Gecenin serinliğinde, ormanın kalbine doğru
ilerleyen grup, her adımda daha derin bir sessizliğin içine gömülüyordu. Artık
yaprakların hışırtısı bile eskiye nazaran daha temkinli, daha uysaldı. Sanki
ormanın kendisi onları izliyor, her hamlelerini tartarak karar veriyordu.
Arda, elindeki meşaleyi biraz daha yükselterek
önlerini aydınlatmaya çalıştı. Ay ışığı bulutların ardına gizlenmişti; sanki
gökyüzü bile bu gece yaşanacak olanları görmemeyi tercih ediyordu. Derin bir
nefes aldı, içini kaplayan gerginliği bastırmaya çalıştı. Yaren’in yanında
yürüyen Ela, arada bir sessizce etrafı kolaçan ediyor, görünmeyen bir
tehlikenin kokusunu almaya çalışıyor gibiydi.
Yürüyüşleri, taşlarla örülü kadim bir patikaya
vardıklarında yavaşladı. Bu patika, ormanın en eski bölgesine çıkan tek yoldu
ve efsanelerde adı geçen “Gölgegeçit”’e ulaşmanın başlangıcıydı. Rivayetlere
göre buradan geçenler, geçmişlerinin yankılarına maruz kalır, kendi
korkularıyla yüzleşmeden ilerleyemezdi.
Birden ağaçların arasından yükselen hafif bir
uğultu duyuldu. Rüzgâr değildi bu, daha çok fısıltıya benzer bir tınıydı. Her
bir kelime, geçmişten gelen bir ses gibi yankılanıyordu zihinlerinde. Yaren,
durdu ve gözlerini kapattı. Bir çocuk sesi duydu… “Beni neden bıraktın?” Cümle
içini delip geçti. Açamadığı bir anı, silinmiş sandığı bir iz geri dönmüştü.
Gözlerini açtığında yüzü solgun, bakışları dalgındı.
Ela, sessizce Yaren’in yanına gelip kolunu
tuttu. “Buradan dönmek yok. Geriye bakarsan kaybolursun,” dedi kısık bir sesle.
Sözleri büyü gibiydi. Yaren başını salladı ve yürümeye devam etti. Arda'nın
gözleri Ela'nın sözlerine takıldı. Onun bu ormanı bu kadar iyi bilmesi, sanki
buralara aitmiş gibi davranması kafasında soru işaretleri oluşturuyordu.
Gölgegeçit’e ulaştıklarında patikanın iki
yanını saran taşlar gözle görünür şekilde solgun ve yıpranmıştı. Bazıları
çatlamış, bazıları ise yosun tutmuştu. Tam ortada ise zemine gömülü bir sembol
vardı; iç içe geçmiş dairelerden oluşan bir spiral. Ela diz çökerek sembolü
inceledi.
“Bu, kadim mühürlerden biri,” dedi. “Ormanın
enerjisini merkezleyen bir geçit sembolü. Ancak aktif hale gelmesi için bir şey
eksik.”
“Ne eksik?” diye sordu Arda.
“Bir itiraf,” dedi Ela. “Ormanın kalbi,
yalanları sevmez. İçinden çıkmak istiyorsan, önce içine bakacaksın.”
Sessizlik çöktü. Herkes kendi içine döndü.
Arda’nın zihninde babasıyla ilgili anılar canlandı. Yıllardır içine gömdüğü
suçluluk duygusu kabardı. Babasını terk ettiği o gün… Onun ölüm haberini aldığı
gece… Her şey bir arada aklını bastırıyordu.
Gözleri doldu, sembolün üstüne eğildi. “Onu
affetmedim. Ama kendimi de affedemedim,” dedi boğuk bir sesle. “Korktum… O
yüzden kaçtım.”
Spiral aniden titredi. Yerden hafif bir ışıma
yükseldi. Ardından Yaren yaklaştı, diz çöküp fısıldadı: “Kardeşimi koruyamadım.
Onun yerine yaşadığım her gün vicdanımı kemirdi.”
Yine bir titreme oldu. Işık biraz daha parladı.
Sıra Ela’ya gelmişti. Gözleri bir an için
karardı. Sonra derin bir nefes aldı. “Ben… aslında bu ormanın çocuğuyum.
Buradan hiç gitmedim. Görevim sizi yönlendirmekti. Ama ben de artık gerçeğimle
yüzleşmek istiyorum. Sadece bir rehber olmak istemiyorum…”
Bu sözlerle birlikte spiral tümüyle parladı.
Yerdeki taşlar dönmeye başladı. Aralarından yükselen ışık, ormanın karanlığını
yararak yeni bir geçit oluşturdu. O anda, bulutların arasından ay ışığı geri
geldi. Tüm orman sessizce onların kararını kutluyordu.
Yavaşça ayağa kalkan üçlü, yeni açılan geçitten
içeri doğru ilerlediler. Bu sefer içlerinde daha az korku, daha çok kabul
vardı. Artık yalnızca ormanın sırlarına değil, kendi içsel yolculuklarına da
adım atmışlardı. Ve bu yolculuk, onları yalnızca gerçeğe değil, özlerine de
ulaştıracaktı.
Odanın içine dolan sessizlik, zamandan bağımsız
bir derinliğe sahipti. Mira ve Aras, yeni açılan kapının ardındaki odada, taş
duvarlara kazınmış sembolleri inceliyordu. Her sembol, bir hikâyenin parçası,
bir yemin, bir kayıp ya da bir umut gibiydi. Bu oda sadece annesinin izini
değil, kendi içsel hesaplaşmasının da başlangıcı olacaktı Aras için.
Masadaki kitap, sanki canlı bir varlıkmış gibi
nefes alıyor, sayfalarının arasından hafif bir enerji yayılıyordu. Mira,
kitabın içindeki ilk bölümü dikkatle okurken, yazıların altında bir isim gözüne
çarptı: Aerya. Bu isim, Aras'ın annesinin gerçek adıydı.
"Bunu o yazmış," dedi Mira kısık bir
sesle. "Annen... bu kitabın ilk sayfalarına kendi yolculuğunu
kaydetmiş."
Aras, kitabın yanındaki kolyeyi sıktı. Kalbi
hızlı atıyordu ama korku değil, derin bir merak ve bağ hissiyle. Mira sayfaları
çevirirken, Aerya'nın yazdıkları onların önüne bir harita gibi dökülmeye
başladı:
"Gölge Geçidi'ni aştığımda, içimdeki
zamana dokundum. Bu oda bana kendimi hatırlattı. Kendimi unuttuğumu fark ettim.
Doğa, bizi kendimizden daha iyi tanır bazen. Ve burasında... zaman bile nefes
alıyor."
Her satır, Aras'ın zihninde yankı buluyordu.
Mira da duygusal bir şekilde etkilenmişti. Bu sadece bir keşif değil, bir
hatırlayıştı. Kitabın devamında, Aerya'nın bir uyarısı vardı:
"Eğer bir gün bu satırlarım okunuyorsa,
yolculuğuma birileri devam ediyor demektir. Ama dikkat edin: Geçitler sadece
fiziksel sınırlar değil; ruhun kıvrımlarından geçen koridorlardır. Her adım,
seni kendine yaklaştırır ama bir o kadar da bölüp parçalayabilir."
Aras, annesinin kelimelerinde bir yemin
hissediyordu. Mira kitabı dikkatle kapattı ve başıyla masanın arkasında kalan
duvara işaret etti. Orada, taşın üzerine kazılmış yeni bir spiral daha vardı.
Fakat bu diğerlerinden farklıydı: Ortası boştu.
"Bu eksik bir sembol," dedi Mira.
"Belki de bizim tamamlamamız gerekiyor."
Duvarın altındaki bir taş plaka hafifçe
oynuyordu. Aras elini uzatıp onu bastırdığında, yer hafif titredi ve odanın sol
tarafında yeni bir kapı aralandı. Bu sefer karşılarında bir koridor vardı;
duvarları yosunla kaplı, zemini ıslak ve sessizlikle örülü.
"Hazır mısın?" diye sordu Mira.
Aras, kolyeyi boynuna taktı ve gözleri kararlı
bir şekilde parladı. "Artık geri dönüş yok. Annemin izini sonuna kadar
takip edeceğim."
Böylece ikili, yeni kapıdan içeri adım attı.
Geçtikleri her adım, ormanın sırrını bir kat daha aralıyordu. Bu bölümde
keşfettikleri şey sadece fiziksel bir oda değil, aynı zamanda ruhun derin
katmanlarıydı. Ve onlar bu derinlikte kaybolmaya değil, kendilerini bulmaya
geldiler.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk Bölüm 20 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder