✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

8 Ağustos 2025 Cuma

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 3: Yaralı Aslan ve Sarayın Labirenti Online Oku

 


Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi,Osmanlı tarihi roman,tarihi aşk romanı,Osmanlı saray entrikaları,sultanın hikayesi,taht mücadelesi roman,ihanet ve savaş romanı,Osmanlı İmparatorluğu kitap,tarihi kurgu roman,entrika dolu romanlar,Osmanlı dizileri tadında roman,padişah dönemi hikayesi,tarih severler için kitap,destansı tarihi roman,Osmanlı aşk ve ihanet hikayesi



Dağların sarp yamaçları, Kılıç Arslan'ın yaralı omzunu daha da sızlatıyordu. Ayaz'ın pusu kuran adamları, karda bıraktıkları kan izlerini takip etmek için geri dönebilirlerdi. Bu yüzden durmaksızın ilerlemek zorundaydılar.

 Yanındaki avuç içi kadar kalmış sadık askerleri de kendisi gibi yorgun ve yaralıydı. Kılıç Arslan, dişlerini sıktı. Bu, sadece bir saldırı değil, aynı zamanda bir mesajdı: Ayaz, merhametsizdi ve amacına ulaşmak için her şeyi göze almıştı.

Vadiyi geride bıraktıklarında, güneş doğmak üzereydi. Karla kaplı ağaçlar, ufukta kızıl bir çizgi halinde beliren güneşe doğru uzanıyordu. Kılıç Arslan, en kıdemli askeri olan Serdar Bey'e döndü. "Köyün birine varmalıyız. Yaralılarımızın dinlenmeye ve tedaviye ihtiyacı var."

Serdar Bey başını salladı. "Emrinizdir, Emir'im. Bildiğim, buradan çok uzak olmayan küçük bir oba var. Güvenli olmalı."

Obaya vardıklarında, köy halkı onları şaşkınlıkla karşıladı. Bir Selçuklu komutanının bu denli yaralı ve yorgun görünmesi alışılmadık bir manzaraydı. Kılıç Arslan, kimliğini ve görevini açıklayarak, yardım istedi. Köyün tabibi, onun omzundaki yarayı temizleyip sardı.

Ateşi yükselmeye başlamıştı. Kılıç Arslan, soğuk terler dökerek yatağında uzanırken, zihni Kayseri'ye, Aslıhan'a gidiyordu. Onun için endişeleniyordu. Kendisi bir askerdi, savaşmayı bilirdi. Ama Aslıhan, sarayın entrikaları karşısında ne yapacaktı?

Obada geçirdiği günler, Kılıç Arslan için hem dinlenme hem de düşünme fırsatı oldu. Ayaz'ın hamlesi, sadece onun görevini engellemekle kalmamış, aynı zamanda genç Sultan Melikşah'ın tahtının ne kadar tehlikede olduğunu da açıkça göstermişti.

Bu iç savaşın tohumları atılmıştı bile. Kılıç Arslan, iyileşir iyileşmez görevine devam etmeliydi. Her ne pahasına olursa olsun, Melikşah'ın biatını sağlamalı ve Ayaz'ın planlarını bozmalıydı.

Kayseri Sarayı'nda ise Aslıhan'ın günleri, Kılıç Arslan'ın yokluğunda daha da zorlu geçiyordu. Ayaz'ın tehdidi, her geçen gün daha somut bir hal alıyordu. Şehzade, sarayda Aslıhan'ı adım adım takip ediyor, ona olan ilgisini açıkça belli etmekten çekinmiyordu.

Aslıhan, bu ilgi karşısında kendini bir kafeste hissediyordu. Ayaz'ın tekliflerini reddetmeye devam etse de, Şehzade'nin sabrının tükendiğini hissediyordu.

Bir öğleden sonra, sarayın haremlik bölümünde Fatma Ana ile sohbet ederken, Ayaz'ın en güvendiği cariyelerinden biri olan Dila, Aslıhan'a yaklaştı. Yüzünde yapmacık bir gülümseme vardı.

"Aslıhan Hanım," dedi Dila, "Şehzade Ayaz, bu akşam vereceği ziyafete sizi de davet ediyor. Özel bir ziyafet olacakmış, sadece seçkin misafirler katılacakmış."

Aslıhan, bunun bir davetten çok bir emir olduğunu anladı. Ayaz'ın niyetini biliyordu. Eğer daveti reddederse, Şehzade'nin öfkesini çekecekti. Bu, saraydaki konumunu daha da tehlikeye atabilirdi.

Fatma Ana, durumu fark etti ve Aslıhan'ın koluna dokundu. "Gitmeye mecbursun kızım. Sarayın kuralları böyledir. Ama dikkatli ol."

Aslıhan, Dila'ya döndü. "Şehzade'ye daveti için teşekkürlerimi iletin. Ziyafete katılacağım."

Dila, zafer kazanmış bir edayla gülümsedi ve uzaklaştı. Aslıhan'ın içi titriyordu. Bu ziyafet, bir tuzak olabilirdi.

Akşam olduğunda, Aslıhan, en zarif ipekli elbiselerinden birini giydi. Fatma Ana, ona destek olmak için yanındaydı. "Korkma kızım," dedi. "Sadece bir ziyafet. Ne yapacağını biliyorsun."

Aslıhan, kalbi hızla çarparak, Ayaz'ın ziyafet verdiği salona girdi. Salon, altın işlemelerle süslenmiş, kadife perdelerle donatılmıştı. Ortada büyük bir masa, birbirinden lezzetli yemeklerle doluydu. Ayaz, masanın başında oturmuş, etrafındaki beyler ve komutanlarla sohbet ediyordu. Aslıhan'ı gördüğünde, yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi.

"Aslıhan Hanım, hoş geldiniz," dedi Ayaz, ayağa kalkarak. "Bu akşamki ziyafet, sizin katılımınızla daha da şenlendi."

Aslıhan, hafifçe eğildi. "Teşekkür ederim Şehzadem."

Ayaz, masadaki boş bir yeri işaret etti. Aslıhan, onun tam karşısına oturdu. Yemek boyunca Ayaz, Aslıhan'a özel ilgi gösterdi. Ona iltifatlar yağdırdı, hediyelerinden ve zenginliğinden bahsetti, gelecekteki sultanlık planlarını anlattı.

Ama Aslıhan, tüm bu sözlerin arkasındaki boşluğu ve ihtirası görüyordu. Ayaz'ın konuşmalarında samimiyetten eser yoktu.

Ziyafetin ilerleyen saatlerinde, Ayaz şarap kadehini kaldırdı. "Büyük Sultan Alparslan'ın ruhuna..." dedi, sonra devam etti, "Ve Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun geleceğine... ki o gelecekte, bu topraklar benim kılıcımın gölgesinde şenlenecek!"

Salondaki bazı beyler, Ayaz'ın bu cüretkar sözlerine şaşkınlıkla bakarken, Ayaz'ın yandaşları onu coşkuyla alkışladı. Aslıhan, içinden buz gibi bir rüzgarın estiğini hissetti. Ayaz, açıkça Melikşah'ın tahtına göz diktiğini ilan ediyordu.

Ayaz, gözlerini Aslıhan'a dikti. "Ve Aslıhan Hanım," dedi sesi daha alçak ama tüm salonun duyabileceği kadar netti, "Bu görkemli gelecekte, benim yanımda, kraliçem olarak yer alacaksın. Senin güzelliğin ve zekan, bu saraya ışık saçacak."

Aslıhan dondu kaldı. Ayaz, herkesin önünde ona evlenme teklifi ediyordu. Bu, bir davetten çok, bir ilan, bir zorlamaydı. Reddetmek, Ayaz'ı açıkça düşman etmek demekti. Kabul etmek ise, kalbinin asla ait olmayacağı bir adama bağlanmak... Ve Kılıç Arslan'a ihanet etmek demekti.

Salondaki herkesin gözü Aslıhan'ın üzerindeydi. Fısıltılar başladı. Aslıhan'ın kalbi, gümbür gümbür atıyordu. Ne diyecekti?

Tam o sırada, salonun giriş kapısı aniden açıldı. Herkesin bakışları kapıya döndü. İçeri giren kişi, sarayın en güvendiği muhafız komutanlarından biriydi. Yüzü panik doluydu.

"Nizamülmülk Efendim," diye bağırdı komutan, vezire doğru ilerleyerek, "Dışarıdan kötü haberler geldi! Batıdaki beyliklerden biri olan Karacahisar'ın Bey'i, Şehzade Ayaz'a biat ettiğini ilan etmiş! Ve bölgedeki birkaç küçük obayı yağmalamış!"

Salondaki atmosfer bir anda değişti. Şarap kadehleri masalara çarparak kırıldı, beyler ayağa kalktı. Ayaz'ın yüzündeki sinsi gülümseme silindi, yerine zafer dolu bir ifade geldi. Karacahisar'ın Bey'i, Ayaz'ın yandaşlarından biriydi ve ilk hamlesini yapmıştı.

Nizamülmülk'ün yüzü bembeyaz oldu. Bu, beklediği ama önlenemeyen bir darbeydi. "Bu bir isyan!" diye gürledi. "Derhal orduyu hazırlayın!"

Aslıhan, bu karmaşanın ortasında, gözlerini Ayaz'a dikti. Şehzade'nin bakışları, "Gördün mü? Ben kazanıyorum," der gibiydi. Bu, sadece taht kavgası değil, kanlı bir savaştı. Ve bu savaşın ilk kıvılcımı çakılmıştı.

Ayaz, bu kargaşadan faydalanarak Aslıhan'a tekrar döndü. Sesi alçak ama tehditkardı. "Gördün mü Aslıhan? Kader sana doğru yolu gösteriyor. Benimle olursan güvende olursun. Yoksa, bu fırtınada savrulursun."

Aslıhan, boğazındaki düğümü yutkunmaya çalıştı. Cevap vermek üzereydi ki, Fatma Ana'nın sesi kulaklarında yankılandı: "Sabırlı ol kızım. Her şeyin bir zamanı vardır."

Bu ani gelişme, Aslıhan'a bir nefes alma alanı vermişti. Ayaz'ın teklifi, şimdilik bu kargaşanın arasında askıda kalmıştı. Ama bu sadece geçici bir ertelemeydi. Savaş başlamıştı. Ve bu savaşın en büyük mağdurlarından biri de Aslıhan olabilirdi.

Aynı saatlerde, Karacahisar yakınlarındaki dağlık arazide, Kılıç Arslan ve askerleri, yorgun ve yaralı bedenleriyle ilerlemeye devam ediyordu. Uzaktan duydukları davul sesleri ve alevlerin kızıllığı, onların adımlarını hızlandırmıştı. Bir obanın yağmalandığını anlamışlardı.

Kılıç Arslan, yarasına rağmen atını sürdü. Oraya vardıklarında, manzara korkunçtu. Obanın evleri yakılmış, malları yağmalanmış, insanlar katledilmişti. Cesetlerin arasında, Kılıç Arslan'ın gözüne çarpan bir şey oldu: Karacahisar Bey'inin sancağı.

"Lanet olsun!" diye hırladı Kılıç Arslan. "Ayaz'ın emriyle yapılmış. Karacahisar Bey'i, Ayaz'a biat etmiş!"

Bu haber, Kılıç Arslan'ı derinden sarstı. Ayaz'ın ihaneti, artık açık bir isyana dönüşmüştü. Ve Kılıç Arslan, tam da bu isyanın merkezine düşmüştü. Nizamülmülk'ün verdiği görev, artık sadece bir biat toplama görevi değil, aynı zamanda bir isyanı bastırma göreviydi.

Yaralı ve sayıca az olmalarına rağmen, Kılıç Arslan'ın kararı netti. Geri dönemezdi. Melikşah'ın tahtı tehlikedeydi. Anadolu'nun her köşesi, Ayaz'ın fitnesiyle karışabilirdi. Kılıç Arslan, kılıcını çekti. Gözlerinde kararlılık ve öfke parlıyordu.

"Hazırlanın askerler!" diye gürledi sesi, soğuk havada yankılandı. "Bu bir savaş! Sultan Melikşah için! Selçuklu Devleti için! Ve bu namertlere bunun hesabını soracağız!"

Kılıç Arslan, yaralı bir aslan gibiydi. Zayıf düşmüş olsa da, içindeki savaşçı ruhu asla sönmemişti. Karacahisar'ın üzerine yürüyecek, Ayaz'ın bu ilk darbesine karşılık verecekti.

Ancak bu, sadece başlangıçtı. Önlerinde, çok daha büyük ve kanlı bir savaş vardı. Ve bu savaşın sonunda, kimin efsaneleşeceği, kimin ise yıkıma uğrayacağı henüz belli değildi.

Karacahisar Obası'nın külleri henüz tüterken, Kılıç Arslan'ın kararlı bakışları, gökyüzüne doğru yükselen kara dumanın arasından bir şahin gibi süzülüyordu.

Omzundaki yara, her nefes alışında zonkluyordu ama bu acı, içindeki öfke ve görev bilincinin yanında önemsiz kalıyordu. Ayaz'ın ihaneti, sadece bir beyliğin isyanından ibaret değildi; bu,

Selçuklu'nun kalbine saplanan bir hançerdi. Melikşah'ın genç tahtını sarsmaya yönelik alçakça bir girişimdi.

"Toparlanın!" diye gürledi Kılıç Arslan, sesi yorgunluğa rağmen çelik gibiydi. "Şimdi Karacahisar'a yürüyeceğiz! Bu namertlerin haddini bildireceğiz!"

Askerleri, yorgun bedenlerine rağmen komutanlarının emrine uydular. Kılıç Arslan, atına binerken, zihninde Karacahisar Bey'inin yüzü belirdi.

Bu adam, bir zamanlar Sultan Alparslan'a sadakat yemini etmiş, Anadolu'nun bekası için nice savaşlarda omuz omuza çarpışmış bir beydi. Şimdi ise Ayaz'ın vaatleri ve belki de tehditleri yüzünden kendi halkına sırt çevirmiş, yağmacı bir asi konumuna düşmüştü. İhanetin ne denli kirli bir oyun olduğunu bir kez daha anladı Kılıç Arslan.

Kılıç Arslan ve az sayıdaki birliği, Karacahisar Kalesi'ne doğru ilerlerken, yollar, yağmalanmış köylerin ve kaçışan köylülerin izleriyle doluydu. Her adımda, Ayaz'ın fitnesinin ne denli yayıldığına şahit oluyorlardı.

Kılıç Arslan, kalesine ulaşmadan önce, beylikten ayrılan ve köylüleri yağmalayan küçük bir grup asiyle karşılaştı. Hiç tereddüt etmeden saldırı emri verdi. Kılıcı, yaralı omzuna rağmen hızla ve kesin darbelerle düşmanlarını alt etti. Bu küçük zafer, askerlerinin morale iyi gelmişti ama asıl sınav Karacahisar Kalesi'nin surları ardında bekliyordu.

Kaleye vardıklarında, surların üzerinde Ayaz'ın sancağını görmek, Kılıç Arslan'ın öfkesini bir kat daha artırdı. Karacahisar Bey'i, meydan okuyordu. Kılıç Arslan, kalenin kapısına yaklaştı ve gür sesiyle bağırdı: "Ey Karacahisar Bey'i! Sultan Alparslan'ın ruhunu kirletiyorsun! Sana son bir şans veriyorum, teslim ol ve isyanına son ver! Yoksa kılıcımın tadına bakacaksın!"

Kale surlarından bir ses yükseldi: "Emir Kılıç Arslan! Sen kim oluyorsun da bana ahkam kesiyorsun? Sultan Alparslan öldü! Artık Anadolu'da yeni bir düzen var! Ve o düzenin sultanı, Şehzade Ayaz olacak! Sen de onun yoluna çıkma, yoksa sonun kötü olur!"

Kılıç Arslan'ın yüzü öfkeyle kasıldı. Demek kelimelerle ikna mümkün değildi. "Hazırlanın!" diye bağırdı askerlerine. "Kaleyi kuşatın! Bu isyanı bastıracağız!"

Kayseri Sarayı'nda ise Ayaz'ın ziyafetindeki o sarsıcı anın ardından gerginlik daha da artmıştı. Karacahisar Bey'inin isyan haberi, sarayın koridorlarında bir yangın gibi yayılmış, herkesin huzurunu kaçırmıştı. Nizamülmülk, derhal Melikşah ile bir araya gelmiş, durum değerlendirmesi yapıyordu.

Aslıhan ise, Ayaz'ın açıkça yaptığı evlilik teklifi ve Kılıç Arslan'ın başına gelebilecekler hakkındaki tehditleri yüzünden geceleri uyuyamaz olmuştu. Fatma Ana, Aslıhan'ın yanından ayrılmıyor, ona destek olmaya çalışıyordu.

"Kızım," dedi Fatma Ana bir sabah, Aslıhan'ın odasında. "Bu sarayda ayakta kalmak için sadece zarafet yetmez. Zeka ve cesaret de gerekir. Ayaz'ın teklifini o an reddetmemen akıllıca oldu. Şimdi zaman kazanmalıyız."

Aslıhan, pencereden dışarı bakıyordu. "Ama ne zamana kadar? Kılıç Arslan'dan haber yok. Onun başına kötü bir şey gelirse... Ben ne yaparım?"

Fatma Ana, Aslıhan'ın elini tuttu. "Kılıç Arslan yiğit bir komutandır. Kendini korumasını bilir. Ama sen burada kendini korumalısın. Ayaz, bu isyanı koz olarak kullanacak. Melikşah'ı zayıf göstermek isteyecek ve kendi konumunu güçlendirecek."

Fatma Ana haklıydı. Ayaz, ertesi gün sarayda düzenlenen divan toplantısında, Karacahisar isyanını Melikşah'ın zayıflığına yormaya çalıştı. "Gördünüz mü beyler," dedi Ayaz, divandaki herkese hitaben, "Daha yeni sultan olan Melikşah, Anadolu'nun her yerinden isyan haberleri alıyor. Bu devletin başında güçlü bir lider olmalı! Bu yükü taşıyamayacak biri değil!"

Nizamülmülk, Ayaz'ın sözlerini soğuk bir şekilde kesti. "Şehzade Ayaz! Bu zor zamanlarda birlik olmalıyız, fitne çıkarmamalıyız! Karacahisar'daki isyan bastırılacaktır. Sultan Melikşah, bu devleti en iyi şekilde yönetecek güce sahiptir!"

Melikşah, babasının gölgesinden çıkarak, kendinden beklenmeyen bir kararlılıkla konuştu: "Karacahisar'daki isyanı bastırmak için ordularımız yola çıkacak! Hainler cezalandırılacak! Benim tahtım da, bu devletin birliği de sarsılmayacak!"

Melikşah'ın bu kararlı duruşu, Ayaz'ı şaşırttı. Şehzade, genç sultanın bu kadar çabuk kendine geleceğini beklemiyordu. Aslıhan, divanın arka sıralarından bu konuşmayı dinlerken, Melikşah'ın gücüne şaşırdı. Sultan olgunlaşıyordu.

Ancak Ayaz'ın hırsı dinmeyecekti. Divan sona erdiğinde, Ayaz, Nizamülmülk'e yaklaştı. "Vezirim," dedi sesi alçak ama tehditkardı. "Bu isyanı bastırmak için kim gidecek? O Kılıç Arslan mı, yoksa daha tecrübeli bir komutan mı?"

Nizamülmülk, Ayaz'ın alaycı tavrını görmezden geldi. "Emir Kılıç Arslan, zaten o bölgede. Gerekirse oradaki kuvvetlere katılarak isyanı bastırmakla görevlendirildi."

Ayaz'ın yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. "Demek öyle... O zaman, umarım görevi başarıyla tamamlar. Yoksa bu devletin başına daha büyük belalar açılır." Sözlerinde gizli bir tehdit vardı.

Kılıç Arslan'ın başına gelenleri bildiğini, hatta kendisinin planladığını açıkça ima ediyordu.

Aslıhan, bu konuşmayı duymuştu. Ayaz'ın Kılıç Arslan'a yönelik planları, sandığından da karanlık ve kapsamlıydı. Kalbindeki endişe, bir bıçak gibi saplandı.

Karacahisar Kalesi'nin önündeki kuşatma, günlerdir sürüyordu. Kılıç Arslan'ın askerleri, sayıca az olmalarına rağmen kahramanca savaşıyorlardı. Kale duvarlarına tırmanma girişimleri, ok yağmuru ve sıcak yağ dökülerek püskürtülüyordu. Kılıç Arslan'ın yarası da iyileşmesine rağmen onu zorluyordu.

Bir gece, kale duvarlarına yaklaşan gizli bir geçit keşfettiler. Kılıç Arslan, bu fırsatı kaçırmadı. Yanındaki en cesur askerleriyle birlikte, karanlığın örtüsü altında geçide sızdılar.

İçeri girdiklerinde, kale muhafızlarını hazırlıksız yakaladılar. Çatışma başladı. Kılıç Arslan, kılıcını ustaca kullanarak düşmanlarını birer birer yere seriyordu. Amacı, Karacahisar Bey'ine ulaşmaktı.

Kalenin içinde ilerlerken, Karacahisar Bey'i ve askerleriyle karşılaştılar. Bey, Kılıç Arslan'ı gördüğünde şaşkınlıkla geri çekildi. "Sen... Sen nasıl buraya geldin? Ölmen gerekiyordu!"

Kılıç Arslan'ın gözleri öfkeyle parladı. "Benim ölümüm, senin elinden olmayacak, hain! Ayaz'ın kirli oyunlarına alet oldun. Şimdi bunun bedelini ödeyeceksin!"

Kılıç Arslan ve Karacahisar Bey'i arasında amansız bir düello başladı. Kılıçlar şakır şakır çarpışıyor, kıvılcımlar saçılıyordu. Karacahisar Bey'i, iri yarı ve güçlü bir savaşçıydı ama Kılıç Arslan'ın çevikliği ve tecrübesi karşısında zorlanıyordu. Sonunda, Kılıç Arslan, Karacahisar Bey'inin kılıcını elinden savurdu ve kılıcını onun boğazına dayadı.

"Teslim ol!" diye gürledi Kılıç Arslan. "Ya da burada öl!"

Karacahisar Bey'i, mağlubiyetin acısıyla titredi. "Tamam... Teslim oluyorum... Ama bil ki bu sadece başlangıç! Ayaz'ın gücü tahmin ettiğinden çok daha büyük!"

Kılıç Arslan, Karacahisar Bey'ini esir alarak kaleyi ele geçirdi. İsyan bastırılmıştı. Ancak bu zafer, Kılıç Arslan'ın içindeki endişeyi dindiremedi. Ayaz'ın sözleri aklına geldi: "Bu sadece başlangıç!" Kılıç Arslan, şimdi Kayseri'ye dönmeli ve Melikşah'ı yaklaşan büyük tehlikeye karşı uyarmalıydı.

Ama dönerken onu neler bekliyordu? Ayaz'ın başka hangi planları vardı? Ve Kayseri'de, Aslıhan'ın durumu neydi? Kılıç Arslan, kalbini saran bu sorularla, Selçuklu'nun üzerine çöken karanlığın daha da derinleştiğini hissediyordu. "Efsane ve Yıkım" destanı, daha yeni başlıyordu.


📖 Hikayeye Devam Et

Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 4 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. 

 Efsane ve Yıkım: Sultanın Gölgesi", Osmanlı İmparatorluğu’nun entrikalar, ihanetler ve kudret dolu döneminde geçen; aşk, savaş ve taht mücadelesini derinlemesine işleyen epik bir tarihi romandır. Saray entrikalarının gölgesinde kalan bir sultanın hikâyesi, ihanetle yoğrulmuş dostluklar ve kanla yazılmış bir kader… Tarihi roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt

➡️ Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi Bölüm 4: Dönüş Yolu ve Sarayın Zehirli Nefesi Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (107) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)