Gecenin karanlığı ormanı bir örtü gibi sarmış,
yıldızlar sanki gökyüzüne çivilenmiş gibi hareketsizdi. Arya, Eren, Lora ve
Beru, artık alışık oldukları sessizlikle ilerliyorlardı. Ancak bu sessizlik,
huzur değil; yaklaşan bir sırrın nefesiydi. Ay ışığı dalların arasından
sızarken, toprağın kokusu ve yaprakların hışırtısı, onlara eşlik eden tek
melodiydi.
Arya’nın zihni karmaşayla doluydu. Gördüğü
rüyalar, sesler ve yüzler bir araya gelmeye başlamıştı. Ama hâlâ o eksik parça,
tüm bu hikâyeyi birleştirecek olan bağ çözülememişti. Elindeki kehribar taşı
ise sürekli sıcaklık yaymaya devam ediyordu.
Eren, Arya’nın yüzüne baktığında onun
gözlerinde bir ateşin kıvılcımlarını görüyordu. Arya değişmişti. Artık sadece
geçmişin izlerini süren bir kız değil, ormanın geleceğini değiştirecek kişi
olmuştu. Lora ise sessizdi, ama yüzündeki huzurlu ifade, nihayet kendi iç
yolculuğunu tamamladığını gösteriyordu.
Beru, ilerledikleri patikanın sonunda yükselen
taş yapıyı işaret etti. “İşte,” dedi, sesi neredeyse bir fısıltıydı, “Yankılar
Tapınağı...”
Tapınak, ormanın en derin, en ulaşılamaz
noktasında gizlenmişti. Taş duvarları yosun tutmuş, tavanında asılı kalmış
kökler, zamanın akışına meydan okurcasına uzanıyordu. Kapısı, devasa bir ağacın
gövdesiyle bütünleşmiş gibiydi. İçeri adım attıklarında, yankılar başladı. Önce
fısıltılar, sonra melodiler, ardından geçmişten gelen sesler yankılandı.
Her biri kendi geçmişiyle yüzleşti orada. Arya,
annesinin son sözlerini duydu. “Orman sadece ağaç değil, zamanın kendisidir,”
diyordu annesinin yankısı. Eren, çocukken kaybettiği kardeşinin kahkahasını
duydu ve gözlerinden yaşlar süzüldü. Lora, yıllarca bastırdığı korkularını
birer birer gördü duvarlara yansıyan ışıklar sayesinde. Beru, ilk kez sessizdi;
çünkü onun içindeki savaş durmuş, yerini kabullenişe bırakmıştı.
Tam ortada, dairesel bir taş zemin vardı.
Üzerinde kadim bir işaret parlıyordu – sonsuzluk döngüsü. Arya, kehribar taşı
bu merkeze yerleştirdiğinde, tüm tapınak titreşmeye başladı. Işık dalgaları
duvarlara yayıldı, yüzeylerde geçmişin sahneleri canlandı. Bu ormanın ilk
doğuşu, koruyucuların seçilişi, ihanete uğrayışı ve sonunda seçilmiş kişinin
gelişi...
Arya, gözlerini kapadı. Bu sadece onun hikâyesi
değildi. Bu, her varlığın birbirine dokunduğu, geçmişle geleceğin birleştiği
bir döngüydü. Tapınak, yalnızca bilgi değil; farkındalık sunuyordu.
Yankılar dinince, orman artık sessiz değil,
huzurluydu. Dallar arasında dolaşan rüzgâr melodiler taşıyor, kuş sesleri eşlik
ediyordu bu yeni uyanışa.
Beru hafifçe eğilerek Arya’nın önünde diz
çöktü. “Sen, ormanın yankısı oldun,” dedi. “Sesinle geçmişi uyandırdın,
geleceğe yol açtın.”
Arya, ona uzandı ve ayağa kaldırdı. “Yankı
olmak değil,” dedi sakin bir tonda. “Ben artık bu ormanın sesi olmak
istiyorum.”
Ve o anda kehribar taşı parlayarak havada asılı
kaldı, sonra binlerce küçük ışık parçasına ayrılıp ormanın dört bir yanına
dağıldı. Tapınak, üzerindeki görevini tamamlamış gibi çatlamaya başladı ama
yıkılmıyordu – sadece eski formundan sıyrılıyordu.
Eren, Arya’ya yaklaştı ve omzuna dokundu.
“Artık buraya aitiz,” dedi. “Ve burası da bize ait.”
Arya, başını yukarı kaldırdı. Gökyüzü daha önce
hiç olmadığı kadar parlaktı. Yıldızlar, ormanın derinliklerine gülümseyerek
bakıyor gibiydi. Orman uyanmıştı. Ve artık sır olmaktan çıkmış, bir yaşam
biçimine dönüşmüştü.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 36: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder