Elif, dikenli çalılıkların arkasına sinmiş, nefesini
tutmuştu. Kasları gerilmiş, her an kaçmaya veya daha da derine saklanmaya
hazırdı. Gözlerini, yolun karşısındaki ağaçların arasında yarı gizlenmiş duran
o siluetten ayıramıyordu. Kenan... Kasabanın dışlanmışı, Fatma Hanım'ın
bahsettiği "tekinsiz" adam. Şimdi burada, tam da Elif'in kaçış
yolunun üzerinde duruyordu. Bu bir tesadüf müydü? Yoksa Elif'in dışarı
çıktığını biliyor muydu? Ya da daha kötüsü, konağın içindeki o meçhul kişiyle
işbirliği mi yapıyordu?
Olduğu yerden Kenan'ı dikkatlice incelemeye çalıştı. Adam
hareketsizdi, sırtı Elif'e dönük olmasa da tam olarak ona baktığı da
söylenemezdi. Daha çok konağın kendisine, özellikle de üst kat pencerelerine
odaklanmış gibiydi. Üzerinde koyu renk, eski bir ceket ve pantolon vardı. Boyu
uzundu, omuzları genişti ama duruşu biraz çökük gibiydi. Elinde bir şey var
mıydı? Bir silah? Elif seçemiyordu. Adamın yüzünü buradan görmek imkansızdı ama
duruşunda bir gerginlik, bir beklenti seziliyordu. Sanki birini veya bir şeyi
bekliyordu. Kimi? Elif'i mi? Yoksa konağın içindeki diğer kişiyi mi?
Elif'in beyni hızla çalışıyordu. Ne yapmalıydı?
- Beklemek
mi? Çalılıkların arasında sessizce bekleyip Kenan'ın
gitmesini umabilirdi. Ama ne kadar süre bekleyebilirdi? Ya Kenan gitmezse?
Ya konağın içindeki o kişi dışarı çıkarsa veya Elif'i aramaya başlarsa?
Burada sıkışıp kalmak çok riskliydi.
- Konuşmayı
denemek mi? Belki de Kenan göründüğü kadar tehlikeli
değildi. Belki de sadece meraklıydı? Ona seslenip ne istediğini
sorabilirdi. Ama ya yanılıyorsa? Ya Kenan gerçekten de
"onlar"dan biriyse veya onlarla çalışıyorsa? O zaman kendini ele
vermiş olurdu. Bu riski alamazdı, özellikle de sırt çantasında Ali'nin
sırları varken.
- Başka
bir yol bulmak mı? Arabasına bu yoldan ulaşması
imkansızdı. Geri dönüp bahçenin diğer tarafından dolaşmayı deneyebilirdi.
Ama bu hem daha uzun sürerdi hem de konağın diğer cephesinden de görünme
riski taşırdı. Ayrıca bahçenin o tarafının ne kadar sık veya geçilebilir
olduğunu bilmiyordu. Belki de en iyisi, tekrar konağa dönmekti? Ama bu da
kapana kısılmak anlamına gelebilirdi.
- Dikkatini
dağıtmak mı? Belki uzağa bir taş atarak veya başka bir
ses çıkararak Kenan'ın dikkatini başka yöne çekebilir ve o sırada hızla
arabasına koşabilirdi? Ama bu da çok riskliydi. Ya Kenan sesi duyup
doğrudan Elif'in saklandığı yere gelirse?
Her seçenek diğerinden daha kötü görünüyordu. Zaman
daralıyor, Elif'in gerginliği artıyordu. Olduğu yerde kıpırdadıkça altındaki
kuru yapraklar hışırdıyor, her hışırtıda Kenan'ın o tarafa döneceği korkusuyla
nefesini tutuyordu. Güneş yükselmişti ama çalılıkların altı hala gölgeli ve
serindi. Kollarındaki ve yüzündeki çizikler sızlıyordu.
Tam o sırada, Kenan hareket etti. Yavaşça Elif'in bulunduğu
tarafa doğru döndü! Tam olarak Elif'e bakmıyordu ama başı o yöne çevrilmişti,
sanki bir ses duymuş veya bir hareket sezmiş gibiydi. Gözleri çalıların olduğu
bölgeyi tarıyor gibiydi.
Elif'in kalbi duracak gibi oldu. Fark edilmiş miydi? Şimdi
ne yapacaktı? Olduğu yerde taş kesilmişti, kımıldayamıyordu. Eğer Kenan birkaç
adım daha yaklaşırsa veya dikkatli bakarsa onu kesinlikle görecekti.
Bu ani tehlike, Elif'in karar vermesini sağladı. Beklemek
ya da konuşmak artık seçenek değildi. Tek şansı, fark edilmeden geri çekilmek
ve başka bir yol aramaktı. Çok yavaş, bir yılan gibi yerde sürünerek, geriye
doğru hareket etmeye başladı. Her hareketini hesaplıyor, en ufak bir ses
çıkarmamaya çalışıyordu. Altındaki dallar batıyor, yüzüne örümcek ağları
yapışıyordu ama umurunda değildi. Tek amacı, Kenan'ın görüş açısından çıkıp
çalılıkların daha derinlerine ulaşmaktı.
Birkaç metre geriledikten sonra durup tekrar Kenan'a baktı.
Adam hala o yöne bakıyordu ama Elif'i görmemiş gibiydi. Belki de sadece bir
sesti duyduğu. Elif geri çekilmeye devam etti, bu kez biraz daha hızlı ama hala
çok sessizdi. Çalılıkların daha sık olduğu, ağaçların gölgelerinin daha
koyulaştığı bir bölgeye ulaştı. Burada kendini biraz daha güvende hissediyordu
ama hala tehlike geçmiş değildi.
Nefes nefese kalmıştı. Saklandığı yerden Kenan'ı görmeye
çalıştı ama ağaçlar ve çalılar görüşünü engelliyordu. Adam hala orada mıydı?
Gitmiş miydi? Yoksa Elif'in peşinden mi geliyordu? Bilmiyordu.
Şimdi ne yapacaktı? Kaçış planı tamamen suya düşmüştü.
Arabasına ulaşamıyordu. Konağa geri dönmek hala çok riskliydi. Bahçenin diğer
tarafını denemek... Belki de tek seçenek buydu. Ama önce Kenan'ın gittiğinden
emin olmalıydı. Ya da en azından onun dikkatini çekmeden bahçenin diğer
tarafına ulaşabileceği bir yol bulmalıydı.
Kendini daha da çaresiz hissediyordu. Bu bahçe, başlangıçta
göründüğünden çok daha büyük ve karmaşıktı; tıpkı çözmeye çalıştığı sır gibi.
Köşeye sıkışmıştı. Güneş şimdi daha tepedeydi, zaman ilerliyordu. Elindeki
sırlar giderek daha ağır bir yük haline geliyordu. Saklandığı yerde, nemli
toprağın üzerinde otururken, bir sonraki adımını düşünmeye çalıştı. Ama aklına
hiçbir güvenli seçenek gelmiyordu. Tek bildiği, buradan bir an önce çıkması
gerektiğiydi. Ama nasıl?
📖 Hikayeye Devam Et
ölgelerin Fısıltısı 25 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder