Gece, ormanın derinliklerine sessizliğin ağır
bir tül gibi indiği saatlerde başladı. Yıldızlar, gökyüzünde belli belirsiz
parıldıyor; ay, sisli bir örtünün ardında soluk bir hayalet gibi dolaşıyordu.
Derin vadinin kıyısına kurulmuş olan eski taş platform, sanki zamanın dışında
bir yerde asılı kalmış gibiydi. Luan, Nevia ve Yavanna, Gölge Kapısı'nın tam
karşısında duruyorlardı. Bu an, kehanetin son halkasını başlatacak olan kapının
açılışıydı.
Nevia'nın gözleri parlıyordu. Elindeki eski
rünlerle işlenmiş taş kolyeyi göğsüne bastırdı. "Burası... burası bir
zamanlar bilgeliklerin geçtiği yerdi," diye fısıldadı. "Atalarım bu
kapıdan geçerek kadim bilgiyi taşımışlar."
Luan, bir adım öne çıktı. Yüzü kararlılıkla
doluydu. "Bu yol bizi dönüştürecek. Ne olursa olsun adım atmalıyız."
Yavanna sessizdi. Ama onun sessizliği fırtına
öncesi bir huzur gibiydi. Elini yere uzattı, toprağı avuçladı ve doğanın
enerjisini içine çekti. Ardından başını kaldırdı, dudaklarından dökülen sözler
neredeyse bir dua gibiydi: "Toprak ana, bizi duy. Gölgeyi değil, ışığı
geçmemize izin ver."
Kapı, içten içe titreşti. Taş duvarlardaki
rünler birer birer parlamaya başladı. Işık, taşların çatlaklarından sızarak
gökyüzüne doğru yükseldi. Ardından sessiz bir patlama gibi içten bir yankı
yükseldi. Kapı aralanıyordu.
Geçit, karanlık ve sisliydi. Ancak içinden
gelen melodi, yabancı ama aynı zamanda tanıdık bir ezgiyi taşıyordu. Bu,
ormanın kalbinden gelen bir çağrıydı. Luan ilk adımı attı. Ardından Nevia ve
Yavanna da tereddütsüz onu izledi.
Geçidin içi, zamanın büküldüğü, anıların
canlandığı, gerçeğin ve düşlerin iç içe geçtiği bir koridordu. İlk adımla
birlikte Luan, çocukluğunda kaybettiği kardeşinin siluetini gördü. Birkaç adım
sonra Nevia, annesinin kucaklayıcı sesini duydu; “Korkma, kaderin yolda seni
bekliyor.”
Yavanna, en derin korkusuyla yüzleşti. Ormanın
bir zamanlar yaktığı ağaçlarının arasında, kendi elleriyle yok ettiği
yaşamların yankısı yankılandı kulaklarında. Ama ilerledi. Çünkü geçmişin
ağırlığı, geleceğin umudunu taşımak içindi.
Gölge Kapısı'nın içinden geçtiklerinde, artık
geride bıraktıkları bedenler değil, sadece bilinçleriydi. Onlar artık ormanın
değil, evrenin sırlarına açılan bir yolun yolcularıydı. Her biri birer anahtar
olmuştu, yaşamın farklı katmanlarına geçit açan.
Geçit sona erdiğinde kendilerini sisli bir
yaylanın ortasında buldular. Gökyüzü griydi, ancak gökyüzünde hiç bilmedikleri
yıldız takımları vardı. Uzakta bir ışık halesi titreşiyordu. Bu, Kehanet
Tepesi'ydi. Ormanın kalbinde bile varlığı sadece söylencelerde geçen, kadim
bilgelik kaynağı.
Nevia, yüzünü göğe kaldırdı. "Burada… her
şey yeniden yazılacak."
Luan’ın sesi netti: “Geçmişin laneti ya da
geleceğin ümidi. Kararı biz vereceğiz.”
Ve o anda, gökyüzünden parlak bir taş süzülerek
düştü. Yerin derinliklerinden gelen yankıyla birleştiğinde, Kehanet Tepesi
onlara seslendi: “Sırları çözmeye hazırsanız, ben de size yol göstereceğim…”
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 34: Yansıyan Gerçeklik 28 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun. Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder