Güneşin ilk ışıkları ormanın derinliklerine
henüz sızmamışken, yapraklar arasından geçen sabah rüzgârı, toprağın ve
yosunların iç içe geçmiş kokusunu taşıyordu. Üç yolcu – Elvan, Arin ve Kora –
mağaranın karanlık dehlizlerinden geçerek yeniden ormanın kalbine doğru
ilerliyordu. Dün gece yaşadıkları gizemli rüyalar, onları hem şaşkın hem de
temkinli bir hâle getirmişti. Her biri, rüyasında farklı bir mesaj almış,
farklı bir gelecek görmüştü. Ama bir tek konuda birleşiyorlardı: Hepsi aynı
yere yönlendirilmişti Sonsuzluk Kapısı.
Arin, omzundaki eski parşömeni çıkarıp dikkatle
açtı. Üzerindeki semboller artık daha net görünüyordu. Sanki parşömen, ormanın
bilgeliğiyle zamanla konuşmuş, anlamlarını yavaş yavaş açığa vurmuştu. Elvan,
sembollere dokununca gözleri bir anlık puslu bir ışıkla parladı ve
dudaklarından kendiliğinden dökülen kelimeler duyuldu: “Zaman, halkaların
içinden geçerken bükülür. Ama yalnızca kalbi arınmış olanlar onun sonuna
ulaşabilir.” Bu sözler, parşömende yazmıyordu ama sanki oradan doğmuştu.
Ormanın içi, sessizliğiyle başka bir dünya
gibiydi. Ağaçlar, her biri başka bir hafıza gibi yükselmiş, dallarında geçmişin
yankılarını taşıyordu. Kuş sesleri bile bu bölümde farklıydı; kısa, kesik ve
dikkatli. Kora, gözlerini gökyüzüne kaldırarak mırıldandı: “Burası,
anlatılanların ötesinde bir alan. Ormanın kalbi değil, ruhu burası.”
Yol boyunca yere gömülmüş taş plakalar ve
yosunlarla örtülü figürinler belirmeye başladı. Her bir figür, eski halkların
burada bir zamanlar yaşadığına dair sessiz tanıklardı. Arin, bir tanesini
temizleyince altında şu yazıyı gördü: “İçine bak. Dışarıdan geçen zaman seni
kandırmasın.” Elvan, başını çevirip ona baktı: “Belki de bu yolculuk,
dışımızdan çok içimizeydi hep.”
İlerledikçe ormanın enerjisi değişti. Ağaçlar
seyrekleşiyor, toprağın rengi açılıyordu. Güneşin ışıkları bu alana daha yoğun
ulaşıyor, atmosfer sanki farklı bir boyuta geçilmiş hissi veriyordu. Tam
önlerinde yükselen dev bir kaya bloğu, üzerindeki yarıklarla birlikte bir
kapıyı andırıyordu. Elvan yaklaşarak elini oyar gibi duran boşluğa yerleştirdi.
Taş titredi. Hafif bir sarsıntı ile birlikte, kayanın orta kısmı döndü ve
içeriye doğru bir geçit açıldı.
Kapının ardında parlak, sarımsı bir ışık vardı.
Ancak gözleri kamaştıran bu ışık, güneşin değil başka bir kaynağın ışıltısıydı.
Arin tereddüt etti. “Burası geri dönüşün olmadığı yer olabilir,” dedi. Kora
gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, sonra fısıltıyla cevapladı: “Ama gerçek
nehir, bu noktadan sonra akıyor olabilir.”
Üçü de geçidin eşiğinde durdu. Elvan, ilk adımı
atarak içeriye girdi. Onu Arin takip etti, sonra Kora. İçeri girdiklerinde
kendilerini yıldızlarla bezeli, sonsuz gibi görünen bir boşlukta buldular.
Ayaklarının altında zemin yoktu ama düşmüyorlardı. Gövdeleri hafif, zihinleri
berraktı. Işık, hem önlerinden hem içlerinden akıyordu. Burada zaman
durmamıştı; anlamını yitirmişti.
Birden karşılarında bir figür belirdi. Ne kadın
ne erkekti, ne genç ne yaşlı. Gözleri yoktu ama bakıyordu. Dudakları oynamadı
ama sesi duyuldu: “Ormanın sırrını arayanlar, kendi karanlıklarıyla yüzleşmeden
geçemez. Siz, kendi geçmişinizi ardınızda bırakabildiniz mi?”
Bu soru Elvan’ı sarstı. Çocukluğunda annesinin
kaybolduğu orman kenarını, Arin ise ilk ihanetini, Kora ise tüm klanını
arkasında bıraktığı anı hatırladı. Her biri sessizce gözlerini kapadı.
İçlerinden gelen bir sıcaklık, acıları yumuşattı. Gözlerini tekrar açtıklarında
figür gülümsüyordu.
“Geçtiniz.”
Işık daha da yoğunlaştı. Sonrasında, üçü de
kendilerini bir açıklıkta buldu. Her şey daha parlak, daha huzurluydu. Kuş
sesleri daha melodikti, rüzgâr tenlerine dokunur gibi değil, içlerine işler
gibiydi. Bu açıklığın ortasında bir göl vardı. Göle bakan bir ağacın altında
yaşlı bir kadın oturuyordu. Elinde eğri bir baston, gözlerinde sonsuz bir
bilgelik…
Elvan yaklaştığında kadın başını kaldırdı ve
dedi ki:
“Burası Son Durak değil. Gerçek başlangıç, buradan sonra başlar. Ormanın
sırrını artık taşıyorsunuz. Ama sır, paylaşıldıkça yaşam olur. Şimdi dönün ve
anlatın.”
Arin, Kora ve Elvan birbirlerine baktılar.
Sanki bu yolculuk, baştan beri onların kaderiydi. Orman artık yalnızca bir yer
değil, bir yoldaş olmuştu. Ve her biri kendi içindeki ormanı bulmuştu.
📖 Hikayeye Devam Et
Ormanın Sırlarına Yolculuk 51.bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Ormanın Sırlarına Yolculuk,Türk Fantastik Roman,Macera Romanı,Gölge Yaratık, Online Roman,Büyü Ve Macera,Yeni Yazdığım Romanlar Macera roman severler için sürükleyici, duygusal ve unutulmaz bir başyapıt


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder