Zaman, Kristal Mağara’dan ayrıldıkları anda
garip bir şekilde bükülmüş gibiydi. Güneş gökyüzünde hareket etmeyi unutmuştu
sanki. Gölgeler ne uzuyor ne de kısalıyordu. Mira bu tuhaflığı ilk fark eden
oldu. Aras ise çoktan pusulasının dönmeyi bıraktığını anlamıştı. Her yön
kuzeye, her an sonsuzluğa çıkıyor gibiydi.
Önlerinde uzanan Ters Akarsu Vadisi, gerçekten
de ismini hak edecek kadar büyüleyiciydi. Suyun yukarıya doğru aktığı bir dere
yatağı düşünmek bile zordu; ancak gözleri bunu gördüğünde, akılları anlamakta
gecikti. Her adımda zaman geriye sanki çekiliyor, adeta geçmişin ayak izleri
şimdiki zamana çarpıyordu. Mira'nın çocukluğuna ait imgeler, rüzgârın taşıdığı
kokularla burnuna kadar ulaşmıştı.
Vadinin ortasında, yosunla kaplı düz bir
kayanın üzerinde oturan bir figür vardı. Bir yüzyılı geride bırakmış gibi
görünen bu yaşlı adamın gözleri, zamanı yutmuş bir evrenin sonsuzluğuna bakıyor
gibiydi. Onları bekliyordu. Ne konuştu ne de selam verdi. Sadece elleriyle
vadiye oturmalarını işaret etti.
Aras sessizce oturdu, Mira da onun yanına
çöktü. Ve o anda yaşlı adam konuşmaya başladı; ama sesi dudaklarından değil,
doğrudan zihinlerinden yükseldi:
“Zaman bir ırmak değil, bir dairedir. Siz o
dairenin tam ortasındasınız. Bu ormanın özü budur; başı son, sonu başlangıç
yapar.”
Mira gözlerini kıstı. “Zamanı durduran neydi?”
diye sordu. “Neden burada hiçbir şey yaşlanmıyor?”
Yaşlı adam başını hafifçe eğdi. “Çünkü zaman
burada bir karar bekliyor. Denge bozulduğunda, zaman akamaz. Geçmiş, geleceğin
üzerine çöker.”
Aras içini çekti. “Peki biz bunu değiştirebilir
miyiz?”
“Değiştirmek, geçmişe müdahale etmek demektir.
Ama her müdahale bir bedel ister. Ya anılarınızın bir kısmını feda edersiniz ya
da geleceğinizden vazgeçersiniz.”
Mira’nın gözleri doldu. Eğer geçmişini
bırakırsa ailesinin, çocukluğunun izleri silinecek; eğer geleceğinden
vazgeçerse, Aras’la yaşamak istediği her an yok olacaktı. Bu ikilem ruhunu
delip geçti.
Tam o sırada Aras ayağa kalktı. “Zamanı ben
taşıyabilirim. Bedelini ben öderim,” dedi. Gözleri kararlılıkla parlıyordu.
Mira başını salladı. “Hayır, birlikte geldik, birlikte ödeyeceğiz.”
İkisi el ele verdiklerinde vadinin renkleri
değişmeye başladı. Gökyüzü tekrar hareket etti. Sular normal akışına döndü. Ama
Mira, Aras’ın gözlerine baktığında bir şeylerin eksik olduğunu fark etti. Aras
artık onu tanımıyordu. Ya da sadece bir kısmını hatırlıyordu. Mira’nın adı,
sesi, gülüşü... tümü bir sis perdesi ardına saklanmıştı.
Zaman yeniden akmıştı, ama bir bedel alınmıştı.
Ormanın derinliklerinden bir fısıltı yayıldı:
“Her şeyin bir zamanı, her zamanın bir gölgesi vardır.”
Mira, elini Aras’ın avucunda daha sıkı tutarak
yürümeye devam etti. Hatırlatacaktı. Sevginin zamanı aşabileceğini ona yeniden
gösterecekti.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 24 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder