Güneydoğu
Askerlik Maceraları
Bölüm 1: Sessiz Dağlar
Güneydoğu'nun dağlık coğrafyası, sislerin arasında saklanan kadim sırlar
gibi duruyordu. Teğmen Cem, elindeki haritaya son kez göz attı. Görev açıktı:
Teröristlerin faaliyet gösterdiği bölgeye sızmak, koordinatları belirlemek ve
saldırıya hazırlık yapmak.
Ama bu görev, yalnızca silahın doğrultulduğu bir hedef değildi. Cem için bu
dağlar, kayıpların gömüldüğü yerdi. Yıllar önce burada bir çatışmada en yakın
arkadaşını kaybetmişti. O günden beri, her adımı yalnızca bir görev değil, bir
hesaplaşma olmuştu.
Gece Çöküyor Birlikten ayrılıp keşif için
ilerlediğinde, rüzgâr kuru otların arasından geçerek uğultulu sesler
çıkarıyordu. Cem, silahını kavradı ve dikkatle çevresini taradı. Sessizlik
bazen bir çığlıktan daha korkutucu olabilirdi. Gözleri, uzaktaki yamaçta
hareket eden gölgeleri yakaladı. Teröristler beklediği gibi kamp kurmuşlardı.
Radyosundan sessiz bir mesaj geçti: “Pozisyonunu koru, gözlem yap. İrtibatı
koparma.”
Cem, elini telsize götürdü ama bir an duraksadı. Düşmanın varlığı bir şeydi,
ancak içeride taşıdığı yük başka bir şeydi. Dağlardaki yalnızlığı, geçmişin
yankılarıyla daha da ağırlaşıyordu.
Beklenmedik Karşılaşma Tam o sırada, uzaklarda
bir gölge fark etti. Ama bu bir terörist değildi. Küçük bir kız, elleri
titreyerek bir taşın arkasına saklanıyordu. Cem, gözlerini kıstı. Bu çocuğun
burada ne işi olabilirdi? Köyden kaçmış olabilir miydi? Yoksa bu bir tuzak
mıydı?
Aklında binlerce soru varken, sessizlik içinde çocuğa doğru ilerlemeye
başladı. Ama her adımda, hikâyenin yönü değişmeye başlıyordu.
Güneydoğu’nun sarp dağları, geçmişin ağır yükünü taşır gibi duruyordu.
Kayalıkların arasından yükselen sis, sessizliği daha da derinleştirirken,
Teğmen Cem gözlerini ufka dikti. Etrafı izlerken, rüzgârın taşıdığı soğuk hava
ona unutmak istediği anıları hatırlattı. Bu topraklarda savaş yalnızca
silahlarla değil, zihinlerde de sürüyordu.
Görev Başlıyor Cem ve ekibi, teröristlerin
bölgedeki faaliyetlerini gözetlemekle görevliydi. Ancak bu operasyonun sıradan
bir keşif olmadığını hissediyordu. İçinde bir huzursuzluk vardı—sanki bu görev,
geçmişte yaptığı hataların bir hesabını sormak için verilmiş gibiydi.
Telsizden gelen boğuk bir ses, düşüncelerini böldü: "Teğmen,
konumunuzu koruyun. Düşman hareketliliği doğrulandı."
Cem, silahını daha sıkı kavradı ve saklandığı kayalığın arasından vadideki
kamp alanına göz gezdirdi. Teröristlerin konumunu belirlemek için ilerlemesi
gerekiyordu. Ama burada tek tehlike onlar değildi; doğanın ve yalnızlığın
verdiği ağırlık da omzuna çökmüştü.
İlk Karşılaşma: Dağların Sessiz Tanığı
İlerlemeye başladığında, kayalık bir patikanın kıvrımında ani bir hareket
gördü. Silahını kaldırıp nişan aldı, ama gördüğü şey beklediği gibi değildi.
Küçük bir kız, ellerini titreyerek bir taşın arkasına saklanmıştı. Üzerinde
eski püskü bir hırka, ayaklarında ise yırtık ayakkabılar vardı. Yüzü korkuyla
donmuştu, ancak gözleri Cem’i dikkatle izliyordu.
Bir anlığına her şey sessizleşti. Cem’in içindeki görev dürtüsü, yerini
başka bir şeye—merhamete mi, yoksa karmaşık bir geçmişin yankısına
mı—bırakıyordu.
“Kimsin sen?” diye sordu alçak bir sesle, silahını hafifçe indirdi.
Kızın gözleri doldu, ancak ağzından tek kelime çıkmadı.
Bilinmeyen Tehlike Cem’in içgüdüleri ona bunun
basit bir rastlantı olmadığını söylüyordu. Belki bu çocuk köyden kaçmıştı,
belki de teröristlerin hedef aldığı bir ailenin son hayatta kalan üyesiydi. Ama
başka bir ihtimal daha vardı: tuzak.
Tam o anda, uzaklardan gelen bir silah sesi havayı deldi. Cem ani bir
refleksle kızı yakalayıp yere çekti. Mermiler, onların sığındığı kayanın
etrafına çarparken, Cem telsizine uzandı:
"Pusu! Ateş altında kaldık!"
Kızın titreyen elleri, Cem’in koluna sıkıca sarıldı. O anda Teğmen Cem,
yalnızca bir asker değil, bu savaşın ortasında hayatta kalmaya çalışan iki
insandan biri olmuştu.
Cem, titreyen elleriyle telsizi sıktı. Mermiler kayalıklara çarpıyor, taş
parçaları etrafa saçılıyordu. Küçük kız hâlâ korkuyla ona sarılmıştı. Şimdi
burada, sert kayaların arasında sıkışmış halde, Cem yalnızca kendi hayatını
değil, bu küçük çocuğun kaderini de düşünmek zorundaydı.
Çatışmanın Alevleri Cem gözlerini kısarak
mermilerin geldiği noktayı tespit etmeye çalıştı. İki kişi vardı—sayıları fazla
değil, ama tehlikeliydi. Siper alıp birkaç nefes derin çekti. Eğilerek kıza
fısıldadı: "Buradan çıkacağız. Sakın hareket
etme."
Silahının güvenliğini kontrol etti ve yavaşça yer değiştirdi. İlk hamleyi o
yapacaktı. Eğilip omzunun üzerinden nişan aldı ve iki kısa atış yaptı. Bir
bağırma sesi duyuldu, ardından sessizlik. Ama tehlikenin geçtiğini düşünmek
hata olurdu.
Köyün Sessiz Çığlığı Bir anlık duraksamada, Cem
gözlerini kıza çevirdi. Bu çocuk burada ne arıyordu? Kimdi? Yoksa gerçekten
köyden kaçanlardan biri miydi?
Tam o sırada, telsizden beklenmedik bir ses geldi. "Teğmen,
köye dön. Düşman birlikleri hareketlendi!"
Cem hızla doğruldu. Burada oyalanamazdı. Kızın elini tuttu ve koşmaya
başladı. Dağların engebeli yolları ayaklarının altında kayıyor, rüzgâr
kulaklarında uğuldayarak ilerliyordu. Köye ulaşmak zorundaydı.
Ama oraya vardığında, hayatı tamamen değişecekti.
Cem’in Geçmişi: Sessizlikte Saklanan Yara
Cem, Güneydoğu’nun dağlarında görev yaparken, yalnızca bir asker olmadığını
biliyordu. Onun için burası, geçmişinin izlerini taşıyan bir yerdi—hem kaderi
hem de en büyük sınavı.
Gençliği ve İlk Adımlar Cem, büyük bir şehirde
büyümüş, disiplinli bir ailede yetişmişti. Babası eski bir subaydı, ancak ona
savaşın gücünden çok barışın değerini öğretmişti. Küçüklüğünde tarih
kitaplarına olan ilgisi nedeniyle, hep stratejik kararları analiz eden biri
olmuştu. Onun için askeriye yalnızca bir meslek değil, adaletin sağlandığı bir
alan olacaktı.
Ancak ilk görevine atandığında, savaşın teorik bilgilerden çok farklı
olduğunu gördü. Dağların arasında, ölümle yaşam arasındaki sınırın ne kadar
ince olduğunu ilk kez hissetti.
Büyük Kaybı ve Dönüm Noktası İlk operasyonunda,
bir köyü teröristlerden korumak için bölüğüyle birlikte harekete geçmişti.
Ancak bu görev beklenmedik şekilde ters gitmişti. İçlerinden biri, en yakın
arkadaşı olan Yüzbaşı Serhat, pusuya düşerek hayatını kaybetti. Cem, son
anlarında onun gözlerindeki kararlılığı gördü—ama aynı zamanda kaçınılmaz sonu
da.
O gün, Cem için bir dönüm noktası oldu. O artık yalnızca görevini yerine
getiren bir asker değil, geçmişindeki kayıplarla mücadele eden bir adamdı. O
günden sonra kendini görevine daha fazla kaptırdı, ama içindeki boşluk hiçbir
zaman dolmadı.
Köy ve Hatırladığı Duygular Şimdi, Güneydoğu’nun
bir dağ köyünde, geçmişini tekrar yüzleşerek hatırlıyordu. Küçük bir kızın
titreyen elleri ona unuttuğunu sandığı duyguları geri getiriyordu. Burada
yalnızca bir çatışma yoktu—burada Cem’in ruhuyla yaptığı bir hesaplaşma vardı.
Ancak bu köyde ona geçmişini hatırlatan tek şey o kız değildi. Belki burada
tanıdığı biri vardı. Belki çocukken bu topraklarda bir kez bulunmuştu. Ya da bu
köy, yıllar önce yitirdiği bir dostunun memleketiydi.
Bölüm 2: Kayıp İzler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder