✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

8 Ağustos 2025 Cuma

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 2 Gölgelerin Dansı Online Oku

 


 Kayseri'nin sabahı, her zamanki canlılığına kavuşmaya çalışsa da, Sultan Alparslan'ın yasının gölgesi şehrin üzerine düşmüştü. Sarayın dışındaki pazarlarda bile fısıltılar artmış, tüccarların sesleri kısılmıştı. Ancak sarayın içindeki koridorlar, siyasetin ve entrikanın soğuk nefesiyle doluydu.

Emir Kılıç Arslan, güneşin ilk ışıklarıyla birlikte kendini Nizamülmülk'ün çalışma odasında buldu. Odadaki hava, kağıt parşömenlerin, mürekkebin ve eski kitapların kendine has kokusuyla karışıktı. Nizamülmülk, masasının başında, yüzünde derin çizgilerle, yorgun ama kararlı bir ifadeyle oturuyordu. Haritalar ve devlet belgeleri masanın her yanına yayılmıştı.

"Nizamülmülk," dedi Kılıç Arslan, "dün akşamki Şehzade Ayaz'ın cüretkar çıkışı, saraydaki dengelerin ne kadar hassas olduğunu gösterdi. Melikşah'ın tahta geçişi için acilen sağlam adımlar atmalıyız."

Nizamülmülk başını salladı. "Haklısın, Emir. Ayaz boş durmayacak. Onun sarayda ve ordu içinde güçlü bağlantıları var. Bu yüzden Melikşah'ın biatını sağlamlaştırmalıyız. Tüm beylikler ve emirlikler, yeni Sultan'ı tanımalı." Vezir, elindeki parşömeni Kılıç Arslan'a uzattı. "Bu, en güvendiğimiz beylere gönderilecek bir mektup taslağı.

Sultan'ın vasiyetini ve Melikşah'ın tahta geçişini resmen ilan ediyor. Senin görevin, bu mektupları bizzat ulaştırmak ve o beylerin biatını sağlamak. Özellikle de batıdaki uç beylikleri önemli. Ayaz'ın oradaki bazı beylerle yakınlığı olduğu biliniyor."

Kılıç Arslan parşömeni aldı. Görev bilinci, içindeki tüm kişisel duyguları bastırıyordu. "Başım gözüm üstüne Vezirim. Ne zaman yola çıkmalıyım?"

"Mümkün olan en kısa sürede. Her geçen gün, Ayaz'ın lehine işliyor. O bu fırsatı kaçırmaz." Nizamülmülk'ün sesi ciddiyetle doluydu. "Unutma, Emir. Bu sadece bir görev değil, devletin bekası için bir mücadele. Bir yandan düşmanlarımıza karşı sınırlarımızı korurken, diğer yandan içimizdeki fitneyi temizlemeliyiz."

Kılıç Arslan, odadan ayrılırken omuzlarındaki yükün ağırlığını hissediyordu. Uzun ve zorlu bir yolculuk onu bekliyordu. Hem bedensel hem de zihinsel olarak yıpratıcı olacaktı.

Ama bir yandan da, Aslıhan'dan uzaklaşmak zorunda kalmak, içinde tarifsiz bir hüzne neden oluyordu. Dün akşamki karşılaşma, yılların tortusunu bir anda silip süpürmüştü.

Aynı saatlerde Aslıhan, konağının bahçesinde, soğuk havaya rağmen dolaşıyordu. Zihni, Kılıç Arslan ile dün akşamki kısa konuşmalarına takılıp kalmıştı. "Konuşmalıyız. Her şeyi." Bu sözler, kalbinde hem bir umut hem de bir korku fırtınası yaratıyordu. Yıllar süren sessizlik, şimdi bir anda bozulacak mıydı?

Fatma Ana, Aslıhan'ın yanına geldi. Yüzünde endişeli bir ifade vardı. "Kızım, saraydan haberler geliyor. Kılıç Arslan, Nizamülmülk tarafından önemli bir görev için gönderilecekmiş. Batıdaki beyliklere gidecekmiş."

Aslıhan'ın kalbi buz gibi oldu. "Yine mi gidecek? Ne zaman dönecekmiş?"

"Bilinmez kızım. Bu tür görevler, bazen aylar, bazen yıllar sürer. Hatta bazen hiç dönülmez." Fatma Ana'nın son sözleri, Aslıhan'ın içini titretti. "Bu yüzden dünkü konuşmanız... Eğer konuşmak istediği önemli şeyler varsa, gitmeden önce konuşmalıydın."

Aslıhan, kararlı bir şekilde başını kaldırdı. "O zaman gitmeden önce onunla konuşmalıyım. Nerede kalıyor Fatma Ana? Sarayın misafirhane bölümünde mi?"

Fatma Ana onayladı. "Evet, ancak Şehzade Ayaz'ın gözleri her yerde. Dikkatli olmalısın."

Aslıhan, Şehzade Ayaz'ın tehdidini biliyordu. Ayaz'ın ona olan ilgisi, sarayda herkesin dilindeydi. Aslıhan, Ayaz'ın kendisine sunduğu güç ve zenginlik vaatlerini reddediyordu. Ayaz'ın ihtiraslı doğası, onu korkutuyordu. Ama şimdi Kılıç Arslan'ın gidişi, Ayaz'a daha fazla fırsat verebilirdi.

O öğleden sonra, Aslıhan, en sadık cariyelerinden biriyle birlikte saraya gitti. Kılıç Arslan'ın misafirhane bölümünde olduğunu öğrenmişti. Koridorlarda ilerlerken, her köşede bir gölgenin, her fısıltıda bir tehdidin varlığını hissediyordu. Saray, gerçekten de bir yılan yuvasına dönmüştü.

Kılıç Arslan'ın odasının kapısını çaldığında, kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kapıyı, Kılıç Arslan'ın yaveri olan genç bir asker açtı. Aslıhan'ı görünce şaşırdı ama saygıyla eğildi.

"Aslıhan Hanım," dedi yaver. "Emir Kılıç Arslan içeride. Size haber vereyim."

Kılıç Arslan, odasında, yolculuk için hazırlıklarını yapıyordu. Zırhlarını kontrol ediyor, kılıcını yağlıyordu. Yaverinin sesini duyduğunda, aniden döndü. Aslıhan'ı kapıda görünce, yüzünde bir şaşkınlık ve ardından tarifsiz bir sevinç belirdi.

"Aslıhan..." dedi, sesi derin ve sıcaktı. "Geleceğini hiç tahmin etmemiştim."

Aslıhan, odaya girdi ve yaverlerine dışarıda beklemeleri için işaret etti. Kapı kapandığında, odadaki atmosfer bir anda değişti. Yılların birikmişliği, iki genç kalbin arasında görünmez bir duvar gibi duruyordu.

"Geleceğini öğrendim," dedi Aslıhan, sesi titriyordu. "Gitmeden önce konuşmak istedim. Dün akşamki sözlerin... 'Konuşmalıyız. Her şeyi.'"

Kılıç Arslan, elindeki kılıcı bir kenara bıraktı ve Aslıhan'a yaklaştı. "Evet, Aslıhan. Her şeyi. Ama nereden başlayacağımı bilemiyorum." Gözleri, Aslıhan'ın kehribar rengi gözlerinin içine daldı.

"Yıllardır sen aklımdan çıkmadın. Savaş meydanlarında, en zor anlarda bile senin hayalin güç verdi bana. Ama biliyorum ki soyluluk kuralları, benim gibi bir askerin senin gibi bir Hanımefendiye layık olmadığını söylerdi."

Aslıhan, gözleri yaşlarla doldu. "Ben de seni unutmadım, Kılıç Arslan. Hiçbir zaman. Ama sarayda her şeyin bir bedeli var. Benim babam öldüğünde, konaklamamız, yaşantımız, her şeyimiz Sultan'a bağlı hale geldi. Kendi başıma karar verme lüksüm kalmadı. Ve Şehzade Ayaz..."

Kılıç Arslan'ın yüzü gerildi. "Ayaz mı? O seni mi rahatsız ediyor?"

"Bana karşı ilgisi olduğunu biliyorsun," dedi Aslıhan, sesi alçaldı. "Bana evlilik teklifinde bulundu. Sultanlık vaatleriyle birlikte."

Kılıç Arslan'ın yumrukları sıkıldı. "O namert! Demek hırsına seni de katmak istiyor."

"Ben reddettim," dedi Aslıhan. "Ama o kolay vazgeçmez. Seni rakip olarak görüyor, Kılıç Arslan. Hem taht için, hem de... benim için."

Kılıç Arslan, Aslıhan'a daha da yaklaştı, aralarındaki mesafe azaldı. Yıllarca bastırılan tutku, şimdi alevleniyordu. "Ona izin vermem, Aslıhan. Ne tahtı, ne de seni almasına izin vermem. Ama ben gidiyorum. Ne kadar sürecek, ne zaman dönerim, belli değil."

Aslıhan'ın gözlerinden bir damla yaş süzüldü. "Gideceksin... Ben burada, Ayaz'ın gölgesi altında ne yapacağım? Fatma Ana bile saraydaki casuslardan bahsediyor."

Kılıç Arslan, uzanıp Aslıhan'ın elini tuttu. Elinin sıcaklığı, Aslıhan'ın içini ısıttı. "Kendini koru, Aslıhan. Ne olursa olsun, umudunu kaybetme. Döneceğim. Ve o zaman, hiçbir şey bizi ayıramayacak. Ne saray kuralları, ne Ayaz'ın ihtirası. Hiçbir şey."

Bu sözler, Aslıhan'ın yüreğine su serpti. Kılıç Arslan'ın kararlı bakışları, ona güç veriyordu. Ama aynı zamanda, bu belirsiz ayrılık, içini derin bir hüzünle dolduruyordu.

Kapı dışarıdan çalındı. Kılıç Arslan ve Aslıhan hızla ayrıldı. Yaver, "Emir'im, Nizamülmülk sizi bekliyor. Melikşah ile birlikte yola çıkışınız için son hazırlıklar tamamlanacak."

Kılıç Arslan, son bir kez Aslıhan'a baktı. Gözlerinde söz verilemez bir ifade vardı. "Gidiyorum, Aslıhan. Kendine iyi bak. Ve bekle beni."

Aslıhan başını salladı, boğazında bir yumru vardı. Söyleyebildiği tek şey, "Kendine iyi bak, Kılıç Arslan. Ve dön." oldu.

Kılıç Arslan, odadan çıktı ve hızlı adımlarla Nizamülmülk'ün yanına yöneldi. Aslıhan ise odada tek başına kaldı. Pencereden dışarı baktığında, Kılıç Arslan'ın atlı birliğinin sarayın avlusundan ayrıldığını gördü. Tozlu yollarda uzaklaşan siluetler, Aslıhan'ın içindeki boşluğu daha da büyütüyordu.

Akşam olduğunda, saraydaki dedikodular daha da yoğunlaştı. Aslıhan'ın Kılıç Arslan'ın odasında görüldüğü haberi, Ayaz'ın kulağına kadar gelmişti. Şehzade, duyduğu bu haberle öfkeden deliye dönmüştü.

"Demek öyle," diye hırladı Ayaz, en güvendiği adamı olan Vezir Bey'e. "O alçak, giderayak bile bana meydan okuyor. Ve Aslıhan... O da mı onu seçti?"

Vezir Bey, "Şehzadem, Aslıhan Hanım'ın Emir Kılıç Arslan'a karşı bir zafiyeti olduğu biliniyor. Ama asıl tehlike Kılıç Arslan'ın kendisidir. O, Nizamülmülk'ün gözdesidir ve Melikşah'ın en büyük destekçisi."

Ayaz'ın gözlerinde soğuk bir parıltı belirdi. "Onun bu görevden sağ salim dönmemesi gerekiyor o zaman, değil mi? Batıdaki beylikler arasında bazı dostlarımız var.

Kılıç Arslan'ın yolculuğunu zorlaştırabilirler. Belki de bir kaza süsü verilebilir." Ayaz'ın yüzünde şeytani bir gülümseme yayıldı. "Evet, bir kaza... Sultan'ın gözünden düşmüş, hain bir komutanın yaşadığı talihsiz bir kaza."

Vezir Bey, Ayaz'ın bu tehlikeli planını onaylarcasına başını salladı. "Emrinizdir, Şehzadem. Haberleri en kısa sürede iletirim."

Aslıhan ise konağında, Kılıç Arslan ile vedalaşmalarının acısını yaşıyordu. Onun gidişiyle saraydaki yalnızlığı daha da belirginleşmişti. Fatma Ana, Aslıhan'ı teselli etmeye çalışıyordu ama Aslıhan'ın kalbindeki endişe dinmiyordu. Kılıç Arslan'ın tehlikeli yolculuğu, Ayaz'ın karanlık planları... Tüm bunlar, Aslıhan'ın ruhunu bir ağırlık gibi sarmıştı.

O gece, Kayseri'nin üzerinde yine ay yükseldi. Ama bu sefer, ay ışığı altında sadece keder değil, aynı zamanda büyüyen bir ihanetin ve başlamak üzere olan kanlı bir mücadelenin gölgeleri de dans ediyordu.

"Efsane ve Yıkım" destanının ilk adımları atılmış, kaderin ağı örülmeye başlamıştı. Aslıhan, bu ağın içinde savrulurken, sadece Kılıç Arslan'ın geri döneceği umuduyla hayatta kalmaya çalışacaktı.

Kayseri'nin üzerinde yükselen ay, o gece her zamankinden daha soluktu. Aslıhan'ın penceresinden görünen yıldızlar bile, kalbindeki ağırlığı hafifletmeye yetmiyordu. Kılıç Arslan gitmişti. Onunla geçirdiği kısacık anlar, yıllardır süren sessizliğin ardından bir rüya gibi gelmiş, sonra da bir anda dağılmıştı.

 Konağın içi boş geliyordu. Fatma Ana'nın teselli dolu sözleri bile, Aslıhan'ın ruhundaki sızıyı dindiremiyordu. Bir yandan Kılıç Arslan'ın döneceğine dair inancı, diğer yandan Ayaz'ın tehditkar gölgesi ve sarayın kasvetli atmosferi arasında sıkışıp kalmıştı.

Aslıhan, kütüphanesine sığındı. Tozlu raflardan, Farsça yazılmış bir aşk şiirleri divanı aldı. Dizeleri okurken, her kelime Kılıç Arslan'a olan özlemini daha da körüklüyordu.

 Ama bu kez okuduğu dizelerde, sadece aşkın güzelliği değil, aynı zamanda ayrılığın ve belirsizliğin acısı da vardı. Saraydaki entrikalar, dışarıdaki düşmanlar, taht kavgaları... Tüm bunlar, onun kişisel mutluluğunun önüne geçiyordu.

Kendi kaderi, adeta büyük bir imparatorluğun kaderine bağlanmıştı.

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, Kılıç Arslan ve beraberindeki sadık askerleri, Kayseri'nin batı kapısından çıkarak tozlu yollara düştüler. Yola çıkarken, geride bıraktığı Aslıhan'ın görüntüsü, zihninde canlılığını koruyordu. Görev bilinci, onu ileriye doğru itiyordu ama kalbinin bir yanı Kayseri'de kalmıştı.

Yolculuk zorluydu. Anadolu'nun geniş bozkırları, kimi zaman çetin rüzgarlara, kimi zaman da bastırıcı bir sessizliğe bürünüyordu. Kılıç Arslan, atının üzerinde, zırhının ağırlığı altında düşüncelere dalmıştı.

Nizamülmülk'ün verdiği görev, sadece beylerden biat almakla sınırlı değildi. Aynı zamanda Ayaz'ın potansiyel destekçilerini de tespit etmesi gerekiyordu. Bu, kılıç sallamaktan daha zorlu, daha sinsi bir savaştı.

İlk durakları, Kayseri'ye yakın bir uç beyliğiydi. Bey, Sultan Alparslan'a bağlılığıyla biliniyordu. Kılıç Arslan, biat mektubunu sunmak için beyliğin merkezine vardığında, Bey, onu büyük bir saygıyla karşıladı.

 Ancak Kılıç Arslan, Bey'in gözlerinde gizlenen bir tedirginliği fark etti. Akşam yemeğinde, sohbet sırasında, Ayaz'ın adı geçtiğinde Bey'in yüzündeki ifade değişmişti.

"Şehzade Ayaz," dedi Bey, sesinde tuhaf bir çekingenlik vardı, "sizin gitmenizden hemen sonra birkaç adamını yolladı. Kılıç Arslan'ın sadakati sorgulanıyor, Melikşah'ın gençliği tartışılıyor dediler. Hatta bazı hediyeler de gönderdiler..."

Kılıç Arslan'ın yüzündeki kasvet arttı. Demek Ayaz boş durmuyordu. "Ne tür hediyeler?" diye sordu.

Bey duraksadı. "Değerli mücevherler, ipekli kumaşlar... Ama biz kabul etmedik tabii ki! Bizim sadakatimiz Sultan Alparslan'a ve onun vasiyetine, yani genç Sultan Melikşah'adır."

Kılıç Arslan, Bey'in dürüstlüğüne güvendi ama Ayaz'ın yöntemleri hakkında daha fazla bilgi edinmişti. Şehzade, sadece sarayda değil, dışarıdaki beylikler üzerinde de nüfuz kurmaya çalışıyordu. Hediyelerle, vaatlerle, hatta belki de tehditlerle...

Yolculukları devam etti. Kılıç Arslan, her beyliğe vardığında aynı senaryonun farklı versiyonlarıyla karşılaşıyordu. Kimi beyler, Ayaz'ın adamlarını içeri bile almazken, kimileri sessiz kalmayı tercih ediyor, kimileri ise üstü kapalı bir şekilde Ayaz'ın tekliflerini değerlendirdiklerini ima ediyordu.

 Kılıç Arslan, bu durumun sadece beyliklerin değil, tüm imparatorluğun temelini sarsabileceğini fark etti. Bu, içten içe kemiren bir hastalıktı.

Bir akşam, küçük bir köyde mola vermişlerdi. Hava iyice soğumuş, kar taneleri hafifçe düşmeye başlamıştı. Kılıç Arslan, kamp ateşinin başında oturmuş, haritalarını inceliyordu. Yaveri, yanına geldi.

"Emir'im," dedi yaver, "Birkaç gündür bizi takip edenler var gibi geliyor. Gözüme takılan bazı adamlar oldu. Sanki bizimle birlikte hareket ediyorlar, ama uzaktan."

Kılıç Arslan, başını kaldırdı. "Ne tür adamlar?"

"Sıradan yolculara benzemiyorlar, Emir'im. Askeri talim görmüş gibi duruyorlar. Ve çok sessizler."

Kılıç Arslan, şüpheyle etrafına bakındı. Ayaz'ın tehdidini biliyordu. Vezir Bey'in sözleri aklına geldi: "Belki de bir kaza süsü verilebilir." Kılıç Arslan, tetikte olmaya karar verdi.

Ertesi sabah, normal rotalarından saparak, dağlık ve daha zorlu bir patikadan gitmeye karar verdi. Bu, onları geciktirecekti ama pusuya düşme riskini azaltacaktı.

Kayseri Sarayı'nda ise durum giderek gerginleşiyordu. Kılıç Arslan'ın gidişiyle birlikte, Şehzade Ayaz'ın Aslıhan üzerindeki baskısı artmıştı. Ayaz, Aslıhan'ın Kılıç Arslan ile olan yakınlığını duyduktan sonra öfkeyle dolmuş, onu kesinlikle elde etmeye ant içmişti.

Bir akşam, sarayın bahçesinde dolaşırken, Ayaz aniden Aslıhan'ın karşısına çıktı. Yüzünde soğuk bir gülümseme vardı. "Aslıhan Hanım," dedi, "Gecenin bu saatinde yalnız dolaşmanız pek doğru değil. Bilirsiniz, bu sarayda her köşe bucak dedikoduya açıktır."

Aslıhan, Ayaz'ın tehditkar tonunu hemen anlamıştı. "Şehzadem," dedi, sesini soğuk tutmaya çalışarak, "ben kendi halimde biriyim. Kimsenin dedikodusuna malzeme olmam."

Ayaz, Aslıhan'a doğru bir adım attı. "Elbette. Ama bazıları sizin 'kendi halinizde' olmanızı yanlış anlayabilir. Özellikle de Emir Kılıç Arslan gibi gözden düşmüş bir komutanla gizli görüşmeler yaptığınız duyulursa..."

Aslıhan'ın kalbi hızla çarpmaya başladı. Demek öğrenmişti. "Neyden bahsediyorsunuz Şehzadem? Emir Kılıç Arslan, Sultan'ın emriyle göreve gitti. Ben de ona sadece hayırlı yolculuklar diledim."

Ayaz, alaycı bir şekilde güldü. "Sadece hayırlı yolculuklar mı? Öyle mi sanıyorsunuz Aslıhan Hanım? Oysa saraydaki herkes, sizin ve o komutanın arasında bir geçmiş olduğunu bilir.

Ve şu anda, Kılıç Arslan'ın Melikşah'ın tahta geçişinde oynadığı rol, benim ve benim gibilerin hiç hoşuna gitmiyor." Gözlerindeki karanlık parıltı, Aslıhan'ı ürkütüyordu. "Melikşah'ın tahtı sallanıyor, Aslıhan. Bu devletin asıl hükümdarı benim gibi bir şehzade olmalı. Ve o zaman, sen de benim yanımda olacaksın."

Aslıhan, cesurca dik durdu. "Şehzadem, benim kimin yanında olacağıma ben karar veririm. Ve bu devlette kimin sultan olacağına da Allah ve Nizamülmülk gibi devlet büyükleri karar verir."

Ayaz'ın yüzündeki gülümseme silindi, yerine öfke dolu bir ifade geldi. "Cüretkar," diye hırladı. "Ama göreceksin, Aslıhan. Bu sarayda kimin sözü geçecek. O Kılıç Arslan'ın sana ne faydası olacak ki? Yakında onun adının da unutulduğunu göreceksin. Belki de bir daha asla dönmeyecek."

Bu sözler, Aslıhan'ın içini derinden sarstı. Ayaz, Kılıç Arslan'ın başına kötü bir şey gelmesini mi istiyordu? Onun gidişinden haberi olması ve bu kadar açıkça konuşması, Aslıhan'ın endişelerini körükledi.

"Git buradan, Şehzadem," dedi Aslıhan, "Sizin bu sözleriniz, bu saraya yakışmıyor."

Ayaz, Aslıhan'a bir kez daha tehditkar bir bakış attı, sonra arkasını dönüp karanlıkta kayboldu. Aslıhan, olduğu yerde bir süre titreyerek kaldı. Fatma Ana'nın sözleri kulaklarında çınlıyordu: "Bu saray her zaman böyle olmuştur kızım.

Tahtın gölgesi, bazen sevginin, bazen dostluğun, bazen de hayatın üzerine düşer ve her şeyi karartır. Dikkatli olmalısın."

Fatma Ana haklıydı. Saray, bir yılan yuvasına dönüşmüştü. Ve Aslıhan, kendini bu yılanların arasında savunmasız hissediyordu. Kılıç Arslan'ın yokluğunda, Ayaz'ın baskısı her geçen gün artacaktı. Ne yapacaktı? Kılıç Arslan'ın döneceğine dair umudu, Ayaz'ın karanlık tehditleriyle nasıl baş edecekti?

Gece ilerlerken, Kılıç Arslan ve askerleri, dağlık arazide zorlu bir yoldan ilerliyordu. Hava daha da soğumuş, kar diz boyuna ulaşmıştı. Tam bir vadiye girdikleri sırada, ok sesleri yankılandı. Pusuya düşmüşlerdi!

"Saldırı!" diye bağırdı Kılıç Arslan. Kılıcını çekerek öne atıldı. Karşılarındaki gölgelerden çıkan adamlar, tanıdık olmayan kıyafetler giyiyorlardı ama hareketleri disiplinliydi. Bunlar eşkıyalar değildi, profesyonel katillerdi. Ayaz'ın adamları!

Çarpışma vahşiydi. Kılıç Arslan, yılların tecrübesiyle savaşıyordu. Kılıcı, karın üzerinde kan izleri bırakarak düşmanlarının arasından geçiyordu. Ama sayıları fazlaydı. Askerleri, cesurca karşı koyuyorlardı ama kayıplar vermeye başlamışlardı.

Bir anlık boşlukta, Kılıç Arslan'ın üzerine iki kişi birden saldırdı. Birinin kılıcı omzuna sıyrıldı, diğerinin darbesinden son anda eğilerek kurtuldu. Yarası derin değildi ama acısı keskin bir şekilde hissediliyordu.

Kılıç Arslan, dişlerini sıktı. Bu bir kaza değildi. Bu, onun canına kasteden bir suikast girişimiydi. Ayaz'ın emriyle yapıldığına dair hiçbir şüphesi yoktu.

Zorlu bir mücadelenin ardından, Kılıç Arslan ve kalan askerleri, pusudan kurtulmayı başardılar. Ama yorgun ve yaralıydılar. Karşı taraf da ağır kayıplar vermişti.

Kılıç Arslan, geride bıraktığı cesetlere baktığında, Ayaz'ın ne kadar ileri gidebileceğini bir kez daha anladı. Bu, sadece taht kavgası değil, aynı zamanda kişisel bir savaştı. Ve bu savaşta, merhamete yer yoktu.

Kılıç Arslan, yaralı omzunu tutarak, buz gibi havada ilerlemeye devam etti. Zihninde Aslıhan'ın yüzü vardı. Ona verdiği söz... Geri dönecekti. Ne pahasına olursa olsun.

 Ve Ayaz'a bunun hesabını soracaktı. İmparatorluğun üzerine çöken bu gölgeler, dağıtılmalıydı. Ama önce, hayatta kalmak zorundaydı.


Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi,Osmanlı tarihi roman,tarihi aşk romanı,Osmanlı saray entrikaları,sultanın hikayesi,taht mücadelesi roman,ihanet ve savaş romanı,Osmanlı İmparatorluğu kitap,tarihi kurgu roman,entrika dolu romanlar,Osmanlı dizileri tadında roman,padişah dönemi hikayesi,tarih severler için kitap,destansı tarihi roman,Osmanlı aşk ve ihanet hikayesi

📖 Hikayeye Devam Et

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 3 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi", Osmanlı İmparatorluğu’nun entrikalar, ihanetler ve kudret dolu döneminde geçen; aşk, savaş ve taht mücadelesini derinlemesine işleyen epik bir tarihi romandır. Saray entrikalarının gölgesinde kalan bir sultanın hikâyesi, ihanetle yoğrulmuş dostluklar ve kanla yazılmış bir kader… Tarihi roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 3 Yaralı Aslan ve Sarayın Labirenti Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (107) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)