Gece, ormanın kalbinde kendine has bir
sessizlikle hüküm sürüyordu. Ay, gökyüzünde parlak bir gümüş tepsi gibi
yükselmiş, yaprakların arasından süzülen ışığıyla zemine gizemli desenler
çiziyordu.
Rüzgar, ağaçların dallarına fısıldıyor,
uzaklardan gelen baykuş sesleri geceye anlam katıyordu. Nil, küçük kamp
ateşinin başında oturmuş, ellerini ısıtırken bir yandan da defterine notlar
alıyordu. Bu ormanın sırları, her geçen gün daha karmaşık ama bir o kadar da
büyüleyici hale geliyordu.
Derin, birkaç metre ötede çadırları kontrol
ediyor, malzemelerin güvenli olduğundan emin olmaya çalışıyordu. Geçmişte
yaşadıkları beklenmedik olaylardan sonra temkinli davranmak zorunda
kalmışlardı. Artık her gece, yeni bir bilinmezliğe uyanabileceklerini
biliyorlardı.
Tam o anda, ağaçların arasından gelen yumuşak
bir tıkırtı duyuldu. Nil başını kaldırdı. Derin de hemen el fenerini kaptı ve
sesi takip etmeye başladı. Ancak gördükleri, onları şaşkına çevirdi: Beyaz
tüylerle kaplı, kocaman gözleri olan bir baykuş, sessizce bir dala konmuş,
doğrudan Nil'e bakıyordu.
Bu baykuşu daha önce de görmüşlerdi. Eski
efsanelere göre bu kuş, ormanın en eski bekçilerinden biriydi ve yalnızca doğru
yolda olanlara yol gösterirdi. Nil, defterini kapattı, derin bir nefes aldı ve
ayağa kalktı. İçinde bir his, bu gece bir şeylerin değişeceğini fısıldıyordu.
Derin, baykuşa doğru bir adım attı. Ama kuş,
hızla kanat çırparak daha derinlere doğru uçmaya başladı. Nil, “Peşinden
gitmeliyiz!” dedi heyecanla. Derin önce tereddüt etti ama sonra başını
sallayarak Nil’in peşine takıldı.
Ay ışığı altında başlayan bu takip, ormanın
içine doğru uzanan taş bir patikaya ulaştı. Bu patika daha önce hiç fark
edilmemişti. Yosun tutmuş taşlarla döşenmişti ve sanki yüzyıllardır kimse adım
atmamış gibiydi. Baykuş, yolun sonunda bir taş sütunun üstüne kondu ve orada
hareketsizce bekledi.
Sütunun üzerindeki semboller dikkatlerini
çekti. Derin, cebinden küçük bir el feneri çıkardı ve yazıtları inceledi.
"Bu… bu, Kadim Koruyucular’ın dili!" dedi şaşkınlıkla. Nil de hemen
not defterini açtı, geçmişte yaptığı çevirilere göz attı. Yazıtlar, gizli bir
kapının varlığından söz ediyordu.
Derin, sütunun üzerindeki simgeyi bastırdığında
yer hafifçe titredi. Hemen önlerinde, yere paralel duran yosunlu taşlar bir
anda içeri doğru kaymaya başladı ve bir geçit açıldı. Alttan yükselen serin
hava, eski zamanlara ait bir dokunuş gibiydi.
Nil ve Derin, başlarını birbirine çevirdi. Ne
bir kelimeye gerek vardı, ne de tereddüde. Fenerlerini yakarak geçide adım
attılar. İçerisi, toprak kokusunun ağır bastığı bir tüneldi. Duvarlarda eski
yazıtlar, semboller ve taş oyuklar vardı. Bazı taşlar yerinden oynamıştı,
bazılarıysa hâlâ korunuyordu.
İlerledikçe, duvarlarda çizilmiş bir hikâye
ortaya çıkmaya başladı. Ormanın geçmişi, koruyucuların görevi, ve insanlarla
kurdukları denge bu duvarlara işlenmişti. Nil, "Bak! Buradaki figür,
ormanda gördüğümüz tapınağı andırıyor," dedi. Derin başını salladı,
"Bu ormanın kendine ait bir hafızası var, ve biz onu keşfetmeye çok
yaklaştık."
Tünelin sonunda büyükçe bir oda vardı. Tavandan
sarkan kristaller, fenerin ışığıyla dans ederken tüm odayı loş ama büyülü bir
aydınlığa kavuşturuyordu. Ortada dairesel bir taş masa vardı. Masanın üzerinde,
ortası boş bir daireyi andıran bir şekil oyulmuştu.
Nil, sırt çantasından o gizemli halkayı
çıkardı. Onu buraya yerleştirdiklerinde taş masa birdenbire dönmeye başladı.
Duvarlardan gelen mekanik sesler eşliğinde oda yavaşça yükseliyor gibiydi.
Evet, gerçekten de yer altındaki mekanizma çalışmaya başlamıştı.
Odanın yükselmesiyle birlikte yukarıda farklı
bir açıklık belirdi. Gökten içeriye dolan ay ışığı, taş masanın ortasında bir
parıltı yarattı. Ve o parıltının içinden, küçük bir figür ortaya çıktı. Gövdesi
insan, başı kuş şeklindeydi. Efsanelerde adı geçen Anlatıcı Ruh’un ta
kendisiydi.
Figür yavaşça konuşmaya başladı. Ses
titreşimler şeklinde yayıldı, ancak Nil ve Derin onu kalplerinde duyuyorlardı.
“Orman sizi seçti,” diyordu. “Sırları öğrenmeye hazır olduğunuz için bu kapı
açıldı. Ama her bilginin bir bedeli vardır. Sırra sadakat, hafızaya sadakatle
mümkündür.”
O an, Nil’in gözleri doldu. Yıllardır aradığı
anlam, işte burada karşısındaydı. Derin, Nil’in elini tuttu. Artık sadece
doğayı korumak için değil, ormanın ruhunu anlamak için de burada olduklarını
biliyorlardı.
Ay ışığı, yavaşça bulutların arkasına saklandı.
Figür, geldiği ışık huzmesiyle birlikte kayboldu. Oda eski haline döndü. Taş
masa durdu, mekanizma sustu, ama Nil ve Derin’in içinde yankılanan o ses
sonsuza kadar yer etti.
Artık ormanın bir parçası olmuşlardı.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 52.bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder