✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

10 Ağustos 2025 Pazar

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 9: Yeni Bir Fırtına ve Aşkın Sınavı Online Oku

 


Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi,Osmanlı tarihi roman,tarihi aşk romanı,Osmanlı saray entrikaları,sultanın hikayesi,taht mücadelesi roman,ihanet ve savaş romanı,Osmanlı İmparatorluğu kitap,tarihi kurgu roman,entrika dolu romanlar,Osmanlı dizileri tadında roman,padişah dönemi hikayesi,tarih severler için kitap,destansı tarihi roman,Osmanlı aşk ve ihanet hikayesi


Anadolu, Kılıç Arslan'ın dehası ve Selçuklu'nun azmi sayesinde yeniden ayağa kalkmış, yaralarını sarmaya başlamıştı. Köyler yeniden kuruluyor, tarlalar bereketleniyor, Kayseri bir kez daha ilmin ve sanatın merkezi haline geliyordu. Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın evlilikleri, bu dirilişin sembolü olmuş, onların aşkı savaşın ve yıkımın ortasında bir efsane gibi parlamıştı. Ancak gökyüzündeki bulutlar yeniden kararıyor, batıdan gelen fısıltılar, daha büyük ve daha acımasız bir fırtınanın yaklaştığını haber veriyordu. Üçüncü Haçlı Seferi, kapıdaydı.

Melikşah'ın genç yaşına rağmen sergilediği olgun liderlik, Nizamülmülk'ün bilge rehberliği ve Kılıç Arslan'ın her geçen gün artan itibarı, Selçuklu'yu bu yeni tehdide karşı daha güçlü kılıyordu. Bizans ile yapılan kırılgan barış devam ediyor, ancak Haçlıların Anadolu'ya yönelik bitmek bilmeyen emelleri, her an bir patlamaya dönüşebilirdi.

Kılıç Arslan, son zaferlerinin ardından Kayseri'de geçirdiği birkaç ay, hem dinlenmek hem de ailesiyle vakit geçirmek için bir fırsat olmuştu. Aslıhan ile olan bağları, savaşların getirdiği her ayrılıkta daha da güçleniyordu. Bir öğleden sonra, Kayseri'nin yemyeşil bahçelerinden birinde, Aslıhan, Kılıç Arslan'a müjdeli haberi verdi.

"Kılıç Arslan," dedi, gözleri parlıyordu. "Bir bebek bekliyoruz."

Kılıç Arslan'ın yüzünde, savaşların ve endişelerin yerini saf bir sevinç aldı. Aslıhan'ı kollarına aldı ve sıkıca sarıldı. "Allah'a şükürler olsun, Aslıhan! Bu, bizim için yeni bir başlangıç, yeni bir umut."

Bu haber, sarayda da büyük bir sevinçle karşılandı. Melikşah ve Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ı tebrik etti. Selçuklu hanedanı, geleceğe daha umutla bakıyordu. Ancak bu kişisel sevinç, çok geçmeden yeni bir tehdidin gölgesinde kalacaktı.

Konstantinopolis'ten ve Anadolu'nun batı sınırlarından gelen istihbarat raporları, yeni Haçlı ordularının büyüklüğü ve hazırlığı hakkında korkutucu detaylar içeriyordu. Bu kez, başında Avrupa'nın en güçlü monarklarından ikisi, Alman İmparatoru Frederick Barbarossa ve İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard'ın bulunduğu ordular geliyordu. Fransız Kralı Philip Augustus'un ordusu da yoldaydı. Amaçları, önceki seferlerden farklı olarak, Anadolu'yu kalıcı olarak ele geçirmek, Selçuklu'yu tamamen ortadan kaldırmaktı.

Nizamülmülk, divanda toplanan beylere durumu anlattığında, salonu derin bir sessizlik kapladı. "Sultanım, bu kez karşı karşıya olduğumuz düşman, önceki seferlerden çok daha organize ve güçlü. Barbarossa'nın ordusu disiplinli ve tecrübeli. Richard ise savaş meydanında eşsiz bir komutan."

Melikşah'ın yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Anadolu, bir kez daha büyük bir sınavdan geçecek. Ne yapmalıyız Kılıç Arslan? Ordularımız henüz tamamen toparlanamadı."

Kılıç Arslan, ayağa kalktı. "Sultanım, önceki seferlerde uyguladığımız stratejileri daha da geliştirmeliyiz. Haçlıları Anadolu'nun içlerine çekmeli, yıpratmalı ve açlıkla susuzlukla terbiye etmeliyiz. Ancak bu kez, düşmanın gücünü ve kararlılığını asla hafife almamalıyız. Bu, tek bir zaferle bitecek bir savaş değil, uzun soluklu bir mücadele olacak."

Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ın sözlerini onayladı. "Evet. Ayrıca, Bizans ile olan ittifakımızı daha da güçlendirmeliyiz. Onların desteği, Haçlıların ilerlemesini yavaşlatacaktır. Özellikle, Haçlıların tedarik hatlarını kesmek ve erzak bulmalarını engellemek için Bizans'ın yardımı hayati öneme sahip."

Melikşah, kararlı bir şekilde konuştu. "Pekala beyler. Kılıç Arslan, ordunun başında sen olacaksın. Tüm Anadolu, senin liderliğinde bu yeni fırtınaya karşı direnecek. Nizamülmülk, sen de sarayda diplomasi ve lojistik desteği sağlayacaksın. Bu savaş, Selçuklu'nun varoluş mücadelesidir!"

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın hamileliğinin bu zorlu döneme denk gelmesinden dolayı endişeliydi. Onu yalnız bırakmak istemiyordu ama görevi onu çağırıyordu. Ayrılmadan önceki son akşam, Aslıhan ile konağında baş başa kaldılar.

"Kılıç Arslan," dedi Aslıhan, elini karnına koyarak. "Bu kez içimde bir can taşıyorum. Lütfen kendine çok dikkat et. Bebeğimizin babasına ihtiyacı var."

Kılıç Arslan, Aslıhan'a sarıldı. "Biliyorum, Aslıhan. Bu kez daha dikkatli olacağım. Ve senin duaların, benim zırhım olacak. Melikşah ve Nizamülmülk, senin bu saraydaki desteğine güveniyorlar. Sen burada olmasan, ben cephede gözüm arkada kalırdı."

Aslıhan başını salladı. Kılıç Arslan'ın sözleri ona güç veriyordu. Bu savaşta herkesin bir rolü vardı ve o da kendi üzerine düşeni yapacaktı.

Ertesi sabah, Kılıç Arslan, toplanan ordularıyla birlikte Kayseri'den ayrıldı. Onun atının toynak sesleri, Haçlı Seferleri'nin yeni dalgasının ayak seslerine karışıyordu. Anadolu, bir kez daha kan ve kılıç sesleriyle yankılanacak, efsane ve yıkım, yeni bir sayfa açacaktı.

Alman İmparatoru Frederick Barbarossa'nın ordusu, Bizans topraklarından Anadolu'ya girdiğinde, karşılaştıkları ilk şey, Kılıç Arslan'ın ustaca planlanmış yıpratma taktikleri oldu. Bizans İmparatoru'nun da desteğiyle, Haçlıların geçiş yolları kesiliyor, su kaynakları zehirleniyor veya saklanıyor, erzak hatları sürekli baskına uğruyordu. Haçlılar, her adımda Selçuklu'nun gölgesini enselerinde hissediyorlardı.

Barbarossa'nın ordusu, Anadolu'nun çorak topraklarında ilerledikçe, açlık ve susuzlukla mücadele etmek zorunda kaldı. Askerler arasında hastalıklar yayılıyor, moraller düşüyordu. Kılıç Arslan'ın küçük ve çevik birlikleri, düşmanı bir an bile rahat bırakmıyordu. Gece baskınları, ani saldırılar, Haçlıları sürekli tetikte tutuyordu.

Ancak Barbarossa, tecrübeli bir liderdi. Kılıç Arslan'ın taktiklerine karşı koymak için elinden geleni yapıyordu. Disiplini elden bırakmıyor, ordusunu bir arada tutmaya çalışıyordu. Konya yakınlarında, iki büyük ordu karşı karşıya geldi. Bu, İkinci Haçlı Seferi'ndeki Dorileon'dan bile daha büyük bir savaş olacaktı.

Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu dar bir alana sıkıştırmış, onların sayısal üstünlüğünü boşa çıkarmaya çalışmıştı. Savaş, tüm şiddetiyle başladı. Kılıç Arslan, ordusunun başında, bir aslan gibi savaşıyor, kılıcını ustaca savurarak düşman saflarını yarıyordu. Selçuklu okçuları, gökyüzünü ok yağmuruyla kaplıyor, Haçlı şövalyelerini zırhlarının en zayıf noktalarından vuruyordu.

Barbarossa, savaş meydanında Selçuklu'nun azmi ve Kılıç Arslan'ın dehası karşısında zor anlar yaşıyordu. Ordusu, ağır kayıplar veriyordu. Ancak Barbarossa, geri çekilmek istemiyordu. O, kutsal bir savaşa inanıyordu ve ölümü bile göze almıştı.

Kayseri'de ise Aslıhan, her geçen gün büyüyen karnıyla birlikte, savaşın haberlerini endişeyle bekliyordu. Her gelen haberci, yüreğine bir kor düşürüyor, Kılıç Arslan'ın güvende olması için dualar ediyordu. Saraydaki diğer kadınlar, Aslıhan'a destek oluyor, onu teselli etmeye çalışıyordu.

Nizamülmülk de sarayda gergin bir bekleyiş içindeydi. Bu savaş, Selçuklu'nun geleceğini belirleyecek, kader anıydı. Melikşah, taht odasında sessizce oturmuş, gelecek haberleri bekliyordu. Genç Sultan, omuzlarındaki yükün ağırlığını her zamankinden daha fazla hissediyordu.

Günler, haftalar birbirini kovaladı. Savaşın belirsizliği, Kayseri'nin üzerinde bir kâbus gibiydi. Halk, camilerde toplanıp zafer duaları ediyordu. Aslıhan, Kılıç Arslan'ın geri döneceğine dair inancını asla kaybetmiyordu.

Nihayet, Konya'dan bir haberci geldi. Nefes nefese, toz içinde, atından iner inmez divan salonuna koştu. "Sultanım! Müjde! Emir Kılıç Arslan... Barbarossa'nın ordusunu bozguna uğrattı!"

Salon bir anda sevinç çığlıklarıyla doldu. Nizamülmülk, gözleri dolu dolu, Allah'a şükretti. Melikşah, tahtından fırladı. Aslıhan ise, haberi duyduğunda olduğu yere yığıldı, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Kılıç Arslan geri dönüyordu!

Konya yakınlarındaki büyük savaş, Selçuklu'nun mutlak zaferiyle sonuçlanmıştı. Frederick Barbarossa, ordusunun büyük bir kısmını kaybederek perişan bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak talihsiz Alman İmparatoru, daha sonra Anadolu'da bir nehirde boğularak hayatını kaybedecek ve ordusu tamamen dağılacaktı.

Kılıç Arslan, yorgun ama mağrur bir şekilde Kayseri'ye döndüğünde, halk onu bir kez daha kahraman ilan etti. Bu kez, kazanılan zaferin anlamı çok daha büyüktü. Anadolu'nun bağımsızlığı, bir kez daha Selçuklu'nun azmi sayesinde korunmuştu.

Aslıhan, Kılıç Arslan'a koştuğunda, gözlerinde sevgi ve gurur vardı. Karınında büyüyen bebekle birlikte, yeni bir umut taşıyordu. Kılıç Arslan, Aslıhan'a sarılırken, artık sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda bir baba olmanın sorumluluğunu da hissediyordu.

"Geri döndün," diye fısıldadı Aslıhan, gözleri yaşlarla doluydu. "Ve bu kez, oğlumuz da seni bekliyor."

Kılıç Arslan gülümsedi. "Evet, Aslıhan. Her şeyin bir bedeli vardı ama bu zafer, bu yeniden doğuş, her şeye değer."

Ancak savaşın izleri hala derindi. Toprakların yeniden inşası devam edecek, Bizans ile olan kırılgan barışın sürdürülmesi gerekecek ve Batı'dan gelen diğer Haçlı kollarıyla mücadele devam edecekti. Ancak Selçuklu, artık çok daha güçlü, çok daha birleşikti.

"Efsane ve Yıkım." Bu iki kelime, Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın hayatlarının ve Selçuklu'nun tarihinin özeti olmaya devam edecekti. Nice efsaneler yazılacak, nice yıkımlar yaşanacak ama onların aşkı ve Selçuklu'nun direnişi, yüzyıllar boyu dilden dile dolaşacaktı.

Dorileon ve Kadmos'taki destansı zaferlerin ardından, Kılıç Arslan, Selçuklu'nun üzerine çöken Haçlı gölgesini dağıtmıştı. Kayseri'ye dönüşü, bir kahramanlık destanının zirvesiydi. Halkın coşkusu, Kılıç Arslan'ın yorgunluğunu hafifletirken, Aslıhan'ın onu kucaklaması, tüm savaşların ve ayrılıkların acısını unutturuyordu.

Ancak kazanılan zafer, aynı zamanda büyük bir yıkımın da habercisiydi. Anadolu, yıllarca süren savaşlar ve Haçlıların geçişiyle harabeye dönmüştü. Şimdi, Selçuklu'nun üzerine düşen görev, bu toprakları küllerinden yeniden doğurmaktı.

Melikşah'ın genç ama kararlı liderliği, Nizamülmülk'ün engin bilgeliği ve Kılıç Arslan'ın her geçen gün artan itibarı, Selçuklu'yu bu yeni tehdide karşı daha güçlü kılıyordu. Bizans ile yapılan kırılgan barış devam ediyor, ancak Haçlıların Anadolu'ya yönelik bitmek bilmeyen emelleri, her an bir patlamaya dönüşebilirdi.

Kılıç Arslan, son zaferlerinin ardından Kayseri'de geçirdiği birkaç ay, hem dinlenmek hem de ailesiyle vakit geçirmek için bir fırsat olmuştu. Aslıhan ile olan bağları, savaşların getirdiği her ayrılıkta daha da güçleniyordu.

Bir öğleden sonra, Kayseri'nin yemyeşil bahçelerinden birinde, Aslıhan, Kılıç Arslan'a müjdeli haberi verdi.

"Kılıç Arslan," dedi, gözleri parlıyordu. "Bir bebek bekliyoruz."

Kılıç Arslan'ın yüzünde, savaşların ve endişelerin yerini saf bir sevinç aldı. Aslıhan'ı kollarına aldı ve sıkıca sarıldı. "Allah'a şükürler olsun, Aslıhan! Bu, bizim için yeni bir başlangıç, yeni bir umut."

Bu haber, sarayda da büyük bir sevinçle karşılandı. Melikşah ve Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ı tebrik etti. Selçuklu hanedanı, geleceğe daha umutla bakıyordu. Ancak bu kişisel sevinç, çok geçmeden yeni bir tehdidin gölgesinde kalacaktı.

Konstantinopolis'ten ve Anadolu'nun batı sınırlarından gelen istihbarat raporları, yeni Haçlı ordularının büyüklüğü ve hazırlığı hakkında korkutucu detaylar içeriyordu. Bu kez, başında Avrupa'nın en güçlü monarklarından ikisi, Alman İmparatoru Frederick Barbarossa ve İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard'ın bulunduğu ordular geliyordu.

Fransız Kralı Philip Augustus'un ordusu da yoldaydı. Amaçları, önceki seferlerden farklı olarak, Anadolu'yu kalıcı olarak ele geçirmek, Selçuklu'yu tamamen ortadan kaldırmaktı.

Nizamülmülk, divanda toplanan beylere durumu anlattığında, salonu derin bir sessizlik kapladı. "Sultanım, bu kez karşı karşıya olduğumuz düşman, önceki seferlerden çok daha organize ve güçlü. Barbarossa'nın ordusu disiplinli ve tecrübeli. Richard ise savaş meydanında eşsiz bir komutan."

Melikşah'ın yüzünde ciddi bir ifade vardı. "Anadolu, bir kez daha büyük bir sınavdan geçecek. Ne yapmalıyız Kılıç Arslan? Ordularımız henüz tamamen toparlanamadı."

Kılıç Arslan, ayağa kalktı. "Sultanım, önceki seferlerde uyguladığımız stratejileri daha da geliştirmeliyiz. Haçlıları Anadolu'nun içlerine çekmeli, yıpratmalı ve açlıkla susuzlukla terbiye etmeliyiz. Ancak bu kez, düşmanın gücünü ve kararlılığını asla hafife almamalıyız. Bu, tek bir zaferle bitecek bir savaş değil, uzun soluklu bir mücadele olacak."

Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ın sözlerini onayladı. "Evet. Ayrıca, Bizans ile olan ittifakımızı daha da güçlendirmeliyiz. Onların desteği, Haçlıların ilerlemesini yavaşlatacaktır. Özellikle, Haçlıların tedarik hatlarını kesmek ve erzak bulmalarını engellemek için Bizans'ın yardımı hayati öneme sahip."

Melikşah, kararlı bir şekilde konuştu. "Pekala beyler. Kılıç Arslan, ordunun başında sen olacaksın. Tüm Anadolu, senin liderliğinde bu yeni fırtınaya karşı direnecek. Nizamülmülk, sen de sarayda diplomasi ve lojistik desteği sağlayacaksın. Bu savaş, Selçuklu'nun varoluş mücadelesidir!"

Kılıç Arslan, Aslıhan'ın hamileliğinin bu zorlu döneme denk gelmesinden dolayı endişeliydi. Onu yalnız bırakmak istemiyordu ama görevi onu çağırıyordu. Ayrılmadan önceki son akşam, Aslıhan ile konağında baş başa kaldılar.

"Kılıç Arslan," dedi Aslıhan, elini karnına koyarak. "Bu kez içimde bir can taşıyorum. Lütfen kendine çok dikkat et. Bebeğimizin babasına ihtiyacı var."

Kılıç Arslan, Aslıhan'a sarıldı. "Biliyorum, Aslıhan. Bu kez daha dikkatli olacağım. Ve senin duaların, benim zırhım olacak. Melikşah ve Nizamülmülk, senin bu saraydaki desteğine güveniyorlar. Sen burada olmasan, ben cephede gözüm arkada kalırdı."

Aslıhan başını salladı. Kılıç Arslan'ın sözleri ona güç veriyordu. Bu savaşta herkesin bir rolü vardı ve o da kendi üzerine düşeni yapacaktı.

Ertesi sabah, Kılıç Arslan, toplanan ordularıyla birlikte Kayseri'den ayrıldı. Onun atının toynak sesleri, Haçlı Seferleri'nin yeni dalgasının ayak seslerine karışıyordu. Anadolu, bir kez daha kan ve kılıç sesleriyle yankılanacak, efsane ve yıkım, yeni bir sayfa açacaktı.

Alman İmparatoru Frederick Barbarossa'nın ordusu, Bizans topraklarından Anadolu'ya girdiğinde, karşılaştıkları ilk şey, Kılıç Arslan'ın ustaca planlanmış yıpratma taktikleri oldu.

Bizans İmparatoru'nun da desteğiyle, Haçlıların geçiş yolları kesiliyor, su kaynakları zehirleniyor veya saklanıyor, erzak hatları sürekli baskına uğruyordu. Haçlılar, her adımda Selçuklu'nun gölgesini enselerinde hissediyorlardı.

Barbarossa'nın ordusu, Anadolu'nun çorak topraklarında ilerledikçe, açlık ve susuzlukla mücadele etmek zorunda kaldı. Askerler arasında hastalıklar yayılıyor, moraller düşüyordu. Kılıç Arslan'ın küçük ve çevik birlikleri, düşmanı bir an bile rahat bırakmıyordu. Gece baskınları, ani saldırılar, Haçlıları sürekli tetikte tutuyordu.

Ancak Barbarossa, tecrübeli bir liderdi. Kılıç Arslan'ın taktiklerine karşı koymak için elinden geleni yapıyordu. Disiplini elden bırakmıyor, ordusunu bir arada tutmaya çalışıyordu. Konya yakınlarında, iki büyük ordu karşı karşıya geldi. Bu, İkinci Haçlı Seferi'ndeki Dorileon'dan bile daha büyük bir savaş olacaktı.

Kılıç Arslan, Haçlı ordusunu dar bir alana sıkıştırmış, onların sayısal üstünlüğünü boşa çıkarmaya çalışmıştı. Savaş, tüm şiddetiyle başladı. Kılıç Arslan, ordusunun başında, bir aslan gibi savaşıyor, kılıcını ustaca savurarak düşman saflarını yarıyordu. Selçuklu okçuları, gökyüzünü ok yağmuruyla kaplıyor, Haçlı şövalyelerini zırhlarının en zayıf noktalarından vuruyordu.

Barbarossa, savaş meydanında Selçuklu'nun azmi ve Kılıç Arslan'ın dehası karşısında zor anlar yaşıyordu. Ordusu, ağır kayıplar veriyordu. Ancak Barbarossa, geri çekilmek istemiyordu. O, kutsal bir savaşa inanıyordu ve ölümü bile göze almıştı.

Kayseri'de ise Aslıhan, her geçen gün büyüyen karnıyla birlikte, savaşın haberlerini endişeyle bekliyordu. Her gelen haberci, yüreğine bir kor düşürüyor, Kılıç Arslan'ın güvende olması için dualar ediyordu. Saraydaki diğer kadınlar, Aslıhan'a destek oluyor, onu teselli etmeye çalışıyordu.

Nizamülmülk de sarayda gergin bir bekleyiş içindeydi. Bu savaş, Selçuklu'nun geleceğini belirleyecek, kader anıydı. Melikşah, taht odasında sessizce oturmuş, gelecek haberleri bekliyordu. Genç Sultan, omuzlarındaki yükün ağırlığını her zamankinden daha fazla hissediyordu.

Günler, haftalar birbirini kovaladı. Savaşın belirsizliği, Kayseri'nin üzerinde bir kâbus gibiydi. Halk, camilerde toplanıp zafer duaları ediyordu. Aslıhan, Kılıç Arslan'ın geri döneceğine dair inancını asla kaybetmiyordu.

Nihayet, Konya'dan bir haberci geldi. Nefes nefese, toz içinde, atından iner inmez divan salonuna koştu. "Sultanım! Müjde! Emir Kılıç Arslan... Barbarossa'nın ordusunu bozguna uğrattı!"

Salon bir anda sevinç çığlıklarıyla doldu. Nizamülmülk, gözleri dolu dolu, Allah'a şükretti. Melikşah, tahtından fırladı. Aslıhan ise, haberi duyduğunda olduğu yere yığıldı, gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Kılıç Arslan geri dönüyordu!

Konya yakınlarındaki büyük savaş, Selçuklu'nun mutlak zaferiyle sonuçlanmıştı. Frederick Barbarossa, ordusunun büyük bir kısmını kaybederek perişan bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı. Ancak talihsiz Alman İmparatoru, daha sonra Anadolu'da bir nehirde boğularak hayatını kaybedecek ve ordusu tamamen dağılacaktı.

Kılıç Arslan, yorgun ama mağrur bir şekilde Kayseri'ye döndüğünde, halk onu bir kez daha kahraman ilan etti. Bu kez, kazanılan zaferin anlamı çok daha büyüktü. Anadolu'nun bağımsızlığı, bir kez daha Selçuklu'nun azmi sayesinde korunmuştu.

Aslıhan, Kılıç Arslan'a koştuğunda, gözlerinde sevgi ve gurur vardı. Karınında büyüyen bebekle birlikte, yeni bir umut taşıyordu. Kılıç Arslan, Aslıhan'a sarılırken, artık sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda bir baba olmanın sorumluluğunu da hissediyordu.

"Geri döndün," diye fısıldadı Aslıhan, gözleri yaşlarla doluydu. "Ve bu kez, oğlumuz da seni bekliyor."

Kılıç Arslan gülümsedi. "Evet, Aslıhan. Her şeyin bir bedeli vardı ama bu zafer, bu yeniden doğuş, her şeye değer."

Ancak savaşın izleri hala derindi. Toprakların yeniden inşası devam edecek, Bizans ile olan kırılgan barışın sürdürülmesi gerekecek ve Batı'dan gelen diğer Haçlı kollarıyla mücadele devam edecekti. Ancak Selçuklu, artık çok daha güçlü, çok daha birleşikti.

"Efsane ve Yıkım." Bu iki kelime, Kılıç Arslan ve Aslıhan'ın hayatlarının ve Selçuklu'nun tarihinin özeti olmaya devam edecekti. Nice efsaneler yazılacak, nice yıkımlar yaşanacak ama onların aşkı ve Selçuklu'nun direnişi, yüzyıllar boyu dilden dile dolaşacaktı.

Frederick Barbarossa'nın ordusunun Konya yakınlarında aldığı ağır yenilgi ve Alman İmparatoru'nun talihsiz ölümü, Selçuklu için büyük bir nefes alma fırsatı yaratmıştı. Ancak Haçlı Seferleri bitmemişti. Batıdan gelen diğer büyük ordular,

 Anadolu'ya doğru ilerlemeye devam ediyordu. Özellikle İngiltere Kralı Aslan Yürekli Richard ve Fransa Kralı Philip Augustus'un liderliğindeki kollar, Selçuklu'nun üzerine çöken yeni bir gölgeydi.

Kılıç Arslan, Konya zaferinin ardından Kayseri'ye döndüğünde, yorgunluğuna rağmen yüzünde bir zaferin gururu vardı. Aslıhan'ın onu kucaklaması, karınındaki büyüyen canın müjdesi, bu zorlu günlerin en büyük tesellisiydi. Ancak kılıcını kınına sokmak için henüz çok erkendi.

Melikşah ve Nizamülmülk, Kılıç Arslan'ı divan salonunda karşıladılar. Haberler hızlı yayılıyordu. "Emir," dedi Melikşah, "Barbarossa'nın yenilgisi büyük bir moral kaynağı oldu. Ama diğer kralların orduları çok daha güçlü ve öfkeliler. Özellikle Aslan Yürekli Richard'ın Anadolu'dan geçmek için her yolu deneyeceği söyleniyor."

Kılıç Arslan başını salladı. "Sultanım, Richard'ın ünü kulağımıza kadar geldi. O, sıradan bir kral değil, savaş meydanında eşsiz bir komutan. Ancak Anadolu, onun için de bir mezar olabilir."

Nizamülmülk, haritalar üzerinde eliyle bir bölgeyi işaret etti. "Richard'ın ordusu, deniz yoluyla Akdeniz kıyılarına ulaştı. Oradan karadan ilerleyerek Kudüs'e ulaşmayı hedefliyor. Bu, daha önce karşılaştığımız Haçlılardan farklı bir strateji. Sahil bölgelerimiz ve geçitlerimiz tehdit altında."

Kılıç Arslan, hızla bir plan oluşturdu. "Bizans İmparatoru ile yaptığımız ittifakı bu kez daha aktif kullanmalıyız Vezirim. Onların donanması, Richard'ın ikmal hatlarını kesmeli, denizden gelecek takviyeleri engellemelidir.

Karada ise, onların ilerlemesini yavaşlatmak ve yıpratmak için yeni taktikler geliştirmeliyiz. Bu kez, düşmanı denizde ve karada aynı anda yıpratacağız."

Melikşah, Kılıç Arslan'ın kararlılığından etkilendi. "Pekala Emir. Sana güveniyorum. Bu kez de Anadolu'yu kurtaracak olan sensin!"

Kılıç Arslan, kısa bir dinlenmenin ardından yeniden yola çıktı. Bu kez hedef, Anadolu'nun güney kıyılarıydı. Yolda, Bizans İmparatoru'nun gönderdiği elçilerle buluştu ve Richard'ın ordusu hakkındaki son istihbaratları aldı.

Bizans, Kılıç Arslan'ın talebine uyarak, Richard'ın Akdeniz'deki gemilerini hedef almaya başlamıştı.

Kılıç Arslan'ın stratejisi, Richard'ın ordusunu kıyı şeridinde, dar geçitlerde ve kalelerde oyalamak, iç bölgelere ilerlemelerini engellemekti.

Özellikle Toros Dağları'nın geçitleri, Selçuklu'nun savunması için kilit öneme sahipti. Selçuklu atlıları, Richard'ın ordusunun etrafında bir fırtına gibi dönüyor, ani baskınlarla düşmanı şaşırtıyor ve tedariklerini kesiyordu.

Aslan Yürekli Richard, Anadolu'da karşılaştığı bu direnç karşısında şaşkına döndü. Selçuklu'nun bu denli organize ve dirençli olmasını beklemiyordu. Kılıç Arslan'ın taktikleri, onun meşhur şövalyelerini bile çaresiz bırakıyordu. Richard, savaş meydanında ne kadar cesur olsa da, Anadolu'nun coğrafyası ve Selçuklu'nun vurkaç taktikleri karşısında zorlanıyordu.

Kayseri'de ise Aslıhan'ın heyecanlı bekleyişi devam ediyordu. Karnı her geçen gün büyüyor, bebeklerinin gelişini sabırsızlıkla bekliyordu. Ancak Kılıç Arslan'ın yokluğu ve savaşın belirsizliği, onun yüreğini sıkıştırıyordu. Sarayda, Nizamülmülk ve diğer beyler, Kılıç Arslan'dan gelecek haberleri dört gözle bekliyorlardı.

Aslıhan, Kılıç Arslan'ın güvenliği için dualar ederken, bir yandan da Kayseri'deki darüşşifada gönüllü çalışmaya devam ediyordu. Yaralı askerlerin bakımıyla bizzat ilgileniyor, onların morallerini yüksek tutmaya çalışıyordu. Onun varlığı, Kayseri halkı için bir umut ışığı, bir dayanışma sembolüydü.

Bir akşam, Aslıhan, konağında Kılıç Arslan'ın dönüşünü beklerken, içerideki sancılarla irkildi. Doğum sancıları başlamıştı. Saraydaki ebeler ve Ayşe Hanım, hemen Aslıhan'ın yanına koştular.

 Uzun ve zorlu bir bekleyişin ardından, sabaha karşı, Kayseri Sarayı'nda bir bebek sesi yankılandı. Aslıhan, gözleri yaşlarla dolu, sağlıklı bir erkek çocuk dünyaya getirmişti.

Bu haber, Kılıç Arslan'a ulaşana kadar günler sürecekti. Ancak Kayseri'de, savaşın gölgesinde bir umut ışığı doğmuştu. Melikşah, Kılıç Arçlan'ın oğlunun dünyaya gelişini büyük bir sevinçle karşıladı. Bebeğe Rükneddin adı verildi.

Bu, Selçuklu'nun geleceği için yeni bir umuttu.

Kılıç Arslan, Richard'ın ordusunu Tarsus yakınlarında bir kez daha durdurmayı başardı. Kılıç Arslan'ın yürüttüğü yıpratma savaşı, Haçlıları tamamen tüketmişti.

Richard, ordusunun büyük bir kısmını kaybetmiş, açlık ve hastalıklarla boğuşuyordu. Sonunda, Haçlılar geri çekilmek zorunda kaldı. Aslan Yürekli Richard, Kudüs'e ulaşmak bir yana, Anadolu'dan bile geçemedi. Onun ünü, Selçuklu'nun kılıcından geçememişti.

Kılıç Arslan, bu zaferle Anadolu'nun geçilmez olduğunu bir kez daha tüm dünyaya kanıtlamıştı. Haçlı Seferleri'nin bu büyük dalgası da Selçuklu'nun direnişi karşısında çökmüştü. Ancak bu, son savaş değildi. Batıdan gelen tehdit, zaman zaman dinse de, tamamen ortadan kalkmıyordu.

Kılıç Arslan, savaşın ardından Kayseri'ye döndüğünde, onu karşılayan sadece zafer alkışları değil, aynı zamanda oğlu Rükneddin'in sevinçli çığlıklarıydı. Aslıhan, bebeğiyle birlikte onu kapıda karşıladı. Kılıç Arslan, oğlunu ilk kez kucakladığında, savaş meydanlarındaki tüm acıları unutmuştu. Bu, zaferin en güzel meyvesiydi.

"Hoş geldin oğlum," diye fısıldadı Kılıç Arslan, Rükneddin'in küçük yüzünü okşarken. "Bu topraklar için savaştık. Ve sen, bu toprakların geleceğisin."

Aslıhan, Kılıç Arslan'ın omzuna yaslandı. "Evet, Kılıç Arslan. Gelecek, umutla dolu."

Ancak bu barış ve aile saadeti, Selçuklu'nun içindeki gölgeleri tamamen ortadan kaldıramamıştı. Melikşah'ın gençliği ve Kılıç Arslan'ın artan gücü, bazı beylikler arasında kıskançlık ve huzursuzluk yaratmaya devam ediyordu.

Özellikle ülkenin uzak bölgelerindeki beyler, merkezi otoriteye karşı direnç göstermeye başlamışlardı. Ayaz'ın bıraktığı tohumlar, hala filizlenmeye devam ediyordu.

Nizamülmülk, bu durumu dikkatle takip ediyordu. "Sultanım," dedi Melikşah'a bir akşam, "Dış düşmanı alt ettik ama iç düşmanlar uyanmaya başlıyor. Bazı beyler, senin gençliğinden faydalanarak kendi bölgelerinde bağımsızlık ilan etmeye çalışıyorlar."

Melikşah'ın yüzü ciddileşti. "Bunu önlemeliyiz Vezirim. Kılıç Arslan'a ihtiyacımız var. Bu kez, kılıcını iç düşmanlara karşı sallayacak."

Kılıç Arslan, Haçlı tehdidini bertaraf etmiş olsa da, şimdi çok daha acımasız ve kişisel bir mücadeleyle yüzleşmek zorundaydı: Kendi halkından bazılarıyla savaşmak.

Anadolu'nun dirilişi, içerideki bu çetin sınavlarla sınanacaktı. "Efsane ve Yıkım" destanı, en karanlık ve zorlu sayfalarını yazmaya hazırlanıyordu.

📖 Hikayeye Devam Et

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 10 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi", Osmanlı İmparatorluğu’nun entrikalar, ihanetler ve kudret dolu döneminde geçen; aşk, savaş ve taht mücadelesini derinlemesine işleyen epik bir tarihi romandır. Saray entrikalarının gölgesinde kalan bir sultanın hikâyesi, ihanetle yoğrulmuş dostluklar ve kanla yazılmış bir kader… Tarihi roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 10: İç Fırtına ve Veliahtın Gölgesi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (111) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)