Sis, ormanın içlerine doğru ilerledikçe daha da
yoğunlaştı. Ağaçların gövdeleri birbirine karışıyor, adeta canlıymış gibi
hareket ediyordu. Aralarındaki yollar artık görünmez olmuş, sadece kalplerinin
sesi rehber olmuştu. Elanora’nın gözleri, sisin içinde beliren soluk ışıkları
fark ettiğinde duraksadı. Kalbi hızla çarpmaya başladı. Aradıkları yerin
yaklaştığını hissediyordu.
Yannis, beline sardığı tılsımlı bıçağı daha
sıkı kavradı. Burası, Kehanet Kayası’nın arka tarafındaki kadim geçitti.
Efsaneye göre, gerçekleri saklayan gölgeler burada toplanır, yalanla doğru
birbirine karışırdı. Ama Yannis’in inancı tamdı. Elanora'nın sesini duyunca
irkildi:
— “Burası… Bir sınav gibi hissediliyor. Buradan geri dönüş olmayabilir.”
Adım adım ilerlediler. Ağaçların köklerinden
çıkan tuhaf desenler, ayaklarının altındaki taşlara kazınmış yazıtlarla
birleşiyordu. Liora elini uzattı, taşlardan birine dokunduğunda, taş hafifçe
titreşti ve içinden yankılanan bir ses duyuldu:
— “Saklanan geçmiş, yüzleşilmeyen gerçeği doğurur.”
Herkes birbirine baktı. Bu sözlerin anlamı
derindi. Zira bu yolculuk sadece dışsal bir arayış değil, içsel bir yüzleşmeydi
aynı zamanda. Aralarındaki sırlar, korkular ve geçmişte yapılmış seçimler bu
noktada belirleyici olacaktı.
Yannis’in zihninde eski bir anı canlandı.
Küçükken terk edilmiş bir mağarada duyduğu gizemli fısıltılar, o anın
aynısıydı. Belki de yıllar önce başlamıştı bu yolculuk…
Aniden karşılarına bir gölge figürü çıktı. Ne
tam insan ne de hayvandı. Varoluşu, karanlıkla ışık arasında sıkışmış gibiydi.
Konuşmadan sadece baktı. Elanora bir adım öne çıktı ve yüksek sesle sordu:
— “Gerçeği bilmeye geldik. Bizi sınayacak mısın?”
Gölge başını eğdi ve ortadan kayboldu. Ardında
bir taş kapı açıldı. Kapının üstünde şu yazı parlıyordu:
“Ancak yüreğini açan, geçebilir bu eşiği.”
İçeri girdiklerinde, duvarlara yansımış kendi
suretleriyle karşılaştılar. Ama bu suretler değişmişti: Kimi daha yaşlı, kimi
daha karanlık, kimi ise daha huzurlu görünüyordu.
Liora, kendi yansımasında gözyaşı içinde bir çocuk gördü. Kaybettiği kardeşine
sarılmaya çalışıyordu ama dokunamıyordu. Elleri boşa düşüyordu. Ağlamaya
başladı.
Yannis, kendi yansımasında sırtını dönmüş bir
adamla yüzleşti. Bu, yıllardır kaçtığı babasıydı. Sözleri zihninde yankılandı:
— “Bir lider korkusunu bastırmaz, onunla yürümeyi öğrenir.”
Elanora’nın yansıması ise tam karşısında
duruyordu. Ama bu yansıma öfke içindeydi. Gözlerinde alevler yanıyordu.
Kendisine bağırıyordu:
— “Neden onları kurtarmadın? Gücün vardı ama korktun!”
İçlerindeki acılar bir bir ortaya dökülürken,
taş duvarlar hafifçe çatladı. Işık, çatlaklardan sızdı ve figürleri
aydınlatmaya başladı. Bu aydınlık, sadece dış dünyayı değil, iç dünyalarını da
temizliyordu.
Sonunda kapılar bir kez daha açıldı. Önlerinde
parlayan bir göl belirdi. Göl, bir ayna gibiydi. Suyuna baktıklarında artık
kendilerini değil, aradıkları Orman Kalbi’ni gördüler. Bu, fiziksel bir nesne
değil, bir anlayıştı. Kendi karanlıklarıyla yüzleşip onları kabullenmeden asla
hakiki bilgeliğe ulaşamayacaklardı.
Gökyüzü açıldı. Ay ışığı onların üstüne düştü.
Bu, bir tamamlanma değil, büyük yüzleşmenin başlangıcıydı. Elanora derin bir
nefes aldı ve mırıldandı:
— “Artık sır yok. Sadece gerçek var.”
Ve böylece yolculuk, yepyeni bir anlam
kazanarak devam etti.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 27 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder