Edirne’nin sakin sokakları geceyi derin bir
sessizliğe bürürken, Murad, Ahi Kemal’in söylediklerinin etkisi altındaydı.
Elif’in kimliği, geçmişi, ona olan aşkı... Hepsi bir araya geldiğinde içini
kemiren bir soru işareti halini alıyordu. Murad, Elif’i bulmuştu, ama asıl soru
şimdi ona aitti: Gerçekten ne kadar tanıyordu? Ne kadar güvenebilirdi?
Murad, Ahi Kemal’in söylediklerine kulak asarak,
gizlice doğuya doğru yolculuğa çıkmaya karar verdi. Eğer Elif’in ailesiyle
ilgili sırlar gerçekten varsa, bunların ortaya çıkması gerekecekti. Elif’in
babasının izini bulmak, tüm bu karanlık bulmacanın çözülmesine yardımcı
olacaktı.
Murad, sabahın erken saatlerinde hazırlıklarını
tamamladı. Sarayın içindeki muhafızlar, Murad’ı yalnızca bir günlüğüne yola
çıkmış gibi gördüler. Ancak o, aslında bir ömür boyu sürecek bir yolculuğa
çıkıyordu. Hedefi; doğu. Nerede olduğunu bilmediği, ancak duyduğu ve tahmin
ettiği bir yer. Elif’in babasının izleri, buralarda bir yerlerde kaybolmuştu.
Bir sabah, sırtına yükünü aldı ve yola koyuldu.
Yanında sadece en güvendiği yeniçeri arkadaşlarından biri, Hasan vardı. İkisi,
ormanlar ve köylerden geçerek, yavaş yavaş doğuya doğru ilerlediler. Gidilecek
yol uzun, meçhul ve bir o kadar da tehlikeliydi. Ama Murad, ne pahasına olursa
olsun doğruyu bulmayı kafaya koymuştu.
Yolda ilerlerken, Hasan birden söze girdi:
“Sultanım, Elif’in babasının ne gibi bir sırrı
olabilir ki? Bu kadar güçlü bir adam, neden gizlendi?”
Murad, derin bir iç çekerek yanıtladı:
“Bilmiyorum Hasan. Ama bir şey var ki, Elif’in
geçmişi benim düşündüğümden çok daha karmaşık. Ahi Kemal, bu sırrın peşinde
olan biri. Bunu çözmeden saraya dönmeyeceğim.”
Hasan, gözlerini hafifçe kısarak devam etti:
“Belki de sırrın ardında sadece devletin değil,
kişisel bir hesaplaşma vardır. Elif’in babasının adı, pek duyulmaz. Ama bir
zamanlar onun da adı, Edirne’nin dört bir yanında yankılanıyordu.”
Murad, bir an durakladı. Elif’in babasının
geçmişine dair söylediklerindeki gizemli ton, onu daha da şüphelendirmişti.
“Evet... Hızlıca ilerlememiz gerek. Her dakika,
bir adım daha yaklaştırabilir.”
Birkaç gün boyunca orman köylerinde istirahat
ettikten sonra, nihayet Elif’in babasının adını duydukları bir köye ulaştılar.
Bu köy, tarihsel olarak Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı olan ancak sonrasında
tamamen terk edilmiş bir yerdi. Burada, Elif’in babasının eski bir arkadaşı
olduğunu söyleyen bir köylü bulmuşlardı.
Köylü, yıllar önce Elif’in babasının bu
topraklardan ayrıldığını, ama hala zaman zaman gizlice buralara uğradığını
anlatmıştı. Adı, "Süleyman"dı. Süleyman Bey... Bu ismin tarihi, köyün
yaşlılarının hafızasında derin izler bırakmıştı.
Süleyman’ın
İzinde
Murad, köylülerden aldığı bilgileri doğrulamak
için Elif’in babasının kaybolduğu yerleri araştırmaya başladı. Süleyman Bey,
Osmanlı'nın ilk yıllarında oldukça saygın bir komutandı. Ama bir anda ortadan
kaybolmuş ve hakkında hiçbir bilgi bulunamamıştı. Bu kayboluş, yıllar boyunca
söylentilerle sarılmıştı. Birçok kişi, Süleyman Bey’in bir isyan başlatmak için
gizlendiğini söylese de, gerçekler hala bilinmiyordu.
Murad, Elif’in babasının kaybolduğu dönemdeki
olayları detaylıca araştırdı. Süleyman Bey’in düşmanları kimlerdi? Neden
kayboldu? Ve Elif’in bu olayla nasıl bir bağlantısı vardı?
Bir sabah, yaşlı bir köylü, Murad’a oldukça eski
bir harita verdi. Harita, bir zamanlar Osmanlı topraklarına bağlı olan ve şimdi
terkedilmiş olan bir kaleyi gösteriyordu. Kalede, Süleyman Bey’in son
günlerinde izlediği bir yol ve gizli bir geçit vardı.
“Bu harita, ona giden yolu bulmanıza yardım
edecektir, Sultanım. Ama dikkatli olun. Orada sadece geçmiş değil, aynı zamanda
tehlikeli sırlar da saklanıyor.”
Murad, haritayı dikkatle inceledi ve kalenin
bulunduğu yeri işaretledi. Bu yolculuğun sonunda Elif’in babasının sırrını ve
belki de Elif’in kimliğini çözecekti. Ama bunun kolay olmayacağını biliyordu.
Tehlike, her adımda daha da yaklaşıyordu.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder