✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

9 Ağustos 2025 Cumartesi

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 6: Bizans'ın Gölgesi ve Batıdan Esen Rüzgarlar Online Oku

 




 

Ayaz'ın ihtirasının son bulmasıyla Kayseri Sarayı nihayet derin bir nefes almıştı. Kılıç Arslan ve Aslıhan, aşklarını perçinleyen görkemli bir düğünle evlenmiş, bu kutlama Melikşah'ın genç tahtını da sağlamlaştırmıştı.

Ancak Selçuklu'nun üzerine çöken karanlık, sadece iç düşmanlardan ibaret değildi. Batıdan gelen haberler, yeni bir fırtınanın kapıda olduğunu haber veriyordu: Bizans İmparatorluğu'nun artan saldırıları ve Haçlı Seferleri'nin ilk belirtileri.

Kılıç Arslan, artık sadece bir komutan değil, Sultan Melikşah'ın en güvendiği veziri Nizamülmülk'ün de sağ kolu, devleti idare eden önemli bir figürdü.

Günleri, sadece talimlerle değil, aynı zamanda devlet işleriyle, yeni savaş planları yapmakla ve sınır bölgelerinden gelen raporları incelemekle geçiyordu. Aslıhan ise, Kılıç Arslan'ın eşi olarak saraydaki konumunu güçlendirmişti.

 Artık sadece konağının dinginliğine çekilmiyor, haremlik içinde bilgi ve zekasıyla dikkat çekiyordu. Özellikle Nizamülmülk'ün eşiyle kurduğu yakın dostluk, Aslıhan'ın saray siyasetine daha da yakınlaşmasını sağlamıştı.

Bir sabah, divan salonunda toplanan beyler ve komutanlar, Bizans sınırından gelen son haberleri dinliyordu. Yüzlerinde derin bir endişe vardı. Haberci,

 "Sultanım," dedi, nefes nefese. "Bizans İmparatoru, Anadolu'daki karışıklığı fırsat bilerek, büyük bir orduyla sınırlarımıza doğru ilerliyor. Amasya ve Tokat civarındaki beyliklerimiz tehdit altında!"

Melikşah, yüzündeki gençlik ifadesi yerini sert bir kararlılığa bırakmıştı. "Demek Bizans, Ayaz'ın yıkımından ders çıkarmadı! Bu topraklara göz diken herkes, Selçuklu'nun kılıcının tadına bakacaktır!"

Nizamülmülk, haritalar üzerinde eliyle bir bölgeyi işaret etti. "Bu saldırı bekleniyordu Sultanım. Ayaz'ın Bizans ile olan gizli yazışmaları, Bizans'ın Anadolu'daki emellerini açıkça ortaya koymuştu. Ordumuzu toparlamalı ve bu saldırıya karşılık vermeliyiz."

Kılıç Arslan, ayağa kalktı. "Sultanım, Bizans'ın esas amacı Anadolu'nun kalbine ulaşmaktır. Onları sınırlarımızda karşılamalıyız. Küçük akıncı beyliklerimizi güçlendirmeli, yerel halkı mobilize etmeliyiz. Ben bu görevi üstlenmek isterim!"

Melikşah, Kılıç Arslan'ın cesaretini takdir etti. "Emir Kılıç Arslan, senden daha iyi bir komutan düşünemem bu görev için. Ancak Bizans'ın gücünü hafife almamalıyız."

Kılıç Arslan, Melikşah'a ve Nizamülmülk'e dönerek, yeni bir strateji önerdi. "Bizans'ın askeri gücü büyük olabilir, ancak onların lojistik hatları zayıftır.

 Onları doğrudan cephede karşılamak yerine, Anadolu'nun derinliklerine çekmeli ve vurkaç taktikleriyle yıpratmalıyız. Tedarik hatlarını kesmeli, morallerini bozmalıyız. Böylece büyük bir meydan savaşına girmeden onları yorabiliriz."

Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ın zekice planını onayladı. "Bu, baban Sultan Alparslan'ın Malazgirt'te kullandığı taktiğe benziyor, Emir. Zeki bir strateji. Ama büyük bir risk de taşıyor."

Melikşah, kararlı bir şekilde başını salladı. "Riskli de olsa, bu planı uygulayacağız. Kılıç Arslan, bu görevin başına sen geçeceksin. Sana en iyi askerlerimi veriyorum. Bizans'a, Anadolu'nun Selçuklu'ya ait olduğunu bir kez daha göstereceğiz!"

Kılıç Arslan'ın yeni görevi, Aslıhan'ı bir kez daha endişelendirmişti. Daha yeni evlenmişlerdi ve Kılıç Arslan, yine bir savaş meydanına, bu kez çok daha büyük bir düşmana karşı gidiyordu. Ancak Aslıhan, Kılıç Arslan'ın vatanına olan sevgisini ve görev bilincini biliyordu. Onu desteklemek zorundaydı.

Kılıç Arslan yola çıkmadan önceki son akşam, konağında Aslıhan ile baş başa kaldılar. Ayaz'ın gölgesi tamamen dağılmış olsa da, şimdi Bizans'ın gölgesi üzerlerine düşmüştü.

"Yine gideceksin," dedi Aslıhan, gözleri dolu doluydu. "Ve ben yine arkanda kalacağım. Bu kez düşman daha büyük."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın elini tuttu. "Aslıhan, benim yanımda olmak, benimle omuz omuza savaşmak demektir. Sen burada, benim arkamda devleti ayakta tutacaksın. Melikşah'a ve Nizamülmülk'e destek olacaksın. Bu da savaşın önemli bir parçası."

Aslıhan başını salladı. "Biliyorum. Ama yine de... Dualarım her an seninle olacak, Kılıç Arslan."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ı kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Beni bekle, Aslıhan. Bu savaşı kazanıp geri döneceğim. Ve o zaman, hiçbir şey bizi ayıramayacak."

Ertesi sabah, Kılıç Arslan, seçkin askerleriyle birlikte Kayseri'den ayrıldı. Bu kez, arkasında sevdiği eşi, güvendiği bir sultan ve onu destekleyen bir vezir vardı. Ancak önünde, sayıca çok üstün bir düşman ve Anadolu'nun kaderini belirleyecek çetin bir savaş bekliyordu.

Kılıç Arslan'ın birlikleri, Bizans ordusuyla Anadolu'nun batısında karşılaştı. Kılıç Arslan, uyguladığı vurkaç taktikleriyle Bizans ordusunu adım adım Anadolu'nun içlerine çekmeye başladı.

Selçuklu atlıları, Bizans'ın ağır zırhlı birliklerinin hızını kesiyor, tedarik hatlarını hedef alıyor, gece baskınlarıyla düşmanı uykusuz bırakıyordu. Kılıç Arslan'ın taktikleri, Bizans komutanlarını şaşkına çevirmişti. Ne zaman ve nerede saldıracaklarını bilemiyorlardı.

Bizans ordusu, Anadolu'nun çorak topraklarında ilerledikçe, erzak ve su sıkıntısı çekmeye başladı. Moralleri bozuluyor, askerler arasında huzursuzluk artıyordu. Kılıç Arslan, tam da bunu hedeflemişti. Onları yoracak, tüketecek ve son darbeyi indireceği anı bekleyecekti.

Ancak bu taktikler, sadece Bizans'ı değil, Selçuklu askerlerini de yıpratıyordu. Kılıç Arslan, askerlerinin moralini yüksek tutmak için her şeyi yapıyordu. Onlarla birlikte yiyor, onlarla birlikte uyuyor, onların en zor anlarında bile yanlarında oluyordu. Bu durum, askerlerinin Kılıç Arslan'a olan bağlılığını artırıyordu.

Kayseri Sarayı'nda ise Aslıhan, Kılıç Arslan'dan gelen haberleri dört gözle bekliyordu. Her haberci, hem umut hem de endişe taşıyordu. Nizamülmülk'ün eşi Ayşe Hanım ile sık sık görüşüyor, ondan Bizans cephesindeki son gelişmeleri öğreniyordu.

Bir akşam, sarayda önemli bir meclis toplanmıştı. Melikşah, Nizamülmülk ve diğer devlet adamları, Bizans'a karşı verilecek mücadeleyi tartışıyordu.

Ancak bazı beyler, Kılıç Arslan'ın vurkaç taktiklerinin işe yaramadığını, ordunun yıprandığını ve doğrudan bir meydan savaşına girilmesi gerektiğini savunuyordu. Bu beyler, Ayaz'ın eski yandaşları değillerdi belki ama daha geleneksel, daha az riskli bir savaş stratejisi istiyorlardı.

"Sultanım," dedi bir bey, "Bizans ordusu çok büyük. Emir Kılıç Arslan'ın taktikleri, ordumuzu yıpratıyor. Bir an önce doğrudan cephede çarpışmalı ve bu işi bitirmeliyiz!"

Aslıhan, bu konuşmaları dinlerken, Kılıç Arslan'ın stratejisine olan inancı tamdı. Nizamülmülk de aynı fikirdeydi.

Nizamülmülk, "Acele etmemeliyiz beyler. Emir Kılıç Arslan'ın planı işliyor. Bizans ordusu yıpranıyor, moral çöküntüsü yaşıyor. Doğrudan bir meydan savaşı, büyük kayıplara yol açabilir. Bizans'ın istediği de bu zaten."

Ancak beylerin baskısı artıyordu. Melikşah, genç yaşına rağmen bu baskıya direnmeye çalışıyordu ama üzerinde büyük bir sorumluluk vardı.

Aslıhan, bu durumu gördüğünde harekete geçmeye karar verdi. Nizamülmülk'ün eşi Ayşe Hanım ile konuşarak, saraydaki diğer soylu kadınları etkilemeye başladı.

Onlara Kılıç Arslan'ın stratejisinin mantığını, ordunun gücünü korumanın önemini anlattı. "Bizans'ın gücü sayılarında değil, Selçuklu'nun birliğindedir. Eğer biz kendi içimizde bölünürsek, düşmanın ekmeğine yağ sürmüş oluruz," dedi Aslıhan.

Aslıhan'ın zekası ve ikna kabiliyeti, kısa sürede saraydaki kadınlar arasında yayıldı. Kadınlar, kocalarını etkilemeye başladı. Bu durum, meclisteki beylerin üzerindeki baskıyı artırdı. Bazı beyler, strateji değişikliği taleplerinden vazgeçmeye başladı.

Amasya yakınlarında, Bizans ordusu yorgunluk ve açlık yüzünden dağılmaya başlamıştı. Kılıç Arslan, tam da bu anı bekliyordu. Ordusuna son darbeyi indirme emri verdi.

Selçuklu atlıları, şimşek gibi çakarak Bizans saflarına daldı. Yorulmuş, morali bozuk Bizans askerleri, beklenmedik bu saldırı karşısında direniş gösteremediler. Kılıç Arslan, kılıcını ustaca savurarak düşmanlarını birer birer yere seriyordu. Bu, bir katliam değil, bir zaferdi. Bizans ordusu büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı.

Anadolu bir kez daha Selçuklu'nun kanıyla sulanmış ama aynı zamanda özgürlüğünü de kazanmıştı. Kılıç Arslan, bu zaferle adını tarihe altın harflerle yazdırmıştı. Melikşah'ın tahtı sağlamlaşmış, Nizamülmülk'ün itibarı daha da artmıştı. Ve Kılıç Arslan, Kayseri'ye bir kahraman olarak geri döndü.

Kayseri halkı, Kılıç Arslan'ı coşkuyla karşıladı. Sokaklar alkışlarla, şenlik sesleriyle doluydu. Aslıhan, kalenin kapısında, gözleri yaşlarla dolu, onu bekliyordu. Kılıç Arslan'ı atından inerken gördüğünde, hızla ona koştu ve sımsıkı sarıldı.

"Geri döndün!" diye fısıldadı Aslıhan, gözleri yaşlarla dolu. "Biliyordum. Sana güveniyordum."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın saçlarını okşadı. "Söz verdim Aslıhan. Ve sen de burada bana destek oldun. Senin sayende, o beylerin baskısına direnebildim."

Melikşah ve Nizamülmülk de Kılıç Arslan'ı tebrik ettiler. "Bu zafer, senin sayende Emir Kılıç Arslan," dedi Melikşah. "Anadolu, sana minnettar."

Zafer kutlamaları devam ederken, Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın gözleri birbirine kenetlendi. Onların aşkı, bu savaşların, entrikaların ve yıkımların ortasında bir efsane gibi yeşermişti.

 Ancak bu, son savaş değildi. Batıdan gelen rüzgarlar, yeni bir tehdidi beraberinde getiriyordu: Haçlı Seferleri'nin ilk fısıltıları, Anadolu'ya ulaşmaya başlamıştı bile.

Selçuklu, yeni bir döneme giriyordu. Ve bu dönem, tarihin en büyük çatışmalarından bazılarına sahne olacaktı. Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın destanı, şimdi daha da büyük bir sahneye taşınıyordu. "Efsane ve Yıkım" bir kez daha, adının hakkını vermeye hazırlanıyordu.

Kılıç Arslan'ın Bizans'a karşı kazandığı zafer, Kayseri'ye uzun zamandır beklenen bir nefes getirmişti. Şehrin sokakları, kahraman komutanlarını ve Sultan Melikşah'ın genç ama kararlı liderliğini kutlayan şenliklerle doluydu.

Aslıhan ve Kılıç Arslan'ın evlilikleri, bu yeni dönemin bir sembolü haline gelmişti. Ancak bu huzur, doğudan ve batıdan gelen yeni tehditlerin gölgesinde pamuk ipliğine bağlıydı. Anadolu, kaderini değiştirecek çok daha büyük bir fırtınanın eşiğindeydi.

Kılıç Arslan, artık sadece bir komutan değil, aynı zamanda devletin geleceği için stratejik kararların alındığı divanın da önemli bir üyesiydi. Nizamülmülk'ün sağ kolu olmuş, Melikşah'ın gençliğine rağmen devlet işlerinde büyük bir olgunluk sergilemesine yardımcı oluyordu.

 Aslıhan ise, Kılıç Arslan'ın eşi olarak saraydaki konumunu güçlendirmişti. Haremlik içinde bilgi ve zekasıyla dikkat çekiyor, özellikle Nizamülmülk'ün eşi Ayşe Hanım ile kurduğu yakın dostluk sayesinde saray siyasetine daha da yakınlaşmıştı.

Ancak, batıdan gelen haberler, yeni ve daha büyük bir tehlikenin habercisiydi. Konstantinopolis'ten gelen tüccarlar ve casuslar, Avrupa'dan büyük bir ordunun yola çıktığını fısıldıyordu. Bu ordular, Kutsal Toprakları "kafirlerin" elinden kurtarmak için yola çıkmış, Hristiyan aleminin dört bir yanından toplanmış askerlerden oluşuyordu: Haçlı Seferleri.

Bir gün, divan salonunda toplanan beyler ve komutanlar, bu yeni tehdidi tartışıyordu. Nizamülmülk'ün yüzünde derin bir endişe vardı. "Sultanım," dedi, "Bizans İmparatoru, Batı'dan gelen bu Haçlı ordularını Anadolu üzerinden göndermek istiyor. Bu, sadece bir Bizans saldırısı değil, tüm Avrupa'nın Selçuklu topraklarına yönelik bir tehdididir."

Melikşah'ın yüzü gerildi. Babası Sultan Alparslan'ın dahi karşılaşmadığı büyüklükte bir düşmanla yüzleşmek zorunda kalacaktı. "Bu orduların sayısı ne kadar Vezirim? Nereden geliyorlar?"

Kılıç Arslan, haritaları inceledi. "Farklı kollardan ilerliyorlar Sultanım. İlk kol, halktan oluşan büyük bir kalabalık, çapulculardan farksızlar. Ancak arkadan, düzenli ordular ve şövalyelerden oluşan çok daha tehlikeli kollar geliyor. Amaçları Kudüs'e ulaşmak ve Anadolu'yu bir geçit olarak kullanmak."

Nizamülmülk, başını salladı. "Bu, tarihin en büyük göçlerinden biri olacak. Eğer bu kalabalıklar Anadolu'dan geçerse, topraklarımız harabeye döner. Melikşah, bu tehdide karşı hazırlıklı olmalıyız. Ordumuzu bir kez daha mobilize etmeliyiz."

Kılıç Arslan, "Sultanım, bu kez savaş farklı olacak. Bizans'ın düzenli ordusundan daha farklı bir düşmanla karşı karşıyayız. Fanatizmle dolu bu insanlar, açlık ve susuzluktan gözleri dönmüş bir şekilde ilerleyecekler. Onları durdurmak için sadece kılıç gücü yetmez, aynı zamanda akıl ve strateji de gereklidir."

Melikşah, omuzlarındaki yükün ağırlığını hissediyordu. Ancak babasından aldığı mirası korumak için kararlıydı. "Pekala beyler. Kılıç Arslan, bu görevi sana emanet ediyorum. Bu orduların Anadolu'dan geçişini engelleyeceksin. Bu, bir ölüm kalım savaşıdır!"

Kılıç Arslan'ın yeni görevi, Aslıhan'ı bir kez daha derin bir endişeye sürüklemişti. Bizans ile savaşmaktan çok daha büyük ve belirsiz bir tehditti bu. Haçlılar... Adları bile korku salıyordu.

Kılıç Arslan yola çıkmadan önceki gece, konağında Aslıhan ile baş başa kaldılar. Ayaz'ın tehdidi geçmiş olsa da, şimdi çok daha büyük bir fırtına kapıdaydı.

"Bu kez daha büyük bir tehlike, değil mi?" diye sordu Aslıhan, sesi titriyordu. "Bu kadar büyük bir orduyu nasıl durduracaksın?"

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın ellerini tuttu. "Biliyorum, Aslıhan. Ama biz Selçukluyuz. Bu toprakları kanımızla, canımızla kazandık. Ve asla teslim olmayacağız. Bu Haçlılar, Kudüs'e ulaşmak istiyorlarsa, önce bizim kılıcımızdan geçmek zorundalar."

Aslıhan, gözleri dolu dolu, Kılıç Arslan'ın güçlü kollarına sığındı. "Dualarım her an seninle olacak, Kılıç Arslan. Ve ben burada, senin arkanı sağlam tutacağım. Melikşah'a ve Nizamülmülk'e destek olacağım."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ı kendine çekti ve sımsıkı sarıldı. "Beni bekle, Aslıhan. Bu savaşı kazanıp geri döneceğim. Ne olursa olsun."

Ertesi sabah, Kılıç Arslan, seçkin askerleriyle birlikte Kayseri'den ayrıldı. Bu kez, arkasında sevdiği eşi, güvendiği bir sultan ve onu destekleyen bir vezir vardı. Ancak önünde, sayıca çok üstün, fanatizmle dolu bir düşman ve Anadolu'nun kaderini belirleyecek çetin bir savaş bekliyordu.

Kılıç Arslan'ın ordusu, ilk Haçlı koluyla Bursa yakınlarındaki İnegöl Ovası'nda karşılaştı. Bu, "Halkın Haçlı Seferi" olarak bilinen, düzensiz ve aç bir kalabalıktı. Kılıç Arslan, bu düzensiz orduyu ciddiye aldı ama onları durdurmak için farklı bir strateji izledi.

Doğrudan bir meydan savaşına girmek yerine, onları Anadolu'nun içlerine çekerek susuzluk ve açlıkla yıprattı. Selçuklu atlıları, Haçlıların tedarik hatlarını kesiyor, küçük gruplar halinde baskınlar düzenleyerek morallerini bozuyordu.

İnegöl Ovası'nın kuru sıcağında, aç ve susuz kalan Haçlılar, kısa sürede disiplinlerini kaybettiler. Kılıç Arslan, bu fırsatı kaçırmadı. Selçuklu ordusu, Haçlıların üzerine şimşek gibi çaktı.

Düzensiz Haçlı kalabalığı, Selçuklu'nun çevik atlıları ve keskin kılıçları karşısında direniş gösteremedi. İnegöl Savaşı, Selçuklu'nun mutlak zaferiyle sonuçlandı. Binlerce Haçlı askeri kılıçtan geçirildi veya esir alındı. Bu, Anadolu'ya gelen ilk Haçlı dalgasının sonu olmuştu.

Kılıç Arslan, bu zaferle büyük bir üne kavuştu. Ancak biliyordu ki, asıl tehlike daha gelmemişti. Bu sadece, büyük fırtınanın ilk damlasıydı.

Kayseri Sarayı'nda ise Aslıhan, İnegöl zaferinin haberini aldığında büyük bir sevinç yaşadı. Halk, Kılıç Arslan'ı bir kez daha kahraman ilan etmişti. Ancak Aslıhan, Batı'dan gelen daha büyük orduların haberlerini de biliyordu. Nizamülmülk de bu konuda endişeliydi.

Bir gün, sarayda toplanan divanda, Nizamülmülk, haritalar üzerinde yeni Haçlı kollarının rotalarını gösteriyordu. "İnegöl'deki zafer, bizi yanıltmasın beyler. Arkadan gelen Haçlı orduları, düzenli askerlerden ve tecrübeli şövalyelerden oluşuyor. Sayıları çok daha fazla. Ve onların liderleri, Avrupa'nın en güçlü kralları ve dükleri."

Melikşah, yüzünde endişe vardı. "Bu kadar büyük bir orduyu nasıl durduracağız Vezirim? Ordularımız yorgun, kaynaklarımız sınırlı."

Kılıç Arslan, zaferinin ardından Kayseri'ye dönmüştü. Divanda söz aldı. "Sultanım, bu ordulara karşı doğrudan bir meydan savaşı intihar olur. Bizans'a karşı uyguladığımız taktikleri daha büyük ölçekte uygulamalıyız. Onları Anadolu'nun içlerine çekmeli, yollarını kesmeli, kuyularını zehirlemeli, erzaklarını yakmalıyız. Toprakları onlara mezar etmeliyiz."

Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ın planını onayladı. "Bu, zorlu ve acımasız bir savaş olacak. Ancak başka seçeneğimiz yok. Anadolu'yu korumak zorundayız!"

Melikşah, son kararını verdi. "Pekala. Kılıç Arslan, ordularımızı yeniden hazırlayın. Anadolu'nun her karış toprağı için savaşacağız!"

Haçlı Seferleri'nin ikinci dalgası, daha düzenli ve daha büyük bir orduyla Anadolu'ya girdi. Kılıç Arslan, onlara karşı yıpratma ve vurkaç taktiklerini uygulamaya devam etti.

Haçlı ordusu, Anadolu'nun çorak topraklarında ilerledikçe, susuzluk, açlık ve Selçuklu'nun sürekli saldırılarıyla büyük kayıplar vermeye başladı. Onlar için Anadolu, adeta bir cehenneme dönmüştü.

Ancak bu savaş, Selçuklu için de büyük fedakarlıklar demekti. Köyler boşaltılıyor, ekinler yakılıyor, insanlar göç etmek zorunda kalıyordu. Aslıhan, Kayseri'de bu fedakarlıklara bizzat şahit oluyordu.

Yaralı askerler geri dönüyor, şehit haberleri geliyordu. Aslıhan, haremlik içinde, yaralı askerlere yardım ediyor, kadınları moral vermeye çalışıyordu.

Bir gün, Kayseri'nin surları üzerinde durmuş, batıdan gelen toz bulutlarına bakarken, Aslıhan'ın yüreği sıkıştı. Bu savaşın sonu ne zaman gelecekti? Kılıç Arslan, yine en ön saftaydı. Onun için endişe ediyordu.

Kılıç Arslan, Haçlı ordularını adım adım Anadolu'nun içlerine çekmeyi başarmıştı. Sonunda, onları Eskişehir yakınlarında, etrafları çevrilmiş bir şekilde sıkıştırdı. Dorileon Savaşı, Haçlı Seferleri'nin kaderini belirleyecek bir çarpışma olacaktı. Selçuklu ordusu, tüm gücüyle Haçlıların üzerine saldırdı.

Savaş alanı, kan ve kılıç sesleriyle yankılanıyordu. Kılıç Arslan, yine en ön saftaydı. Kılıcı, düşmanlarının canına okuyor, askerlerine cesaret veriyordu.

Dorileon Savaşı, uzun ve kanlı geçti. Ancak Selçuklu'nun azmi ve Kılıç Arslan'ın askeri dehası galip geldi. Haçlı ordusu, tarihin en büyük yenilgilerinden birini alarak dağıldı.

Binlerce Haçlı askeri hayatını kaybetti, kalanlar ise perişan halde geri çekilmek zorunda kaldı. Anadolu bir kez daha kurtarılmıştı.

Kılıç Arslan, bu zaferle Anadolu'nun tek hakimi olduğunu bir kez daha tüm dünyaya ilan etmişti. Melikşah'ın tahtı artık sarsılmazdı. Ancak zaferin bedeli ağırdı. Selçuklu toprakları harap olmuş, halk büyük acılar çekmişti. Şimdi, bu toprakları yeniden inşa etme zamanıydı.

Kılıç Arslan, Kayseri'ye bir kez daha kahraman olarak döndüğünde, halk onu coşkuyla karşıladı. Aslıhan, onunla yeniden bir araya geldiğinde, bu kez gözlerinde yaşlar vardı ama bu sevinç gözyaşlarıydı.

"Geri döndün, Kılıç Arslan," dedi Aslıhan, ona sımsıkı sarılırken. "Yine başardın."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın saçlarını öptü. "Senin duaların ve desteğin sayesinde, Aslıhan. Bu, bizim zaferimiz."

Ancak ikisi de biliyordu ki, tarihin tekerleği dönmeye devam edecekti. Haçlı Seferleri'nin tamamen sona ermesi zaman alacak, Selçuklu'yu yeni zorluklar bekleyecekti. Ama artık umutluydu. Birlikte oldukları sürece, her türlü fırtınanın üstesinden gelebilirlerdi.

"Efsane ve Yıkım." Bu iki kelime, onların hayatlarının ve Selçuklu'nun tarihinin özeti olmaya devam edecekti. Nice efsaneler yazılacak, nice yıkımlar yaşanacak ama onların aşkı ve Selçuklu'nun direnişi, yüzyıllar boyu dilden dile dolaşacaktı.

İnegöl ve Dorileon'da kazanılan zaferlerle, Kılıç Arslan'ın adı Anadolu'da bir efsaneye dönüşmüştü. O, sadece bir komutan değil, aynı zamanda Selçuklu'nun direnişinin ve azminin sembolüydü. Kayseri'ye dönüşü, bir kahramanın zafer alayı gibiydi.

Aslıhan, onunla yeniden bir araya geldiğinde, gözlerindeki derin sevgi ve gurur, tüm yorgunluklarını unutturuyordu. Ama her ikisi de biliyordu ki, zaferin sevinci kadar, savaşın bıraktığı izler de derindi.

Anadolu, Haçlı ordularının geçişiyle harabeye dönmüştü. Yakılan köyler, viraneye dönmüş şehirler, boşaltılmış topraklar... Selçuklu'nun bu yaralarını sarma ve devleti yeniden inşa etme görevi, Melikşah'ın genç omuzlarına, Nizamülmülk'ün bilgeliğine ve Kılıç Arslan'ın azmine düşmüştü.

Savaşın ardından geçen aylar, Kayseri'de hummalı bir çalışmaya sahne oldu. Melikşah, Nizamülmülk'ün rehberliğinde, Anadolu'nun dört bir yanına fermanlar göndererek halkı topraklarına geri dönmeye ve yeniden inşa etmeye teşvik etti.

Kılıç Arslan, ordusuyla birlikte Anadolu'nun çeşitli bölgelerine giderek güvenliği sağlıyor, halka yardım eli uzatıyordu. Köyler yeniden kuruluyor, tarlalar ekiliyor, ticaret yolları yeniden açılıyordu. Selçuklu, küllerinden yeniden doğuyordu.

Aslıhan ise, bu yeniden yapılanma sürecinde önemli bir rol üstlenmişti. Sarayın haremlik bölümünde, sadece soylu kadınlar arasında değil, halktan gelen kadınlar arasında da etkili bir figür haline gelmişti.

 Kılıç Arslan'ın yokluğunda, savaşta şehit düşenlerin ailelerine destek oluyor, yaralıların bakımında gönüllülere önderlik ediyordu. Onun zekası ve şefkati, halk arasında da büyük saygı görmesini sağlamıştı. Özellikle kadınlar arasında, "Aslıhan Ana" olarak anılmaya başlamıştı.

Bir öğleden sonra, Aslıhan, Kayseri'deki bir hastanede yaralı askerleri ziyaret ederken, genç bir asker acı içinde kıvranıyordu. Yara iltihaplanmıştı ve durumu ağırdı. Aslıhan, hemen tabipleri çağırdı ve askerin bakımıyla bizzat ilgilendi.

Onun bu fedakarlığı ve merhameti, askerler arasında hızla yayıldı. Kılıç Arslan'ın karısı, sadece bir soylu değil, aynı zamanda halkının acılarına ortak olan bir kadındı.

Melikşah'ın liderliği de bu dönemde daha da pekişmişti. Genç Sultan, savaşın getirdiği yıkıma rağmen halkının yanında olmuş, onlara umut aşılamıştı. Nizamülmülk ile birlikte aldığı kararlar, Selçuklu'nun geleceğini şekillendiriyordu. Özellikle Bizans ile yeni bir barış antlaşması imzalanması, Anadolu'ya kısa bir süre için de olsa huzur getirmişti. Ancak bu barış, Haçlı Seferleri'nin sürekli tehdidi altında, kırılgan bir zeminde duruyordu.

Kılıç Arslan, Anadolu'nun dört bir yanındaki görevlerini tamamlayıp Kayseri'ye döndüğünde, Aslıhan'ın ne kadar değiştiğini fark etti. O artık sadece sevdiği kadın değil, aynı zamanda halkının sevgisini kazanmış, güçlü bir lider figürüydü. Akşamları konağında Aslıhan ile oturduklarında, gündüz yaşadıkları zorlukları, yeniden inşa edilen köyleri, gülen yüzleri konuşuyorlardı.

"Kayseri'ye döndüğümde," dedi Kılıç Arslan bir akşam, "Halkın sana olan sevgisine şahit oldum, Aslıhan. Sen de bir kahramansın. Bu devlete sadece kılıçla değil, şefkatle de hizmet ediyorsun."

Aslıhan gülümsedi. "Senin yanı başında olmak, bana güç veriyor Kılıç Arslan. Ve bu halk, nice acılar çekti. Onlara bir nebze olsun destek olabilmek, benim için de bir onur."

Ancak bu barış ortamı, uzun sürmeyecekti. Batıdan gelen yeni haberler, Haçlı Seferleri'nin bitmediğini, aksine daha da şiddetlenerek devam edeceğini gösteriyordu. Avrupa'nın dört bir yanından yeni ordular toplanıyor, Anadolu üzerinden Kutsal Topraklar'a ulaşmak için yola çıkıyorlardı. Bu sefer, daha büyük, daha organize ve daha acımasız olacakları kesindi.

Bir divan toplantısında, Nizamülmülk, yüzünde derin bir endişeyle konuştu. "Sultanım, yeni Haçlı orduları yola çıktı. Bu kez, daha tecrübeli komutanlar ve daha disiplinli askerler var. Ve amaçları, Anadolu'yu tamamen ele geçirmek."

Melikşah'ın yüzü gerildi. "Demek bu savaşın sonu yok! Ne yapmalıyız Kılıç Arslan? Ordularımız yorgun, halkımız henüz savaşın yaralarını sarmadı."

Kılıç Arslan, derin bir nefes aldı. "Sultanım, Bizans ile olan barış antlaşmamızı kullanmalıyız. Bizans İmparatoru'nu Haçlılara karşı bize destek olmaya ikna etmeliyiz. Haçlılar, Bizans için de bir tehdittir. Ayrıca, Anadolu'daki yerel beylikleri ve Türkmen aşiretlerini bir araya getirmeliyiz. Bu savaş, sadece Selçuklu'nun değil, tüm Anadolu'nun savaşıdır."

Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ın önerisini destekledi. "Evet, bu bir birlik meselesi. Bizans ile ittifak, Haçlılara karşı bizi daha güçlü kılacaktır."

Melikşah, zor bir karar verdi. "Pekala. Kılıç Arslan, bu görevi sana emanet ediyorum. Bizans İmparatoru ile görüşeceksin. Ve Anadolu'daki tüm Türk beyliklerini Haçlılara karşı bir araya getireceksin. Bu, tarihimizin en kritik mücadelesi olacak!"

Kılıç Arslan, başını salladı. Bu, en tehlikeli görevlerinden biri olacaktı. Sadece kılıcıyla değil, aynı zamanda diplomasisi ve ikna kabiliyetiyle de savaşacaktı. Bir yandan Bizans gibi kadim bir düşmanı ittifaka ikna etmek, diğer yandan da Anadolu'nun farklı beyliklerini bir çatı altında toplamak, devasa bir işti.

Kılıç Arslan, Bizans'a gitmek üzere yola çıkmadan önce, Aslıhan ile vedalaştı. Bu kez ayrılıkları daha farklıydı. Aslıhan, sadece bir eş olarak değil, aynı zamanda devletin geleceği için endişelenen bir partner olarak onun yanındaydı.

"Kendine dikkat et, Kılıç Arslan," dedi Aslıhan, gözleri dolu doluydu. "Bu kez sadece canını değil, Selçuklu'nun kaderini de taşıyorsun."

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın ellerini öptü. "Döneceğim, Aslıhan. Ve bu kez, Anadolu'ya kalıcı bir barış getireceğim. Sonra, bu destanı birlikte tamamlayacağız."

Kılıç Arslan'ın atı, Kayseri'nin kapılarından geçip batıya doğru ilerlerken, Aslıhan arkasından bakıyordu. Güneş batarken, gökyüzü kızıl ve mor tonlara bürünüyordu. Tıpkı Selçuklu'nun geleceği gibi... Hem umut dolu, hem de belirsiz. "Efsane ve Yıkım" destanı, yeni bir sayfa açıyor, Kılıç Arslan'ın en büyük diplomatik ve askeri mücadelesi başlıyordu.

📖 Hikayeye Devam Et

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 7 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.

 Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi", Osmanlı İmparatorluğu’nun entrikalar, ihanetler ve kudret dolu döneminde geçen; aşk, savaş ve taht mücadelesini derinlemesine işleyen epik bir tarihi romandır. Saray entrikalarının gölgesinde kalan bir sultanın hikâyesi, ihanetle yoğrulmuş dostluklar ve kanla yazılmış bir kader… Tarihi roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt


➡️ Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 7: Diplomasinin Kılıcı ve Çan Sesleri Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (111) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)