✦✦✦ Dijital Yazıların ve Romanların Yeni Sayfası www.ebooksun.blogspot.com 'un Katkılarıyla Hazırlanmıştır ✦✦✦ Aşk Romanları, Tarihi Romanlar, Kitap Önerileri, PDF Kitaplar, 2025 Kitapları, Roman İncelemeleri, Ücretsiz Kitaplar, En Çok OkunanlarEn Çok Okunan Romanlar, Yeni Çıkan Kitaplar 2025, PDF Kitap Siteleri, Kitap Tavsiyeleri, 2025 Roman Önerileri, Kitap Blogları, Kitap Özetleri, Yazar Biyografileri, Kitap Yorumları, PDF Kitap İndir, ePub Kitap İndir, Kitap Serileri, Yerli Romanlar, Yabancı Romanlar, Polisiye Romanlar, Bilim Kurgu Romanlar, Dram Romanları, Fantastik Kitaplar, E-Kitap Romanlar, Ücretsiz Roman Oku

Translate

📚 Zeki Güneş Romanları – Destansı Anlatılar, Derin Karakterler, Unutulmaz Hikâyeler Türk edebiyatına gönül vermiş bir yazar olarak dijital ortamda yazdığım romanlar; tarih, aşk, ihanet, kahramanlık ve insanın iç yolculuğu gibi evrensel temaları işler. Her satırda okuru geçmişe götüren bir iz, her paragrafta geleceğe seslenen bir umut gizlidir.

Romanlarımda işlediğim temel konular:

🏹 Tarihi Türk Destanları

💔 Aşk, Sadakat ve İhanet

⚔️ Savaş ve Barış Arasında Kalmak

🧠 İçsel Yolculuk ve Bilgelik

🌌 Mistik Anlatılar ve Evrensel Kodlar

📜 Töre, Kut, Yemin ve Göçebe Kültürü
Kutlu Yeminler, Sadakat ve İhanet, Gölgelerin Fısıltısı, Güneşin Sırlı Çağrısı, Formülün Ardındaki Evren gibi özgün romanlarımda; okuyucuyu sadece bir olay örgüsüne değil, derin düşünsel ve duygusal katmanlara da davet ediyorum.
Her bölüm, özenle işlenmiş bir yapboz parçası gibi kurgulanmıştır. Sade ama etkileyici bir dil kullanarak herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği anlatılar sunmayı hedefliyorum.

📖 Dijital Ortamda Yazdığım romanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve tüm bölümlere ulaşmak için blog menüsünü kullanabilirsiniz.

✍️ Yazar: Zeki Güneş – Kelimelerle Kurulan Dünyaların Yolcusu Ben Zeki Güneş. Dijital ortamda yalnızca hikâyeler değil, zamanın ruhunu da yakalamaya çalışan bir yolcuyum. Yazarlık benim için bir meslek değil; bir mücadele, bir dua, bir kutlu yürüyüştür.

📍 Türkiye’nin köklü kültüründen beslenen bir yazar olarak, eserlerimde hem tarihi temalara hem de çağdaş insanın ruhsal bunalımlarına yer veriyorum. Her romanım, insana dair temel sorulara cevap arayan bir keşif yolculuğudur.

🎯 Yazar Olarak Hedefim: Türk edebiyatında özgün ve kalıcı eserler bırakmakOkuyucunun sadece gözünü değil, kalbini de doyurmakTarihi, matematiği, bilimi ve aşkı bir potada eriterek anlamlı hikâyeler kurmak

📚 Öne Çıkan Romanlarım: Kutlu Yeminler – Son Çağrılar: Oğuz ruhunu yeniden dirilten destansı anlatı Sadakat ve İhanet: Aşk ile ihaneti aynı çizgide buluşturan dramatik roman Güneşin Sırlı Çağrısı: Antik Mısır’dan yıldızlar arası yolculuğa uzanan bir keşif Formülün Ardındaki Evren: Matematiğin insan ruhuna açılan kapısı Gölgelerin Fısıltısı: Sessiz kalmışların ve unutulmuşların iç sesi

🖋️ Yazmak benim için; geçmişe saygı, bugüne tanıklık, geleceğe mirastır. Her kelimede inanç, her cümlede emek vardır. Bu yolda bana eşlik ettiğiniz için minnettarım.Romanları Reklamsız PDF olarak Satın Almak İsteyen Arkadaşlar guneszeki53@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler

 



 





150 Bölümlük 312 Sayfalık Ormanın Sırlarına Yolculuk PDF Olarak 220 tl 16 Bölümlük 127 Sayfalık Efsane ve Yıkım Sultanın Gölgesi 200 tl 19 Bölüm 112 Sayfalık Aşk ve Tehlike 200 tl 42 Bölüm 158 Sayfalık Aşkın Son Perdesi 210 tl ***guneszeki53@gmail.com adresinden ulaşabilirsiniz***

Gölglelerin Fısıltısı İşaretli Yerin Sırrı Bölüm 5 Online Oku

 


Gece, Elif için bitmek bilmeyen bir nöbet gibiydi. Gözlerini her kapattığında, karanlıkta gördüğü o siluet beliriyor, Ali'nin not defterindeki şifreli kelimeler zihninde anlamsız şekillere dönüşüyor, konağın duvarlarından geldiğini sandığı fısıltılar kulaklarında çınlıyordu. Birkaç kez, tam uykuya dalar gibi olduğunda, kendini konağın karanlık koridorlarında koşarken bulduğu kabuslarla sıçrayarak uyandı.

Bir keresinde rüyasında, üzeri yosunlarla kaplı, derin bir kuyunun başında duruyordu ve kuyunun içinden Ali'nin yardım isteyen boğuk sesi geliyordu. Uyandığında kalbi deli gibi çarpıyor, alnında soğuk terler birikmişti. Odasının kapısına yığdığı şifonyere ve kilitli kapıya bakarak kendini telkin etmeye çalıştı; güvendeydi, en azından şimdilik. Yine de uykunun huzurlu kollarına kendini bırakamadı. Gecenin geri kalanını yatakta oturarak, her sese kulak kabartarak, pencereden sızan ay ışığının duvarda oluşturduğu desenleri izleyerek geçirdi. Konağın sessizliği, içinde barındırdığı potansiyel tehditlerle daha da korkutucu hale gelmişti.

Nihayet, pencerenin tül perdesi arasından ilk gri ışıklar sızmaya başladığında, Elif derin bir nefes aldı. Gece bitmişti. Günün ağarmasıyla birlikte, gece boyunca hissettiği o yoğun korku ve çaresizlik hissi yerini yorgun ama kararlı bir enerjiye bıraktı. Dün gece yaşadıkları onu yıldırmamış, aksine kamçılamıştı. O işaretli yere gidecek ve bu sır perdesini aralayacaktı.

Hızla yataktan kalktı, yüzünü yıkadı ve giyindi. Üzerine rahat hareket edebileceği bir pantolon ve sağlam bir tişört geçirdi. Aşağı inmeden önce, dün gece çalışma odasındaki gizli bölmeye sakladığı ipuçlarını alması gerekiyordu. Odasının kapısının önündeki şifonyeri büyük bir güçlükle kenara itti, kilidi açtı ve koridora çıktı.

Merdivenlerden inerken daha temkinliydi, her köşeyi kontrol ediyor, her sese kulak veriyordu. Konak, sabahın ışığında daha masum görünse de, Elif artık bu görünüme aldanmıyordu. Bu duvarların ardında karanlık sırlar ve belki de hala aktif bir tehlike vardı.

Çalışma odasına girdiğinde her şey bıraktığı gibiydi. Masanın çekmecesini açıp gizli bölmedeki kutuyu çıkardı. Ali'nin not defterini, pusulayı, küçük anahtarı, harita parçasını ve Neriman'ın mektuplarını çantasına yerleştirdi. Tarih kitabını da yanına aldı, belki işaretli yerde kitaptaki efsanelerle ilgili bir ipucu bulabilirdi. Mutfağa uğrayıp kendine hızlıca bir kahve yaptı ve birkaç lokma bir şeyler atıştırdı.

Enerjiye ihtiyacı olacaktı. Ayrıca yanına bir şişe su ve ne olur ne olmaz diye küçük bir el feneri de aldı. Bahçede ne bulacağını bilmiyordu; belki biraz kazması gerekebilirdi ama yanında getirdiği eşyalar arasında buna uygun bir alet yoktu. Şimdilik sadece gözlem yapacaktı.

Her şeyi hazırladıktan sonra, konağın arka kapısına yöneldi. Bu kapı doğrudan, dün akşam o silueti gördüğü, yabani otların ve yaşlı ağaçların hüküm sürdüğü arka bahçeye açılıyordu. Kapının sürgüsünü çekerken derin bir nefes aldı. İşte başlıyordu.

Kapıyı açıp dışarı adım attığında, yüzüne serin ama nemli bir sabah havası vurdu. Kuş sesleri ve uzaktan gelen horoz sesleri, konağın içindeki boğucu sessizliğe tezat oluşturuyordu. Bahçe, ilk bakışta göründüğünden daha büyüktü ve gerçekten de oldukça bakımsızdı. Yabani otlar neredeyse bele kadar yükseliyor, sarmaşıklar ağaçların gövdelerine ve eski taş duvarlara tırmanıyordu.

Ortada, bir zamanlar sebze yetiştirildiği belli olan ama şimdi tamamen otlarla kaplanmış bir alan vardı. Daha ileride ise ağaçlar sıklaşıyor, bahçenin sonu bir tür küçük koruluğa dönüşüyordu. Haritadaki işaretli yer, muhtemelen o sık ağaçların arasındaydı.

Elif, çantasından harita parçasını ve pusulayı çıkardı. Pusulayı avucunda düz tuttu. İbre yine aynı yönü gösteriyordu; bahçenin sonundaki o sık ağaçlık bölgeyi. Haritayı tekrar inceledi. İşaretli nokta, bahçenin kuzeydoğu köşesine yakındı. O yöne doğru ilerlemeye başladı.

Yabani otların ve dikenli çalıların arasından ilerlemek zordu. Pantolonuna takılan dikenleri ayıklıyor, ayağının altındaki görünmeyen çukurlara veya taşlara basmamaya çalışıyordu. Etrafına dikkatle bakınıyordu. Dün geceki gölgeden bir iz var mıydı?

Şimdilik her şey sakindi. Sadece kendi adımlarının ve nefes alışverişinin sesi duyuluyordu. Ağaçlar sıklaştıkça, güneş ışığı daha zor sızmaya başladı, ortam biraz daha loş ve serin hale geldi. Yer yer devrilmiş ağaç dalları ve çürümüş yapraklar vardı. Burası yıllardır kimsenin ayak basmadığı bir yer gibiydi.

Pusulanın gösterdiği yöne doğru yaklaşık on dakika kadar yürüdükten sonra, ağaçların biraz seyreldiği, daha açık bir alana ulaştı. Ve işte oradaydı. Tıpkı rüyasında gördüğü gibi, ama daha eski, daha yıkıktı. Yarı yarıya toprağa gömülmüş, taşları yosunlarla kaplanmış, etrafı ısırgan otları ve sarmaşıklarla çevrili eski bir kuyu. Kuyunun ağzı, çürümüş ahşap kalaslarla ve birkaç büyük taşla gelişi güzel kapatılmıştı ama aralardan içeriye bakmak mümkündü. Tam haritada işaretlenen yerdeydi.

Elif, kalbi hızla çarparak kuyuya yaklaştı. Etrafında dikkatle dolandı. Kuyunun taş bileziği yer yer çökmüştü. Yakınında, sanki yakın zamanda biri burayı eşelemiş gibi duran gevşek toprak yığınları ve kenara atılmış taşlar vardı. Dün geceki gölge... Burada bir şey mi aramıştı?

Elif, kuyunun ağzını kapatan kalaslardan birini dikkatlice kenara itti ve aralıktan içeri bakmaya çalıştı. İçerisi karanlık ve derindi. Dibinden nemli, ağır bir toprak kokusu geliyordu. Telefonunun fenerini açıp ışığı içeri tuttu. Işık huzmesi, yosunlu taş duvarlarda gezindi ve sonra karanlıkta kayboldu. Kuyunun dibi görünmüyordu. Ne kadar derindi acaba? Ve içinde ne vardı?

Tam fenerle içeriyi incelerken, kuyunun kenarındaki gevşek taşlardan birinin üzerinde parlak bir şey fark etti. Eğilip dikkatlice baktı. Taşların arasına sıkışmış, küçük, metal bir nesneydi bu. Dikkatlice yerinden çıkardı. Bu... bir düdüğe benziyordu. Eski, pirinçten yapılmış, üzerinde zarif işlemeler olan küçük bir düdük. Acaba Ali'ye mi aitti? Yoksa başka birine mi? Ve neden buradaydı?

Elif, avucundaki düdüğe bakarken, arkasındaki ağaçların arasından bir çıtırtı duydu. Hızla arkasını döndü. Kimse yoktu. Ama yalnız olmadığı hissi yine tüm benliğini kaplamıştı. Bu kuyu, bu işaretli yer, konağın sırrının merkezi miydi? Ve o sırrı koruyan her kimse, Elif'in bu kadar yaklaşmasından hiç hoşlanmamışa benziyordu.

Elif'in başını hızla çevirdiği yönde, sık ağaçların arasında bir anlığına bir hareket görür gibi oldu. Belki bir daldan atlayan sincap, belki de rüzgarda savrulan yapraklardı. Ama içgüdüleri bunun daha fazlası olduğunu söylüyordu. Ses daha yakından gelmişti sanki. Birisi onu izliyordu, hem de çok yakından.

"Kim var orada?" diye seslendi tekrar, bu kez sesi daha gergindi. "Saklanmayı bırak! Ne istediğini söyle!"

Cevap gelmedi. Sadece ağaç yapraklarının hışırtısı ve kendi yankılanan sesi duyuldu. Ama Elif, o kişinin hala orada olduğunu, ağaçların gölgelerine sinmiş, onu izlediğini hissedebiliyordu. Belki de dün gece gördüğü o siluet, Kenan'dı. Eğer oysa, neden saklanıyordu? Neden konuşmuyordu?

Bir an için korku tekrar içini kapladı. Burada, bahçenin bu ücra köşesinde yapayalnızdı. Başına bir şey gelse kimsenin haberi olmazdı. Ama sonra öfke, korkusuna baskın çıktı. Kimsenin onu böyle korkutmasına izin vermeyecekti. Bu sırrı çözmeye kararlıydı ve kimse onu engelleyemeyecekti. İzleyen her kimse, onun pes etmeyeceğini bilmeliydi.

Arkasına tekrar bakmadan kuyuya döndü. Madem izleniyordu, o zaman izleyene aradığını bulmakta ne kadar kararlı olduğunu gösterecekti. Elindeki küçük pirinç düdüğü cebine koydu. Bu düdük ne anlama geliyordu? Ali mi düşürmüştü? Yoksa dün gece burada bir şey arayan kişi mi?

Kuyunun ağzını kapatan çürümüş kalaslara ve taşlara daha dikkatli baktı. Bazı taşların üzerindeki yosunların sıyrılmış olduğunu, altından daha açık renkli taş yüzeyinin göründüğünü fark etti. Ve daha da önemlisi, kuyunun ağzına yakın bazı büyük taşların kenarlarında belirgin sürtünme izleri vardı.

Sanki birileri yakın zamanda bu taşları hareket ettirmeye çalışmış, belki de kuyuya bir ip sarkıtmış veya bir şeyi yukarı çekmişti. Gevşek toprak yığınları da bu teoriyi destekliyordu. Birileri burada, bu kuyuda bir şey aramıştı. Hem de çok yakın bir zamanda.

Elif tekrar eğilip feneriyle kuyunun karanlık ağzına ışık tuttu. Taş duvarlarda aşağıya doğru inen yeni çizikler veya izler var mıydı? Işık yeterince güçlü değildi ve kuyunun gizemli derinliği her şeyi yutuyor gibiydi. Dibini görmek imkansızdı.

İçeride ne olabilirdi? Ali'nin kayboluşuyla ilgili bir kanıt mı? Yoksa daha karanlık bir şey mi? Belki de Ali'nin kendisi...? Bu düşünceyle ürperdi. Hayır, yıllar sonra bile olsa bir ceset kokusu olurdu, başka izler olurdu. Ama yine de...

Ahmet Bey'in bahsettiği 'kayıp ruhlar' efsanesi aklına geldi. Kasaba halkı bu kuyudan neden korkuyordu? Sadece batıl bir inanç mıydı, yoksa geçmişte burada gerçekten de kötü bir olay mı yaşanmıştı? Neriman Teyze'nin tarih kitabındaki notları ve soru işaretleri şimdi daha anlamlı geliyordu.

Bu kuyuyu daha detaylı araştırması gerekiyordu. Ama nasıl? Elinde ne bir ip vardı, ne de toprağı kazacak bir alet. Ve en önemlisi, yalnız değildi. O gölge hala bir yerlerdeydi, belki de Elif'in pes edip gitmesini bekliyordu. Şu an için burada daha fazla kalmak akıllıca değildi. Çok savunmasızdı.

Geri çekilmeye karar verdi. Şimdilik yeterince ipucu toplamıştı: İşaretli yerin bu eski kuyu olduğu kesindi. Birileri yakın zamanda burada bir şey aramıştı. Ve o pirinç düdük... Belki de bir anahtardı, başka bir ipucuydu.

Etrafına son bir kez dikkatle bakındı. İzleyenden hiçbir iz yoktu ama varlığını hala hissedebiliyordu. Yavaş ve temkinli adımlarla geldiği yoldan geri dönmeye başladı. Her çıtırtıda duraksıyor, arkasını kontrol ediyordu. Bahçenin o sık ağaçlıklı bölümünden çıkıp tekrar konağın daha açık arka bahçesine ulaştığında biraz olsun rahatladı. Ama o tekinsiz his peşini bırakmıyordu.

Konağın arka kapısından içeri girip kapıyı sıkıca arkasından kilitledi. Sırtını kapıya dayayıp gözlerini kapadı. Dışarısı, gün ışığına rağmen, içerideki o ağır atmosferden daha tehlikeli gelmişti. Şimdi ne yapacaktı? O kuyuya geri dönmeliydi ama hazırlıklı olarak. Belki kasabadan bir kürek veya ip alabilirdi.

Ya da belki... belki Ahmet Bey'e tekrar danışmalıydı. O, bu kuyu ve efsaneleri hakkında daha fazla şey biliyor olabilirdi. Ama Ahmet Bey'in uyarısını da unutmamalıydı: "Bazı sırlar, en iyisi açılmamış kalır." Acaba Ahmet Bey, bu sırrı korumaya çalışanlardan biri miydi?

Kafası karmakarışıktı. Önce biraz sakinleşmeli ve düşünecek güvenli bir yer bulmalıydı. Çalışma odası... Orası hem ipuçlarının kaynağı hem de belki de en güvenli yerdi şimdilik.

Peki, anlaşılan Bölüm 5'in atmosferinde ve detaylarında biraz daha kalmak istiyoruz. O zaman Elif'in kuyuyu incelediği ve konağa geri döndüğü anları daha da derinleştirerek bölümü genişletelim:

...Elif, kalbi hızla çarparak kuyuya yaklaştı. Etrafında dikkatle dolandı. Kuyunun taş bileziği yer yer çökmüştü, taşların arasındaki harçlar dökülmüş, yerini inatçı yosunlar ve minik yabani çiçekler almıştı. Yılların ve doğanın acımasızlığı burada kendini gösteriyordu. Ama Elif'in dikkatini çeken sadece bu doğal yıpranma değildi.

Kuyunun hemen yanındaki toprak, sanki bir hayvan eşelemiş gibi değil, daha bilinçli bir şekilde kazılmış gibiydi. Çok derin olmasa da, yeni karıştırıldığı belli olan toprak yığınları vardı ve üzerlerindeki otlar köklerinden sökülmüştü. Ne aranmıştı burada? Ve daha önemlisi, bulunmuş muydu?

Gözleri tekrar kuyunun ağzını kapatan kalaslara ve taşlara kaydı. Evet, bazı taşların üzerindeki o sıyrıklar ve sürtünme izleri çok belirgindi. Özellikle kuyunun ağzına en yakın, en büyük taşlardan birinin alt kenarında, sanki üzerinden ağır bir şey – belki bir ip ya da zincir – tekrar tekrar geçirilmiş gibi derin bir oluk oluşmuştu.

Bu izler taze görünüyordu; taşın o kısımları daha açık renkliydi ve üzerlerinde yosun yoktu. Birileri, muhtemelen dün gece burada olan o gölge, kuyuya inmeye ya da kuyudan bir şey çıkarmaya çalışmıştı. Başarılı olmuş muydu? Elif'in içine kötü bir his doğdu.

Tekrar eğilip kuyunun ağzındaki aralıktan içeri bakmaya çalıştı. İçeriden gelen o ağır, nemli toprak ve çürümüş yaprak kokusu daha da yoğunlaştı. Midesi hafifçe bulandı. Telefonunun fenerini tekrar açtı, ışığı olabildiğince derine odaklamaya çalıştı. Yosunlu, kaygan görünen taş duvarlar birkaç metre aşağıya iniyor, sonra karanlıkta kayboluyordu. Dibini seçmek mümkün değildi. Acaba ne kadar derindi? Ve içinde su var mıydı, yoksa tamamen kurumuş muydu? Yerden uzunca, kurumuş bir dal parçası aldı.

Dalı aralıktan içeri sokup aşağıya doğru uzattı. Dalın ucu bir süre boşlukta ilerledi, sonra yumuşak, çamurumsu bir zemine saplandı. Kuyu tamamen kuru değildi ama dibinde çok fazla su da yok gibiydi, daha çok çamur ve birikinti vardı sanki. Dalı geri çektiğinde ucunda sadece çamur ve birkaç çürümüş yaprak vardı. Bu şekilde bir şey bulması imkansızdı.

Tam doğrulurken, gözü kuyunun kenarındaki o gevşek taşların arasındaki parlaklığa takıldı. İşte o zaman buldu onu. Taşların arasına sıkışmış, sabah güneşinde hafifçe parlayan küçük, metal nesneyi. Dikkatlice parmaklarıyla kavrayıp çıkardı. Avucunda tuttuğu şey, eski, pirinçten yapılmış küçük bir düdüktü.

Üzeri kararmıştı ama hala zarif işlemeleri seçilebiliyordu; belki küçük çiçek desenleri ya da geometrik şekillerdi. Üfleme kısmı biraz ezilmişti. Bu düdük kime aitti? Neriman Teyze'ye mi? Yoksa Ali'ye mi? Ya da belki de dün gece burada olan kişiye aitti ve telaşla bir şeyler ararken düşürmüştü. Eğer öyleyse, bu düdüğün varlığı, o kişinin burada olduğunun somut bir kanıtıydı. Düdüğü dikkatlice cebine yerleştirdi.

İşte tam o anda, arkasındaki ağaçların arasından o çıtırtı sesini duydu. Kuru bir dala basma sesi gibiydi. Hızla arkasını döndü. Kalbi ağzında atıyordu. Gözleri sık ağaçların arasındaki gölgeleri taradı. Bir anlığına, evet, bir anlığına orada bir hareket seçtiğini sandı. Koyu renkli bir giysinin kenarı mıydı o? Yoksa sadece göz yanılsaması mıydı?

"Kim var orada?" diye seslendi tekrar, sesi bu kez daha güçlü çıkmıştı, korkusunu bastırmaya çalışan bir öfkeyle. "Saklanmayı bırak! Ne istediğini söyle!"

Cevap yine sessizlik oldu. Ama bu kez sessizlik daha ağırdı, daha yüklüydü. Sanki görünmeyen gözler onu delip geçiyordu. Biliyordu, yalnız değildi. O kişi hala oradaydı, belki de Elif'in bir sonraki hamlesini bekliyordu. Pes edip gitmesini mi umuyordu? Asla.

Ama burada, bu kadar açıkta durmak da akıllıca değildi. Kuyu şimdilik sırrını saklamaya devam edecekti. Daha hazırlıklı gelmeliydi. Ve o gölgeye karşı daha dikkatli olmalıydı.

Geri çekilme zamanıydı. Etrafına son bir kez daha keskin bir bakış attıktan sonra, yavaş ve olabildiğince sessiz adımlarla geldiği yoldan dönmeye başladı. Bu kez adımları daha ağırdı, her an arkasından birinin fırlayacağı ya da önüne birinin çıkacağı korkusuyla yürüyordu. Yabani otların hışırtısı, rüzgarın uğultusu, kendi ayak sesleri...

Hepsi olduğundan daha yüksek, daha tehditkar geliyordu. Ayağı bir sarmaşığa takıldı, neredeyse düşüyordu. Kalbi hızla çarparken kendini toparladı. Bu bahçe, bu konak onu yutmaya çalışıyor gibiydi.

Nihayet ağaçlık alandan çıkıp konağın arka duvarını gördüğünde derin bir nefes aldı. Ama rahatlaması uzun sürmedi. Konağın pencereleri şimdi boş göz yuvaları gibi ona bakıyordu. İçerisi, dışarıdaki bu görünmez tehditten daha mı güvenliydi gerçekten?

Arka kapıya ulaştığında elleri titriyordu. Anahtarı kilide sokup çevirirken parmakları beceriksizce hareket etti. Sonunda kapı açıldı ve kendini hızla içeri atıp kapıyı arkasından kapattı, sürgüsünü çekti ve kilidi çevirdi. Sırtını soğuk ahşap kapıya dayayıp birkaç saniye gözlerini kapattı. Güvendeydi. En azından şimdilik. İçerinin tanıdık küf ve toz kokusu, dışarıdaki o vahşi ve tekinsiz havadan sonra tuhaf bir şekilde rahatlatıcı bile gelmişti.

Şimdi ne yapacaktı? Sakinleşip düşünmeliydi. Kuyu, düdük, sürtünme izleri, gölge... Hepsi birbiriyle bağlantılıydı ama nasıl? Çalışma odasına gitmeli, belki de Ali'nin not defterini veya tarih kitabını tekrar incelemeliydi. Ya da belki de artık dışarıdan yardım almanın zamanı gelmişti. Ama kime güvenebilirdi? Ahmet Bey mi? Yoksa o da bu sırrın bir parçası mıydı?

Elif, hala sırtı kapıya dayalı halde, konağın sessizliğinde bir sonraki adımını düşünürken buldu kendini. Bu labirentin çıkışını bulmak sandığından çok daha zor olacaktı.

Sırtını soğuk ahşap kapıya dayayıp birkaç saniye gözlerini kapattı. Güvendeydi. En azından şimdilik. İçerinin tanıdık küf ve toz kokusu, dışarıdaki o vahşi ve tekinsiz havadan sonra tuhaf bir şekilde rahatlatıcı bile gelmişti. Kalp atışları yavaş yavaş normale dönmeye başladı, ellerinin titremesi azaldı.

Kapının sert yüzeyi sırtına baskı yapıyor, onu gerçekliğe, bu eski konağın somut varlığına demirliyordu. Hol boyunca uzanan soluk sabah ışığı, yerdeki tozlu parkelerde uzun gölgeler oluşturuyordu. Dışarıdaki kuş sesleri buraya ulaşmıyordu; içeride sadece evin kendi yaşlı sesleri vardı – uzaktaki bir pencerenin rüzgarda tıkırdaması, duvarların içinden geçen su borularının belli belirsiz gurultusu, tavan arasından gelen ve ne olduğu anlaşılamayan hafif tıkırtılar... Dışarıdaki açık tehditten sonra, içerideki bu bilindik tekinsizlik daha katlanılabilir geliyordu.

Elif cebindeki o küçük, pürüzlü nesneyi hissetti. Pirinç düdük. Merakına yenik düşerek cebinden çıkardı. Holün loş ışığında avucunda evirip çevirdi. Evet, üzerindeki işlemeler solmuş da olsa hala görülebiliyordu; birbirine dolanmış sarmaşık dalları gibiydi. Üfleme deliği gerçekten de biraz içe doğru ezilmişti.

Acaba hala çalışıyor muydu? İçgüdüsel bir hareketle düdüğü dudaklarına götürdü ama sonra vazgeçti. Ya ses çıkarırsa? Ya o ses, dışarıdaki ya da belki de içerideki birini uyarırsa? Hayır, bu çok riskliydi. Düdüğün üzerinde başka bir işaret, bir harf ya da bir sembol var mı diye dikkatlice inceledi. Yoktu. Sadece o zarif işlemeler ve eski metalin soğukluğu... Bu düdük neden o kuyunun yanındaydı? Bir işaret miydi? Yoksa sadece kayıp bir eşya mı?

Tekrar cebine koydu. Şimdi ne yapacaktı? Aklı bir fırtına gibiydi. Kuyu... Orada bir şey vardı, bundan emindi. Ve birileri de onun peşindeydi. O gölge,

Kenan mıydı?

Eğer oysa, neden Elif'le konuşmak yerine saklanıyor, onu korkutuyordu? Yoksa o da Ali'nin bahsettiği "o adamlardan" mıydı?

 Ali'nin not defterindeki çizimler, formüller, "koruma" kelimesi... Belki de Ali, o kuyuda ya da çevresinde bir şey saklamıştı veya bir tür mekanizma kurmuştu. Ve pusula... O sadece yön mü gösteriyordu, yoksa başka bir işlevi mi vardı? Neriman'ın mektuplarındaki çaresizlik, Ali'nin ailesiyle yaşadığı sorunlar... Ahmet Bey'in uyarısı... Hepsi bir bulmacanın parçalarıydı ama birbirine tam oturmuyordu.

Seçeneklerini tarttı. Kasabaya inip bir kürek ve ip alabilirdi. Ama bu dikkat çekerdi. Hem o gölge peşindeyken kasabaya gitmek ne kadar güvenliydi? Ahmet Bey'le tekrar konuşabilirdi. Ama ona ne kadar güvenebilirdi? Yaşlı adamın bilge tavırlarının ardında başka bir şey olabilir miydi?

Belki de konağın içinde araması gereken başka şeyler vardı. O küçük anahtar hala cebindeydi. Masanın kilitli çekmecelerini açmıştı ama ya o anahtar başka bir kapıya, belki de Neriman'ın günlükte bahsettiği o "açılmaması gereken kapı"ya aitti? Üst katı henüz hiç araştırmamıştı. Ya da bodrum katını...

Önce sakinleşmeliydi. Bir fincan daha kahve yapmalı, belki de Ali'nin not defterini ve tarih kitabını çalışma odasının daha güvenli ortamında tekrar incelemeliydi. Evet, bu en mantıklısıydı. Önce daha fazla bilgi toplamalı, sonra harekete geçmeliydi. Kuyu bekleyebilirdi. Ama o gölge bekler miydi, orası meçhuldü.

Elif, sırtını kapıdan ayırıp hola doğru bir adım attı. Ayaklarının altındaki parke hafifçe gıcırdadı. Başını kaldırıp yukarı kata çıkan merdivenlere baktı. Orada, ikinci katın karanlık koridorunda onu ne bekliyordu? Sonra bakışlarını holün sonundaki, muhtemelen mutfağa veya bodruma açılan diğer kapılara çevirdi. Bu konak bir labirent gibiydi ve her köşesi yeni bir sır, yeni bir tehlike barındırıyor olabilirdi. Ama artık korkmuyordu, ya da en azından korkusunun merakını ve kararlılığını gölgelemesine izin vermiyordu. Bu labirentin çıkışını bulacaktı.

📖 Hikayeye Devam Et

Gölgelerin Fısıltısı Duvarlardaki Yankılar Bölüm 6. bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.

➡️ Gölgelerin Fısıltısı Duvarlardaki Yankılar Bölüm 6 Online Oku

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yayın Evleri

ABM Yayınevi (1) Adam Yayıncılık (1) Alfa Yayıncılık (7) Alkım Kitabevi (1) Alter Yayınları (4) Altıkırkbeş Yayınları (5) Altın Kitaplar (13) Ankara Okulu Yayınları (1) Anonim Yayınları (3) Ant Yayınları (1) Arkadya Yayınları (1) Artemis Yayınları (2) Artshop Yayıncılık (1) Arya Yayınları (2) Ataç Yayınları (1) Aykırı Yayınları (2) Ayrıntı Yayınları (7) Aşk Kitapları (53) Babıali Kültür Yayıncılığı (3) Bağlam Yayıncılık (1) Berikan Yayınevi (1) Bilgi Yayınları (2) Bilim ve Gelecek Yayınları (2) Birey Yayıncılık (1) Bordo Siyah Yayınları (1) Butik Yayınları (1) Buzdağı Yayınları (1) Can Yayınları (45) Cinius Yayınları (1) Cumhuriyet Yayınları (1) DBY Yayınları (2) Dergah Yayınları (1) Destek Yayınları (3) Dharma Yayınları (1) Domingo Yayınevi (3) Doğan Kitap (8) Doğu Batı Yayınları (1) Düşünbil Yayınları (1) E Yayınları (1) Eksik Parça Yayınları (1) Elit Kültür Yayınları (1) Elma Yayınevi (3) Epsilon Yayınları (3) Etkileşim Yayınları (1) Everest Yayınları (10) Evrensel Basım Yayın (7) Eğitim Sen Yayınları (1) Genç Destek Yayınları (1) Geyik Yayınları (1) Gün Yayıncılık (3) Hayy Kitap (6) Islık Yayınları (1) Işık Yayınları (2) Kapı Yayınları (1) Kavram Yayınları (1) Kaynak Yayınları (1) Kitap Zamanı Yayınları (1) Kitsan Yayınevi (1) Kodlab Yayınları (1) Kolektif Kitap (4) Koridor Yayıncılık (2) Koç Üniversitesi Yayınları (1) Kuraldışı Yayınları (1) Kurtuba Kitap (2) Kurtuba Yayınları (1) Kuzey Yayınları (2) Köxüz Yayınları (1) Kültür Bakanlığı Yayınları (1) Kültür Kitapları (8) Kırmızı Kedi Yayınevi (9) Litera Yayıncılık (1) Literatür Yayıncılık (5) Martı Yayınları (6) Maya Kitap (2) MediaCat Yayınları (4) Meta Yayınları (1) Metis Yayıncılık (2) Metis Yayınları (6) Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları (2) Milliyet Yayınları (5) Mobidik Yayınları (1) Nemesis Kitap (2) Nesil Yayınları (4) Nesin Yayınevi (1) Nobel Akademik Yayıncılık (1) Nokta Yayıncılık (1) Notos Kitap (3) ODTÜ Yayıncılık (3) Oda Yayınları (1) Okuyan Us Yayınları (2) Okyanus Yayıncılık (1) Olimpos Yayınları (1) Optimist Yayınları (1) Ortaoyuncular Yayınları (1) Overteam Yayınları (1) Oğlak Yayıncılık (1) Pan Yayınları (2) Panama Yayıncılık (1) Paradoks Kitap (1) Parola Yayınları (1) Payel Yayınevi (1) Pegasus Yayınları (4) Phoenix Yayınları (2) Pinhan Yayıncılık (1) Plato Film Yayınları (2) Polat Kitapçılık (1) Portakal Yayınları (1) Pozitif Yayınları (2) Profil Yayıncılık (2) Propaganda Yayınları (8) Purnam Yayınları (1) Remzi Kitabevi (5) Ruh ve Madde Yayınları (2) Sanat A.Ş (1) Say Yayınları (5) Sel Yayıncılık (6) Siren Yayınları (2) Sis Yayınları (2) Sokak Yayınları (1) Sol Yayınları (2) Su Yayınevi (1) Sözcükler Yayınları (1) Sümer Yayınevi (1) Tarih Vakfı Yurt Yayınları (1) Tekhne Yayınları (1) Tercüman Yayınları (2) Timaş Yayınları (10) Toker Yayınları (2) Truva Yayınları (1) Tudem Yayınları (3) Tübitak Yayınları (12) Türk Dil Kurumu Yayınları (1) Uğur Mumcu Vakfı Yayınları (1) Varlık Yayınları (4) Yabancı Yayınevi (2) Yakamoz Yayınları (3) Yapı Kredi Yayınları (38) Yağmur Yayınları (2) Yeditepe Yayınevi (1) Yediveren Yayınları (1) Yeni Akademi Yayınları (2) Yeni Avrasya Yayınları (1) Yeni Yazdığım Romanlar (107) Yitik Hazine Yayınları (2) Yol Yayınları (1) Yurt Kitap Yayın (3) Zafer Yayınları (1) Çitlembik Yayınları (1) Çınar Yayınları (2) Çığır Kitabevi (1) Ötüken Neşriyat (7) Ötüken Neşriyat Yayınları (4) Özgür Yayınları (1) Ütopya Yayınevi (1) İleri Yayınları (1) İletişim Yayınları (23) İmge Kitabevi (1) İnkılap Kitabevi (11) İnsan Yayınları (1) İnter Yayınları (1) İthaki Yayınları (4) İz Yayıncılık (2) İzgören Yayınları (1) İş Bankası Kültür Yayınları (9) İşaret Yayınları (1) Şule Yayınları (1)