Rüzgâr, ormanın yüksek dallarında uğuldayarak
ilerlerken, Lora’nın gözleri uzaklara, tepelerle çevrili eski bir vadiye
kilitlenmişti. Vadinin ortasında, yosun tutmuş taşlarla çevrili, yer yer
çatlamış dev bir kapının ardında bir şeyin gizlendiğini hissediyordu. Kalbi,
sanki o kapının ardındaki sırra ayarlanmış eski bir saate benziyordu – her tik
takta biraz daha yaklaşan bir kaderin çan sesi gibi…
Yorgun ama kararlı adımlarla ilerleyen grup,
Arkas’ın önderliğinde vadinin içine girdiğinde, doğa neredeyse bambaşka bir
dile bürünmüştü. Kuş sesleri susmuş, yapraklar fısıltılarla dolmuştu. Toprağın
derinliklerinden gelen garip bir uğultu, her adımda biraz daha yükseliyor;
sanki eski zamanlardan kalma bir anı yeniden uyanıyordu.
“Burada bir şey var,” dedi Elros, ellerini
taşlara koyarak. “Toprağın altı dolu. Sadece geçmişin değil, hâlâ yaşayan bir
şeyin yankısı gibi…”
Kapının çevresindeki taşlarda eski semboller
vardı. Lora dikkatlice yaklaştı, parmaklarını yavaşça sembollerin üzerinden
geçirdi. Bunlar, Kadim Denge Kitabı’nda gördüğü işaretlerle neredeyse
birebirdi. Kalbi sıkıştı. Bu, aradıkları yer olabilirdi. Yıllardır efsane
sayılan, zamanın unuttuğu bir kütüphane: Bilgelik Karanlıkta Saklıysa, Onu
Işıkla Aramalısın – diye fısıldadı zihninde bir ses.
Karanlık kapı, birdenbire titredi. Arkas bir an
kılıcına davrandı ama Lora eliyle durdurdu. “Bu kapı savaşla değil, bilgiyle
açılacak.”
Nerin adım attı. “Efsanelerde, bu tür kapılar
bir soruya cevap verilmeden açılmazdı. Kitapta vardı bu. Denemeliyiz.”
Ve sonra taşların arasında, yosunların altında
kalmış ince bir yazı ortaya çıktı:
“Beni bilmeden geçersen, gölgede kalırsın. Kimim ben?”
Lora bir an durdu. Soru, basit görünüyordu ama
anlamı derindi. Gölgede kalmak… Bilmeden geçmek… Bu, bilgelik ile cehaletin
arasındaki çizgiyi soruyordu. Elros hafifçe fısıldadı: “Gerçek mi? Bilgi mi?
Işık mı?”
“Benim adım,” dedi Lora, gözlerini kapatarak,
“Hakikat.”
Taşlar aniden sarsıldı. Kapı, içten gelen bir
ışık huzmesiyle birlikte yavaşça aralandı. Ardında, tozlu bir hava, eski
kitaplarla dolu raflar ve merkezde yükselen bir anıt vardı. Anıtın tepesinde,
kristal bir küre ışıldıyordu. Lora, gözlerini kısarak yaklaştı. Bu… Kadim Denge
Kitabı’ydı.
Ona doğru yürürken, adımlarını saydı. Her
adımda geçmişin yankısı, kadim bilginin fısıltıları duyuluyordu. Kitaba
dokunduğunda, dünya bir anlığına sessizliğe gömüldü. Ve sonra bir ses duyuldu:
“Sadece anlayanlar okuyabilir. Sadece okuyanlar
taşıyabilir. Hazır mısın, Lora?”
Lora başını öne eğdi. “Hazırım.”
Kitap açıldı. Sayfalar kendi kendine dönmeye
başladı. Ve her sayfada, sadece harfler değil; duygular, kokular, görüntüler ve
yankılar vardı. Lora’nın zihni, geçmiş ve gelecek arasında gidip gelirken, bir
hakikatin daha farkına vardı: Bu yolculuk sadece dışsal bir keşif değil, içsel
bir uyanıştı.
Ormanın derinliklerinden gelen uğultular yerini
dingin bir sessizliğe bırakırken, grup kitapla birlikte dışarı çıktı. Artık
sadece bir yolculuğun değil, bir devrin taşıyıcılarıydılar.
Ama gökyüzünde, uzaklarda bir karartı
belirmişti. Gölge Efendisi onların peşindeydi. Kitap artık onların
ellerindeydi… ve bu, karanlığın huzurunu bozmuştu.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 33: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder