Sisli ormanın kalbinde, zaman artık doğrusal
bir çizgi olmaktan çıkmış, çemberler halinde genişleyen bir döngüye dönüşmüştü.
Ela ve Aras, Gölge Geçidi’nden geçtiklerinden beri farkındalığın sınırlarını
zorlayan bir gerçeklikle yüzleşiyorlardı. Ağaçlar sadece ağaç değildi, rüzgar
sadece esinti değildi; her şeyin ardında bir bilinç, her sesin içinde bir anı
yatıyordu.
Yerdeki yosunların üzerinde ilerlerken, Ela’nın
parmakları bir çöküntüye dokundu. Parmaklarının altından bir taş parçası çıktı.
Taşın üstü, ince çizgilerle işlenmiş bir sembolle bezeliydi: iç içe geçmiş
daireler, merkezde ise parlayan bir göz. Aras, taşın üzerindeki simgeyi
gördüğünde duraksadı. “Bu... Zamanın Gözü,” dedi fısıltıyla. “Burası Gölge
Çemberi.”
Efsanelerde, Gölge Çemberi, geçmişin ve
geleceğin birleştiği yerdi. Sadece zamanı aşanların ulaşabileceği, kadim
bilgelerin bilgeliğini taşıyan bir nokta. Ela, taşı elinde tutarken zihninde
bir titreşim hissetti. Sanki taş, onun iç sesine cevap veriyor, hafızasının en
derin köşelerine ulaşmaya çalışıyordu.
Bir anda ormanın içi aydınlandı. Ne güneş, ne
ay... ama altın rengi bir parıltı yayıldı dört bir yana. Ağaçların gövdeleri
ışıkla titreşti, yapraklar fısıltı halinde konuşmaya başladı. Ela, bu kez
kelimeleri duyabiliyordu: “Zaman bir aynadır, içinden geçene sırrını verir.”
Aras, Ela’ya yaklaştı ve elini onun omzuna
koydu. “Hazır mısın?” dedi. Ela, başını salladı. İkisi birlikte, taşın
üzerindeki sembole odaklandılar. Göz, bir anda harekete geçti; iç içe daireler
dönmeye başladı, sanki evrenin kalbi burada atıyordu.
O anda toprak altından yükselen gölgeler,
etraflarında dairesel bir çember oluşturdu. Gölgelerin içinde tanıdık silüetler
belirdi: geçmişten gelen yüzler, kaybolmuş hatıralar, yarım kalmış konuşmalar.
Ela, küçük bir çocukken kaybettiği anneannesini gördü. Kadın gülümsüyordu.
Aras, hiç tanımadığı ama kalbinde eksikliğini hissettiği bir adamla göz göze
geldi. Babasıydı bu.
Gölgeler konuştu: “Sırra ulaşmak için sır
olmalısınız. Kaybettiklerinizi bırakın ki bulacaklarınıza yer açılsın.”
Ela’nın gözleri doldu. O an, geçmişe duyduğu
bağlılığın onu nasıl sarıp sarmaladığını fark etti. Anneannesinin hayalini
selamladı. “Artık seni kalbimde taşıyorum, ama gölgede değil, ışıkta.”
Çemberin içindeki gölgeler birer birer sönmeye,
yerlerini yıldız tozuna bırakmaya başladı. Işık yükseldi, Gölge Çemberi’nin
kalbindeki taş levha çatladı ve içinden spiral şeklinde kıvrılan bir merdiven
çıktı.
Aras hayretle baktı. “Aşağıya mı iniyoruz,
yoksa yukarıya mı çıkıyoruz?” diye sordu.
Ela cevap verdi: “Bu artık bir yön değil, bir
seçim meselesi.”
Merdiven boyunca indikçe, havadaki enerji
değişti. Zaman yavaşladı, sesler uzaktan gelen yankılar gibi kulağa çarpmaya
başladı. Aşağıda, kadim bir platform vardı. Merkeze gömülmüş bir kristal
parlıyordu. Kristalin üzerinde, dönen semboller... Her biri bir duyguyu, bir
düşünceyi temsil ediyordu.
Aras eğilip kristale dokunduğunda, platformun
kenarındaki yazılar parladı. Bu, Ormanın Bilgeliği’ydi. Kadim dilde yazılmıştı
ama Ela her kelimeyi içinden okuyabiliyordu. “Doğa bir beden, zaman onun kalbi,
düşünce ise onun kanıdır. Kendi içindeki ormanı bulmayan, dıştaki yolu
göremez.”
O an Ela ve Aras, bu yolculuğun asıl amacının
sadece kayıp haritayı bulmak, ya da efsaneye ulaşmak olmadığını anladılar.
Onlar aslında kendi benliklerini keşfetmeye, evrenin içindeki yankılarını
duymaya gelmişlerdi.
Tam bu sırada, platformun kenarından parlayan
bir kapı açıldı. Kapının ardında, onları bekleyen yeni bir bölge vardı. Orman
burada sona eriyor gibi görünse de, yeni bir dünya başlıyordu.
Ela Aras’a döndü ve fısıldadı: “Hazır mısın?”
Aras gülümsedi: “Bundan sonra ne olursa olsun,
bu yolculuk bizim gerçekliğimiz oldu.”
Ve birlikte, bilinmeyene doğru adım attılar.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 32: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder