✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

Budinde Sonbahar Gölgelerin Ardındaki Harita Bölüm 3 Online Oku

 


Budin’in taş sokaklarında gün yeni doğarken, Yusuf’un zihni geceden kalma karanlık düşüncelerle doluydu. Klara’nın elindeki mühür sadece bir sembol değil, bir tehditti. Budin’in eski yaraları hâlâ kapanmamış, altındaki kin közleri hâlâ sönmemişti.

Halil Paşa, Yusuf’u sabahın ilk ışığında çağırttı.

“Bu mühür,” dedi Paşa, bir zamanlar dost olan halkların şimdi birbirine çevirdiği hançerin izi gibidir. “Eğer doğruysa, Budin’in kalbine işlenmiş bir isyan haritası var. Bizim bulamadığımız.”

Yusuf düşünceliydi. “Klara bu haritanın yerini biliyor olabilir.”

Halil Paşa başını salladı. “Ya da Ivan onun üzerinden seni kullanmak istiyor.”

Yusuf bu sözlere sessiz kaldı. Aklında bir fikir kıvılcımlandı: Harita varsa, Budin’in altında ya da geçmişte saklıydı. Ve bir zamanlar saraya yakın bir Macar ailesinin konağında çalışan Klara, bu sırra doğrudan temas etmiş olabilirdi.

 

Yusuf ve Klara, Klara’nın çocukluk yıllarını geçirdiği eski konağa doğru yola çıktı. Harap haldeki yapı, zamanla sararmış duvarlarıyla hâlâ ayakta duruyordu. Bir zamanlar Macar asilzadelerinin yaşadığı bu yer, şimdi terk edilmişti.

İçeri adım attıklarında, taş duvarlarda örümcek ağları, yerde dökülmüş haritalar ve tozlu defterler vardı. Klara, eski kitapların arasından bir sandık çıkardı. Sandığın içinde sararmış bir mektup ve üzerinde Latince yazılar olan bir belge vardı.

“Bu... Ivan’ın babasına yazılmış bir mektup,” dedi Klara, elleri titreyerek. “Budin’in altındaki tünellere dair bilgiler taşıyor. Ve burada bir plan var... Osmanlı’ya karşı yapılacak bir isyanın başlangıç noktası.”

Yusuf kaşlarını çattı. “Yani hâlâ aktif bir hücre olabilir?”

“Evet,” dedi Klara. “Ivan’ın babası yıllar önce bu planı rafa kaldırmıştı. Ama Ivan, şimdi bunu diriltmek istiyor. Ve haritanın kilidi de burada.”

Yusuf haritaya dikkatle baktı. Osmanlı karakolları, erzak depoları, garnizonlar... Hepsi işaretlenmişti. Haritanın bir ucu ise Budin Kalesi’nin altındaki eski kuyuya çıkıyordu.

 

Gece yarısına yakın, Yusuf tek başına kaleye gitti. Klara’dan haritanın bir kopyasını almıştı. Kuyunun taş halkaları, rüzgârla birlikte iniltiler gibi sesler çıkarıyordu.

Yusuf halatla aşağı indi. Nefesini tutarak ilerlediği dar tünelde bir noktada kırık fener parçaları ve yeni yanmış meşale izleri buldu. Ivan oradaydı. Ya da kısa süre önce geçmişti.

Bir duvarın dibinde, Osmanlı askerlerinin adlarının yazılı olduğu bir liste buldu. Bir ihanet listesi.

 

Kuyudan çıktığında sabah olmak üzereydi. Gözlerinde uykusuzluk değil, kararlılık vardı. Artık bu sadece Budin’in güvenliği değil, Klara’nın kurtuluşu ve Ivan’ın oyununu bozmak için kişisel bir savaştı.

Yusuf, Halil Paşa’ya dönerken sadece bir asker değil, bir gölge avcısıydı artık.

Budin’de sonbahar derinleşiyor, her yaprak bir sırrı örtüyordu. Ve Yusuf artık düşen her yaprağın sesini duymaya başlamıştı.

 

Kuyudan yukarı çıkarken Yusuf’un zihni hâlâ duvarların ardına gizlenmiş sözlerle uğulduyordu. Her bir taş, geçmişte saklı kalmış bir ihaneti fısıldıyor gibiydi. Haritanın üzerindeki simgeler, onun için artık sadece işaret değil, yakında patlak verecek bir fırtınanın habercisiydi.

Toprak zemine bastığında yukarıdan süzülen sabah ışığı, Yusuf’un yüzüne çarptı. Her ne kadar gece boyunca karanlıkta kalmış olsa da, gözlerinde yeni bir ışık yanıyordu: Gerçek, artık yüzeye çıkmak üzereydi.

 

Yusuf kaleye döndüğünde Halil Paşa sabırsızlıkla onu bekliyordu. Gözleri sabahın ilk saatlerindeki gri gökyüzü kadar kasvetliydi.

“Ne buldun?” diye sordu, sesi hem endişeli hem de merak doluydu.

Yusuf, haritayı ve bulduğu ihanet listesini önüne serdi. Halil Paşa kaşlarını çatarak listeye baktı. “Bunlar bizim askerlerimiz… Ama bunların bazıları yıllardır burada görevde.”

“İşte bu yüzden tehlike büyük,” dedi Yusuf. “İçeriden bir sızıntı var. Ivan yalnız değil. Budin’in içinden birileri onunla iş birliği yapıyor.”

Halil Paşa ayağa kalktı, ağır adımlarla pencereye yürüdü. “Bize yardım eden gölgelerin içinde bile düşmanlar var demek...”

 

Klara, Yusuf’un kaldığı han odasına sessizce girdi. Elinde sararmış bir kitap, içinde çocukken sakladığı notlar vardı. Gözlerinde endişeyle karışık bir kararlılık vardı.

“Yusuf,” dedi, “Ivan’ın planını biliyorum. O harita, yıllar önce babamın kütüphanesinde defalarca el değiştirdi. Babam Osmanlı’ya sadıktı, ama bu şehirde sadakat çok uzun sürmez.”

Yusuf ona baktı. “Peki ya sen? Senin sadakatin nerede?”

Klara bir an durdu. Sonra elindeki kitabı ona uzattı. “Ben artık bu şehrin geçmişinden değil, geleceğinden yanayım. Ve seninle bu geleceği savunacağım.”

Yusuf, Klara’nın ellerini tuttu. O an, ikisi de bir savaşa değil, kaderlerine doğru yürüdüklerini fark etti. Bu aşk, sadece yasak değildi — aynı zamanda tehlikeli ve belki de kurban vermeden sürdürülemeyecek kadar gerçekti.

 

Aynı gece Yusuf’un kaldığı hanın çatısında bir gölge belirdi. Ellerinde yay, gözlerinde ölüm vardı. Ancak Yusuf hazırlıklıydı. Klara’yı korumak adına, her geceyi uyanık geçirmişti.

Ok duvara saplandı. Yusuf hızla çatıya fırladı. Gölgeler arasında kaçan suikastçıyı kovaladı ama adam sokakların karanlığında kayboldu. Yalnızca gümüş işlemeli bir broş bırakmıştı geride: Ivan’ın amblemi.

 

Budin’de rüzgâr artık sadece yaprakları değil, sırları da taşıyordu. Ve Yusuf bu rüzgarın ortasında hem bir asker, hem bir âşık, hem de bir hedefti.

Yusuf, Halil Paşa’nın gözlerinin derinliğinde yalnızca bir korku değil, aynı zamanda bir savaşın gizli başlangıcını da görüyordu. Gözlerinde bu toprakların ruhuna yabancı olmayan bir anlam vardı; yıllardır savaşı gözlemlerken, düşmanı tanıyordu. Fakat şimdi içerden gelen bir tehdit, her zamankinden çok daha yakındı. İhanet, çok geçmeden gerçek bir silah halini alacaktı.

“Eğer bu harita doğruysa, o zaman Ivan’ın planı, sadece Budin’i değil, Osmanlı'nın bir kısmını tehdit ediyor,” dedi Yusuf, elleriyle haritayı düzeltirken. “Bütün bu alanın üzerinden bir tür işgal planı yapılmış. Sadece Ivan ve onun adamları değil, burada Osmanlı'nın içine sızmış başka düşmanlar da var.”

Halil Paşa sessizce başını salladı. "Bunlar sadece başlangıç, Yusuf. Bizim hatamız, tehlikeyi erken görmemekti. Şimdi zamanı geldi, her şey çözülmek zorunda."

 

Gece yarısı, şehri saran sessizlik arasında, Klara’nın evinden gelen bir çığlık, Yusuf’un uykusunu bölmüştü. Gözleri kısık şekilde kapısını araladı, ve hızla dışarıya fırladı. Kalbi hızla atıyordu; bir şeylerin ters gittiğini hissediyordu. Savaşın çeyrek yüzyılın hatıralarını taşıyan koridorları, şimdi ona farklı bir tehdit sunuyordu.

Klara’nın evine vardığında, pencereden sızan ışık, içeriye girmeye çalışan bir silueti gösteriyordu. Bir adım daha atarken, adımlarını duyan siluet içeriye girmeyi başarmıştı. Yusuf hızla içeri girdi, tam zamanında! Adamın omzundan elini çekerek, toprağa fırlattı.

Klara, odanın köşesinde korku içinde bağırırken, Yusuf hemen kollarını sardı. “Sakın korkma, seni korurum.”

Adam birden Yusuf’a dönüp, gözlerini sabırlı bir şekilde ona dikti. “Bu sadece bir uyarıydı,” dedi. “Bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak. Ivan’ın planı her geçen gün yaklaşıyor.”

Adam, hızlıca geri çekildi ve pencereden dışarıya doğru kaçtı. Yusuf, adamın kim olduğunu tam olarak çözebilmiş değildi ama artık zaman daralıyordu. Geceyi hala sarıp sarmalayan karanlık, Budin’deki sonbaharın son demlerine şahit oluyordu.

 

Yusuf, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Klara’yı güvenli bir yere taşımak zorundaydı. Bu, onların arasındaki bağlılığın daha da derinleşeceği, aynı zamanda ihanetin de daha net şekil alacağı bir zamandı.

Klara, sessizce başını salladı. “Eğer Budin’de güvenli bir yer arayacak olursak, Ivan’a tam anlamıyla teslim olmuş oluruz. Bu şehirde hiçbir şey güvenli değil, Yusuf. Ama seninle birlikte... belki bu savaşı kazanabiliriz.”

Yusuf, Klara’nın gözlerine baktı. “O zaman her şey için hazırız,” dedi.

 

Yusuf ve Klara, az önce duvarları arasında kaybolan zamanın izlerini silerek yola çıktılar. Budin sokaklarında, adımlarını hızlandırmışlardı. Her biri kendi içinde bir savaş veriyor gibiydi. İçeriden gelen bir fırtına vardı; sadece toprakların değil, kalplerinin de savrulmasını bekleyen bir rüzgar.

Klara, gözlerinde beliren kararlılıkla, “Bunu birlikte başaracağız,” dedi. “Ama bu şehir, tarihine düşen en büyük ihaneti daha henüz yaşamadı. Biz de bu tarihe tanıklık edeceğiz.”

Yusuf, Klara’nın söylediklerine sadece başını sallayarak cevap verdi. Gerçekten de, savaş ve ihanetin sınırlarında giden bu yolda ikisi de yalnızca geçmişin değil, geleceğin de yükünü taşıyordu.

 

Bir şehrin tarihi, sırları kadar karanlık olabilir. Budin, bir kez daha savaşın gölgesinde yankılandığında, bu iki ruh birbirlerinin içindeki ihanet ve aşkla iç içe geçmiş bir kaderi keşfedeceklerdi.

Yusuf, Halil Paşa’nın ellerindeki haritaya odaklanarak, her bir çizginin ve notanın anlamını çözmeye çalıştı. Her şey bir araya geldiğinde, Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarında sızmaya çalışan bir düşmanın elinde büyük bir güç vardı. Ama bu sadece bir başlangıçtı; düşman, sadece toprakları işgal etmekle kalmayacaktı; Osmanlı’nın ruhuna da sızacaktı.

"Bu harita ne zaman elde edildi?" diye sordu Yusuf, parmakları haritanın kenarlarına dokunarak.

Halil Paşa, Yusuf’a bakarken kaşlarını çatmıştı. "Birkaç gün önce, İstanbul'dan gelen bir mesajla karşılaştık. Bizim istihbarat birimimizin gizlice elde ettiği bilgilere göre, Ivan’ın başında olduğu bir grup, Budin’e yakın bölgelerde Osmanlı topraklarına sızmaya başlamış. Ama bu plan yalnızca bir başlangıç. Haritada yazanlar, çok daha büyük bir felaketi işaret ediyor."

Yusuf, bir süre sessizce düşündü. Ivan’ın sadece bir komutan olmadığını, bir önder olduğunu çok iyi biliyordu. Bu kişi, sadece askeri bir lider değil, aynı zamanda bir stratejistti. Geriye baktığında, Ivan’ın oyunlarının yıllarca sürdüğünü, bu oyunların her geçen gün Osmanlı'nın içine işlediğini fark etti.

"Yani, bu harita, yalnızca Budin’i değil, İstanbul’u da tehdit ediyor," dedi Yusuf, içindeki karanlık düşünceleri bir kenara atarak.

Evet, Ivan’ın planları yalnızca Osmanlı’yı değil, tüm Balkanlar'ı tehdit ediyordu. Yusuf’un içi, önceki yıllarda Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı topraklarda gördüğü savaşlar gibi kıpırdamaya başlamıştı.

 

Yusuf, hemen oradan ayrılıp, Klara’nın evine doğru yola çıkmaya karar verdi. Kalbindeki garip duygu, bu sefer farklı bir tehlikenin habercisiydi. Geceyi yavaşça kucaklarken, aklında Klara vardı. Onun sırrı, sadece o değil, tüm Budin’i de tehdit ediyordu. Klara, Osmanlı’ya ve topraklarına ne kadar bağlıydı?

Düşüncelerini bir kenara bırakıp, kısa sürede Klara’nın evine vardı. Gecenin karanlığına rağmen evde bir hareketlilik vardı. Bir ses, içeriden dışarıya doğru geliyordu. Yusuf, kapıya yaklaştığında, bir başka siluet gördü. Yavaşça ilerledi, gölgeler içinde bir iz bırakmadan kapıyı araladı.

İçeri girdiğinde, Klara, elinde eski bir mektup tutuyordu. Yüzü solgundu, ama gözlerinde bir kararlılık vardı. "Klara," diye seslendi Yusuf, dikkatlice yaklaşarak.

Klara, hemen başını çevirdi. "Yusuf," dedi, sesindeki titremeyi hissetmemek elde değildi. "Seninle konuşmam gereken bir şey var. Bu, yalnızca seninle ilgili değil, aynı zamanda senin sahip olduğun her şeyle ilgili."

Yusuf bir adım daha atarak, Klara’nın yanına oturdu. "Bana ne olduğunu söylemek zorundasın," dedi.

Klara, derin bir nefes aldı ve mektubu Yusuf’a uzattı. "Bu, Ivan’ın bizden istediği bir anlaşma. Eğer kabul etmezsek, bu harita yalnızca bir işaret olur. Ama işin içinde başka bir şey var. Bunu seninle paylaşmak zorundayım."

Yusuf, Klara’nın gözlerine bakarak, mektubu aldı. Mektubun içinde yalnızca bir cümle vardı:

"Eğer İstanbul’a gitmezseniz, Budin’i kaybedeceksiniz."

 

Klara’nın ellerindeki mektup, Yusuf’un zihninde yankı yaparken, gözleri kararmıştı. Bu tehdit, bir zamanlar sadece Osmanlı İmparatorluğu'na değil, tüm Balkanlar'a karşı yapılmış bir planın göstergesiydi. Ivan’ın oyununu çok iyi biliyordu. Fakat bu, aynı zamanda çok daha karmaşık bir tuzaktı. Ve bu tuzak, her ikisini de içine çekecekti.

Klara, Yusuf’a döndü. "İstanbul’a gitmek zorundayız, Yusuf. Ama bu yolculuk, bizden başka birini de hedef alıyor."

Yusuf, kafasında planlar kurarak düşündü. "O zaman bu yolculuğa başlıyoruz. Ama biz sadece İstanbul’a değil, Ivan’ın planına karşı bir adım atacağız."

 

Budin’in zeytin ağaçları arasında geceyi saran rüzgar, her geçen dakika daha güçlü esmeye başlamıştı. Osmanlı’nın en karanlık zamanlarında, bir yolculuk başlamıştı. Bu yolculuk, yalnızca bir şehrin değil, kalplerin de kaderini belirleyecekti.

Yusuf, Klara’nın uzattığı mektubu dikkatlice inceledi. Bu kısa ama çarpıcı mesaj, ona yalnızca tehdit değil, aynı zamanda bir çıkış yolunun da ipuçlarını veriyordu. "İstanbul’a gitmek zorundayız" cümlesi, kalbinde bir korku dalgası uyandırsa da, bu yolculukta başlarına ne geleceğini de bilmek istemiyordu.

Klara’nın yüzüne baktığında, gözlerindeki korkuyu ve aynı zamanda kararlılığı fark etti. Klara, sadece bu mektubun getirdiği korkuyu değil, yıllardır sakladığı başka bir sırrı da içinde taşıyor gibiydi. Yusuf, Klara’ya yaklaşarak, derin bir nefes aldı.

"Bu, sadece seninle değil, tüm Osmanlı ile ilgili bir şey, değil mi?" dedi Yusuf, sesinde belirgin bir tedirginlik vardı.

Klara, başını sallayarak, gözlerini kaçırdı. "Evet, ama aynı zamanda seninle ilgili de... Bir yalan var Yusuf, bir yalan var ve sen buna inandın." Klara'nın sesi titriyordu. Yusuf’a bir şeyler söylemek istiyordu ama ne söyleyeceğini bilemiyordu.

Yusuf, adımını duyduğunda, Klara'nın gözlerinde değişen bir şeyi fark etti. "Ne demek istiyorsun, Klara? Neden bu kadar temkinlisin?"

Klara, bir süre sessiz kaldı. Nihayetinde, derin bir nefes alarak başını eğdi ve sözlerine başladı. "Yusuf, seni bu kadar sevmenin tehlikeli olduğunu bildiğim için uzak durdum. Ama her geçen gün, seni daha fazla seviyorum. Sadece seni değil, aynı zamanda senin halkını da tehlikeye atıyorum."

Yusuf’un kalbi hızla çarpmaya başladı. "Seninle olmak bir tehlike mi?" diye mırıldandı. Ancak Klara'nın kararsız bakışları ona farklı bir cevabın ipucunu veriyordu.

"Bu yolculuk, yalnızca seni değil, Osmanlı’yı da tehdit ediyor. Ivan, senin geçmişini, seni nasıl sevdiğimi biliyor ve bunu benim aleyhime kullanabilir. Benimle İstanbul’a gitmen, hem seni hem de tüm sevdiklerini tehlikeye atıyor." Klara'nın sesi yavaşça, ama kesik kesik yükseldi.

Yusuf’un kafasında düşünceler birbirine karıştı. Klara'nın söylediği her kelime, onu derinden sarsıyordu. "Peki ne yapmalıyız?" diye sordu, sesi alçak bir tonda ama kararlıydı.

Klara, elini masanın üzerindeki eski haritanın üstüne koydu. "Bu harita, sadece Budin'i değil, İstanbul'u da tehdit eden bir yol haritası. Bunu çözmek ve Ivan’ın oyununu durdurmak için birlikte hareket etmeliyiz."

 

Yusuf ve Klara, sabahın erken saatlerinde, İstanbul’a gitmek üzere yola çıkmaya karar verdiler. İstanbul, Osmanlı’nın kalbi, aynı zamanda tehlikenin de en yüksek olduğu yerdi. Ancak bu yolculuk, onların sadece şehirleri değil, kalpleri arasındaki mesafeyi de daraltacaktı.

Yusuf, İstanbul’a doğru ilerlerken, etrafındaki manzaradan koparak, Klara'nın yanındaki sessizliğe dikkatini verdi. Aralarındaki bağ giderek güçleniyordu, ama bu bağın bir o kadar da tehlikeli olduğunu ikisi de biliyordu.

Yolculuk sırasında Klara, bir an durakladı ve Yusuf’a döndü. "Yusuf," dedi, "bu yolculuk, bizim için sadece bir başlangıç. Ivan’ın ve onun peşinden gelenlerin tehdidi giderek büyüyecek. Ama biz bu yolculukta yalnızca birbirimize güvenerek ilerleyebiliriz."

Yusuf, Klara'ya bakarak, ona gülümsedi. "Ve seninle, hiç yalnız olmayacağım."

Gözlerinde bir parıltı belirdi, ama bu parıltı, aynı zamanda tehlikenin ve gerilimin bir işaretiydi. Ne kadar birbirlerine yakın olsalar da, yolculuk boyunca her adım, onlar için daha büyük bir risk taşıyordu.

 

İstanbul’a yaklaştıklarında, şehri çevreleyen surlar, her zaman olduğu gibi kudretli ve görkemli görünüyordu. Fakat, bu sefer surların ardındaki dünya çok farklıydı. Yavaşça ilerlediler, zaman zaman İstanbul’un sokaklarında gizli bir tehlike gibi geziyorlardı. İstihbarat raporlarına göre, Ivan’ın adamları, İstanbul’daki her hareketi izliyordu. Ve şimdi, bir gölge gibi peşlerinden geliyorlardı.

Klara, Yusuf’un yanına yaklaştığında, sessiz bir şekilde sordu: "Bizi izliyorlar, değil mi?"

Yusuf, içini çekerek cevap verdi. "Evet, ama daha büyük bir tehlike var. Ivan’ın adamları, bu şehri karıştırmak istiyorlar ve biz bu karışıklığın ortasında kalabiliriz."

İstanbul'un karanlık gece ışıkları, her bir köşe başında daha fazla gizem barındırıyordu. Bütün bunlar, onları daha da zorlayacak, fakat sadece birbirlerine olan güvenleriyle bu zorlu yolda ilerleyeceklerdi.

 

Klara ve Yusuf'un duygusal bağları daha da derinleşecek. Ancak, onları bekleyen büyük bir ihanet ve zorlu engeller var. Bu yolculuk, onların sadece birbirlerini değil, Osmanlı’nın kaderini de şekillendirecek.

Yusuf ve Klara, İstanbul’a yaklaştıkça gerilim her adımda artıyordu. Yavaşça, ama dikkatli adımlarla yürüdüler. Şehirdeki dar sokaklar, onların hareketlerini izleyen gözlerden saklanmak için ideal bir yerdi. Ancak her köşe, her duvar ardında, onları bekleyen yeni bir tehlike vardı.

Bir akşam, karanlık çökmeden önce, Yusuf ve Klara, İstanbul’a girmeden önceki son noktada, küçük bir hanın içinde bir araya geldiler. Burada, biraz dinlenmeye ve durumlarını gözden geçirmeye karar verdiler.

Han, şehrin dışında yer alan terkedilmiş bir yapının içinde bulunuyordu. Duvarda eski resimler, halıların yerini almış yırtık döşemeler ve loş bir ışık ortamı yaratıyordu. O an, her şey sanki bir hayal gibi geldi. Yavaşça içeri girdiler ve masaya oturdular.

Klara, gözleriyle haritayı izlerken, derin bir nefes aldı. "Yusuf," dedi, sesi alçak ve ciddi, "Burada, bizim her hareketimizi izliyorlar. Eğer bir adım daha atarsak, sadece kendi hayatımızı değil, Osmanlı’yı da tehlikeye atmış oluruz."

Yusuf, başını sallayarak, Klara’nın sözlerine onay verdi. "Evet, ama biz burada durursak, Ivan’ın oyununa da teslim oluruz. Eğer bir şey yapmazsak, her şey kaybolacak."

Klara, gözlerini tavana çevirdi ve bir süre sessiz kaldı. Ardından, haritayı masanın ortasına koydu ve parmaklarıyla birkaç noktayı işaret etti. "Bunlar, Ivan’ın planlarının geçtiği noktalar. Bunları takip edebiliriz, ama çok dikkatli olmalıyız. Bu harita, sadece bir yolculuk değil, aynı zamanda bir tuzak."

Yusuf, haritaya göz attı. Her şey, bu yolculuğun ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha hatırlatıyordu. Klara’nın yanındaki bu belirsizlik, onu sürekli bir korku içinde tutuyordu. Fakat bir şey vardı ki, bu yolculuk ona her geçen gün daha da çekici geliyordu. Klara’ya duyduğu güven ve ondan gelen gizemli cazibe, onu adeta bu yola çekiyordu.

"Seninle olmasaydım, belki de bu kadar cesur olamazdım," dedi Yusuf, Klara’ya dönerek. Klara, bir an sessiz kaldı, sonra gülümsedi.

"Cesaret, bazen yalnızca seni seven birinin yanında olmakla bulunur," dedi, sesi yumuşayarak. "Ama yine de her adımımızı iki kere düşünmeliyiz."

Gece ilerledikçe, dışarıdaki sesler giderek azaldı ve yalnızca hüzünlü rüzgarın uğultusu duyulmaya başladı. Klara ve Yusuf, ne kadar kaybedeceklerini biliyorlardı; fakat, birbirlerine güvenerek, her geçen gün daha da güçleniyorlardı.

Tehlikenin Yaklaştığı Zaman

İstanbul’a girmek üzere olduklarında, Klara ve Yusuf, yer altı geçitlerinden birinde geçiyorlardı. Sadece birkaç saat önce, şehre girmek için kaçış noktalarını belirlemiş ve Ivan’ın adamlarının şehri denetleyerek her hareketi izlediğini öğrenmişlerdi.

Yusuf, gözlerini kısarak, ilerleyen karanlıkta bir gölge fark etti. Hemen Klara’yı tutarak durdu. "Birileri var," diye fısıldadı.

Klara, Yusuf’un arkasına geçerek dikkatle çevreyi gözlemeye başladı. Birkaç figür, gözden kaybolan bir siluetin peşinden koşuyordu. Onların varlığı, şehirdeki karanlık hareketliliği iyice gözler önüne seriyordu. Klara, hızla Yusuf’a döndü. "Çabuk, şuradaki dükkanın arkasına geçmeliyiz!"

İkili, dar bir sokaktan geçerken, kasvetli atmosfer daha da yoğunlaştı. "Eğer bu sokaktan çıkarsak," dedi Klara, "çok büyük bir tehlikeye girmiş olacağız. Ama tek şansımız bu."

Yusuf, onun elini sıkarak, "Seninle her şeye varım," dedi. Klara, kararsız bir şekilde gülümsedi ama derinlerde bir korku vardı.

Yusuf ve Klara, dükkanın arkasına geçerken, İstanbul’un kalabalık sokakları onları bir anlık kaybolmuş gibi yaptı. Ancak her şeyin ne kadar geç olduğunu fark edemediler. Bir anda, en büyük tehditlerin içindeydiler.

Klara ve Yusuf’un karşılaştığı tehlikeler ve birbirlerine olan güvenleri, onları başka bir dünyaya çekiyor. İstanbul’un karanlık sokaklarında hayatta kalmak için hem fiziksel hem de duygusal bir savaş vereceklerdir.

Yusuf ve Klara, dükkanın arkasına gizlenip bir süre nefeslerini tuttular. Sokakta kimse yoktu, ama İstanbul’un karanlık sokaklarında sessizlik aldatıcıydı. Her an her şeyin değişebileceğini biliyorlardı. Klara, elini Yusuf’un omzuna koyarak düşük sesle konuştu:

“Bizi izliyorlar. Bizi bulmadan önce bir çıkış yolu bulmalıyız.”

Yusuf, başını sallayarak, “Beni takip et, Klara. Sadece sesini çıkarma,” diyerek onu kendine daha yakın tuttu.

İkili, karanlık sokakta ilerlemeye devam ettiler. Birkaç adım atmışlardı ki, birden karşılarına çıkan gölgeler onları durdurdu. Gözleri karanlıkta parlayan figürler, izlerini takip eden adamlardı. Klara ve Yusuf, bir anlık korku içinde birbirlerine bakarak geri adım attılar.

Ama kaçacak yer yoktu.

“Buradan kurtulmak için başka bir yol var mı?” diye sordu Yusuf, paniği gizlemeye çalışarak.

Klara, sessizce düşündü. “Evet, bir yol var ama çok tehlikeli. Eğer yakalanırsak… bu işin sonu olur.”

Yusuf, gergin bir şekilde omuzlarını silkeleyerek başını salladı. “O zaman başka seçeneğimiz yok. Gitmeliyiz.”

Klara, derin bir nefes aldı ve Yusuf’un gözlerine baktı. “Peki. Ama seninle olmak… Bu yolculuk, bizi daha da yakınlaştırıyor. Yaşadıklarımız, her şeyin ötesinde.”

Yusuf’un kalbi, Klara’nın sözleriyle hızlandı. Ama şimdi, kalbinin değil, aklının devreye girmesi gerektiğini biliyordu.

Hemen döndüler ve dar bir geçide yöneldiler. Geçidin sonunda eski taşlardan yapılmış bir merdiven vardı. Klara, merdivenlere bakarak derin bir iç çekti. “Burası, bizi çok uzaklara götürebilir. Ama belki de tek yol bu.”

Yusuf, Klara’yı biraz daha yakından tutarak merdivenleri inmeye başladılar. Arkalarındaki gölgeler, adımlarını takip ediyordu. Ama ikili, her ne olursa olsun, bir kez daha İstanbul’un karanlık sokaklarında kaybolmayı başarmışlardı.

Merdivenler, derinlere indikçe havanın daha da soğuduğunu hissettiler. Klara, vücudunu titreyerek Yusuf’a yaklaştı. “Neredeyiz? Bu yer… Burada kimse yok,” dedi.

Yusuf, sessizce başını sallayarak, “Bu yer, Osmanlı’nın en eski yer altı yollarından biri. Ancak güvenli olacağını düşünmüyorum. Ama buradan çıkmanın başka yolu yok.”

Klara, adımlarını hızlandırdı. “Beni koruyacak mısın?” diye sordu, gözlerinde belirsizlik vardı.

Yusuf, onu sıkıca tutarak, “Sonsuza kadar.”

Bir süre sonra, yer altı geçitlerinin içinde ilerlerken, aniden bir kapı karşıladılar. Kapı, yıllar boyu kapanmış gibi kararmış ve terk edilmiş görünüyordu. Yusuf, kapıyı dikkatle açarak içeriye adım attı. Odaya girdiklerinde, karanlıkla sarılmış bir yeraltı odasıyla karşılaştılar.

Yusuf, odanın köşesine ilerlerken bir masa buldu. Masanın üzerinde eski, sararmış bir kağıt vardı. Harita, başka bir yeri işaret ediyordu. Klara, dikkatlice kağıda bakarak, "Bu harita… Bu, Ivan’ın gizli planlarının bir parçası olmalı," dedi.

Yusuf, haritayı dikkatlice inceledi ve gözleri, haritanın köşesine işaret edilen yere takıldı. "Bu, gerçekten çok tehlikeli bir oyun. Ama yapacak bir şey yok. Bizim doğru yoldan gitmemiz gerekiyor."

Klara, haritayı eline alarak, “Evet, ama önce buradan nasıl çıkacağımızı bulmalıyız. Eğer buradan çıkamazsak, planlarımız tamamen çökecek.”

Yusuf, bir an duraksadı ve gözleri karanlık odada bir yerlere odaklandı. O an, sanki geçmişten bir ses yankılandı. Karanlık, her adımda daha da derinleşiyordu.

Yusuf ve Klara, İstanbul’un karanlık yer altı yollarına adım attıkça, düşmanlarını geride bırakmaya çalışacaklar. Ancak, her adımda daha tehlikeli bir yere doğru ilerliyorlar. Ve Ivan’ın gizli planlarının ne kadar derin olduğunu keşfettikçe, bir çıkış yolu arayacaklardır.

 

Yusuf ve Klara, haritanın işaret ettiği noktaya daha da yaklaşırken, gizemli bir sessizlik sardı çevrelerini. Yavaşça ilerlediler, her adımda karanlık daha da derinleşiyor, odada ağır bir hava vardı. Klara’nın elleri hafifçe titrerken, Yusuf’un bakışları karanlığın içine daldı. Bir tehdit, yakınlarındaydı ama nerede olduğunu bilemiyorlardı.

Yusuf, duvarlara dikkatlice bakarak ilerledi. "Duvarda gizli bir mekanizma olabilir," dedi, sesindeki kararlılıkla. "Bu yerin eski olduğuna göre, pek çok gizli geçit barındırıyor olabilir."

Klara, gözlerini duvarlardan ayırmadan, “Burası bir tuzak gibi. Eğer yakalanırsak, bu gizli yol, bizi hiç de iyi bir sonuca götürmez,” dedi ve derin bir nefes alarak yürümeye devam etti.

Yusuf, haritayı tekrar kontrol ederken, birden bir gıcırtı sesi duyuldu. Hızla dönüp, kapının yanındaki taşlardan birinin hareket ettiğini fark etti. Klara, korkuyla geri adım attı.

"Ne yapacağız?" diye sordu, sesi hafifçe titreyerek.

Yusuf, Klara'ya güven verici bir bakış atarak, “Saklanmalıyız. Bu bizim için bir fırsat olabilir. Bizi görmesinler,” dedi ve onları bir köşeye çekerek gizlendi.

Az önce hareket eden taş, şimdi tamamen yerinden çıkmıştı ve arkasından karanlık bir koridor daha görünüyordu. Birkaç adam, sessizce içeri girdi. Yusuf ve Klara, her adımı dikkatle izleyerek, sabırla beklediler.

Bir süre sonra, adamlar geçtikten sonra Yusuf, Klara’ya fısıldayarak, "Şimdi harekete geçmeliyiz," dedi. “Eğer izlemeye devam ederlerse, her şey daha da zorlaşır.”

Klara, sessizce başını sallayarak, "Bu kadar yaklaştık ve hiçbir şeyin bizi durdurmasına izin vermemeliyiz," dedi.

Yavaşça ilerlerken, geçitte, eski taşlardan yapılmış bir kapı buldular. Kapı, oldukça büyük ve eskiydi; içeriye giren kimse olmamış gibiydi. Yusuf, kapıyı iterek açtı ve içerisi loş bir ışıkla dolmuştu. Odaya adım attıklarında, iki kişinin daha önceden burada olduğunu fark ettiler. Ancak kimse yoktu. Gerçekten de, bu oda çok uzun zaman boyunca terkedilmiş görünüyordu.

Yusuf, odadaki masanın üzerinde eski bir sandık buldu. Sandığı açtığında, içindeki kağıtlar eski, sararmış ve neredeyse silinmişti. Klara, sandığı dikkatle inceledi.

“Bu notlar, Ivan’ın planlarını detaylıca anlatıyor. Ama işin içinde başka bir şey daha var,” dedi Klara, bir kağıdı dikkatle okuyarak. “Bu harita, sadece İstanbul’u değil, başka şehirleri de kapsıyor. Ve bu harita, İstanbul’un fethi için yapılacak son hamleyi işaret ediyor.”

Yusuf, gözlerini kağıttan ayırmadan, “O zaman bu planın sonunda, her şey değişecek,” dedi. "Fetih, sadece İstanbul’u değil, bizleri de içine alacak bir ihanete yol açacak.”

Klara, bir an duraksadı ve gözleri hüsranla doldu. “Evet, ama hala bir şansımız olabilir. Bir yol bulmalıyız, Yusuf.”

 

Yusuf ve Klara, İstanbul’un derinliklerine gömülmüş bu sırrı çözmeye karar verirler. Ancak her adımda daha büyük bir tehdit, hem birbirlerini hem de şehirdeki tüm düzeni tehdit eder.

📖 Hikayeye Devam Et

Berdel: Sonsuz Dönüşüm adlı romanımızın 9. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.

➡️ Budinde Sonbahar Derinliklerde Saklı Gerçekler Bölüm 4 Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (107) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)