Sabahın ilk ışıkları, ağaçların yaprakları arasında dans ederken Elan, uyandığında gözlerini gökyüzüne dikti. Yattığı yerin hemen üzerindeki dallar, hafif rüzgârla kımıldıyor, sanki ormanın kendisi ona bir şeyler fısıldıyordu. Gecenin karanlığı çoktan dağılmış, orman yepyeni bir güne uyanmıştı. Ama Elan’ın içindeki huzursuzluk, bu güzel manzaranın ardında bir şeylerin gizli olduğunu haykırıyordu.
Geceden aklında kalan en güçlü şey, yaşlı kadının söylediği “kayıp harita” sözcükleriydi. Kadın, haritanın sadece kağıt üzerine çizilmiş bir yön gösterici değil, aynı zamanda bir sınav, bir sırlar anahtarı olduğunu söylemişti. Elan, bu sözleri tam olarak anlamamıştı ama içgüdüleri, artık geri dönmenin imkânsız olduğunu fısıldıyordu.
Kamp ateşinin yanında hâlâ uyumakta olan Liru'ya göz attı. Onun huzurlu yüzü, Elan’a biraz umut verdi. Sessizce ayağa kalktı ve çantasını karıştırarak dün yaşlı kadının verdiği sarımsı parşömeni çıkardı. Güneş ışığında daha net görünüyordu. Harita ilk bakışta anlamsız çizgilerden ibaret gibiydi ama yakından bakıldığında belli belirsiz şekiller ve semboller göze çarpıyordu.
Bir daire… dairenin tam ortasında küçük bir hilal… ve çevresinde dört farklı ağaç simgesi. Her biri farklı yapraklara sahipti. Belli ki bu harita, doğanın dilini bilen birine göre çizilmişti.
Tam o sırada Liru uyandı. Gözlerini ovuşturduktan sonra Elan’a baktı. “Erken kalkmışsın. Haritayı mı inceliyorsun?”
Elan başını salladı. “Evet. Ama çözmesi pek kolay görünmüyor. Sanki bu sadece bir yön değil, bir anlam bulmacası.”
Liru çantasından taşlarla işlenmiş bir büyüteç çıkardı. “Bunu büyükanne bana vermişti. Belki bir işe yarar.” dedi ve haritanın üzerine tuttu. Işık büyüteçten geçerken, haritanın bazı kısımlarında soluk parıltılar oluştu.
Parıltılar, dört ağacın birinden diğerine ince yollarla bağlı olduğunu gösteriyordu. Bu yollar düz değil, kıvrımlı, hatta bazı yerlerde kesilmişti. En sonunda ise haritanın alt köşesinde beliren bir simge: Göz şeklinde çizilmiş bir taş kapı. Altına da şu kelimeler yazılmıştı: “Görene, yol görünür.”
Elan bu sözü defalarca tekrarladı. “Görene… yol görünür.” Sanki bu bir uyarı ya da şifreydi.
Liru dikkatle işaret edilen ilk ağacı inceledi. “Bu meşe ağacı olabilir. Dallarının yapısı aynı.” dedi.
“Peki diğerleri?” diye sordu Elan.
“Bir çam… bir ceviz… bir de gürgen.” Liru, bitkileri ve ağaçları tanımakta iyiydi. Bu ormanda yetişen türleri biliyor olması, Elan için büyük bir avantajdı.
Kampı topladılar ve ilk ağacın olduğu yöne doğru yola koyuldular. Yol boyunca kuş sesleri eşliğinde ilerlerken, ormanın enerjisi zamanla değişmeye başladı. Ağaçlar daha sıklaştı, güneş ışığı neredeyse hiç geçmiyordu artık. Sessizlik artmış, rüzgârın sesi bile yok olmuştu.
Tam o anda Elan durdu. Ayaklarının altında garip bir taş fark etti. Taşın üzerine oyulmuş hilal ve göz şekli vardı. “Bak!” dedi heyecanla, “Haritadaki sembollerin aynısı!”
Taşın etrafını temizlediler. Altında küçük bir daire şeklinde düzenlenmiş dört delik vardı. Elan’ın gözleri parladı. “Dört ağaç… dört yön… Bu, haritanın merkezi olabilir.”
Liru düşünceli bir şekilde haritayı çıkardı. “O zaman bu taş merkezse, geri kalan üç ağaca da buradan yön bulmamız gerekiyor.”
Tam taşın üzerinden ayrılacaklardı ki, yakınlardaki çalılıklar hışırdadı. Her ikisi de hemen savunma pozisyonu aldı. Ama çıkan şey bir hayvan değildi.
Uzun pelerin giymiş, yüzü kapalı bir adam belirdi. Sessizce onlara doğru yürüdü. Elan ve Liru’nun yüreği sıkıştı. Adam durdu ve boğuk sesiyle konuştu:
“Haritayı bulmuşsunuz… Ama sırlarını çözmeden önce ormanın sadakatini kazanmalısınız.”
Elan, onun sözlerindeki ağırlığı hissetti. “Ne demek istiyorsun? Orman bizden ne ister?”
Adam başını hafifçe eğdi. “Ormanın dili sessizliktir. Cevaplarını almak için önce susmalı, sonra dinlemelisiniz. Çünkü kayıp harita, sadece yola değil, kendi içinize de rehberlik eder.”
Liru fısıldadı, “Bu adam gerçek mi, yoksa…?”
Adam geri çekildi ve ağaçların arasında kayboldu. Onun geçtiği yerden esen rüzgâr, yaprakları savurarak bir melodi gibi döndü.
Elan, haritayı bir kez daha eline aldı. Artık bu yolculuk, yalnızca kayıp bir yeri bulmaktan çok daha öteydi. Orman, onlardan bir şeyler bekliyor, onları sınavdan geçiriyordu.
Ve bu sınav, ancak sessizliğin içinde anlaşılacaktı.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 7 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Bu bölüm, Zeki Güneş’in kaleme aldığı ‘Ormanın Sırlarına Yolculuk’ adlı gizemli ve fantastik romanının bir parçasıdır. Daha fazla bölüm için bizi takip edin Ormanın Sırlarına Yolculuk, Zeki Güneş romanları, Ormanın Sırlarına Yolculuk romanı,Gizemli orman romanı,Fantastik doğa hikayesi,Sırlarla dolu macera romanı,Efsanevi orman anlatısı,Fantastik yolculuk hikayesi,En iyi Türk fantastik romanı ,Roman severler için tavsiyeler,Doğa ve gizem temalı roman


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder