Elif, Sığınağın soğuk beton zemininde, önündeki kilitli
metal kutuya ve avucundaki o küçük, pirinç düdüğe bakıyordu. Ali'nin son notu
zihninde yankılanıyordu: "Anahtar = Frekans. Ses...? Melodi?
Düdük?" Bu çılgınca bir fikirdi ama Ali'nin not defterindeki diğer
tuhaflıklar ve inşa ettiği bu inanılmaz sığınak düşünüldüğünde, imkansız
görünmüyordu. Ali, geleneksel bir anahtar yerine, belki de kopyalanamaz,
benzersiz bir ses frekansını veya melodiyi anahtar olarak kullanmış olabilirdi.
Ve bu düdük... Bu sıradan görünümlü nesne, o frekansı veya melodiyi üretmenin
aracı olabilir miydi?
Mumların titrek ışığında düdüğü tekrar dikkatlice inceledi.
Üzerindeki o zarif, birbirine dolanmış sarmaşık dalı işlemeleri... Acaba bunlar
sadece süsleme miydi, yoksa gizli bir anlam mı taşıyorlardı? Belki de
sarmaşıkların kıvrımları, belirli notaların veya ses aralıklarının görsel bir
temsiliydi? Ya da düdüğün üzerindeki minik delikler? Belki de belirli delikleri
kapatarak farklı notalar elde etmek mümkündü? Düdüğün üfleme kısmı hafifçe
ezikti ama hala işlevsel görünüyordu. İçinde veya dışında başka bir mekanizma,
bir düğme veya ayar yeri var mıydı? Parmağıyla her köşesini yokladı, hafifçe
salladı. Hayır, oldukça basit bir düdüktü. Sır, muhtemelen nasıl üfleneceğinde
veya hangi ses dizisinin çıkarılacağındaydı.
Peki ama hangi ses dizisi? Ali'nin not defterine tekrar uzandı. O karmaşık şemaların, formüllerin arasında müzikle veya sesle ilgili bir ipucu var mıydı? Sayfaları tekrar tekrar çevirdi. Fiziksel boyutlar, enerji seviyeleri, stabilizasyon açıları... ama müzik notaları veya frekans değerlerine dair belirgin bir şey yoktu. Belki de ipucu daha basitti. Belki de bodrum duvarındaki o kilit sembolleri ve yanlarındaki rakamlar sadece mekanizmayı değil, aynı zamanda melodiyi de tarif ediyordu?
[Δ - 3] , [Ο - 1] , [ squiggle - 4 ] , [Ο - 1] , [□ - 5].
Bu rakamlar (3, 1, 4, 1, 5)
notaların süresi olabilir miydi? Veya belirli aralıklarla üflenmesi gereken
sesler miydi? Örneğin, 3 kısa ses, 1 uzun, 4 kısa...? Ya da belki de 5 farklı
notanın (sembollere karşılık gelen) bu sayılarda tekrar edilmesiyle oluşan bir
melodiydi?
Bu son fikir Elif'e daha mantıklı geldi. Beş farklı sembol,
beş farklı nota veya ses tonu... Ve rakamlar da tekrar sayısı... Ama hangi
sembol hangi notaya karşılık geliyordu? Ve hangi sırayla çalınmalıydı?
Duvardaki mekanizmayı açarken kullandığı sırayı mı izlemeliydi?
Denemekten başka çaresi yoktu. Ama önce düdüğü üflemeliydi.
Nasıl bir ses çıkarıyordu? Derin bir nefes aldı. Sığınağın mutlak
sessizliğinde, çıkaracağı sesin ne kadar yankılanacağını, belki de dışarıdan
duyulup duyulmayacağını düşündü. Ya o gölge hala buralardaysa ve bu sesi
duyarsa? Ama başka seçeneği yoktu. Kutunun içindeki sırrı öğrenmek için bu
riski almalıydı.
Düdüğü dudaklarına götürdü. Önce çok hafifçe üfledi.
Beklediği gibi tiz bir düdük sesi çıkmadı. Onun yerine, şaşırtıcı derecede
yumuşak, adeta fısıltı gibi, ama belirli bir tınısı olan, hafifçe titreşimli
bir ses çıktı. Neredeyse duyulmuyordu. Daha kuvvetli üfledi. Ses biraz daha
yükseldi ama hala normal bir düdük sesinden çok farklıydı; daha çok içi boş bir
borudan veya eski bir flütten çıkan, melankolik bir sesti. Acaba Ali bu düdüğü
özel olarak mı tasarlamıştı? Ya da zamanla sesi mi bozulmuştu?
Şimdi sıra melodiyi denemekteydi. En olası sıra, duvardaki
mekanizmayı açarken kullandığı sıraydı: Üçgen, Daire (içeri), Dalgalı Çizgi,
Daire (dışarı), Kare. Ve rakamlar da tekrar sayısı olabilirdi. Ama beş farklı
notayı nasıl çıkaracaktı? Düdüğün üzerinde delik yoktu. Belki de üfleme
şiddetini veya açısını değiştirerek farklı tonlar elde edebilirdi? Ya da belki
de rakamlar notaların kendisi değil, süreleriydi? Örneğin, 3 birim süreyle ilk
sesi, 1 birim süreyle ikinci sesi çalmak gibi...
İlk teoriyi denedi: Farklı üfleme şiddetleriyle beş farklı
ses tonu yakalamaya çalışarak, sembol sırasına göre ve belirtilen sayıda
üflemek.
- Üçgen
için 3 kez orta şiddette üfledi: Vuu... Vuu... Vuu... (Yumuşak,
titreşimli ses)
- İlk
Daire için 1 kez daha hafif üfledi: vuu...
- Dalgalı
Çizgi için 4 kez daha kuvvetli üfledi: VUUU... VUUU... VUUU... VUUU...
(Ses biraz daha yükseldi ama hala garipti)
- İkinci
Daire için 1 kez yine hafifçe üfledi: vuu...
- Kare
için 5 kez orta şiddette üfledi: Vuu... Vuu... Vuu... Vuu... Vuu...
Bitirdiğinde nefesi kesilmişti. Sessizliği dinledi. Metal
kutudan veya kilitten hiçbir tepki gelmedi. Yanlış yorumlamıştı.
İkinci teoriyi denedi: Rakamları süre olarak kabul etmek.
Beş farklı sembol için beş farklı temel ses tonu (belki de sadece tek bir ton
vardı?) ama farklı sürelerle... Örneğin, 3 saniye, 1 saniye, 4 saniye... Bu
daha da zor görünüyordu. Süreleri nasıl ayarlayacaktı? Ve hangi temel tonu
kullanacaktı?
Vazgeçmek üzereydi. Belki de düdükle ilgisi yoktu. Belki de
"Frekans" kelimesi başka bir anlama geliyordu. Ama sonra Ali'nin
notundaki son kelime aklına geldi: "Melodi?". Belki de bu kadar
karmaşık değildi. Belki de basit, akılda kalıcı bir melodiydi? Ama hangi
melodi? Ali'nin sevdiği bir şarkı? Neriman'la aralarında özel bir anlamı olan
bir ezgi? Bunu bilmesine imkan yoktu.
Tekrar düdüğün üzerindeki o sarmaşık işlemelerine baktı.
Mum ışığında desenleri parmaklarıyla takip etti. Sarmaşıklar kıvrılıyor,
dönüyor, bazen birbirine yaklaşıyor, bazen uzaklaşıyordu. Acaba bu kıvrımlar
notaların iniş çıkışlarını mı temsil ediyordu? Çok zorlama bir yorumdu ama
denemeye değerdi. Parmaklarıyla deseni takip ederken, üfleme şiddetini desenin
kıvrımlarına göre ayarlamaya çalışarak doğaçlama bir melodi üflemeyi denedi.
Sesler yine o garip, fısıltılı tondaydı ama bu kez bir iniş çıkış vardı. Melodi
hüzünlü, neredeyse ağıt gibiydi.
Tam bu hüzünlü melodinin ortasındayken, metal kutunun
üzerindeki o büyük, pirinç asma kilitten hafif ama belirgin bir 'çıt'
sesi duyuldu!
Elif donakaldı, düdüğü dudaklarından indirdi. Kalbi
yerinden fırlayacak gibiydi. Doğru muydu? Kilit tepki mi vermişti? Gözlerini
kilide dikti. Mum ışığında bir değişiklik görünmüyordu. Acaba hayal mi
görmüştü?
Cesaretini toplayıp aynı melodiyi, parmaklarıyla işlemeleri
takip ederek tekrar üflemeye başladı. Sesler sığınağın duvarlarında
yankılanırken tüm dikkati kilidin üzerindeydi. Melodinin sonuna doğru
yaklaşırken... evet! Yine o ses! Bu kez daha netti. 'Çıt!' Ve sanki
kilidin içindeki mekanizma hafifçe hareket etmişti.
İnanılmazdı! Ali gerçekten de bir melodiyi anahtar olarak
kullanmıştı ve o melodi düdüğün üzerindeki işlemelerde gizliydi! Elif'in içi
sevinç ve zafer hissiyle doldu. Yıllardır kilitli kalan sırrın kapısını
aralamıştı.
Hızla kutunun yanına diz çöktü. Asma kilide dokundu. Evet,
artık sıkı değildi, hafifçe gevşemişti. Kilidin kancasını yukarı doğru çekti.
Kanca, paslı bir gıcırtıyla yerinden çıktı. Kilit açılmıştı!
Ağır asma kilidi kutunun üzerinden alıp yanına koydu. Şimdi
önünde sadece kutunun kendisi vardı. Kalın, soğuk metal... Kapağı kaldırmadan
önce bir an duraksadı. İçinde ne bulacaktı? Ali'nin tehlikeli projesi mi?
Kayboluşunun ardındaki sır mı? Yoksa sadece hayal kırıklığı mı? Derin bir nefes
aldı ve iki eliyle metal kutunun kapağını kavradı. Kapak ağırdı ama kilit
açıldığı için kolayca kalktı.
Gıcırtıyla açılan kapağın altından sığınağın havasından
daha da eski, daha da yoğun bir koku yayıldı; sararmış kağıt, deri ve yine o
hafif metalik koku... Elif, mum ışığını kutunun içine tuttu.
İçi tamamen doluydu. En üstte, özenle katlanmış ve
bağlanmış teknik çizimler ve planlar vardı; bunlar muhtemelen Ali'nin
projesinin detaylarıydı. Bunların altında, deri kaplı, kalın birkaç defter
duruyordu. Bunlar Ali'nin araştırma günlükleri olmalıydı. Günlüklerin yanında,
birkaç tane küçük, etiketli cam şişe (içlerinde ne olduğu belirsizdi), bazı
özel aletler ve en altta, sarı zarflar içinde mektuplar vardı. Bir zarfın
üzerinde titrek bir el yazısıyla "Neriman'a" yazıyordu.
Ama Elif'in ilk dikkatini çeken şey, defterlerin en üstünde
duran, diğerlerinden farklı, daha ince bir defterdi. Kapağında sadece bir tarih
yazıyordu: 1959. Bu, Ali'nin kişisel günlüğü veya son olayları
kaydettiği yer olabilir miydi?
Elif, mum ışığını daha yaklaştırarak kutunun içindekileri
incelerken, bulduklarının ağırlığı omuzlarına çöktü. Bu sadece bir sır değildi;
bu, tehlikeli bilginin, yasaklanmış bir projenin, kayıp bir hayatın ve yarım
kalmış bir aşkın mirasıydı. Ali'nin "güvende olması gereken" dediği
şey buydu. Ve şimdi bu sır, Elif'in ellerindeydi. Ne yapacaktı bu bilgiyle?
Tehlike hala devam ediyor muydu? "Onlar" hala bu kutunun peşinde
olabilir miydi?
Mumun alevi titredi, sığınağın duvarlarında uzun gölgeler
dans etti. Elif, kutunun başında diz çökmüş, bulduğu hazinenin (ya da lanetin)
büyüklüğü karşısında hem hayranlık hem de derin bir korku hissediyordu.
Dışarıdaki dünya, güneş ışığı, kasabanın sesleri çok uzakta kalmıştı. Şimdi tek
gerçeklik, bu soğuk beton sığınak, titreyen mum ışığı ve Ali'nin tehlikeli
sırlarıydı. İlk olarak hangi defteri açacağına, hangi sırrı aralayacağına karar
vermesi gerekiyordu.
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 20 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder