✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

9 Ağustos 2025 Cumartesi

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 7: Diplomasinin Kılıcı ve Çan Sesleri Online Oku

 




 

Kılıç Arslan'ın atı, Kayseri'nin doğu kapılarından batıya doğru ilerlerken, ardında bıraktığı sadece şehir değil, aynı zamanda Aslıhan'ın endişeli bakışlarıydı. Bu kez görevi, kılıç sallamaktan çok daha çetindi:

Bizans İmparatoru'nu, kadim düşmanını, Haçlılara karşı ittifaka ikna etmek ve Anadolu'nun dağınık Türkmen beyliklerini tek bir çatı altında toplamaktı. Anadolu, tarihindeki en büyük tehditle yüzleşirken, Kılıç Arslan'ın omuzlarında sadece Selçuklu'nun değil, tüm toprakların kaderi yatıyordu.

Yolculuk, çetin ve tehlikeliydi. Bizans topraklarına yaklaştıkça, Kılıç Arslan ve beraberindeki az sayıdaki asker, Bizans'ın gözcülerinden ve devriyelerinden gizlenmek zorundaydı. Kılıç Arslan, sıradan bir tüccar kılığına girerek dikkat çekmemeye özen gösteriyordu.

Zihni, İstanbul'daki imparatorluk sarayında yapacağı konuşmaya odaklanmıştı. İmparator, Haçlıları kendi çıkarları için kullanmak isteyebilirdi ama Haçlıların Anadolu'da yaratacağı yıkım, Bizans'ı da etkileyecekti. Kılıç Arslan, bu gerçeği imparatorun gözüne sokmalıydı.

Konstantinopolis'e vardıklarında, şehrin ihtişamı Kılıç Arslan'ı bile etkilemişti. Altın yaldızlı kiliseler, yükselen sütunlar, cıvıl cıvıl pazarlar... Burası, Bizans'ın gücünün ve zenginliğinin kalbiydi. Kılıç Arslan, doğru kanallar aracılığıyla İmparator I. Aleksios Komnenos'tan randevu almayı başardı.

Ayasofya'nın gölgesinde, Bizans İmparatorluk Sarayı'nın mermer salonlarında ilerlerken, Kılıç Arslan, her adımda tarihin ağırlığını hissediyordu. İmparator Aleksios, tahtında oturmuş, yüzünde soğuk ve mesafeli bir ifadeyle onu bekliyordu. Kılıç Arslan, saygıyla eğildi.

"Selçuklu Sultanı Melikşah'ın elçisi ve komutanı Emir Kılıç Arslan olarak, İmparatorluğunuza barış dileklerimi sunarım," dedi Kılıç Arslan, Yunancayı akıcı bir şekilde konuşuyordu.

İmparator Aleksios'un kaşları hafifçe kalktı. Selçuklu komutanının Yunanca bilmesi onu şaşırtmıştı. "Hoş geldin, Emir Kılıç Arslan. Hangi rüzgar seni bu topraklara attı? Yoksa Haçlıların ayak sesleri mi seni korkuttu?" İmparatorun sesinde alaycı bir ton vardı.

Kılıç Arslan, İmparatorun tavrına aldırmadan, doğrudan konuya girdi. "Haçlılar, sadece Selçuklu için değil, İmparatorluğunuz için de büyük bir tehdittir,

 İmparator. Onlar, 'kutsal toprakları' kurtarmak için geldiklerini söylüyorlar ama amaçları, Anadolu'yu yakıp yıkmak, şehirleri yağmalamak ve geçtikleri her yere ölüm saçmaktır. Onların gözünde, Hristiyan ya da Müslüman fark etmez, herkes ganimettir."

İmparator Aleksios, kaşlarını çattı. "Onlar bizim müttefiklerimizdir, Emir. Kutsal Savaşçılardır."

"Kutsal Savaşçılar mı?" diye sordu Kılıç Arslan, sesinde bir alay tonu vardı. "Onlar, Anadolu'da gördükleri her kiliseyi yağmaladılar, Hristiyan köylerini talan ettiler. Sizin müttefikleriniz, sizin halkınıza bile merhamet göstermiyor, İmparator.

Siz onları Anadolu'dan geçirmeye devam ederseniz, bu yıkım sizin topraklarınıza da sıçrayacak. Sizin şehirleriniz de talan edilecek, sizin kiliseleriniz de yağmalanacak."

İmparator Aleksios, Kılıç Arslan'ın sözleriyle sarsılmıştı. Kılıç Arslan, Bizans'ın kendi topraklarında Haçlılarla yaşadığı sorunları ve onların disiplinsizliğini dile getiriyordu. İmparator, Haçlıların gözlerinin doymadığını ve gerçekten de Konstantinopolis için bir tehdit olabileceğini biliyordu.

"Peki, ne istiyorsun benden, Emir?" diye sordu İmparator, sesi daha ciddiydi.

"İttifak!" diye cevap verdi Kılıç Arslan. "Bizimle Haçlılara karşı bir ittifak kurun. Onlar Anadolu'dan geçmeye çalıştıkça, biz onları yıpratacağız. Siz de onlara lojistik destek vermeyin, yollarını zorlaştırın. Böylece onları tek tek durdurabiliriz. Ortak düşmanımız, Anadolu'nun ve İmparatorluğunuzun geleceğini tehdit ediyor."

İmparator Aleksios, uzun uzun düşündü. Bu, riskli bir teklifti. Selçuklu ile ittifak kurmak, Avrupa'da hoş karşılanmayabilirdi. Ancak Kılıç Arslan'ın sözleri, Bizans'ın kendi iç güvenlik endişeleriyle örtüşüyordu. "Bu teklifi düşüneceğim, Emir. Ama siz de kendi üzerinize düşeni yapmalısınız. Anadolu'daki tüm Türkmen beyliklerini bir araya getirmelisiniz. Sizin iç parçalanmanız, Haçlıların işini kolaylaştırır."

Kılıç Arslan başını salladı. "O da benim görevim, İmparator. Anadolu'daki Türkmen beyliklerini de bu büyük tehdide karşı birleştireceğim. Sizin kararınızı bekleyeceğim."

Kayseri'de ise Aslıhan, Kılıç Arslan'ın yokluğunda hem konağındaki işleri yönetiyor hem de saraydaki gelişmeleri yakından takip ediyordu. Haçlı tehdidi, saraydaki gerginliği artırmış, bazı beyler arasında yeniden huzursuzluk yaratmıştı. Kılıç Arslan'ın Bizans ile ittifak arayışı, bazı muhafazakar çevreler tarafından hoş karşılanmıyordu.

Aslıhan, Nizamülmülk'ün eşi Ayşe Hanım ile sık sık görüşerek, saraydaki nabzı tutuyordu. Ayşe Hanım, "Aslıhan Hanım," dedi bir öğleden sonra. "Bazı beyler, Kılıç Arslan'ın Bizans'a gitmesini eleştiriyor. 'Kafirle işbirliği yapmak caiz midir?' diye fısıldıyorlar. Sultan Melikşah bile bu fısıltılardan etkileniyor."

Aslıhan, bu duruma şaşırmadı. Siyasetin kirli yüzü buydu. "Bu fısıltıların ardında kimler var biliyor musun, Ayşe Hanım?"

Ayşe Hanım iç geçirdi. "Eski Ayaz yanlıları olmasa da, kendi çıkarlarını düşünenler, bu kaos ortamından nemalanmak isteyenler var. Kılıç Arslan'ın Bizans ile anlaşması, onların gücünü azaltabilir."

Aslıhan, bu durumu düzeltmek için bir şeyler yapması gerektiğini anladı. Nizamülmülk'ün de desteğiyle, sarayda bir dizi sohbet ve toplantı düzenledi. Bu toplantılarda, Kılıç Arslan'ın stratejisinin mantığını,

Haçlıların gerçek niyetlerini ve Bizans ile ittifakın neden gerekli olduğunu anlatmaya başladı. "Düşman kapımızdayken, kendi içimizde bölünmek, bize ancak yıkım getirir," dedi Aslıhan, beylerin eşlerine. "Bizans ile ittifak, bizi Haçlılara karşı daha güçlü kılacak. Bu, bir din meselesi değil, hayatta kalma meselesidir."

Aslıhan'ın zekası ve hitabet yeteneği, kısa sürede saraydaki kadınlar arasında etkili oldu. Kadınlar, kocalarını etkilemeye başladı. Bu durum, meclisteki beylerin üzerindeki baskıyı azalttı ve Kılıç Arslan'ın Bizans ile olan görüşmelerine daha fazla destek gelmesini sağladı.

Kılıç Arslan, Bizans'tan ayrılarak Anadolu'daki Türkmen beyliklerini ziyaret etmeye başladı. Her beyliğin kendi çıkarları, kendi endişeleri vardı. Kimi Haçlıların gücünden çekiniyor, kimi Selçuklu'ya tam olarak güvenmiyordu.

Kılıç Arslan, her beyliğin lideriyle ayrı ayrı görüştü. Onlara Haçlı tehdidinin ciddiyetini, bu topraklarda yaşayan herkes için bir ölüm kalım meselesi olduğunu anlattı.

"Ey Türkmen beyleri!" diye gürledi Kılıç Arslan, bir obanın meclisinde. "Batıdan gelen bu ordular, sadece Selçuklu'ya değil, hepimize düşman! Onlar, topraklarımızı, namusumuzu, inancımızı yok etmek istiyorlar!

Eğer şimdi birleşmezsek, tek tek yok oluruz! Atalarımız, bu toprakları kanlarıyla fethetti. Şimdi bu toprakları savunma sırası bizde! Haçlılara karşı tek yürek, tek yumruk olmalıyız!"

Kılıç Arslan'ın sözleri, beyleri derinden etkiledi. Anadolu'nun farklı bölgelerinden gelen beyler, tek tek Kılıç Arslan'a ve Sultan Melikşah'a biat etmeye başladı. Uzun süren iç çekişmelerin ardından, nihayet Anadolu'da büyük bir birlik sağlanıyordu. Kılıç Arslan, diplomatik misyonunu başarıyla tamamlamıştı.

Kayseri'ye döndüğünde, Kılıç Arslan'ı hem sevinçli hem de endişeli bir haber bekliyordu. Bizans İmparatoru Aleksios, Kılıç Arslan'ın teklifini kabul etmiş, Haçlılara karşı gizli bir ittifak kurmaya razı olmuştu. Bu, büyük bir zaferdi.

Ancak aynı zamanda, yeni Haçlı ordularının Anadolu'ya doğru ilerlediği haberi de gelmişti. Bu kez, başında Fransa ve Alman imparatorlarının bulunduğu, sayıca çok daha büyük ve donanımlı bir ordu geliyordu.

Kılıç Arslan, bu haberi Aslıhan'a verdiğinde, Aslıhan'ın yüzündeki sevinç, yerini ciddi bir ifadeye bıraktı. "Demek ki asıl savaş şimdi başlıyor," dedi.

Kılıç Arslan başını salladı. "Evet, Aslıhan. Bu kez daha büyük bir fırtınayla yüzleşeceğiz. Ama artık yalnız değiliz. Bizans'ın desteği ve Anadolu'nun birliğiyle, onları durduracağız!"

Melikşah, Kılıç Arslan'ın başarısını gururla karşıladı. "Emir Kılıç Arslan, senin sayende bu devleti bekleyen en büyük tehlikeye karşı hazırlıklıyız. Ordularımızı bir araya getirin! Bu kez, Anadolu'yu onlara mezar edeceğiz!"

Selçuklu, Haçlı Seferleri'nin ikinci dalgasına karşı tüm gücüyle hazırlanıyordu. Kılıç Arslan'ın diplomasisi, kılıcı kadar keskin olduğunu kanıtlamıştı.

Ancak önlerindeki savaş, tarihin akışını değiştirecek kadar büyük ve kanlı olacaktı. Çan sesleri, Anadolu'nun dört bir yanında yankılanmaya başlamıştı. Ve "Efsane ve Yıkım" destanı, en destansı sayfalarını yazmaya hazırlanıyordu.

Kılıç Arslan'ın Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos ile yaptığı gizli ittifak ve Anadolu'daki Türkmen beyliklerini bir araya getirme başarısı,

Selçuklu'ya nefes aldırmış olsa da, Haçlı Seferleri'nin ikinci dalgasının devasa boyutu, Kayseri'nin üzerinde hala bir gölge gibi asılı duruyordu. Avrupa'nın dört bir yanından toplanan bu ordular, şimdiye kadar görülen en büyük kuvvetlerden biriydi ve amaçları sadece Kudüs'e ulaşmak değil, Anadolu'yu tamamen fethetmekti.

Kılıç Arslan, Konstantinopolis'ten ve beyliklerden aldığı destekle Kayseri'ye döndüğünde, Sultan Melikşah ve Vezir Nizamülmülk onu büyük bir sevinçle karşıladılar. Ancak yüzlerindeki endişe de açıktı.

"Haçlı orduları hızla ilerliyor Emir," dedi Melikşah, "Saydıklarımdan çok daha kalabalık ve teçhizatlı oldukları söyleniyor."

Kılıç Arslan başını salladı. "Evet Sultanım. İlk kol, halktan oluşan düzensiz bir kalabalıktı. Onları Dorileon'da bozguna uğrattık. Ancak bu kez, başında Fransa Kralı VII. Louis ve Alman İmparatoru III. Konrad'ın bulunduğu disiplinli ordular geliyor. Bunlar, şövalyeler, tecrübeli komutanlar ve ağır zırhlı birliklerden oluşuyor."

Nizamülmülk haritalar üzerinde yeni bir rota gösterdi. "Bizans İmparatoru'nun Haçlılara karşı bize verdiği destek, doğrudan bir askeri destek değil, daha çok lojistik ve bilgi paylaşımı şeklinde olacak. Haçlıları kendi topraklarında yıpratacaklar. Ancak asıl yük, yine bizim omuzlarımızda."

Kılıç Arslan, kararlı bir şekilde konuştu. "Anadolu'da sağladığımız birlik, en büyük gücümüz olacak Vezirim. Tüm beylikler, bu kez bizimle omuz omuza savaşmaya hazır. Bu topraklar bizimdir, ve Haçlıların burayı geçmesine izin vermeyeceğiz!"

Hazırlıklar hızla başladı. Selçuklu ordusu, Anadolu'nun dört bir yanından toplanan Türkmen aşiretleriyle ve diğer beyliklerin askerleriyle büyüdü. Kılıç Arslan, ordusunun başında, her askerin moralini yüksek tutmak için çalışıyordu.

Aslıhan ise Kayseri'de, Kılıç Arslan'ın yokluğunda, savaşın getirdiği yükü hafifletmek için gönüllüleri organize ediyor, yaralı askerlere yardım ediyor ve halkın moralini yüksek tutmaya çalışıyordu. Onun varlığı, Kayseri halkı için bir umut ışığıydı.

İlk büyük çarpışma, Bizans sınırında, Frigya Vadisi yakınlarında yaşandı. Alman İmparatoru III. Konrad'ın liderliğindeki Haçlı ordusu, Anadolu'ya girer girmez Selçuklu'nun yıpratma taktikleriyle karşılaştı.

Kılıç Arslan, Bizans'ın da sağladığı istihbaratla, Haçlıların tedarik hatlarını kesiyor, su kaynaklarını kurutuyor ve onları Anadolu'nun çorak arazilerine çekiyordu. Haçlı askerleri, açlık, susuzluk ve Selçuklu'nun sürekli saldırıları yüzünden dağılmaya başladı.

Kılıç Arslan, küçük ama çevik birlikleriyle, Haçlı ordusunun etrafında bir şahin gibi dönüyor, onları bir an bile rahat bırakmıyordu. Geceleri yapılan baskınlar, gündüzleri kesilen tedarik yolları,

Haçlıların ilerlemesini durma noktasına getirmişti. Alman İmparatoru Konrad, bu taktikler karşısında çaresiz kalmıştı. Ordusu eriyordu.

Kayseri'ye ulaşan haberler, bazen iyi, bazen kötüydü. Haçlıların ağır kayıplar verdiğini duymak sevindirici olsa da, Selçuklu askerlerinin de yorulduğu ve yer yer çatışmalarda kayıplar verildiği geliyordu.

Aslıhan, her habercinin gelişinde kalbi ağzında atıyor, Kılıç Arslan'dan iyi haberler gelmesini umuyordu.

Bir gün, sarayda düzenlenen bir toplantıda, bazı beyler, Kılıç Arslan'ın taktiklerini eleştirmeye başladılar. "Bu yıpratma savaşı çok uzun sürüyor," dedi bir bey. "Ordularımız yoruluyor. Bir an önce büyük bir meydan savaşına girip bu işi bitirmeliyiz!"

Nizamülmülk, soğuk bir şekilde karşılık verdi. "Emir Kılıç Arslan'ın stratejisi işe yarıyor. Haçlılar zaten yıpranmış durumda. Acele etmek, onlara yeni bir şans vermek demektir. Bizim acele etmeye değil, sabırlı olmaya ihtiyacımız var."

Aslıhan, bu tartışmayı dinlerken, Kılıç Arslan'ın ne kadar zor bir görevle karşı karşıya olduğunu bir kez daha anladı. Sadece düşmanla değil, aynı zamanda kendi içlerindeki sabırsızlıkla da mücadele ediyordu.

Nihayet, Dorileon yakınlarında, yıpranmış Alman Haçlı ordusu, Selçuklu'nun son darbesiyle karşılaştı. Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu dar bir vadiye sıkıştırmış, etrafını çevirmişti. Savaş, tüm şiddetiyle başladı. Selçuklu atlıları, ok yağmuruyla Haçlı saflarını dağıtıyor, ardından kılıçlarla son darbeyi indiriyordu.

Alman İmparatoru III. Konrad'ın ordusu, Selçuklu'nun karşısında direniş gösteremedi. İkinci Dorileon Savaşı, Selçuklu'nun mutlak zaferiyle sonuçlandı. Alman İmparatoru Konrad, az sayıda askeriyle birlikte perişan bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı.

Bu zafer, Kılıç Arslan'ın askeri dehasını bir kez daha kanıtlamıştı. Ancak bu, Haçlı Seferleri'nin sonu değildi. Arkadan, Fransa Kralı VII. Louis'nin liderliğindeki çok daha büyük ve güçlü bir ordu geliyordu.

Kılıç Arslan, savaşın ardından ordusunu toparladı. Askerleri yorgun ama moralleri yüksekti. Haçlıların bir kolunu daha alt etmişlerdi. Şimdi, diğer kolu bekliyorlardı.

 Kılıç Arslan, Bizans'tan gelen istihbaratla, Fransız Haçlı ordusunun daha güneyden, kıyı şeridinden ilerlediğini öğrendi. Amacı, Adana ve Antakya üzerinden Kutsal Topraklara ulaşmaktı.

Kılıç Arslan, ordusuyla birlikte hızla güneye hareket etti. Fransız Haçlı ordusu, Amanos Dağları'nın geçitlerine yaklaştığında, Selçuklu'nun pusu kurduğunu fark etti. Kadmos Dağı Geçidi'nde, Selçuklu ve Fransız Haçlı orduları arasında tarihin en kanlı savaşlarından biri başladı.

Kılıç Arslan, dağlık araziyi kendi lehine kullandı. Haçlıların ağır zırhlı birlikleri, dar geçitlerde etkisiz kalıyordu. Selçuklu okçuları, yüksek mevzilerden Haçlıların üzerine ölüm yağdırıyordu. Kılıç Arslan, bizzat en ön safta savaşıyor, kılıcıyla düşman saflarını yarıyordu. Savaş alanı, kan ve çığlık sesleriyle doluydu.

Fransa Kralı VII. Louis, ordusunun bu dağlık arazide nasıl bir tuzağa düştüğünü dehşetle görüyordu. Selçuklu'nun çevikliği ve arazi bilgisi, Haçlıların gücünü sıfıra indiriyordu. Birçok şövalye, zırhları yüzünden dağlık arazide hareket edemiyor, Selçuklu'nun oklarına hedef oluyordu.

Savaş günlerce sürdü. Açlık, susuzluk, yorgunluk ve Selçuklu'nun dur durak bilmeyen saldırıları, Fransız Haçlı ordusunu tüketmişti. Sonunda, Haçlı ordusu büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Fransa Kralı Louis, az sayıda askeriyle birlikte perişan bir şekilde Antakya'ya ulaşabildi.

Kılıç Arslan, Kadmos Zaferi'yle bir kez daha Anadolu'yu korumuştu. İkinci Haçlı Seferi, Selçuklu'nun direnişi karşısında ağır bir yenilgi almıştı. Anadolu, bir kez daha Haçlıların mezarı olmuştu. Kılıç Arslan'ın adı, Haçlılar arasında dahi bir korku ve saygı uyandırmıştı.

Kayseri'ye döndüğünde, Kılıç Arslan'ı coşkuyla karşılayan halkın alkışları, onun yorgunluğunu hafifletti. Aslıhan, gözleri yaşlarla dolu, onu kucakladı. Bu kez daha uzun bir süre ayrı kalmışlardı.

"Geri döndün, Kılıç Arslan," dedi Aslıhan, sesi titriyordu. "Yine başardın. Anadolu senin sayende kurtuldu."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın saçlarını okşadı. "Senin duaların ve desteğin sayesinde, Aslıhan. Bu, bizim zaferimiz. Ama savaşın bedeli ağırdı. Topraklarımız harap oldu, halkımız çok acı çekti."

Melikşah ve Nizamülmülk de Kılıç Arslan'ı tebrik ettiler. "Bu zafer, senin sayende Emir Kılıç Arslan," dedi Melikşah, "Anadolu, sana minnettar. Artık bu toprakları yeniden inşa etme zamanı."

Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın aşkı, savaşın ve yıkımın ortasında bir efsane gibi parlamaya devam ediyordu. Onlar, sadece iki aşık değil, aynı zamanda Selçuklu'nun direnişinin ve yeniden doğuşunun sembolüydü.

Ancak biliyorlardı ki, tarihin tekerleği dönmeye devam edecek, yeni zorluklar onları bekleyecekti. Haçlı Seferleri'nin tamamen sona ermesi zaman alacak, Selçuklu'yu yeni tehditler bekleyecekti.

"Efsane ve Yıkım." Bu iki kelime, onların hayatlarının ve Selçuklu'nun tarihinin özeti olmaya devam edecekti. Nice efsaneler yazılacak, nice yıkımlar yaşanacak ama onların aşkı ve Selçuklu'nun direnişi, yüzyıllar boyu dilden dile dolaşacaktı.


📖 Hikayeye Devam Et

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 8 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi", Osmanlı İmparatorluğu’nun entrikalar, ihanetler ve kudret dolu döneminde geçen; aşk, savaş ve taht mücadelesini derinlemesine işleyen epik bir tarihi romandır. Saray entrikalarının gölgesinde kalan bir sultanın hikâyesi, ihanetle yoğrulmuş dostluklar ve kanla yazılmış bir kader… Tarihi roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 8 Anadolu'nun Dirilişi ve Gölgelerin Uzun Nefesi Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (111) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)