir şeyin belireceği korkusu içini kemiriyordu. Nefesini tutarak
ilerledi. Parmak uçları duvar kağıdının pürüzlü dokusunu, sıva çatlaklarını
hissediyordu. Birkaç adım sonra eli yine o cilalı, sert yüzeye, konsola çarptı.
Demek ki doğru yöndeydi. Konsolu dikkatlice geçti, tekrar duvara tutundu.
İlerledikçe, holün sonundaki büyük pencereden vuran cılız
ay ışığı biraz daha belirginleşti ama etrafı aydınlatmaya yetmiyordu. Gözleri
hala karanlığa tam olarak alışamamıştı. Her an bir mobilyaya çarpabilir, yere
düşebilir ya da daha kötüsü, karanlıkta bekleyen kişiyle burun buruna
gelebilirdi.
Biraz daha ilerleyince, duvarın bittiğini ve sola doğru bir
açıklık olduğunu hissetti. Burası mutfağa veya arka koridora açılan yer
olmalıydı. Açıklığa doğru temkinli bir adım attı. Burası holden daha dardı ve
havası daha yoğundu. Elini tekrar duvara koyarak ilerledi. Birkaç adım sonra
parmakları ahşap bir yüzeye dokundu. Bir kapı! Muhtemelen mutfak kapısıydı.
Kulpunu aradı, buldu ve yavaşça çevirdi. Kapı hafif bir gıcırtıyla aralandı.
İçerisi daha da karanlıktı. Mutfak pencereleri ya çok
küçüktü ya da panjurları tamamen kapalıydı. İçeriden gelen koku farklıydı; hala
o eski ev kokusu vardı ama araya sinmiş belli belirsiz baharat, belki biraz
yanık yağ ve yine o rahatsız edici, hafif metalik koku karışmıştı.
Kapı aralığından içeri süzüldü. Şimdi tamamen kör gibiydi.
El yordamıyla ilerlemeye çalıştı. Eli bir tezgâhın soğuk mermerine dokundu.
Tezgâhı takip ederek ilerledi. Çekmeceleri yokladı. İlk birkaç çekmece boştu ya
da içleri anlamsız metal eşyalarla doluydu. Sonra parmakları küçük, silindir
şeklinde nesnelere dokundu. Bunlar mum olabilirdi! Heyecanla birkaç tane kaptı.
Şimdi kibrit veya çakmak bulmalıydı. Çekmeceleri yoklamaya devam etti. Bir
tanesinin içinde, diğer ıvır zıvırların arasında, o tanıdık dikdörtgen kutuyu
buldu: Kibrit kutusu! Neredeyse sevinçten bağıracaktı.
Titreyen ellerle kutuyu açtı, içinden bir kibrit çöpü
çıkardı. Kutunun yanındaki pürüzlü yüzeye sürtmeye çalıştı. İlk denemesi
başarısız oldu, kibrit çöpü kırıldı. Derin bir nefes aldı, sakinleşmeye
çalıştı. İkinci bir kibrit çöpü çıkardı. Bu kez daha dikkatliydi. Kibriti
kutunun yanına sürttü ve... alev aldı!
Karanlığın ortasında aniden parlayan o küçük alev, Elif'in
gözlerini kamaştırdı. Odanın bir kısmı anında aydınlandı. Alevin titrek
ışığında, tuttuğu mumlardan birinin fitilini aceleyle yaktı. Fitil önce
cızırdadı, sonra sabit, sarı bir alevle yanmaya başladı. Kibriti üfleyip
söndürdü.
Şimdi elinde titrek de olsa bir ışık kaynağı vardı. Bu,
fenerin keskin ışığından farklıydı; daha sıcak, daha loş ama aynı zamanda daha
oynaktı. Mum alevi, mutfaktaki nesnelerin üzerine uzun, dans eden gölgeler
düşürüyor, odaya daha da gizemli bir hava katıyordu. Ama yine de karanlıktan
iyiydi. Büyük bir rahatlama hissetti.
Mumu hafifçe yukarı kaldırıp etrafına bakındı. Mutfak
genişti ama oldukça eski ve bakımsızdı. Ortadaki ahşap masa çizikler içindeydi,
duvardaki fayanslar sararmış ve çatlamıştı. Tezgâhın üzerinde birkaç kirli
tabak ve bardak duruyordu; sanki Neriman Teyze son yemeğini yarım bırakmış
gibiydi. Bir köşede, dün fark ettiği o eski sigorta kutusu duruyordu. Kapakları
kapalıydı. Şimdilik oraya yaklaşmayı düşünmüyordu.
Gözü, kiler kapısının yanındaki duvarda asılı duran eski
bir takvime takıldı. Mum ışığında tarihi seçmeye çalıştı. Takvim, yıllar
öncesine aitti, Ali'nin kaybolduğu yıla! Sayfalar o yılın Ağustos ayında
kalmıştı. Neriman Teyze neden bu takvimi burada böyle bırakmıştı? Yoksa o
günden sonra zaman onun için durmuş muydu?
Elif, elindeki mumun titrek aleviyle aydınlanan bu eski
mutfakta dururken, kendini bir zaman kapsülünün içinde gibi hissetti. Bu konak,
sadece sırları değil, aynı zamanda geçmişin acılarını ve donmuş anlarını da
barındırıyordu. Mumu daha sıkı kavradı. Şimdi ışığı vardı. Ama bu ışıkla nereye
gidecekti? Çalışma odasına geri dönüp araştırmasına devam mı etmeliydi? Yoksa
madem mutfaktaydı, sigorta kutusunu kontrol etme riskini mi almalıydı? Ya da
belki de elindeki mum ışığıyla, konağın daha önce hiç görmediği başka
köşelerini keşfetmeliydi? Yukarı kat hala bir muammaydı. Bodrum kapısı
kilitliydi ama anahtar ondaydı. Ve dışarıdaki bahçede, o tekinsiz kuyunun
başında bıraktığı sırlar vardı. Seçenekler önünde uzanıyordu ama her biri kendi
tehlikelerini barındırıyordu. Titreyen mum alevi, kararını bekler gibiydi.
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı Kısmi Aydınlık, Büyüyen Şüpheler Bölüm 12. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder