Hava artık
iyice kararmaya başlamıştı. Çalışma odasının pencerelerinden sızan son ışıklar
da çekilmiş, içerisi loş bir alacakaranlığa bürünmüştü. Elif, tavandaki lambayı
yakmak için elini duvardaki düğmeye uzattı ama sonra vazgeçti.
Bu yarı
karanlık, konağın atmosferine daha uygun gibiydi, sanki sırlar en çok böyle
zamanlarda fısıldanırdı. Avucundaki küçük, paslanmış anahtar ve Ali'ye ait o
kararmış pusula hala tenini ısıtıyordu. Mantığı, en yakındaki kilitten
başlamasını söylüyordu: odanın köşesindeki o buğulu camlı, kilitli vitrin.
Yavaş
adımlarla vitrinin önüne geldi. Kalbi yine hızlanmıştı. Bu küçük anahtar,
buraya mı aitti? Eğer öyleyse, Neriman Teyze bu vitrinde ne saklıyordu?
Anahtarı dikkatlice vitrinin küçük, pirinç asma kilidine soktu. Kilit eskiydi
ve anahtar ilk başta biraz zorlandı. Elif hafifçe ileri geri oynatınca, tanıdık
bir 'tık' sesi duyuldu ve kilit açıldı!
Asma kilidi
dikkatlice çıkarıp vitrinin ahşap çerçevesine takılı küçük sürgüsünü çekti. Cam
kapak hafif bir gıcırtıyla aralandı. İçeriden dışarıya, yıllardır hapsolmuş
gibi duran daha yoğun bir küf ve lavanta kokusu karışımı yayıldı. Elif, cep
telefonunun fenerini açıp içeri tuttu.
Vitrinin içi,
beklendiği gibi kişisel eşyalarla doluydu. Üst rafta, birkaç tane gümüş
çerçeveli, küçük, siyah beyaz fotoğraf vardı. Birinde Neriman ve Ali yine
birlikteydi, bir teknenin güvertesinde gülümsüyorlardı. Diğerlerinde Neriman
Teyze'nin ailesi olabileceğini düşündüğü insanlar vardı. Fotoğrafların yanında,
birkaç tane eski madeni para ve kurumuş bir çiçek buketi duruyordu.
Orta rafta ise
daha ilginç şeyler vardı. Birkaç tane yerel tarih kitabı göze çarpıyordu. Elif
kitaplardan birini rastgele çekti. "Sisli Vadi Tarihi ve Efsaneleri"
yazıyordu kapağında. Sayfaları karıştırırken, bazı paragrafların kenarlarına
kurşun kalemle notlar alındığını, bazı cümlelerin altının çizildiğini fark
etti.
Özellikle
kasabanın eski aileleri, batıl inançlar ve 'kayıp ruhlar' efsaneleriyle ilgili
kısımlar işaretlenmişti. Neriman Teyze bu konuları araştırıyor muydu? Neden?
Kitabın arasına sıkıştırılmış, katlanmış eski bir harita parçası buldu. Harita,
kasabanın ve çevresinin eski bir çizimiydi.
Üzerinde,
konağın bulunduğu yer işaretlenmişti ve konağın biraz ilerisinde, bahçenin
sonuna doğru, eski bir kuyu veya yapı olabilecek bir yer kırmızı mürekkeple
daire içine alınmıştı. Tam bu işaretin yanında, Neriman'ın el yazısıyla
yazılmış tek bir harf vardı: "A."
Elif'in nefesi
kesildi. İşte o "işaretli yer"! Ali'nin pusulası... O pusula belki de
bu noktayı gösteriyordu. Avucundaki pusulaya tekrar baktı. İbresi hala inatla
aynı yönü gösteriyordu. Acaba pusulanın gösterdiği yön, haritadaki bu işaretli
yerle aynı hizada mıydı? Bunu kontrol etmesi gerekecekti.
Vitrinin en
alt rafında ise sadece tek bir nesne vardı: Kadife bir kesenin içinde, özenle
saklanmış, Ali'ye ait olduğu anlaşılan birkaç eşya daha... Bir dolma kalem,
birkaç tane mektup açacağı ve en ilginci, küçük, deri kaplı bir not defteri. Bu
defter, Elif'in bulduğu günlüklerden farklıydı; daha küçük, daha yıpranmıştı.
Ali'nin not defteri olabilir miydi?
Elif tam bu
defteri eline almak için uzanmıştı ki, pencerenin önünden hızla geçen o
karartıyı tekrar gördü. Ama bu kez daha netti. Bir insan siluetiydi! Hızla
pencereye koştu.
Dışarısı
zifiri karanlıktı ama ay ışığının belli belirsiz aydınlattığı bahçede,
ağaçların arasında saklanan birini fark etti. Yüzünü seçemiyordu ama uzun
boylu, erkek bir siluet olduğu belliydi. Dün fark ettiği, kasabanın
"dışlanmışı" olabileceğini düşündüğü Kenan mıydı bu? Yoksa başka biri
mi?
Figür, fark
edildiğini anlamış gibi aniden hareketlenip karanlığın içinde kayboldu. Elif'in
kalbi kulaklarında atıyordu. İzleniyordu, artık bundan emindi. Ve izleyen kişi,
sadece meraklı bir komşu değildi. Bu kişi, onun ne aradığını biliyor olabilir
miydi? Belki de onu durdurmak istiyordu.
İçeri dönüp
sırtını duvara dayadı. Hem korkmuş hem de öfkelenmişti. Bu sır her neyse,
birileri hala onu korumaya çalışıyordu. Elindeki harita parçasına, pusulaya ve
biraz önce fark ettiği küçük not defterine baktı. Tehlike çanları çalıyor olsa
da, geri adım atmaya niyeti yoktu. Aksine, şimdi gerçeği öğrenmek için daha da
hırslanmıştı. O işaretli yere gitmeliydi. Ve Ali'nin not defteri... Belki de
tüm cevaplar o küçük defterin içindeydi.
Elif, sırtını
dayadığı duvardan yavaşça ayrıldı. Dışarıdaki karanlıkta kaybolan o siluetin
kim olduğunu düşünmemeye çalıştı. Şu anda daha önemli işleri vardı. Elindeki
ipuçlarına odaklanmalıydı. Çalışma masasına geri dönüp titreyen elleriyle az
önce vitrinden aldığı küçük, deri kaplı not defterini açtı. Ali'nin defteri...
Sayfalar
incelmiş, kenarları yıpranmıştı. İçindeki notlar, mürekkeple değil, daha çok
soluk bir kurşun kalemle alınmıştı. Yazı küçüktü ve okuması zordu. Çoğunlukla
rakamlar, formüller, anlaşılmaz çizimler ve şematik şekillerden oluşuyordu. Ali
mühendis falan mıydı? Bazı sayfalarda ise daha kişisel notlar vardı ama bunlar
da oldukça şifreliydi:
"Baba yine karşı
çıktı. Anlamıyor." , "N. ile konuştum. Korkuyor ama bana güveniyor." (N. kesinlikle
Neriman'dı), "Yer
neredeyse hazır. Sadece küçük bir engel kaldı." , "O adamlar
peşimde. Dikkatli olmalıyım."
Bu notlar,
Ali'nin mektuplarında bahsettiği "sıkıntıların" ne olabileceğine dair
belli belirsiz ipuçları veriyordu ama tam olarak neyle uğraştığını anlamak
mümkün değildi. "O adamlar" kimdi? "Yer" neresiydi?
"Küçük engel" neydi? Defterin son sayfalarına doğru çizimler daha
karmaşıklaşıyor, bazı kelimeler karalanmış veya okunaksız hale gelmişti. Sanki
Ali, bir sırrı hem kaydetmek hem de gizlemek istemişti.
Elif defteri
kapatıp diğer ipuçlarına döndü: harita parçası ve pusula. Telefonunun fenerini
tekrar açıp harita parçasını masanın üzerine yaydı. Pusulayı dikkatlice
haritanın üzerine, konağın işaretli olduğu yere koydu. Pusulanın ibresi, kuzeyi
değil, inatla belirli bir yönü gösteriyordu.
Elif,
pusulanın gösterdiği yöne doğru hayali bir çizgi çizdiğinde, çizginin tam
olarak haritada kırmızıyla işaretlenmiş o noktadan geçtiğini gördü! İşaretli
yer, bahçenin arka tarafında, muhtemelen eski ağaçların sıklaştığı bir
bölgedeydi. Pusula, orayı işaret ediyordu. Neriman Teyze'nin notu da orayı
gösteriyordu: "A." - Ali'nin yeri miydi?
Demek ki
gitmesi gereken yer orasıydı. O işaretli noktada ne vardı? Eski bir kuyu mu?
Gizli bir geçit mi? Yoksa Ali'nin kayboluşuyla ilgili bir kanıt mı? İçini bir
heyecan kapladı ama hemen ardından dışarıdaki karanlıkta gördüğü siluet aklına
geldi. Şimdi, gecenin bu vaktinde, elinde fenerle bahçenin o ücra köşesine
gitmek... Hele de birinin onu izlediğini bilirken... Bu delilik olurdu.
Sabaha kadar
beklemeliydi. Gün ışığında etrafı daha iyi görebilir, olası tehlikelere karşı
daha hazırlıklı olabilirdi. Hem belki o zamana kadar Ali'nin not defterindeki
çizimleri veya şifreli notları çözmek için bir ipucu bulabilirdi.
Topladığı tüm
ipuçlarını – Ali'nin not defterini, pusulayı, anahtarı, Neriman'ın ulaşmamış
mektuplarını ve harita parçasını – tekrar çalışma masasının gizli bölmeli
kutusuna yerleştirdi. Burası şimdilik en güvenli yer gibi görünüyordu.
Çekmeceyi ve kutuyu dikkatlice kapattı.
Çalışma
odasından çıkıp yukarı, dün gece kaldığı odaya yöneldi. Merdivenleri çıkarken
her gıcırtıda irkiliyor, arkasına bakma ihtiyacı hissediyordu. İzlenme hissi
hala üzerindeydi. Odaya girip kapıyı arkasından kilitledi. Pencereden dışarı
baktığında sadece karanlığı ve ağaçların rüzgarda sallanan siluetlerini gördü.
Yatağa oturdu
ama uyuyabileceğini sanmıyordu. Zihni sorularla doluydu. Ali'ye ne olmuştu?
Neriman Teyze ne biliyordu? O gölge kimdi ve ne istiyordu? Ve en önemlisi,
yarın sabah bahçedeki o işaretli yerde ne bulacaktı? Cevaplar yakındı ama
tehlike de öyle... Konağın sessizliği, bu kez fırtına öncesi bir sessizlik
gibiydi.
İşte o
"işaretli yer"! Ali'nin pusulası... O pusula belki de bu noktayı
gösteriyordu. Elif, "Sisli Vadi Tarihi ve Efsaneleri" kitabını tekrar
eline aldı. Neriman Teyze'nin işaretlediği kısımlara daha dikkatli baktı.
Özellikle 'Eski Kuyu Söylencesi' başlıklı bölüm dikkatini çekti. Anlatılana
göre, kasabanın dışındaki eski bir kuyuya geceleri yaklaşılmaması gerektiği,
kuyunun dibinin 'kayıp ruhlara' açıldığı söyleniyordu. Neriman Teyze bu bölümün
yanına küçük bir soru işareti koymuştu. Bu efsanenin Ali'nin kayboluşuyla bir
ilgisi olabilir miydi? Yoksa teyzesi sadece yerel folklorla mı ilgileniyordu?
Vitrinin en
alt rafındaki kadife keseyi ve içindekileri çıkardı. Ali'ye ait olduğu
anlaşılan dolma kalem, mektup açacağı ve o küçük, deri kaplı not defteri...
Defteri tekrar açtı. Sayfaları daha yavaş, daha dikkatli çevirdi bu kez. O
karmaşık çizimler, formüller...
Bir
mühendislik projesine mi aitti bunlar?
Yoksa başka
bir anlamları mı vardı?
Bir sayfada,
basitçe çizilmiş bir anahtar şekli ve yanında yine o "A." harfi
vardı. Bu, Elif'in bulduğu paslanmış anahtar olabilir miydi?
Başka bir
sayfada ise iç içe geçmiş daireler ve yanlarında "Enerji?" gibi bir
not vardı. Ali neyin peşindeydi? Bu notlar, kayboluşunun ardındaki sırrı
aydınlatmak yerine daha da karmaşık hale getiriyordu.
Elif tam
defterdeki bir çizime odaklanmışken, pencerenin önünden hızla geçen o karartıyı
tekrar gördü. Bu kez daha netti ve daha yavaş hareket etmişti. Bir insan
silueti! İçgüdüsel bir hareketle kendini yere atıp masanın altına saklandı.
Kalbi deli gibi çarpıyordu. Kimdi bu? Ne istiyordu? Birkaç saniye nefesini
tutarak bekledi. Sonra cesaretini toplayıp yavaşça başını kaldırdı ve pencereye
baktı.
Dışarısı
zifiri karanlıktı ama ay ışığı, bahçedeki ağaçların arasındaki o figürü
seçmesine yetiyordu. Uzun boylu, koyu renk giysili bir erkekti. Yüzü
seçilmiyordu ama orada, kımıldamadan durmuş, sanki eve, belki de tam Elif'in
bulunduğu odaya bakıyordu. Bu kesinlikle dün gördüğü Kenan'a benziyordu.
"Hey!"
diye bağırdı Elif, sesinin titremesine engel olamayarak. "Kim var orada?
Ne istiyorsun?"
Figür, Elif'in
sesini duyunca irkilmedi. Sadece yavaşça başını çevirir gibi oldu, sonra aniden
arkasını dönüp ağaçların arasında hızla kayboldu. Arkasında sadece sessizliği
ve Elif'in hızla atan kalbini bırakmıştı.
Elif birkaç
dakika daha masanın altında bekledi. Sonra yavaşça doğrulup titreyen
bacaklarıyla pencereye gitti. Dışarıda kimse yoktu. Ama izlendiği hissi artık
somut bir gerçekliğe dönüşmüştü. Bu sadece konağın tekinsizliği değildi; birisi
aktif olarak onu gözetliyordu. Ve bu kişi muhtemelen tehlikeliydi.
İçeri dönüp
sırtını soğuk duvara dayadı. Derin nefesler almaya çalıştı. Ne yapmalıydı?
Şimdi dışarı çıkıp o işaretli yere gitmek intihar olurdu. O gölge hala bahçede
bir yerlerde saklanıyor olabilirdi. Sabaha kadar beklemek en mantıklısıydı. Ama
ya o kişi geri gelirse? Ya içeri girmeye çalışırsa? Konağın kapılarını
kilitlemişti ama ne kadar güvendeydi?
Aklına pusula
ve harita geldi. Masanın üzerine gidip pusulayı tekrar haritanın üzerine,
konağın işaretli olduğu yere koydu. İbrenin gösterdiği yönle haritadaki kırmızı
işaretli nokta kusursuz bir şekilde hizalanıyordu. Şüphesi kalmamıştı. Araması
gereken yer orasıydı. Ama önce güvende olmalıydı.
Topladığı tüm
ipuçlarını – Ali'nin not defterini, pusulayı, anahtarı, Neriman'ın ulaşmamış
mektuplarını, harita parçasını ve kenarları notlarla dolu tarih kitabını –
tekrar çalışma masasının gizli bölmeli kutusuna yerleştirdi. Kutuyu dikkatlice
kapattı, sonra da çekmeceyi kilitledi. Anahtarı cebine koydu. Bu sırlar
şimdilik güvendeydi.
Çalışma
odasından çıktı. Holdeki lambaları yaktı, karanlık köşelerin biraz olsun
aydınlanmasını sağladı. Yukarı, dün gece kaldığı odaya çıktı. Merdivenleri
çıkarken arkasından bir ses duyar gibi oldu – sanki alt katta bir kapı yavaşça
kapanmıştı. Hızla arkasını döndü ama kimse yoktu. Belki de sadece kendi
kuruntusuydu. Odaya girip kapıyı arkasından kilitledi, hatta emin olmak için
önüne küçük bir sandalye çekti.
Pencereden
dışarı baktığında yine sadece karanlığı gördü. Ama biliyordu ki o karanlıkta
bir çift göz onu izliyor olabilirdi. Yatağa oturdu. Uyuması imkansızdı. Zihni
bir fırtına alanı gibiydi. Ali'nin sırrı, Neriman'ın acısı, konağın fısıltıları
ve şimdi de peşindeki o gölge...
Yarın sabah
gün ışırken bahçedeki o işaretli yere gidecekti. Orada ne bulursa bulsun, bu
işin sonuna kadar gitmeye kararlıydı. Ama önce bu uzun, tekinsiz geceyi
atlatması gerekiyordu.
Çalışma
odasından çıkıp yukarı, dün gece kaldığı odaya yöneldi. Merdivenleri çıkarken
her gıcırtıda irkiliyor, arkasına bakma ihtiyacı hissediyordu. Alt kattan
geldiğini sandığı o kapı kapanma sesi hala kulaklarındaydı.
Yoksa sadece
rüzgarın bir oyunu muydu? Ya da bu eski konağın bitmek bilmeyen seslerinden
biri miydi? Ama ya değilse? Ya o gölge, o siluet şimdi evin içindeyse? Bu
düşünce kanını dondurdu. Adımlarını hızlandırdı, neredeyse koşarak odasına
ulaştı.
Odaya girip
kapıyı arkasından hızla kapattı ve kilitledi. Kilidin dönme sesi, bu koca
evdeki tek güvenli ses gibi geldi. Ama yine de yetmedi. Gözü kapının önüne
çektiği küçük sandalyeye takıldı. Daha sağlam bir şey bulmalıydı.
Odadaki eski,
ağır şifonyeri tüm gücüyle ittirerek kapının önüne kadar sürükledi. Şifonyerin
ahşap ayakları parkede gıcırtılar çıkararak kaydı. Şimdi daha güvendeydi, en
azından fiziksel olarak.
Nefes nefese
kalmıştı. Sırtını kapıya dayayıp yere çöktü. Ellerinin titrediğini fark etti.
Pencereden dışarı baktığında sadece kendi yansımasını ve arkasındaki loş odayı
gördü; dışarısı zifiri karanlıktı. O siluet hala orada bir yerde miydi?
Yoksa içeri mi girmişti? Kulağını kapıya
dayayıp dinledi. Hiçbir ses yoktu. Sadece kendi hızlı nefes alışverişi ve
kulaklarında uğuldayan kanının sesi... Bir de konağın kendi sesleri; dışarıda
esen rüzgarın pencerelerde ve çatıda çıkardığı uğultu, ahşap tavan arasında
gezinen farelerin tıkırtıları (ya da fare miydi?), evin yapısının gece
soğudukça çıkardığı çıtırtılar... Her ses olduğundan daha büyük, daha tehditkar
geliyordu.
Bir süre
öylece oturdu, her sese karşı tetikte. Sonra yavaşça ayağa kalktı. Korkuya
teslim olamazdı. Buraya bir amaç için gelmişti. Cebindeki anahtarı yokladı.
İpuçları aşağıda, çalışma masasının gizli bölmesinde güvendeydi. Ama aklı hala
Ali'nin o küçük not defterindeydi. Özellikle o karmaşık çizimler ve "O
adamlar peşimde" notu... O gölge, o siluet, Ali'nin bahsettiği adamlardan
biri olabilir miydi? Yıllar sonra bile bu sırrın peşinde olan birileri mi
vardı?
Belki de
defterde gözden kaçırdığı bir şey vardı. Aşağı inip defteri almak çok
riskliydi. Ama belki de hafızasından bir şeyler çıkarabilirdi. Yatağın kenarına
oturup gözlerini kapadı. O çizimleri, notları zihninde canlandırmaya çalıştı.
Formüller, rakamlar, o garip anahtar çizimi, iç içe geçmiş daireler... Bir de,
defterin sonlarına doğru, diğerlerinden farklı, daha aceleyle çizilmiş gibi
duran bir şekil vardı. Tam olarak ne olduğunu çıkaramamıştı; belki bir tür
mekanizma, belki de bir semboldü. Kenarında ise tek bir kelime okunabiliyordu: "Koruma?" Ali neyi korumaya
çalışıyordu? Ya da bir tür koruma mekanizmasından mı bahsediyordu? Bu düşünce
Elif'i daha da endişelendirdi.
Gözlerini
açtı. Odanın içindeki gölgeler sanki hareket ediyor, şekil değiştiriyordu.
Gardırobun üzerindeki oyma bir canavar yüzü gibi görünüyordu, yerdeki kilimin
deseni kıvrılan yılanları andırıyordu. Hayır, kendine gelmeliydi. Bunlar sadece
yorgunluk ve korkunun oyunlarıydı.
Ayağa kalkıp
pencerenin önüne gitti. Tülü hafifçe aralayıp dışarı baktı. Bahçe karanlık ve
sessizdi. İz yoktu. Ama bu onu rahatlatmadı. O gölge, ormanın veya konağın
başka bir köşesinin karanlığında bekliyor olabilirdi.
Yarın sabah
ilk iş o işaretli yere gidecekti. Orada ne bulursa bulsun, bu bilinmezliğe bir
son vermeliydi. Ali'nin hikayesi, Neriman'ın acısı ve bu konağın üzerine çöken
lanet... Hepsini aydınlatmalıydı. Ama önce, bu geceyi sağ salim atlatması
gerekiyordu. Yatağa uzandı, gözlerini tavana dikti. Uyku çok uzaktaydı. Her an
tetikte, her sese kulak kabartarak, günün ağarmasını beklemeye başladı. Konağın
fısıltıları, bu gece her zamankinden daha yüksek gibiydi.
📖 Hikayeye Devam Et
Gölglelerin Fısıltısı İşaretli Yerin Sırrı Bölüm 5. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder