Gece, Edirne’nin taş sokaklarını gölgeler içinde
bırakmıştı. Bu şehir, sadakat kadar ihanetin de hüküm sürdüğü bir yerdi.
Arslan, yeni görevine doğru ilk adımlarını attı. Bu
sefer yalnızca kılıçla değil, akılla da savaşmak zorundaydı.
Ancak ilk ipuçları çok yakındı. Kimin dost,
kimin düşman olduğunu anlamak için karanlığa daha derinden bakması gerekecekti.
Edirne’nin taş sokakları, geceyle
birlikte farklı bir yüzüne bürünmüştü.
Arslan, elindeki mühürlü mesajı tekrar gözden
geçirirken içindeki şüphe büyüyordu. Bu
emir, yalnızca bir düşmanı hedef almıyordu—sarayın içinde gizlenmiş hainleri
ortaya çıkarmak için bir sınavdı.
Zeynep, onun yanında ilerleyerek fısıldadı. “Bu şehirde herkesin bir yüzü var, Arslan. Kimin ne sakladığını
anlaman için daha derine bakman gerekecek.”
Arslan başını kaldırıp gölgelerin arasına
baktı. Bu sefer yalnızca
düşmanla değil, karanlığın içinde gizlenmiş gerçeklerle de savaşmak zorundaydı.
Tam o anda, dar sokaklardan biri sessizliğini
bozdu. Görünmeyen bir güç,
onları izliyordu.
Gece, Edirne’nin taş sokaklarını kasvetli
bir örtüyle kaplamıştı.
Arslan, Zeynep ile birlikte dar sokaklardan
ilerlerken, içindeki huzursuzluk giderek büyüyordu. Bu sefer yalnızca savaş meydanında değil, şehirdeki gölgeler
arasında da bir mücadele verecekti.
Zeynep, adımlarını yavaşlatarak fısıldadı. “Bizi izliyorlar.”
Arslan başını çevirdi. Loş ışığın altında fark edilemeyecek kadar sessiz olan gözler,
onları takip ediyordu.
Tam o anda, bir kapının arkasından gelen
hafif bir kımıldama, sessizliği bozdu. Birileri
bekliyordu. Ya dosttular… ya da düşman.
Arslan elini kılıcının kabzasına götürerek
karanlığa seslendi. “Kim var orada?”
Saniyeler içinde gölgeler hareketlendi. Bu gece, yalnızca gerçekleri bulmak için değil, hayatta kalmak
için de savaşmak zorundaydı.
Edirne’nin taş sokakları, gölgelerle
doluydu.
Arslan, elini kılıcının kabzasına götürerek
karanlığa seslendi. “Kim var orada?”
Cevap gelmedi. Ancak sessizlik, tehditten
daha keskin bir bıçaktı. Gölgelerin
içinde bir şey hareket ediyordu.
Zeynep, dikkatle çevresini süzdü. “Bizi izliyorlar. Bu sadece rastgele bir takip değil, Arslan.”
Tam o anda, loş ışığın arasından bir siluet
belirdi. Yüzü örtülü bir adam,
sessizce onların karşısına çıktı.
Arslan, gözlerini ona dikti. “Ne istiyorsun?”
Adam hafifçe başını eğdi. “Gerçekleri.”
Zeynep kaşlarını çattı. “Hangi gerçekleri?”
Adam bir adım daha attı. “Sadakatin sınandığı gecelerde, herkesin bir sırrı vardır. Senin
sırrın ne, Serdar Arslan?”
Hava giderek ağırlaşıyordu. Bu karşılaşma, yalnızca bir tehdit değil, bir meydan okumaydı.
Edirne’nin dar sokaklarında sessizlik,
tehdidin habercisiydi.
Arslan, karşısına çıkan adamı dikkatle süzdü.
Karanlığın içinde kaybolan yüzü, geçmişin
sırlarını saklıyordu.
Zeynep, bir adım atarak Arslan’ın yanında
durdu. “Kim olduğunu söyle.”
Adam hafifçe gülümsedi. “Kim olduğum değil, ne bildiğim önemli, hanımefendi.”
Arslan, kılıcının kabzasını hafifçe sıktı. “Ne biliyorsun?”
Adam gözlerini onlara dikti. “Sarayın içinde bir hançer yükseliyor, Serdar. Ve o hançer, en
beklemediğin kişiden gelecek.”
Zeynep gözlerini daralttı. “Bu sadece bir tehdit mi, yoksa bir uyarı mı?”
Adam hafifçe başını eğdi. “Gerçekler bazen gecenin içinde saklanır. Ama karanlık, daima
sahiplerini korur.”
Arslan, derin bir nefes aldı. Bu sözler, yalnızca bir ipucu değil, bir meydan okumaydı.
Edirne sokakları, sessiz ama tehditkârdı.
Arslan, gizemli adamın sözlerini zihninde
tartarken, gözlerini loş ışıkta beliren yüzüne dikti. “Bu hançerin sahibi kim?”
Adam hafifçe gülümsedi, sessizliği bir kılıç
gibi kullandı. “Hançerin sahibi, en
güvendiğin kişi olabilir.”
Zeynep bir adım attı, bakışları keskinleşti. “Bize bulmacalar sunma. Gerçekleri istiyoruz.”
Adam başını hafifçe eğdi. “Gerçek, bazen gözlerinin önündedir. Ama görmeye cesaretin var
mı, Serdar?”
Tam o anda, uzak sokaklardan gelen ayak
sesleri geceyi böldü. Birileri onları
izliyor, ve belki de yaklaşıyordu.
Arslan, elini kılıcının kabzasına götürdü. Bu gece, yalnızca sırlar değil, kan da dökülebilirdi.
Gece, Edirne’nin dar sokaklarında
yankılanan ayak sesleriyle parçalanıyordu.
Arslan, kılıcının kabzasını sıkıca kavradı. Bilinmeyen bir güç ilerliyordu—ama dost mu, düşman mı olduğunu
anlamak için daha fazla zamana ihtiyacı vardı.
Zeynep, bakışlarını karanlığın derinliklerine
dikerek fısıldadı. “Sakın erken davranma.
Bizi izleyenler, yalnızca tehdit olmayabilir.”
Tam o anda, gölgelerden başka bir siluet
belirdi. Bu kişi, Arslan’ın
geçmişinden bir yüz müydü?
Adam, gözlerini ona dikti. “Hançer, yalnızca ele alındığında değil, saklandığında da
tehlikelidir, Serdar.”
Arslan kaşlarını çattı. Bu sözler, yalnızca bir uyarı değil, bir meydan okuma gibi
geliyordu.
Edirne’nin taş sokaklarında gece
ağırlaşıyordu.
Arslan, gözlerini gölgelerin içinde kaybolan
siluete dikti. Bu kişi dost mu, düşman
mıydı?
Zeynep, elini hafifçe kılıcının kabzasına
götürerek fısıldadı. “Arslan, burada bir
oyun oynanıyor.”
Adam hafifçe gülümsedi, ancak bu gülümsemede
soğuk bir tehdit vardı. “Sadakat
sorgulandığında, herkesin gerçek yüzü ortaya çıkar.”
Tam o anda, bir başka gölge daha
hareketlendi. Bu karşılaşma,
planlanmış bir şeydi.
Arslan, gözlerini daraltarak kılıcını hafifçe
sıyırdı. “Bana açık konuş. Ne
istiyorsun?”
Adam başını hafifçe eğerek konuştu. “Sarayın içinde bir hançer yükseliyor. Ama bu hançer senin
elinde mi olacak, yoksa kalbine mi saplanacak, Serdar?”
Zeynep kaşlarını çattı. “Bu sadece bir uyarı mı, yoksa bir tehdit mi?”
Adam hafifçe geri adım attı. “Gerçekler, karanlığın içinde saklanır. Ama kim gerçekten görmek
istiyor, onu zaman gösterecek.”
Edirne’nin taş sokaklarında gece daha da
karanlık bir hâl almıştı.
Arslan, gizemli adamın sözlerini aklında
tartarken gözlerini loş ışıkta beliren yüzüne dikti. “Bu hançerin sahibi kim?”
Adam hafifçe güldü, gözleri gecenin içinde
bir gölge gibi belirsizdi. “Hançer,
en beklenmedik ellerden gelebilir.”
Zeynep, bir adım ileri çıkarak kaşlarını
çattı. “Gerçekleri istiyoruz.
Oyalanacak vaktimiz yok.”
Tam o anda, arka sokaklardan gelen ayak
sesleri sessizliği bozdu. Arslan
hızla etrafına göz gezdirirken yaklaşan bir tehlikenin farkına vardı.
Gizli bir saldırı ihtimali vardı. Bu gece, yalnızca sırlar açığa çıkmayacak, kan da dökülebilirdi.
Edirne’nin dar sokaklarında rüzgâr, taş
duvarlara çarpıyor; gece, sessizlik içinde tehditler barındırıyordu.
Arslan, kılıcının kabzasını sıkarak
karşısındaki adamı süzdü. Bu
kişi ona sadece bir uyarı mı veriyordu, yoksa kendi oyununu mu oynuyordu?
Zeynep, hafifçe ileri çıkarak sert bir sesle
sordu. “Ne biliyorsun? Açık
konuş.”
Adam hafifçe eğildi, sesi gecenin içinde
yankılanıyordu. “Sarayın içinde bir
hançer yükseliyor. Ancak bu hançeri tutan el, beklediğin kişi olmayabilir.”
Arslan kaşlarını çattı. Bu sözler, yalnızca bir uyarı değildi—bir meydan okuma gibiydi.
Tam o anda, sokakların ucundan gelen ayak
sesleri duyuldu. Birileri onları
izliyordu ve yaklaşan tehlikenin artık kaçınılmaz olduğu belliydi.
Gece, Edirne’nin dar sokaklarında
yankılanan ayak sesleriyle parçalanıyordu.
Arslan, kılıcının kabzasını sıkarak
karşısındaki adamı süzdü. Bu
kişi ona sadece bir uyarı mı veriyordu, yoksa kendi oyununu mu oynuyordu?
Zeynep, bir adım atarak sert bir sesle sordu.
“Ne biliyorsun? Açık konuş.”
Adam hafifçe eğildi, sesi gecenin içinde
yankılanıyordu. “Sarayın içinde bir
hançer yükseliyor. Ancak bu hançeri tutan el, beklediğin kişi olmayabilir.”
Arslan kaşlarını çattı. Bu sözler, yalnızca bir uyarı değildi—bir meydan okuma gibiydi.
Tam o anda, sokakların ucundan gelen ayak
sesleri duyuldu. Birileri onları
izliyordu ve yaklaşan tehlikenin artık kaçınılmaz olduğu belliydi.
Sokaklar sessizdi. Ancak bu sessizlik,
yaklaşan fırtınanın habercisiydi.
Arslan, karşısındaki adamın sözlerini
zihninde tartarken gözlerini ona dikti. Bu
kişi bir haberci miydi, yoksa daha büyük bir oyunun parçası mıydı?
Zeynep, gölgelerin arasından bir an
duraksayarak fısıldadı. “Bu
adam ya gerçeği söylüyor ya da bizi yanlış yöne sürüklüyor.”
Tam o anda, arka sokakta bir başka
hareketlilik oldu. İki siluet loş ışıkta
belirdi, ancak yüzlerini saklıyorlardı.
Arslan, gözlerini daraltarak adımını ileri
attı. “Bu hançer, kimin
elinde yükseliyor?”
Adam, hafifçe gülümseyerek geri çekildi. “Görmeyi bilenler için her şey açıktır. Ama bazen, en büyük
düşman gözünün önündedir.”
Zeynep kaşlarını çattı. “Bu sadece bir oyun değil. Eğer sarayda bir ihanet varsa, bunu
öğrenmeliyiz.”
Ayak sesleri yaklaşırken, Arslan hızla bir
karar vermek zorunda kaldı. Şimdi
saldırmalı mı, yoksa gölgelerin içindeki sırları öğrenmek için beklemeli mi?
Gece, Edirne’nin dar sokaklarını örtmeye
devam ederken, ayak sesleri yaklaşıyordu.
Arslan, gözlerini loş ışıkta beliren
siluetlere dikti. Bu kişiler ona zarar
vermeye mi gelmişti, yoksa yeni bir gerçeği mi açığa çıkaracaklardı?
Zeynep, sesi alçak ama keskin bir ifadeyle
konuştu. “Kim olduklarını
bilmiyoruz ama beklemek bizi zayıf gösterir.”
Tam o anda, sokaktan bir ses yükseldi. “Serdar Arslan, sarayın duvarları sadece taşlardan değil,
sırlarla örülüdür. Sen, bu sırrın neresinde duruyorsun?”
Arslan, kaşlarını çatarak ileri adım attı. Bu konuşmanın sonu bir kılıç darbesiyle mi, yoksa daha büyük bir
sırla mı bitecekti?
Edirne sokaklarında sessizlik, yaklaşan
çatışmanın habercisiydi.
Arslan, gölgelerin arasındaki siluetlere
gözlerini dikti. Bu kişiler dost mu,
yoksa düşman mıydı?
Zeynep, hafifçe başını eğerek fısıldadı. “Bizi sınıyorlar. Eğer bir şey yapmazsak, kendimizi av olarak görecekler.”
Tam o anda, bir adam loş ışığın arasından öne
çıktı. Gözleri keskin, ifadesi
belirsizdi.
“Serdar Arslan,” dedi yavaşça, sesi bir hançerin soğukluğu kadar
sertti. “Hançeri tutan el senin
mi, yoksa sana saplanacak mı?”
Arslan, derin bir nefes alarak ileri doğru
bir adım attı. “Bu soruyu sormak için
buraya geldin. Ama cevabı çoktan biliyorsun.”
Adam hafifçe güldü. “Gerçek, yalnızca onu görmek isteyenlere açılır.”
Tam o anda, arka sokaktan gelen ayak sesleri
geceyi böldü. Birileri daha
yaklaşıyordu.
Edirne’nin sokakları, taş duvarlar
arasında yankılanan ayak sesleriyle doluydu.
Arslan, karşısındaki adamın sözlerini
zihninde tartarken gözlerini ona dikti. Bu
kişi bir haberci miydi, yoksa daha büyük bir oyunun parçası mıydı?
Zeynep, gölgelerin arasından bir an
duraksayarak fısıldadı. “Bizi
yanlış yönlendirmeye çalışıyor olabilir. Eğer sarayda gerçekten bir hançer
kalkıyorsa, kimlerin hedef olduğunu öğrenmeliyiz.”
Tam o anda, arka sokakta bir başka
hareketlilik oldu. İki siluet loş ışıkta
belirdi, ancak yüzlerini saklıyorlardı.
Arslan, gözlerini daraltarak bir adım ileri
attı. “Bu hançerin sahibi
kim?”
Adam, hafifçe gülümseyerek geri çekildi. “Görmeyi bilenler için her şey açıktır. Ama bazen, en büyük
düşman gözünün önündedir.”
Zeynep kaşlarını çattı. “Bu sadece bir oyun değil. Eğer sarayda bir ihanet varsa, bunu
ortaya çıkarmanın vakti geldi.”
Ayak sesleri yaklaşırken, Arslan hızla bir
karar vermek zorundaydı. Şimdi
saldırmalı mı, yoksa gölgelerin içindeki sırları öğrenmek için beklemeli mi?
Arslan, karşısındaki adamın sözleriyle
zihnindeki şüpheleri daha da derinleştirirken, sokakların ucundan gelen ayak
seslerini duydu. Bu gece yalnızca
sırların değil, kararların da belirleyici olduğu bir dönüm noktasıydı.
Zeynep, bakışlarını gölgelerin içinde
kaybolan siluetlere çevirdi. “Bu
sessizlik, yalnızca tehditten değil, içimizdeki korkudan geliyor.”
Tam o anda, adam hafifçe geri çekildi. “Gerçekleri görmek için geceye ihtiyacınız var. Ama unutmayın,
bazen en parlak ışık bile gölgeleri tam olarak yok edemez.”
Arslan, derin bir nefes aldı. Bu karşılaşma sona ermişti, ancak ona bırakılan ipuçları yeni
bir yol açıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder