Sabahın ilk ışıkları, dağların eteklerine usulca dokunurken, birlik yavaşça ilerliyordu. Aras, sessiz bir şekilde yolun sonuna baktı.
Telsizden gelen yeni emirler netti: "Düşman hattı daraldı. Operasyon devam edecek. Hazır olun."
Ancak Aras’ın aklındaki savaş, cephe hattından çok
daha derindeydi. Yaralı adamın sözleri hâlâ zihninde yankılanıyordu. "Bu
savaş sadece burada bitmeyecek."
Bu ne anlama geliyordu?
Aras, kılıcını sırtına yerleştirerek öne doğru
ilerledi. Önünde sadece bir görev yoktu—belki de geçmişiyle hesaplaşacağı son
noktaya doğru yürüyordu.
Güneşin soluk ışıkları dağların zirvesine vururken,
Aras gözlerini ufka dikmişti. Gün doğmuştu ama içinde taşıdığı karanlık yemin
hâlâ yerini koruyordu. Düşman hattı daralmıştı, ancak savaş henüz bitmemişti.
Telsizden gelen rapor, birliğin önündeki en büyük
belirsizliği ortaya koyuyordu: "Düşman,
geçit boyunca geri çekiliyor. Ancak bazı gruplar hâlâ burada kalmış olabilir.
Dikkatli olun!"
Aras, çantasındaki su matarasını çıkarıp bir yudum
aldı. Yorgundu, ancak bu yorgunluk sadece fiziksel değildi. İçinde taşıdığı
yük, savaş meydanının ötesinde bir şeyler anlatıyordu.
Birlik ilerlemeye başladığında, Aras öncü timde yer
aldı. Arazi, çetin ve dardı. Kayalıkların arasından süzülen rüzgâr, önlerindeki
uzun yolculuğun bir uyarısı gibiydi.
Bir saatlik yürüyüşten sonra, geçidin sonuna
vardılar. Karşılarına çıkan vadi, uzun zamandır terk edilmiş gibi görünüyordu.
Ancak Aras’ın gözleri bir ayrıntıyı yakaladı—toprakta taze ayak izleri vardı.
Telsizi açarak ekibine seslendi: "Burada bir şeyler var. İzleri takip edin ama dikkatli olun."
Birlik, sessizce hareket etmeye başladı. Her adım,
geçmişten gelen hatıralarla iç içe geçiyordu. Aras, yürürken cebindeki
fotoğrafı tekrar yokladı. O adamın sözleri zihninde yankılanıyordu: "Bu savaş sadece burada bitmeyecek."
Tam o anda, ileride bir hareketlilik fark edildi.
Bir gölge kayaların arasından hızla kayboldu. Aras, içindeki huzursuzluğun
büyüdüğünü hissetti.
"Hepiniz mevzilenin! Temas kurabiliriz!"
Silahlar kaldırıldı, askerler pozisyon aldı.
Sessizlik, havadaki gerginliği daha da yoğunlaştırdı. Aras, gözlerini ileriye
dikti.
Bu yolculuk, sadece görevle ilgili değil, onun
geçmişiyle de bağlantılıydı. Ve şimdi, karanlık yemininin doğruluğunu
sorgulaması gereken an yaklaşmıştı.
Vadi, soluk güneş ışığı altında uyanırken, Aras ve
ekibi ilerlemeye devam ediyordu. Sessizlik, bir fırtınanın habercisi gibiydi.
Gün doğmuştu ama içinde taşıdığı yemin, karanlıktı.
Öncü tim vadinin sonuna ulaştığında, Aras gözlerini
çevreye dikti. Kayalıkların arasındaki dar geçit, saklanmak için mükemmel bir
yerdi. Ama burada yalnızca düşmanlar yoktu—geçmişi de onu bekliyordu.
Telsizden gelen ses, Aras’ı uyardı: "Hareket var. Dikkatli olun!"
Askerler anında pozisyon aldı. Gözler, taşların
arasındaki gölgelere odaklandı. Rüzgâr yavaşça esmeyi kesmişti—bu, sessizliğin
fırtına öncesi anıydı.
Tam o sırada, Aras’ın gözleri ileride bir silueti
yakaladı. Adımları yavaşladı. Kalbi, cebinde taşıdığı fotoğraf kadar
ağırlaşmıştı.
Gölgenin içinden biri çıktı. Yüzü hafifçe
aydınlandı. Aras’ın gözleri büyüdü. Bu kişi, geçmişinden biriydi.
Beyninde yankılanan soruların cevabını bulmak için
harekete geçti ama tam o anda telsizden emir geldi: "Hemen saldırıya geçiyoruz!"
Aras, bir karar vermek zorundaydı. Savaş
başlayacaktı—ama bu, sadece düşmanla değil, geçmişiyle de bir hesaplaşmaydı.
Vadide yükselen sessizlik, Aras’ın zihninde
yankılanıyordu. Telsizden gelen emirler netti: Düşman unsurlarının dar geçitte
sıkıştığı doğrulanmıştı ve birlik, çatışmaya hazırlanmaktaydı. Ancak Aras’ın
gözleri sadece savaş alanına odaklanmamıştı.
Gölgenin içinden çıkan yüz, onun geçmişinden gelen
bir hayal gibi belirmişti.
Askerler mevzilenirken, zaman daralıyordu. Aras bir
an için gözlerini kapattı, silahını daha sıkı kavradı. Bu kişi… gerçekten
kimdi?
Tam o anda telsizden keskin bir ses duyuldu: "Pozisyon al! Düşman hareketleniyor!"
Aras derin bir nefes aldı. Şimdi bir karar vermek
zorundaydı—önce geçmişiyle mi yüzleşecek, yoksa savaşın içinde kaybolacak
mıydı?
Geçitten yükselen ayak sesleri, yaklaşan çatışmayı
haber veriyordu. Askerler harekete geçti. Birlik, koordineli bir saldırı
başlatırken Aras gözlerini hâlâ o yabancı figüre dikmişti.
Silah sesleri patladığında, Aras ileri atıldı.
Düşman hattına yaklaşırken içindeki his daha da güçleniyordu. Bir anlığına
çatışmanın sesini susturdu, etrafına baktı ve o yüzü tekrar gördü.
Şimdi bir seçim yapmalıydı.
Silah sesleri vadide yankılanırken, Aras içindeki
karmaşayı susturmaya çalışıyordu. Savaş tüm yoğunluğuyla devam ediyordu, ancak
onun dikkati yalnızca düşman hattında değildi—geçidin karanlığında beliren yüz,
onun geçmişine açılan bir kapı gibiydi.
Telsizden keskin bir ses yükseldi: "Aras! Konumunu koru, saldırıyı koordine etmeliyiz!"
Ama Aras, olduğu yerde çakılı kalmıştı. Önündeki
figür, savaşın kaosu içinde ona meydan okuyordu. Eğer bu kişi gerçekten
geçmişinden biriyse, bu savaş yalnızca silahların değil, hatıraların da
çarpıştığı bir mücadeleye dönüşecekti.
Gözlerini hızla savaş alanına dikti. Askerler
belirlenmiş mevzilerini koruyor, düşman hattını sıkıştırıyordu. Ancak Aras’ın
iç dünyasında başka bir çatışma vardı—bu yüzü hatırlıyordu, ama nereden?
Tam silahını kaldıracağı anda, figür bir adım daha
yaklaştı. Üzerindeki kıyafetler savaşın izleriyle kirlenmişti, ancak
gözlerindeki ifade, gecenin içindeki tek netlikti.
"Beni unutmadın, değil mi?"
Aras’ın zihni parçalandı.
Bu ses… geçmişin yankısıydı.
Telsizden gelen emirler kesintisiz devam ediyordu,
ancak onun için bu an zamanın dışına çıkmış gibiydi. Savaşın ortasında,
yalnızca bir anlık sessizlik yaşandı. Ama bu sessizlik, fırtınanın daha sert
bir şekilde geri döneceğini haber veriyordu.
Vadide yankılanan son silah sesleriyle birlikte,
savaş yavaşça sona eriyordu. Düşman unsurlar geri çekilmişti, ancak Aras’ın
içinde kopan fırtına henüz dinmemişti.
Önünde duran kişi, geçmişinden gelen bir gölgeydi.
Gözlerinde beliren ifade, zamanın ve savaşın ondan çok şey aldığını
gösteriyordu.
"Beni unutmadın, değil mi?"
Aras, derin bir nefes alarak gözlerini adama dikti.
Bu yüz… ona bir zamanlar tanıdığı birini hatırlatıyordu. Ancak cevap vermeden
önce telsizden yeni bir emir geldi:
"Herkes konumunu korusun. Temizlik operasyonu
sürüyor."
Savaş bitmişti, ancak Aras’ın yüzleşmesi gereken
sorular hâlâ burada, bu vadideydi.
Adam, zayıf bir şekilde gülümsedi. "Bu savaş burada bitmiyor, Aras… Sen de biliyorsun."
Aras, gözlerini kapattı. Evet, biliyordu. Bu savaş
sadece bir çatışmadan ibaret değildi. Kendi geçmişiyle yaptığı mücadele,
önündeki vadiden çok daha derindi.
Silahını indirerek son kez adamın yüzüne baktı.
Ardından birlikle birlikte vadiden ayrılmaya başladı.
Fakat aklında tek bir şey vardı: Bu savaş gerçekten sona ermiş miydi?
📖 Hikayeye Devam Et
Dağlarda Yalnız Bir Asker Unutulmuş Yollar Bölüm 6. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder