Hayat Kıvılcımı, Nazi kampındaki beş Alman siyasi tutuklu üzerinde yoğunlaşıyor. Remarque kitapta anlattığı kamp yaşantısını birinci elden görmediği ya da olaylara şahitlik etmediği gerekçesiyle yoğun bir eleştiriyle karşılaşmıştı. Ancak ortada beş yıllık bir araştırma, bilgi toplama sürecini de yabana atmamak gerekiyor.
Remarque hiçbir zaman Naziler tarafından sevilmedi ve daha savaş başlamadan Almanlar kitaplarını yaktılar ve yasakladılar. Kitabın odak noktasında Gestapo tarafından aranan insanları ihbar etmeyi reddetmiş eski bir gazeteci yani 509 numaralı mahkum yatıyor.
Yazar okuyucuya sadece toplama kamplarının çirkin yüzünü göstermekle kalmıyor, kişisel çıkarları için Nazizm’i bir araç olarak kullanan kamp komutanı Noubauer, esirler üzerinde çılgınca tıbbi deneyler yapan Binbaşı Wiesse, esirleri ölesiye çalıştıran ve onlara her türlü zulmü ve işkenceyi yapan kamp kıdemlisi Weber şahsında Nazi rejimine dair de çarpıcı gerçekleri tüm açıklığı ile ortaya koyuyor.
Korkunç bir gerçekle ilgili bu roman, büyük romancının en sarsıcı yapıtlarından biridir; karanlık, çile ve çaresizlikle kuşatılmış yaşamın yenilmezliğini dile getiren bir destandır.
Yaşadığımız dönemde meydana gelen tüyler ürpertici olaylardan söz eden bir kitap, dürüstlük ve ortak sorumluluğu üstlenme bilincinden doğan bir arınma kitabı.
Roman’da kişileri, dikenli teller arkasında ve insanlık için yüz kızartıcı şartlar altında yaşarlar. Yaşamaktan çok ölürler. Türlü işkencelerle öldürülürler. Buna rağmen yaşama gücünü, insan sevgisini yitirmemişlerdir.
Bucher ile Ruth Hollandın aşkı, yeryüzünde bir roman edebiyatı bulunduğu günden bugüne anlatılan aşklardan hiçbirine benzemez; onların aşkı, ölüm dirim savaşı yaparken bile içlerinde bir hayat kıvılcımı kalabilenlerin aşkıdır.
“Remarque başka hiç bir eser yazmamış bile olsaydı sadece bu romanıyla büyük bir edebiyatçı olurdu” diye özetleyebiliriz.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder