Sessizlik… Ormanın en derin noktasında
yankılanan o uğursuz sessizlik, yalnızca doğanın değil, zamanın da nefesini
tuttuğunu hissettiriyordu. Elara, Lucien ve Alaric, kadim ağacın kökleri
arasında açılan geçidin önünde durmuş, devasa taşlarla örülmüş, üzeri
yosunlarla kaplı merdivenlere bakıyorlardı. Bu, kehanette sözü edilen “Zamanın
Kıyısı”ydı. Artık geri dönüş yoktu.
Lucien, kılıcını sırtına yerleştirirken
gözlerini kapattı. Kalbinde taşıdığı şüpheleri susturmaya çalışıyordu.
Elara’nın gözlerinde ise, merak ve korkunun iç içe geçtiği o karmaşık ifade
vardı. Alaric ise sezgilerine güveniyor, buraya kadar geldiklerine göre bu
adımın atılması gerektiğine inanıyordu.
Merdivenler, karanlığın içinden göğe yükselen
bir ışıkla aydınlanıyor gibiydi. Her adımda, taşlara kazınmış antik semboller
parlıyor, eski çağlardan kalma fısıltılar yankılanıyordu. Bu fısıltılar, sadece
seçilmişlerin duyabileceği türdendi. Elara, zamanla bu seslerin anlamlarını
çözmeye başlamıştı. Bu sadece bir yolculuk değil, aynı zamanda bir uyanıştı.
Aşağı indikçe hava yoğunlaştı. Sanki dünya,
onları içine çekiyordu. Merdivenler sonlandığında karşılarına çıkan manzara,
nefeslerini kesti. Devasa bir mağaranın ortasında, kristalden bir göl
parlıyordu. Gökyüzünü andıran tavan, zamanın yansımasını gösteriyor gibiydi.
Geçmişin izleriyle dolu bu yer, bir zamanlar kadim bilgelere ev sahipliği
yapmıştı.
Gölün ortasında bir ada vardı ve orada, mavi
taşlarla çevrili bir sütun yükseliyordu. Bu sütun, zamanın düğüm noktasıydı.
Kehanete göre, üç kişi bu sütunun önünde kaderlerini okuyacaktı. Elara adaya
doğru ilerlerken içindeki titreşimler yoğunlaştı. Zamanla kurulan bağlar, şimdi
onun içinden geçiyor, onunla konuşuyordu.
Lucien, gölün kenarında durdu ve kendi
yansımasına baktı. Geçmişte yaptığı seçimler, yüzünde görünmeyen izler
bırakmıştı. Alaric ise gözlerini hiç kaçırmadan Elara’yı izliyor, bir şeylerin
değiştiğini hissediyordu.
Sütunun önünde diz çöken Elara, ellerini taşa
koyduğunda mağaranın duvarları ışıkla doldu. Zamana ait imgeler birbiri ardına
belirdi: savaşlar, aşk hikâyeleri, ihanete uğramış krallıklar, yükselen
medeniyetler ve yıkıma sürüklenen uygarlıklar... Tüm bu görüntüler, Elara’nın
zihnine aktı. Artık sadece geçmişin değil, geleceğin de taşıyıcısıydı.
Birden mağarada bir sarsıntı oldu. Gölün
yüzeyinde dalgalar oluştu, tavan çatladı. Bu uyanış, kadim koruyucuların da
dikkatini çekmişti. Sessizliğin içinden çıkan uğultular, başka bir boyutun
kapılarının açıldığını haber veriyordu.
Lucien kılıcını çekti, Alaric büyü çemberini
hazırladı. Elara ise gözlerini kapatarak içindeki gücü serbest bıraktı. Zamanın
düğümü çözülmek üzereydi. Geçmişin ve geleceğin sırları, onların ellerinde
şekillenecekti.
Fakat bu sır, sadece onları değil, tüm evreni
etkileyebilirdi. Çünkü bazı gerçekler, öğrenilmek için değil, korunmak için
saklanırdı.
Ve şimdi o sır, uyanıyordu...
📖 Hikayeye Devam Et
Bölüm 28: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder