Sabah güneşi yaprakların arasından sızarken, ormanın derinliklerine doğru ilerleyen yolculuk daha da sessizleşmişti. Kuşların ötüşü, rüzgârın yapraklarla dansı ve adımların çimlere bastıkça çıkardığı hışırtılar dışında hiçbir ses duyulmuyordu. Elvan, taşlı bir patikadan yürürken içindeki karmaşayı bastırmaya çalışıyordu. Aklında hâlâ yaşlı kadının söyledikleri vardı. “Orman konuşur,” demişti kadın, “ama sadece gerçekten dinleyenler duyar.”
Ormanın ortasında, devasa ve zamana meydan okuyan ağaçlar arasında ilerlerken aniden bir duraksama yaşandı. Ağaçlardan birinden gelen garip bir ses Elvan’ın dikkatini çekti. Önce rüzgârın uğultusu sandı. Sonra bir hışırtı… ardından belli belirsiz bir fısıltı… Sanki ağaç, ona bir şeyler söylüyordu.
Yaklaştı. Ağacın gövdesine ellerini koydu. Kalbi hızla atıyordu. Fısıltılar artık zihninin içinde gibiydi:
“Gözlerini aç... Geçmişi hatırla... Doğanın kalbini duy...”
Elvan irkildi. Geri çekildi ama aynı zamanda büyülenmiş gibiydi. İlk defa bir ormanın “canlı” olduğunu gerçekten hissediyordu. Ağaçların geçmişi hatırladığını, toprağın anıları taşıdığını ve havanın binlerce yılın sırrını fısıldadığını…
İlerledikçe orman değişiyordu. Bitki örtüsü yoğunlaşıyor, renkler daha koyu bir hâl alıyordu. Kuşların sesi azalmış, yerine bir uğultu hâkim olmuştu. Güneşin ışınları artık yere ulaşamıyor, dalların arasındaki gölgeler hareket ediyor gibiydi. Elvan, kendini gerçeklikle hayal arasındaki bir çizgide hissediyordu.
Yürürken, gökyüzüyle bağlantısı tamamen kopmuş bir açıklığa çıktı. Ortada eski bir taş daire vardı. Etrafı yosunlarla kaplı taş bloklar bir düzen içinde dizilmişti. Bu yer, antik bir tören alanı gibi görünüyordu. Elvan, içeriye adım attığında dizlerinin titrediğini hissetti. Ayakta durmakta zorlanıyor, bir ağırlık sanki ruhuna çöküyordu.
Birden gözleri karardı ve bir görüntü belirdi. Taşların arasında dans eden beyaz giysili insanlar, ellerinde meşaleler… Ortada bir kadın… Kollarını göğe kaldırmış, bir dua okuyordu. Etrafı, ormanın ruhlarıyla çevriliydi. Ardından görüntü silindi. Elvan yere düştü ve derin bir nefes aldı.
Kendine geldiğinde taş dairenin ortasında, eski bir kolye buldu. Zinciri paslanmış, ucu yıpranmıştı. Ama kolyenin ortasında, ormanın sembolü olan spiral şeklinde bir işaret vardı. Aynı sembolü yaşlı kadının elbisesinde görmüştü. Bu bir tesadüf olamazdı. Kolyeyi eline aldı, boynuna taktı. Aniden içini ısıtan bir enerji hissetti.
Fısıltılar yeniden başlamıştı. Ama bu kez daha netti:
“Sonsuz döngünün anahtarı sende… Kalbin, yolu gösterecek.”
Elvan ayağa kalktı. Bu orman, ona sadece sırlar fısıldamıyor, aynı zamanda onu bir yolculuğa çağırıyordu. Her adım, geçmişin ve geleceğin birleştiği bir noktaya çıkıyordu. Ve o, artık geri dönemezdi.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 8 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder