Taş merdivenlerden aşağıya inerken Elif'in elindeki mumun
alevi titriyordu. Bodrum katının o tanıdık, ağır ve soğuk havası tekrar yüzüne
vurdu. Ancak bu kez, dün gece hissettiği o körlemesine korkudan farklı bir
duygu vardı içinde: Gergin bir beklenti ve kararlılık. Artık karanlığa gözü
biraz daha alışmıştı, ayrıca sabahın erken saatleri olmasına rağmen merdiven
boşluğundan yukarıdan sızan belli belirsiz, gri bir ışık vardı. Bu ışık,
bodrumun derinliklerini aydınlatmaya yetmese de, zifiri karanlığı biraz olsun
kırıyor, mekanı dün gecekinden daha az boğucu kılıyordu. Yine de mumun alevi
hala vazgeçilmezdi; köşeler, girintiler ve en önemlisi de o işaretli duvar hala
karanlığa gömülüydü.
İnişini dün geceye göre daha emin adımlarla tamamladı.
Zemin kattaki toprağa bastığında duraksadı, etrafı dinledi. Sadece kendi nefes
alışverişi ve mumun hafif çıtırtısı duyuluyordu. Şimdilik yalnız görünüyordu.
Fenerini dün gece burada düşürmüş olabileceği ihtimaline karşı etrafına hızla
bir göz attı ama göremedi. Önemli değildi, yanında bolca mum ve kibrit
getirmişti.
Doğruca karşıdaki, üzerinde soluk işaretlerin seçildiği o
gizemli duvara yöneldi. Oraya vardığında, dün geceki keşfinin heyecanı tekrar
içini kapladı. Evet, işaretler hala oradaydı; taşın üzerine kazınmış, zamanla
aşınmış ama hala bir sırrı fısıldayan o tuhaf semboller...
Önce kendine bir çalışma alanı hazırladı. Çantasından
çıkardığı birkaç yedek mumu, duvarın önündeki zemine, etrafı ve özellikle de
işaretli bölgeyi iyice aydınlatacak şekilde yerleştirdi. Mumları yakarken
elleri hafifçe titriyordu. Şimdi duvar daha net görünüyordu. Diğer eşyalarını –
Ali'nin not defterini (şifre sayfası açık), kendi not defterini (çizimleri ve
planı içeren), pusulayı, mektup açacağını ve pirinç düdüğü – duvarın dibine,
kolayca ulaşabileceği bir yere dizdi.
Şimdi en kritik adıma gelmişti: Pusula ve 33 derece
meselesi. Eğer teorisi doğruysa, tüm işlemleri yaparken pusulanın 33° Kuzeydoğu
yönünü sabit bir şekilde göstermesi gerekiyordu. Ama bunu nasıl sağlayacaktı?
Pusulayı sürekli elinde mi tutmalıydı? Bu, diğer işlemleri yapmasını
zorlaştırırdı. Acaba duvarda veya yerde pusulayı yerleştirmek için özel bir yer
var mıydı?
Mumların ışığında duvarı ve zemini dikkatlice inceledi.
İşaretlerin hemen altında, zemindeki sıkıştırılmış toprakta, diğer yerlerden
biraz daha düzgün, sanki oraya özel olarak yerleştirilmiş gibi duran yassı bir
taş fark etti. Taşın üzerinde hafif bir oyuk vardı, tam da pusulanın tabanına
uyacak büyüklükte! Bu inanılmaz bir şanstı, ya da belki de Ali'nin planının bir
parçasıydı. Pusulayı dikkatlice bu oyuğa yerleştirdi. İbre titreyerek duruldu
ve evet... tam olarak 33° Kuzeydoğu yönünü gösteriyordu! Bu, teorisinin en
azından bir kısmının doğru olduğunu kanıtlıyordu. Pusula burada sabit
kalmalıydı.
Artık hazırdı. Derin bir nefes aldı, terleyen avuçlarını
pantolonuna sildi. Kalbi hızla çarpıyordu ama zihni berraktı. Not defterindeki
plana son bir kez baktı. Sıra ve eylemler aklındaydı: Δ (3xCW), Ο (1xin),
squiggle (4cmDOWN), Ο (1xOUT), □ (5click!).
İlk Adım: Üçgen (Δ)
Duvarın üzerindeki beş kilit sembolden üçgen olanı buldu. Diğerlerine göre
biraz daha büyüktü ve kenarları daha belirgindi. Parmağını sembolün üzerine
koydu. Taş soğuk ve pürüzlüydü. Notta '3x Saat Yönü' yazıyordu. Acaba sembolün
kendisi mi dönüyordu, yoksa üzerine üç kez basmak mı gerekiyordu? Önce basmayı
denedi. Parmağıyla üçgenin ortasına bastırdı. Taş kımıldamadı. Tekrar bastı,
daha kuvvetli. Yine tık yoktu. Demek ki döndürmek gerekiyordu. İki eliyle
üçgenin kenarlarını kavramaya çalıştı. Kavramak zordu ama sonunda parmak
uçlarıyla tutunmayı başardı. Saat yönünde çevirmeyi denedi. Taş önce direndi,
sanki yerine kaynamış gibiydi. Elif tüm gücüyle yüklendi. Aniden, içeriden
gelen kuru, gıcırtılı bir sesle birlikte taş hafifçe döndü! Çok azdı, belki
birkaç milimetre. Ama hareket etmişti! Heyecanla tekrar denedi. Biraz daha
döndü. Üçüncü kez çevirdiğinde, taşın altında veya içinde bir mekanizmanın
yerine oturduğunu belirten hafif bir 'tık' sesi duyuldu. Başarmıştı! İlk adım
tamamdı.
İkinci Adım: İlk Daire (Ο - İçeri)
Sıradaki sembol daireydi ve '1x İçeri' notu vardı. Duvarda iki tane daire
sembolü vardı. Hangisiydi? Ali'nin defterindeki şemayı ve bodrum planını hızla
gözden geçirdi. Evet, planda ve şemada, üçgenden sonra gelen daire, diğerine
göre biraz daha altta ve solda görünüyordu. Duvarda o konumdaki daireyi buldu.
Bu diğerine göre daha küçüktü. Parmağıyla üzerine bastırdı. Taş hafifçe içeri
doğru esnedi ve ardından yumuşak bir 'klik' sesiyle içeride kaldı! Sanki bir
düğmeye basmış gibiydi. İkinci adım da tamamdı.
Üçüncü Adım: Dalgalı Çizgi (squiggle - Aşağı) Şimdi
sıra en tuhaf semboldeydi; o dalgalı çizgi. Notta '4cm Aşağı?' yazıyordu. Bu
sembol, diğerlerine göre daha uzunlamasınaydı ve sanki bir tür sürgü
mekanizması olabilirdi. Elif, sembolün üzerine parmaklarını koydu ve aşağı
doğru ittirmeyi denedi. Kımıldamadı. Daha fazla güç uyguladı. Yine hareket
yoktu. Acaba yanlış mı yorumlamıştı? Yoksa mekanizma mı sıkışmıştı? Çantasından
mektup açacağını çıkardı. Ucunu dikkatlice sembolün altına yerleştirip hafifçe
kanırtmayı denedi. Metalin taşa sürtme sesi duyuldu. Tekrar aşağı doğru
ittirdi. İşte o anda, hafif bir dirençle birlikte sembol aşağı doğru kaymaya
başladı! Göz kararı yaklaşık 4 santimetre kadar aşağı kaydırdı ve orada durdu.
Herhangi bir 'klik' sesi gelmedi ama sembol aşağıda kalmıştı. Üçüncü adım da
tamamlanmış görünüyordu, en azından şimdilik.
Dördüncü Adım: İkinci Daire (Ο - Dışarı)
Sırada diğer daire sembolü vardı. Notta '1x Dışarı' yazıyordu. Bu daire,
dalgalı çizginin sağında ve biraz yukarısındaydı. İlk daire içeri doğru
basıldığına göre, bunun dışarı doğru çekilmesi mi gerekiyordu? Ama sembolün
dışarı çekilecek bir yeri yoktu. Belki de bu da basmalıydı ama ters bir
mekanizmayı tetikliyordu? Parmağıyla dairenin ortasına bastırdı. İlk daire gibi
içeri göçmedi, aksine hafifçe dışarı doğru bombe yaptı ve belirgin bir 'tak'
sesi duyuldu. Dördüncü adım da tamamdı.
Beşinci Adım: Kare (□ - Klik!) Son
sembol kareydi. Notta '5 klik!' yazıyordu. Bu en net olanıydı. Kare sembolünü
buldu. Derin bir nefes aldı. Tüm umudu bu son adıma bağlıydı. Parmağını karenin
üzerine koydu ve ilk kez bastırdı. İçeriden boğuk bir 'tık' sesi geldi. İkinci
kez bastı. Yine 'tık'. Üçüncü... Dördüncü... Beşinci kez bastığında, duyduğu
'tık' sesi diğerlerinden farklıydı; daha derinden, daha yankılı gelmişti. Ve
hemen ardından, duvarın içinden gelen, ağır bir mekanizmanın harekete geçtiğini
düşündüren, düşük frekanslı bir gümbürtü duyuldu!
Elif korkuyla birkaç adım geri çekildi. Mumların alevleri
bu sarsıntıyla yalpaladı. Gümbürtü birkaç saniye daha devam etti, sanki
derinlerde bir yerlerde kilitler açılıyor, sürgüler çekiliyordu. Sonra aniden
kesildi.
Ortalığa tekrar sessizlik çöktü. Ama bu önceki sessizlikten
farklıydı. Havada bir beklenti, bir tamamlanmışlık hissi vardı. Elif, nefesini
tutmuş, gözlerini duvardaki o beş kilit sembolün olduğu bölgeye dikmişti. Ne
olmuştu? Mekanizma çalışmış mıydı? Kapı açılmış mıydı?
Dikkatlice baktığında, o beş sembolün tam ortasından
başlayarak, taşların arasında incecik, dikey bir çizginin belirdiğini gördü!
Çizgi yukarıdan aşağıya doğru uzanıyor, duvarın o bölümünü sanki ikiye
ayırıyordu. Bu bir çatlak değildi; bu, gizli bir kapının kenarıydı!
Eli ayağı titreyerek duvara yaklaştı. Parmağıyla o ince
çizgiye dokundu. Evet, burası birleşme noktasıydı. Duvarın bu bölümü hareket
edebilirdi. Elini düz yüzeye koyup hafifçe itmeyi denedi. Taş duvar, şaşırtıcı
bir hafiflik ve sessizlikle içeri doğru dönmeye başladı! Ağır bir menteşenin
üzerinde dönüyor gibiydi.
Aralık büyüdükçe, içeriden dışarıya daha yoğun, daha farklı
bir hava akımı geldi. Bu sadece nemli toprak ve küf kokusu değildi; içinde uzun
süre kapalı kalmış bir yerin havasızlığı, bilinmeyen kimyasalların keskin
kokusu ve belki de... evet, çok derinden gelen, bastırılmış bir hüzün veya
korku kokusu vardı sanki.
Kapı ardına kadar açıldığında, Elif kendini karanlık, dar
bir geçidin veya odanın girişinde buldu. Mumların ışığı içeriye pek
işlemiyordu. Burası Ali'nin sığınağıydı. Yıllardır kilitli kalan, sırlarla dolu
sığınak...
Elif, eşikte duruyordu. Kalbi hem zafer sevinciyle hem de
bilinmeyenin korkusuyla çarpıyordu. İçeri adım atmak... Bu, tüm hikayeyi
değiştirebilecek bir adımdı. Mumunu sıkıca kavradı ve karanlık eşikten içeri
doğru ilk adımını attı...
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 17 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder