Elif, yıkık taş duvarın arkasına sinmiş, nefesini tutmuş
bir halde, konağın ana girişine doğru ilerleyen o yabancı adamı izliyordu.
Kalbi boğazında atıyor, tüm vücudu gerilmiş bir yay gibi bekliyordu. Adamın
kendinden emin, ölçülü adımları vardı; sanki buraya aitmiş gibi, ne aradığını
bilerek yürüyordu. Üzerindeki koyu renk, pahalı görünümlü paltosu sabahın
ılıklığına rağmen tuhaf duruyordu. Belki de ceketin altını gizlemek içindi?
Şapkası yüzünü gölgeliyordu ama Elif, adamın keskin çene hattını ve ciddi ifadesini
seçebiliyordu. Bu adam, kasabanın yerlisi gibi durmuyordu. Daha şehirli,
daha... profesyonel bir havası vardı.
Adam konağın büyük, çift kanatlı ana kapısının önüne
geldiğinde duraksadı. Elif, onun kapıyı çalmasını veya zile basmasını bekledi
ama adam bunlardan hiçbirini yapmadı. Onun yerine, eldivenli elini cebine atıp
küçük, metalik bir nesne çıkardı. Bir anahtar mıydı? Yoksa daha teknolojik bir
şey mi? Adam nesneyi kapının kilidine doğru tuttu veya soktu – Elif tam olarak
göremiyordu – ve kısa bir süre sonra kapıdan hafif bir 'klik' sesi duyuldu.
Kapı açılmıştı! Adamın konağa girmek için bir yolu vardı. Bu, onun buraya ilk
kez gelmediğini ya da en azından buraya girmesi için birilerinin ona yardım
ettiğini gösteriyordu. "Onlar"... Ali'nin bahsettiği
"onlar" olabilir miydi bu adam?
Adam kapıyı açıp içeri girmeden önce etrafına son bir kez
dikkatle bakındı. Bakışları Elif'in saklandığı yöne doğru kayar gibi oldu ama
üzerinde durmadı. Sonra içeri girdi ve kapıyı arkasından yavaşça kapattı.
Kapının kapanma sesi, bahçenin sessizliğinde bir mezar taşının yerine oturması
gibi yankılandı.
Elif, duvarın arkasında nefesini bıraktı. Adam içeri
girmişti. Ama bu rahatlamasına neden olmadı, aksine korkusunu daha da artırdı.
Şimdi konağın içinde en az iki kişi vardı: yukarıdaki katta adım seslerini
duyduğu meçhul kişi ve şimdi de bu yeni gelen, anahtarı olan yabancı adam. Bu
iki kişi birlikte mi çalışıyordu? Yoksa birbirlerinden haberleri yok muydu?
Belki de rakiptiler? Ya da belki de yukarıdaki sesler sadece konağın kendi
sesleriydi ve bu yeni gelen adam tek tehditti? O kadar çok bilinmeyen vardı ki...
Peki ya adamın arabadan çıkardığı o uzun, metalik nesne?
Elif tekrar arabanın bagajına baktı. Nesnenin ne olduğunu tam seçememişti ama
şimdi aklına korkunç olasılıklar geliyordu. Bir silah çantası mıydı? Hassas
dinleme cihazları veya başka özel ekipmanlar mı taşıyordu? Yoksa Ali'nin
projesiyle ilgili bir şeyi ölçmek veya etkilemek için kullanılan bilimsel bir
alet miydi? Her olasılık, diğerinden daha ürkütücüydü.
Bu adamın amacı neydi? Elif'in burada olduğundan haberi var
mıydı? Yoksa sadece Ali'nin araştırmasının peşinde miydi? Ali'nin son
günlüğündeki sözler aklına geldi: "Projeyi yok etmeli. Kimsenin eline
geçmemeli." Elif'in sırt çantasındaki defterler birdenbire tonlarca
ağırlık kazanmış gibi hissettirdi. Bu adam, o defterlerin peşindeyse, Elif
büyük tehlikedeydi.
Tam o sırada, konağın içinden boğuk bir ses duyuldu. Bir
gümbürtü veya çarpma sesi gibiydi. Çok net değildi, sanki birkaç duvarın
arkasından geliyordu. Elif irkildi. Bu ses neydi? Yeni gelen adam mı
çıkarmıştı? Yoksa yukarıdaki kişiyle mi karşılaşmıştı? Bir mücadele sesi miydi?
Yoksa sadece içeride bir şey mi devrilmişti? Cevabını bilmek imkansızdı ama bu
ses, içerideki gerilimin arttığını gösteriyordu.
Elif, saklandığı duvarın arkasında kendini daha da
savunmasız hissetti. Burası ne kadar güvenliydi? Taş duvar alçaktı ve yer yer
yıkılmıştı. Yoldan geçen biri veya konaktan dikkatli bakan biri onu fark
edebilirdi. Güneş yükselmişti ve gölgeler kısalmıştı. Burada daha fazla
kalamazdı. Ama nereye gidebilirdi?
Gözleri tekrar etrafı taradı. Kenan'dan hala bir iz yoktu.
Acaba o lacivert araba geldiğinde mi gitmişti? Belki de bu yeni gelen adamdan
çekinmişti? Ya da belki de onlar birlikteydi ve Kenan şimdi başka bir yerde
pusuya yatmıştı? Bu belirsizlik dayanılmazdı.
Sırt çantasındaki defterleri düşündü. Onları korumalıydı.
Ali'nin son isteği buydu. Ama nasıl? Belki de en iyisi, onları geçici olarak
bahçede güvenli bir yere saklamaktı? Eğer başına bir şey gelirse, en azından
defterler hemen "onlar"ın eline geçmezdi. Ama nereye saklayabilirdi?
Toprağa gömmek zaman alırdı ve iz bırakırdı. Ağaç kovuğu? Ya da belki sabah
gördüğü o eski kuyunun yanındaki çalılıkların arası? Kuyu tekinsizdi ama belki
de kimsenin aklına gelmeyecek bir yerdi.
Bu fikir zihninde dönerken, arkasından, bahçenin daha
derinlerinden, geldiği yönden gelen bir sesle olduğu yerde sıçradı. Kuru bir
dalın kırılma sesiydi bu! Çok yakından gelmişti. Hayvan olamayacak kadar
belirgin ve ağırdı.
Elif'in kalbi ağzına geldi. Arkasını dönemiyordu ama tüm
bedeni o yöne doğru gerilmişti. Kimdi bu? Kenan mı geri dönmüştü? Yoksa konağın
içindeki kişi bir şekilde dışarı mı sızmıştı? Ya da... üçüncü bir kişi mi
vardı?
Ani bir dürtüyle, saklandığı duvarın üzerinden hızla
atlayıp yola fırlamak istedi. Ama ya yolda başka bir tehlikeyle karşılaşırsa?
Ya da arkasındaki kişi ondan daha hızlıysa?
Olduğu yerde, duvarın arkasında, iki ateş arasında
kalmıştı. Önünde, konağa giren ve ne yapacağı belli olmayan tehlikeli bir adam
vardı. Arkasında ise, kimliği belirsiz, giderek yaklaşan başka bir tehdit...
Çember daralıyordu. Saklanacak, kaçacak yer kalmamıştı. Mum ışığının titrek
aleviyle başladığı bu gün, şimdi acımasız güneş ışığı altında, ölümcül bir köşe
kapmacaya dönüşmüştü. Ve Elif, bu oyunun tam ortasında yapayalnızdı.
Arkasındaki ses yaklaşıyordu...
📖 Hikayeye Devam Et
Gölgelerin Fısıltısı 27 bölümüne geçmeden önce kısa bir reklam ile destek olun.



Hiç yorum yok:
Yorum Gönder