Mumların titrek ışığı, Ali'nin son yazdığı kelimelerin
üzerine düşüyordu: "Başardım! ... Ama onlar öğrendi. Peşimdeler. ...
N.'yi korumalıyım. Sığınağı mühürleyip gitmek zorundayım. ... Projeyi yok
etmeli. ... Kutu... Kutu güvende olmalı." Elif, o aceleyle karalanmış
satırları tekrar tekrar okudu. Her kelime, Ali'nin son anlarındaki
çaresizliğini, korkusunu ama aynı zamanda sorumluluk duygusunu ve belki de bir
nebze gururunu yansıtıyordu. Projesi çalışmıştı. Her ne idiyse, başarmıştı. Ama
bu başarı, onun sonunu getirmişti. "Onlar"... Kimdi bu
"onlar"? Ali'nin projesini çalmak isteyen rakipler mi? Yoksa projenin
tehlikesini fark edip onu durdurmak isteyen birileri mi? Ve Neriman... Ali, onu
korumak için kaçmıştı. Büyük teyzesinin yıllarca süren o derin sessizliğinin,
içine kapanıklığının ardındaki trajedi şimdi daha da belirginleşiyordu. Sevdiği
adam, hem onu korumak hem de sırrını saklamak için ortadan kaybolmuştu. Ve
Elif, şimdi o sırrın tam kalbinde, Ali'nin son kalesinde duruyordu.
Gözleri, masanın yanındaki o ağır, metal dolaba, yani
Ali'nin bahsettiği "kutu"ya takıldı. İşte buradaydı. Ali'nin
"güvende olması gereken" dediği şey bu kutunun içindeydi. Belki de
projesinin kendisiydi? Ya da projeyle ilgili kritik bilgiler, formüller, belki
de bir prototip? Veya Ali'nin kaçış planı, "onlar" hakkındaki
kanıtlar? Olasılıklar sonsuzdu ve her biri diğerinden daha heyecan verici, daha
tehlikeliydi.
Kutunun yanına diz çöktü. Mum ışığında metal yüzeyi
inceledi. Koyu gri renkte, kalın çelikten yapılmış gibi duruyordu. Köşeleri
perçinliydi ve oldukça ağırdı. Yerinden oynatmayı denedi ama kımıldamadı bile.
Üzerinde hiçbir marka veya etiket yoktu. Sadece ön yüzünde, ağır, pirinçten
yapılmış, büyük bir asma kilit duruyordu. Kilit de en az kutu kadar sağlam
görünüyordu; paslanmıştı ama üzerinde zorlama veya hasar izi yoktu.
Elif, cebinden bodrum kapısını açan o küçük, paslı anahtarı
çıkardı. Bir umutla kilidin anahtar deliğine sokmayı denedi. Ama delik çok daha
büyüktü, anahtar içinde kayboldu. Bu kilit için değildi. Çantasından çıkardığı
mektup açacağını kilidin mekanizmasına sokmaya çalıştı, belki bir pimi
gevşetebilirdi. Ama metal çok kalındı, mektup açacağı bükülme tehlikesiyle
karşı karşıya kaldı. Bu kutuyu kaba kuvvetle açması mümkün değildi. Anahtara ya
da şifreye ihtiyacı vardı.
Peki Ali anahtarı veya şifreyi nereye saklamış olabilirdi?
Mantıken, sığınağın içinde bir yere bırakmış olmalıydı; çünkü burayı aceleyle
terk etmişti ve kutunun güvende olduğundan emin olmak istiyordu. Ama nereye?
Ayağa kalktı ve sığınağın içini sistematik bir şekilde
aramaya karar verdi. Mumları daha merkezi bir yere koyarak odayı olabildiğince
aydınlattı. Önce çalışma masasından başladı. Çekmecesi yoktu ama üzerindeki her
şeyi dikkatlice kaldırdı, altına baktı. Katlanmış planların, defterlerin
aralarını kontrol etti. Masanın altına eğilip baktı, altına bir şey
yapıştırılmış mı diye kontrol etti. Hiçbir şey yoktu.
Sonra Ali'nin diğer defterlerini incelemeye başladı. Kalın
not defterini ve açık bıraktığı kayıt defterini... Sayfaları tek tek çevirdi.
Belki araya sıkıştırılmış bir not, bir anahtar çizimi, bir şifre ipucu
olabilirdi. Defterlerde bolca teknik çizim, formül, hesaplama vardı ama kutunun
kilidiyle ilgili doğrudan bir şeye rastlamadı. Kayıt defterinin son sayfasına
tekrar baktı. Belki de o aceleyle yazılmış notların içinde gizli bir mesaj
vardı? Kelimelerin ilk harfleri, belirli harflerin altının çizilmesi gibi...
Ama hiçbir şey fark edemedi.
Sıra duvardaki mantar panoya geldi. Üzerindeki gazete
küpürlerini, teknik çizimleri, fotoğrafları dikkatlice indirdi. Arkalarına
baktı. Panonun kendisini yokladı, gevşek bir yer, gizli bir bölme var mı diye
kontrol etti. Yine bir sonuç alamadı.
Metal ranzaya yöneldi. Tozlu şilteyi kaldırdı, altına
baktı. Ranzanın demir iskeletini kontrol etti. Konserve kutularını, su
bidonlarını inceledi. Hiçbiri anahtar veya şifre saklamak için uygun yerler
gibi görünmüyordu.
Odanın köşesindeki hurda yığınına baktı. Paslı aletler,
kırık sandalyeler... Burayı aramak saatler sürerdi ve bir şey bulma ihtimali
çok düşüktü. Ali, anahtarı veya şifreyi bu kadar dağınık bir yere saklamazdı
herhalde.
Zaman ilerliyor, mumlar yavaş yavaş eriyordu. Elif'in umudu
tükenmeye başlamıştı. Kutunun orada durduğunu bilmek ama açamamak sinir
bozucuydu. Tekrar kutunun yanına çöktü. Kilidi bir kez daha inceledi. Belki de
şifreli bir kilitti ve rakamları bulması gerekiyordu? Ama üzerinde rakam
çevirmek için bir mekanizma görünmüyordu. Sadece o büyük anahtar deliği vardı.
Acaba cevap yine Ali'nin notlarında mıydı? Belki de o
karmaşık formüllerden veya çizimlerden biri, anahtarın şeklini veya kilidin
mekanizmasını tarif ediyordu? Ya da belki de cevap, getirdiği diğer
ipuçlarındaydı? Pusula... 33 derece... Bunun kutuyla bir ilgisi olabilir miydi?
Düdük... Belki de düdüğün içindeydi anahtar? Düdüğü cebinden çıkarıp salladı,
içine baktı. Boştu.
Çaresizliği artıyordu. Bu soğuk, sessiz sığınakta, kilitli
bir kutuyla baş başa kalmıştı. Dışarıda ne olduğunu bilmiyordu. Elektrik hala
yoktu. Mumları sonsuza kadar yetmeyecekti. Bir an için her şeyi bırakıp gitmeyi
düşündü. Bu sır belki de çözülmemeliydi. Belki de Ahmet Bey haklıydı.
Tam bu düşüncelerle mücadele ederken, gözü tekrar Ali'nin
masanın üzerinde açık bıraktığı kayıt defterine takıldı. Defterin deri kapağı
kenarlarından biraz yıpranmıştı. Elif defteri eline aldı, kapağını inceledi. Ve
işte o zaman fark etti. Kapağın iç kısmında, astarın altına dikkatlice
sıkıştırılmış, katlanmış küçük bir kağıt parçası vardı! Daha önce nasıl fark
etmemişti?
Kalbi hızla çarparak kağıdı dikkatlice yerinden çıkardı.
Çok eski, sararmış bir kağıttı. Üzerinde yine Ali'nin el yazısı vardı ama bu
kez daha düzenliydi, sanki aceleyle değil, düşünülerek yazılmıştı. Kağıtta
karmaşık bir çizim vardı; iç içe geçmiş daireler, çizgiler ve bazı semboller...
Ve çizimin altında birkaç satır not:
"Enerji kaynağı stabil değil.
Dalgalanmalar tehlikeli. Nükleer değil, daha farklı... Boyutsal? Zaman...?
Koruma şart. Mekanizma: 5 aşamalı senkronizasyon. Sıra defterde. Açı kritik
(Pusula!). Anahtar = Frekans. Ses...? Melodi? Düdük?"
Elif'in nefesi kesildi. Bu kağıt, hem projenin doğası
hakkında (Boyutsal? Zaman?) akıl almaz ipuçları veriyor hem de kutunun
anahtarıyla ilgili şok edici bir olasılığı ortaya koyuyordu: Anahtar = Frekans.
Ses? Melodi? Düdük?
Cebindeki o küçük, pirinç düdüğü tekrar çıkardı. Avucunda
evirip çevirdi. Üzerindeki o zarif işlemeler... Acaba bu sadece bir düdük değil
miydi? Belki de belirli bir frekansta ses çıkarıyordu? Ya da üzerindeki
işlemeler, çalınması gereken bir melodinin notaları mıydı? Ve bu ses, bu
frekans veya melodi, kutunun kilidini açan anahtar mıydı? Bu delice bir fikirdi
ama Ali'nin zihninden her şey beklenebilirdi.
Elif, elindeki düdüğe ve kilitli metal kutuya baktı. Yeni
bir umut doğmuştu ama aynı zamanda yeni bir bilinmezlik daha belirmişti. Bu
düdüğü nasıl kullanacaktı?
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 19 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder